• Sonuç bulunamadı

1. Diyaloglarda Anamnesis Kuramı

1.2. Phaidon’da Anamnesis Kuramı

Phaidon diyalogunun sahnesini bir bütün olarak kuran tema ölüm korkusudur.

Bu temelde ele aldığı ana soru ise, ölüme yürüyen Sokrates’in ölümden korkmamasında geçerli bir gerekçesi olup olmadığıdır. Dolayısıyla bir bütün olarak bakıldığında diyalog, Sokrates’in ölüm karşısındaki tutumunu, ölüme huzurla

149 Dolayısıyla Sokrates, burada üç farklı düzlemde ama eş zamanlı yürüyen bir diyalog içindedir. İlk

düzlemde, köle çocuğu yönlendirerek anımsamasına yardım eder; ikinci düzlemde Menon’u yönlendirerek ona hem öğrenmenin anamnesis olduğunu ve kendisinin de bu imkâna sahip olduğunu gösterir (epideiksis); üçüncü düzlemde ise, hem köle çocuğun ve hem de Menon’un performanslarını sergileyerek biz okuyuculara hitap eder. Bkz. Klein, Commentary, s. 99.

150

66 yürüyüşünü151

sahneye taşımaktadır. Dramatik olarak sunulan bu tutum, Sokrates’in bu durumunu temellendirme gayretiyle tamamlanır. Sokrates, burada, kendi tutumunun gerekçelerini açıklamak üzere, savunmasını yapar. Savunmasında, ruhun ölümsüz olduğunu ve kendisinin -phronesis hali içinde- iyi yaşadığını, dolayısıyla ortada korkması ya da çekinmesini gerektirecek bir durum olmadığını temellendirmeye çabalar. Dolayısıyla diyalog, bir yandan felsefeyi ölüme hazırlanmak olarak gören152

Sokrates’in düşüncelerinin gerekçelerine yer vermekte, diğer yandan, bu düşüncelerin arkasındaki kişi, duygu, düşünce ve davranışlarıyla bir bütün olarak, sahnede canlandırılmaktadır.153

Phaidon diyalogunun dramatik yanı, belki de başka hiçbir Platonik diyalogda

bu kadar güçlü bir etkiye sahip değildir. Klein’ın da belirttiği üzere,154

Phaidon diyalogu, içeriği biçiminden ayırt edilmeye çalışıldığında en çok güçlük çekilecek diyalogdur. Zira burada biçim ve içerik o kadar iç içedir ki, herhangi bir soyutlama yapmak neredeyse imkânsızdır. Diyalogda bir yandan Sokrates’in ruhun ölümsüzlüğünü temellendirme gayretleri sergilenirken, diğer yanda, ölümle burun buruna iken Sokrates’in nasıl konuştuğu, dostlarına nasıl yaklaştığı sahnelenmektedir. Yani Sokrates’in bir yandan ölüm üzerine düşünceleri diğer yandan ise ölüm karşısındaki tutumu bir bütün olarak dramatik sahneye taşınmaktadır. Bu açıdan değerlendirildiğinde, biçim ve içeriğin bu kadar iç içe örüldüğü başka bir diyalog belki de yoktur. Biz bütün bunlardan, Sokrates’in son anlarına kadar yanında bulunan Phaidon’un, orada bulunmayan Ekhekrates’e anlatması sayesinde haberdar olmaktayız. Yani diyalog, kendi içinde başka bir diyalog içermektedir. Sokrates ve dostlarının diyalogları, esasen Phaidon ve Ekhekrates arasındaki diyalog içinde

151Sokrates, ölümden korkmaması yanında, umutlu, huzurlu ve hatta mutlu bir hâl içinde

resmedilmektedir. Dostları, esas olarak bu hali karşısında duydukları şaşkınlık ve hayret duygulanımları içinde, onun bu tutumunun gerekçelerini konuşmak istemektedirler.

152

Phaidon, 64 a, 80 e - 81 a. Sokrates sadece felsefenin gerçek anlamda kurtuluş ve arınma sağladığını, bu açıdan felsefenin zaten bedensel olandan arınmak anlamıyla ölüme hazırlanmak demek olduğunu ifade etmektedir. Bkz. Phaidon, 82 d. Ölüme hazırlanmak ve ölmeden ölmek ancak ölüm böyle anlaşıldığında bir anlam taşır. Ölüm burada sadece bedensel olandan mümkün olduğunca arınmak anlamına gelir.

153 Sokrates’in ruh durumu, itirazları dinleyişindeki sevecenlik, diyalogun farklı yerlerinde canlı bir

şekilde tasvir edilir. Bkz. Phaidon, 58 e - 59 a, 63 e, 84 b c, 88 e -89 b, 95 e, 115 b-d.

154

67

anlatılmaktadır. Bu durum, bu sahnenin muhatabı olarak okuyucunun, Sokrates’in son anının, orada bulunan dostları ve bu hikâyeyi sonradan dinleyen başkaları üzerindeki etkisine tanık olmasını sağlamaktadır.

Diyaloga göre Sokrates’in duruşması olmuş, ölüme mahkûm edilmiştir, fakat cezasının infazı, Theseus anısına, Delos’a gönderilen geminin geri dönüşünün beklenmesi155 nedeniyle uzun süre gecikmiştir. Geminin geri gelmesiyle birlikte Sokrates’in infazı o gün gerçekleşecektir. Bundan dolayı, dostları ve öğrencileri o gün, onunla son günlerini birlikte geçirmek üzere erkenden kaldığı yere gelirler. İşte

Phaidon diyalogu, Sokrates’in, zehir içerek ölmesiyle nihayetlenen bu son gününü,

dostlarıyla birlikte nasıl geçirdiğini sahneye taşımaktadır.

Sokrates’e göre, yaşamın sonu yaklaşırken, yaşanan bu son anları en iyi şekilde değerlendirmenin yolu, ölüm üzerine felsefe yapmaktır.156

Sokrates, bu durumu kendi sözleriyle şöyle ifade eder:

Öte dünyaya göç etmek üzere olduğuma göre, belki de şu anda yapılabilecek en iyi şey öte dünyaya göç etme konusunda kafa yormak ve bu yolculuğu zihnimizde nasıl canlandırdığımız üzerine konuşmalar yapmaktır. Hem zaten gün batımına kadar başka nasıl geçer zaman?157

Diyalogun içeriğini de, ölüm üzerine yapılan bu felsefi konuşmalar oluşturmaktadır. Fakat burada üzerine konuşulan ölüm, salt zihinsel bir merak ile ele alınan bir nesne ya da konu değildir, zira kendi varlığını, oradakiler üzerinde yarattığı duygulanımlarla her an hissettirmektedir. Bundan dolayı, diyalogun bütününe hâkim olan tema, ölüm korkusu olarak görünmektedir.158

Diyalogda ölüm korkusu159,

155 O dönemde, geminin Delos’a gidip dönmesi süresince şehirde “resmi olarak kimseyi öldürmemek”

bir gelenektir. Bkz. Phaidon, 58 b, ayrıca bkz. 12. sonnot.

156Phaidon diyalogu, yaşam ve ölüm karşıtlığı, bunların nasıl birbirinden doğdukları ve idealar

düzeyinde bu iki karşıtın durumu ve birbirlerine katılımları üzerinde durur. Bu bakımdan, Sokrates’in ölüm hakkındaki sözlerini, aynı zamanda yaşam hakkındaki ifadeler olarak okumak ve yaşamda en değerli olan nedir sorusuna verilmiş yanıtlar olarak görmek yanlış olmayacaktır. Zira ölümün nasıl bir şey olduğu, doğrudan, yaşamın nasıl yaşanması gerektiği sorusuyla ilişkilidir. Bkz. Phaidon, 107 c d.

157

Phaidon, 61 d e.

158

Phaidon, 58 e, 67 e, 77 d – 78 a, 84 b, 88 b.

159 Kebes’e göre, insanların büyük bir çoğunluğu, ruhun ölümden sonra dağılıp yok olduğundan, “tıpkı

bir nefes ya da duman gibi dağılıp havaya karıştığından, uçup gittiğinden ve artık hiçbir yerde varlığını sürdürmediğinden kaygılanıyorlar.” Phaidon, 70 a. Sokrates’in kendisi de, ölümden sonrasında iyi

68

insanlar arasında yaygın hatta neredeyse evrensel olan bir duygu olarak betimlenmektedir. Ve insanın bütün yapıp etmelerini belirlediği için de, diyalogun bütününe gölgesini düşürmüştür. Dolayısıyla Phaidon diyalogunda sunulan olay, Sokrates’in ölümü değildir, fakat daha çok, yaşlı ama hakiki Minotor olan ölüm korkusu ile yeni ama yine hakiki Theseus olan Sokrates arasındaki mücadeledir. Bu mitolojik arka planından dolayı Phaidon’un başından sonuna kadar mitolojik bir mime (taklit) olduğu dikkat çekmektedir.160

Sokrates’in son gününü de, felsefe yaparak geçirmesi dikkate değerdir. Dostlarının Sokrates’in son gününe kadar onu her gün ziyaret edip onunla felsefi sohbetler ettikleri161 dikkate alındığında, bu durum daha açık hale gelmektedir. Sokrates’in son anına kadar, ölüm üzerine, iyi yaşam üzerine konuşması, onun bu yaşamda en değerli olanın ne olduğu sorusuna verdiği yanıtın bir sonucudur. Sokrates, son saatlerini de felsefe yaparak geçirmeye o kadar önem vermektedir ki, Kriton’un “sana zehri verecek adamın bir süredir bana söyleyip durduğu şeyi hatırlatmak istiyorum sadece. Olabildiğince az konuşman gerekiyormuş (…) konuşma daha fazla hararet yapıyor, bu da zehrin etkisini azaltıyormuş. Böyle yapanlar, bazen iki, hatta üç defa içmek zorunda kalmışlar zehri.”162

uyarısına dahi kulak asmaz. Uyarıya, “Boşverin siz onu, bırakın söylesin! Kendisi zehri iki kez, hatta gerekirse üç kez verecek şekilde hazırlasın yeter”163 karşılığını verir. Sokrates’in son gününü böyle geçirmesi, ömrünün küçük bir minyatürü gibi görünmektedir. Zira Sokrates, hayatın zaten böyle yaşamıştır, bundan dolayı kendini, “hayatını philosophia’ya adamış”164

biri olarak tanımlaması anlamlıdır. Phaidon, Sokrates’in o günkü durumunu şöyle betimler:

[Sokrates’in] hem sözlerinden hem de duruşundan mutluluk okunuyordu (…) Öyle asil, öyle korkusuzca karşılıyordu ki

tanrılar ve dostlarla karşılaşacağı yönündeki ümidine kimsenin inanmadığını öne sürerek, ruhun ölümden sonra yok olacağı yönündeki inanışın yaygın bir kanaat olduğunu ima etmektedir. Bkz.

Phaidon, 69 e. 160 Klein, Commentary, s. 126. 161 Phaidon, 59 a, 59 c d. 162 Phaidon, 63 d e. 163 Phaidon, 63 e. 164 Phaidon, 63 e.

69

ölümü, sanki Hades’e tanrıların koruması eşliğinde gidecek, oraya vardığında da bugüne dek kimseye nasip olmamış bir mutluluğa kavuşacaktı.165

Sokrates, bu ruh durumu içinde, ‘aklı varsa hemen arkamdan gelsin’166

öğüdünün Euenos’a iletilmesini talep eder. Bunun üzerine dostları Sokrates’e, ölümü nasıl öğütleyebildiğini ve kendi ölümüne de nasıl bu kadar kolay rıza gösterdiğini167

sorarlar? İşte Sokrates, böyle bir bağlamda, bu sahnede, dostları tarafından ölüm üzerine diyaloga çağrılmaktadır. Dostları ona, ölüme giderken neden bu kadar rahat olduğunu sormaktadırlar. Bu rahatlığının, adeta mutluluğunun gerekçesi nedir? Bu ruh halini yeterince temellendirecek, dolayısıyla onları da buna ikna edecek bir açıklaması var mıdır? Burada Sokrates, hâkimler karşısında gibi, hatta ondan daha iyi bir şekilde hem yaşamını hem de bu şekilde ölüme gidişini savunmaya çağrılmaktadır.168

Bu açıdan diyalog, bir savunma169

niteliği taşımaktadır.

Sokrates’in, burada yaptığı savunma170, herhangi bir suçlamaya karşı yapılmaz. Fakat Sokrates’in dinginliği, mutluluğu ve korkusuzluğu karşısında şaşkına dönmüş dostlarına inandığı düşüncelerinin gerekçelerini anlatan bir savunmadır söz konusu olan. Sokrates bu durumu kendi sözleriyle şöyle ifade eder:

Şimdi siz yargıçlara, hayatını felsefeye adamış bir adamın ölmek üzereyken neden doğal olarak korkusuz olduğu ve neden öldükten sonra öte dünyada en büyük nimetlere

165 Phaidon, 58 e.

166 Phaidon, 61 b c. 167

Phaidon, 63 a b. Sokrates, dostlarının kendisini kaçırması önerisini kesin olarak reddeder.

168

Diyaloga göre, ancak eğer ruh ölümsüzse ve bir insan, yaşamını insanın doğal sınırları elverdiğince iyi yaşamışsa, o zaman o insan ölümden korkmaz ve hatta aksine umutlu olur. Bu açıdan bakıldığında Sokrates ve muhatapları için en önemli konu, ruhun ölümsüz bir varlık olduğunun temellendirilmesidir.

169Bu açıdan Phaidon diyalogu, Sokrates’in Savunması ve Kriton diyalogları ile birlikte okunmalıdır.

Fakat biz, referanstan dolayı bu diyalogu Menon ile birlikte okumak gerektiğini düşünmekteyiz. Ksenophon’un aynı adlı eserinde, Sokrates, “yaşamım, zaten benim savunmamdır” diyerek mahkemede başka bir savunma yapma gereği duymaz. Platon’un yazmış olduğu Sokrates’in Savunması adlı eserde ise, Sokrates, hâkimler karşısında bir savunma yaparak nasıl yaşadığını anlatır. Her iki durumda da, Sokrates, yaşamının temel amacını anlatarak, doğrudan ya da dolaylı olarak, bir savunma yapmış olur.

170 Sokrates, dostlarına bir savunma yapacağını ifade eder. Bkz. Phaidon, 63 b, 63 e, 69 d e. Diyalogda

geçen ‘Ruhların yargılanması’ da savunma temasını desteklemektedir. Sokrates, savunmasının gücüne güvenmektedir ki, ruhunun iyi bir şekilde yargılanacağına inanmaktadır. Bkz. Phaidon, 107 d e.

70

kavuşmayı umduğu konusunda ne düşündüğümü açıklamak istiyorum.171

Sokrates, savunmasında, gerçek anlamda philosophia ile meşgul olanın, ölmeye çalıştığını ifade eder.172

Doğru bir şekilde felsefe yapanlar, ruhu kurtarmak için çabalarlar. Çünkü onlar, phronesis aşığıdırlar ve bir ruh hâli olarak phronesis, ancak ruhun kendi başına kalmasıyla deneyimlenir. Bunun için ruhun saf varlıkları bizzat kendisi aracılığıyla kavraması, bir şeyi o şey yapan özü (ousia) temaşa etmesi (theoreitai) ve var olanlara mümkün olduğunca salt düşünce yoluyla yaklaşması gereklidir. Fakat ruh duyulardan, hazlardan olabildiği ölçüde arınmadan, var olanların her birini kendinde ve saf hallerinde yakalayamaz. Çünkü ancak saflaşmış olan ruhlar, saf varlıkları temaşa edebilir. İşte bu yüzden philosophos olmak için arınmak şarttır. Sokrates, bu durumu şöyle ifade eder:

İçimizden her kim araştırdığı her bir şeyin bizzat kendisini düşünmeye olanca titizliğiyle hazırlanırsa, bu kişi onu bilmeye de (gnosis) en yakın olacaktır (…) Bu işi kusursuzca yapacak kişi, her bir var olana mümkün olduğunca sırf düşünce yoluyla yaklaşan, düşünürken görme duyusuna başvurmayan ya da akıl yürütmeyi başka hiçbir duyunun peşi sıra sürüklemeyen, tam tersine saf, kendinde düşünceyi kullanarak var olanların her birini kendinde ve saf hallerinde yakalamaya çalışan kişi olsa gerek; peki bu kişi, refakati ruhu alt üst ederek onun hakikati (aletheia) ve aklı başındalığı (phronesis) elde etmesini engelleyen gözlerden, kulaklardan, hatta neredeyse tüm bedenden olabildiğince uzak duran kişi değil midir?173

Sokrates’e göre, aletheia ve phronesis’in peşinde olan philosophos’un bir bütün olarak bedenden arınması gereklidir. Bu dünyada bedenden mümkün olduğunca arınmak, ölmekle sembolize edilmektedir. Bu açıdan, philosophia faaliyeti ile doğru şekilde iştigal edenlerin ölmek peşinde oldukları ifade edilmektedir. Burada ölmek, gerçek anlamda ölmek değil, saf olan kendi başına varlıkları kavrayabilmek üzere,

171

Phaidon, 63 e - 64 a.

172 Phaidon, 64 a, 67 c d.

173 Phaidon, 65 e – 66 a. Bir ruh hâli olan phronesis, ancak bedenden ve hatta beden sayesinde ilişki

kurduğumuz oluş sahnesinden bir bütün olarak arınmakla mümkün olabilmektedir. Bundan dolayı

phronesis, noetik anamnesis deneyimi edinen kişinin yaşayabildiği bir ruh hâlidir. Dolayısıyla buradaki

‘duyumlardan olabildiğince sakınmak’ ifadesi, bu bağlam içinde anlaşılmalıdır. Burada “duyum” ile kast edilen şey, görünenler dünyasının bilgisi olan doksa’yı esas almaktır. Ayrıca bu konuda bkz.

71

bedenden arınmak anlamına gelmektedir. Bu yüzden ‘ölmeden evvel ölmek’ diye ifade edilebilmektedir. Şimdi bu bilgiler ışığında, anamnesis kuramını ele alalım.

Diyalogda anamnesis kuramı, ruhun ölümsüzlüğü kanıtlamasının bir parçası olarak mevcuttur, yani bu kanıtlama içine gömülüdür. Anamnesis kuramının, en yetkin ve en açık olarak ele alındığı bu diyalogda dahi, anamnesis kuramı, kendi başına, müstakil bir tartışma olarak mevcut değildir. Bu durum, anamnesis kuramını kendi başına ele alıp anlamayı amaçlayan tezimiz açısından önemli bir sorundur. Mevcut durumda, anamnesis kuramını analiz etmek için onu, ruhun ölümsüzlüğü bağlamından soyutlamak zorunda kaldık. Yaptığımız bu soyutlamanın, herhangi bir yanılgıya sebep olmaması için, diyalogun bu bağlamının her zaman akılda tutulması gereklidir.174

Phaidon diyalogunda anamnesis kuramının kanıtlanmaya mı çalışıldığı yoksa

sadece bir süreç olarak hangi aşamalardan geçtiğinin mi betimlendiği açık değildir. Yani acaba Sokrates, öğrenmenin anamnesis olduğunu kanıtlamaya mı çalışmaktadır, yoksa kuramın doğru olduğu muhatapları tarafından zaten kabul edildiği için,

anamnesis sürecini betimleyip buradan sonuçlar çıkarmaya mı çalışmaktadır?

Diyalogdaki tartışmanın akışına bakıldığında, anamnesis kuramı ister bir betimleme şeklinde ister bir kanıtlama şeklinde ele alınsın, pek üzerinde durulmadan zaten öyle olduğu apaçık doğru olan bir durum gibi ifade edilmektedir. Yani bu konuda, ilginç bir şekilde, ne de Sokrates’in kendisi, ne Sokrates’in muhatapları, fazla mesai harcamaya niyetli değildir. Zira iki taraf da, anamnesis kuramının zaten kendiliğinden açık olduğunu düşünmektedir. Simmias’ın, anamnesis kuramının kanıtının ne olduğunun kendisine hatırlatılmasını talep etmesiyle birlikte Kebes, Menon’daki köle çocuğun yaşadığı anamnesis deneyini özetler. Simmias’ın bu kanıta herhangi bir itiraz getirmemesine rağmen Sokrates, ‘eğer bu şekilde ikna olmadıysan bir de şu şekilde ikna olup olmayacağına bak bakalım’ diyerek kuramı anlatmaya başlar. Fakat dikkat

174 Bu bağlamın dikkate alınmak zorunluluğu kendini, anamnesis kuramının ele alınışında

göstermektedir. Anamnesis kuramı hakkındaki tartışma, eidos’ların episteme’sine sahip olduğumuzu temellendirmeye çalışmaz, aksine bu episteme’ye nasıl sahip olduğumuzu açımlamaya çalışır. Burada ısrar edilen şey, episteme’ye sahip olmamız veya olabileceğimiz değil, fakat episteme’ye ancak ve ancak anamnesis ile sahip olabileceğimiz iddiasıdır. Bu ise meseleyi, doğrudan ölümsüzlük problemine bağlamaktadır. Şimdi anımsadık, önceden biliyorduk, o halde önceden de var idik zaten. Anamnesis kuramı, işte bu bağlamda ele alınmaktadır.

72

çekici bir şekilde, burada dahi muhataplar daha baştan ikna olmaya hazırdır. Her ikisi de, anamnesis kuramını zaten benimsedikleri için, kuramın kendisinin ne olduğunu değil, bu kuramın ruhun ölümsüzlüğü bahsinde ne gibi sonuçları olduğunu Sokrates ile konuşmak, tartışmak istemektedirler. Sokrates’in kendisi de, anamnesis kuramını derhal anlatmaya başlamakla birlikte, esas amacı anamnesis kuramından, ruhun ölümsüzlüğü konusunda bir çıkarımda bulunmaktır. Bundan dolayı, anamnesis kuramına veya kuramın Sokrates tarafından ele alınışına herhangi bir itirazda bulunmazlar. Fiilen ne düzeyde anamnesis yaptıkları tartışmalı olsa da, her ikisi de

anamnesis kuramının doğru olduğunu varsaymaktadır. Sokrates’in kendisi de, anamnesis’i anlatırken, anamnesis kuramının, ruhun doğumdan önceki varlığını

kanıtlayan yanı üzerinde durur, kuramın kendisini sadece bu amaca hizmet ettiği ölçüde tartışır. Yani onun amacı da, bu kuramın ruhun ölümsüzlüğü meselesinde ne getirdiğini tartışmak gibi görünmektedir.

Şimdi bu bağlamı da göz önünde tutarak, tartışmanın diyalogun akışı içinde nasıl yürüdüğüne bakalım. Phaidon diyalogunda anamnesis kuramı, ruhun ölümsüzlüğü hakkındaki konuşmada, önce Kebes tarafından hatırlatılır:

Ayrıca sürekli ileri sürdüğün gibi öğrenmemiz (mathesis) anımsamadan (anamnesis) başka bir şey değilse, şimdi anımsadıklarımızı daha önceki bir zamanda öğrenmiş olmamız da bir zorunluluktur Sokrates.175

Burada Kebes’in, “sürekli ileri sürdüğün gibi” sözleri, Sokrates’in bu görüşü daha önce de ifade ettiğine işaret etmektedir. Simmias’ın anamnesis kuramının kanıtlarının hatırlatılması talebi üzerine, Kebes, “kanıtlardan (logos) birini, en iyisini”176

hatırlatayım diyerek söze başlar:

Kendilerine soru sorulan insanlar, eğer soru doğru düzgün sorulmuşsa, bütün cevapları kendi başlarına bulurlar. İçlerinde

175

Phaidon, 72 e. (vurgular bize ait.) Bu ifadelerinden anlaşıldığı kadarıyla Kebes, episteme’nin

anamnesis öncesindeki ilk elde edinilişini, “zaman içi” bir şey olarak düşünmektedir. Buradaki ‘zaman’

teması, insan formunda anamnesis sonucu edinilen bilginin, ilk önce ne zaman edinildiği konusunda önem taşımaktadır.

176

73

bilgi (episteme) ve doğru fikir177 (orthos logos) olmasaydı bunu yapamazlardı. Biri geometrik şekillerle (diagrammata) ya da buna benzer başka şeylerle karşı karşıya bırakıldığında bunun böyle olduğu daha açık anlaşılır.178

Kebes’in ifadelerine göre, ‘öğrenmenin anamnesis olduğu, insanların doğru bir şekilde sorguya çekildiklerinde bilmiyor göründükleri şeylerle ilgili doğru yanıtlar verebilmelerinden anlaşılmaktadır. Bu da onların, bu bilgileri anımsadıklarını göstermektedir. Bunun için ise, bu bilgileri önceki bir zamanda öğrenmiş olmaları gerekmektedir. Kebes’in ifade ettiği haliyle anamnesis kuramı, Menon’da geçen ifadelerle birebir örtüşmektedir. Menon’daki ifadelerle, “araştırma (zetein) ve öğrenme (mantanein), gerçekte anımsamadan (anamnesis) başka”179 bir şey değildir. Bu paralelliğe ve Simmias’ın herhangi bir itirazda bulunmamasına rağmen, Sokrates, “[ö]ğrenme denilen şeyin anımsama olduğundan şüphe duyuyorsun”, “bu seni ikna etmediyse”180

diyerek anamnesis kuramını anlatmaya girişir. Sokrates’in ifadelerinden anlaşıldığı kadarıyla, anamnesis öğretisi, Phaidon’da başka yönlerden ve daha ayrıntılı bir şekilde ele alınacaktır.

177 Türkçeye “doğru fikir” olarak çevrilmiş olan “orthos logos” ifadesinin, “doğru açıklama” olarak

çevrilmesi daha uygundur. Bu durum, 76 b’de, episteme ile buna sahip olan kişinin bilgisinin hesabını verebilmesi anlamında “açıklamasını (logos) yapabilme” arasında kurulan ilgiye de daha uygundur. Bkz. Phaidon, 76 b.

178 Phaidon, 73 a b. Buradaki ifadeler, Menon diyalogunda Sokrates’in eğitimsiz çocuğa verdiği geometri

dersine bir atıftır. Daha önce de ifade ettiğimiz üzere, bunların Menon’un sadık bir özeti olduğu, yorumcuların ortaklaştıkları bir konudur. Phaidon diyalogu, Menon’da öne sürülen anamnesis öğretisini tekrar fakat daha açık ve güçlü bir şekilde ele alır. Anamnesis öğretisi, burada bütün yönleriyle ele alınıp tartışılır. Bu açıdan bakıldığında, Menon ile Phaidon diyalogları arasında,

anamnesis ve ruhun ölümsüzlüğü arasındaki ilgiyi içermeleri açısından bir tamamlama ilişkisi olduğu

düşünülebilir. Dolayısıyla, bu meselede ve ortak konuları olan hipotez yönteminde birlikte okunmaları gereklidir. Bizce bu referans da buna delalet etmektedir. Phaidon’un Menon’a bu referansla başlamasından dolayı, Bedu-Addo’ya göre, gerek anamnesis kuramı gerekse de hipotez yöntemi konusunda iki diyalog arasında bir uyuşmazlık olduğunu öne süren bütün yorumları şüpheyle