• Sonuç bulunamadı

2.12. Somatizasyon

2.12.1. Somatizasyonun Nedenleri

Kinnunen ve arkadaşları (2010) psikosomatik semptomların ergenlerin ruh sağlıklarının önemli bir göstergesi olabileceğini ifade etmişlerdir. Birçok araştırmada ergenlerin yüksek somatik şikâyetlere sahip oldukları ve somatik semptomların nedenlerinin anlaşılmasının güç olduğu belirtilmiştir (Brosschot ve Doef, 2006).

Somatizasyonun nedenleri çok faktörlü olarak görülmüş ve genetik, kişilik, gelişim-öğrenme ve sosyo-kültürel yatkınlığı içerir. Stresli yaşam olayları ya da durumlar onu başlatabilir. Hastalık rolü oynayarak birincil ve ikincil kazanç elde edilebilir.

Bazı kişiler çocukluk ve ergenlikte somatizasyon sergileyebilirler. Diğer bir kısım insanlar ise kişisel olarak rahatsız edici bir olayın takibinde daha sonraki yaşlarda ortaya çıkabilir. Bazı durumlarda, her zaman değil, somatizasyon belirtileri gösteren kişiler bilişsel tarzda hoşa gitmeyen duygular yaşar ve yaşama yönelik sınırlı yetenek sergilerler (Lipowski, 1987).

2.12.1.1. Biyolojik Faktörler

Biyolojik nedenlere yönelik araştırmaların, gelişen teknolojinin de yardımıyla, 1980’li yıllarda başladığını söyleyebiliriz. Nöropsikolojik testler, somatizasyonu olan hastalarda dikkat, uyanıklık, yakın bellek ve bilgileri bir araya getirme-bütünleştirme gibi bilişsel süreçlerdeki bozulmaya işaret etmektedir.

Uyarılmış potansiyel çalışmalarında periferik uyarıların filtre edilme süreçlerinde bozulma olabileceğini, beyin kan akımı çalışmalarında da bununla ilişkili olarak nondominant hemisfer işlevlerinde değişmeyi ve lateraliteyi destekleyen bulgular elde edilmiştir. Bu bulgular nedeniyle somatizasyonun tanımındaki “Organik bir nedeni bulunamayan bedensel yakınmalar” ifadesinin tartışılması ve gözden geçirilmesi gerektiği durumu söz konusu olmuştur (Fidanoğlu, 2007).

Somatizasyonun biyolojik temelleri konusunda bilgimiz çok azdır. İşitsel uyarılmış potansiyellerle yapılan çalışmalar ve uyarılmış potansiyellerle bölgesel beyin kan akımlarının birlikte değerlendirildiği bazı araştırmalar, somatizasyon bozukluğu hastalıklarında hafif nöropsikolojik bozuklukların olduğunu

düşündürmektedir. Bu çalışmalar, somatizasyon bozukluğunun da bedensel duyumların hatalı algılanması ve değerlendirilmesi ile sonuçlanan karakteristik dikkat ve bilişsel zayıflıklar olduğunu bildirmektedir. Aşırı distraktibilite, tekrarlayan uyarana alışma becerisinin yokluğu, bilişsel kavramların izlenimsel bir temelde toplanması, kısmi veya çevresel bağlantılar, seçiciliğin olmaması bazı çalışmalarda ortaya konmuş bulgulardır. Kısıtlı sayıda beyin görüntüleme araştırması da frontal loblarda ve baskın olmayan beyin yarı küresinde metabolizma yavaşlığından söz etmektedir (Yücel ve Polat, 2007: 372).

Biyolojik çalışmalar somatizasyonu kişilerin uyaranları hatalı algılama ve değerlendirmesi olarak ileri sürmüşlerdir (Langone ve Glickman, 2002). Bazı çalışmalar somatizasyon bozukluğunun nöropsikolojik temelini işaret etmektedir. Bu çalışmalar, hastaların kendilerine özgü dikkat ve bilişsel çarpıtmalarının sonucunda somatosensoryal girdilerin hatalı değerlendirildiğini ve algılandığını önerir (DSM-IV, 2000: 219). Birçok çalışmada ise somatizasyon ve organik rahatsızlıklar (özellikle beyinle ilgili) arasında özel olmayan güçlü ilişki olduğu ileri sürülmüştür (Mai, 2004).

2.12.1.2. Psikodinamik Kuramlar

Psikodinamik öğretiler, somatik semptomları, bastırılmış içgüdüsel dürtüler olarak görmüştür. Psikosomatik ağrılar, ağrılı hatıralar, bilinçsiz çatışmalar, cinsel kötüye kullanma gibi, çözümlenmemiş duygusal problemler ve onun altında yatan vücut ifadeleri olduğuna inanmışlardır (Langone ve Glickman, 2002). Psikodinamik kuramcılar, somatizasyonu; duygusal stresin, fiziksel olarak yaşanarak ya da ifade edilerek kişiyi hoş olmayan duygular, çatışmalar ya da anıların farkındalığına karşı savunmaya muktedir kılan bir psikolojik savunma olarak görürler. Adaptif

“Bastırma” tarzı (psikolojik çatışmanın savunmacı inkârı) ve “Aleksitimi” yapısı (duygu sağırlığı-hisler saptama ya da tarif etme yetersizliği) yetişkin literatüründe somatik semptomlarla ilişkilendirilir (Collier, 2008: 269). Semptomların katı psikoanalitik yorumları, bastırılmış içgüdüsel dürtülerin semptomların yerine geçtiği görüşüne dayanır (DSM-IV, 2000: 219).

2.12.1.3. Psiko-sosyal Kuramlar

Psiko-sosyal kuramlar somatik semptomları ifade edilememiş hisleri sembolize etmek ya da duyguları ifade etmek için sosyal bir iletişim olarak görmüşlerdir (Langone ve Glickman, 2002). Somatizasyon bozukluğu üzerinde davranışsal bakış açısı, ana-baba eğitimi ana-baba modeli ve bazı çocukların diğerlerinden daha fazla etnik nedenler ile sometize edebileceğini vurgular (DSM-IV, 2000: 219). Öğrenme kuramları davranışın yaşantı yoluyla öğrenildiğini varsayarlar. Davranış ödüllendirilirse gelişir ve güçlenir, ödüllendirilmezse engellenir. Onlar somatizasyonu, hastanın uyuma dönük davranış repertuarındaki eksikleri telafi etmeye yönelik sosyal ihtiyaçları elde etmenin uyumsuz yolu olarak ifade etmişlerdir (Mai, 2004).

Öğrenmenin somatizasyonun gelişiminde ve sürdürülmesinde potansiyel olarak rol oynadığı saptanmıştır. Örneğin bir çocuğun somatik şikâyetleri, bir ebeveynin sergilediği dikkat ve ilgi ile güçlendirilebilir. Okul ya da diğer hoşa gitmeyen aktivitelerden, somatik şikâyetler temelinde kaçınılabilir, bu da, semptomların ayrıca güçlendirilmesini sağlar (Collier, 2008: 269). Gelişimsel öğrenme faktörünün somatizasyonun ortaya çıkmasında hayati bir öneme sahip olduğu belirtilmiştir. Kişi diğer insanları tehdit olarak yorumlama, onları sözel ya da sözel olmayan bir şekilde ifade etme, psikolojik rahatsızlığın dili olarak iletişimde kullanma ve aile bağlamında yer alan ihtiyaçlar için somatik algılamalara dikkatini vermeyi öğrenir. Aile ile ilgili yansımalar kısmen, ait olunan kültür ve sosyal sınıfın alışkanlıkları, hastalık ile ilgili inançlar, bütün rahatsızlıklar için beden dilini kullanma gibidir (Lipowski, 1988).

2.12.1.4. Aile Sistemleri Kuramcıları

Resmi psikiyatri hastalık sınıflandırmasında, somatizasyon ailedeki psikiyatrik bir rahatsızlık olarak ifade edilmiştir (Kirmayer ve Young, 1998). Aile sistemleri kuramcıları, somatizasyonun, aile sistemi içerisinde dengeleyici bir fonksiyon olarak hizmet ettiğini düşünür. Bazıları, somatik semptomları, iletişimin

bir formu olarak görür ve zaman zaman, semptomların çarpıcı sembolizmi üzerinde durur (Collier, 2008: 270).

Ailedeki somatizasyon çocuğun somatik semptomları ile ilişkilidir (Hilker, 2002). Araştırmalar çocuğun diğer aile üyelerinin birçok fiziksel hastalığa ve ağrıya maruz kaldığını görmesi, yetişkinlikte somatizasyon için risktir. Çocuklarda özdeşim kurma ve modelleme görülebilir. Fiziksel semptom şikayetlerini ya da hasta olmayı öğrenen çocuk bazı zorlamalardan, çatışmalardan kaçınmak ya da dikkati artırarak ödül almak için sonraki yaşamda başa çıkma stratejisi olarak somatizasyonu geliştirmeye eğilimli olabilir (Lipowski, 1988).

Bazı görüşlere göre, insan daha çocukluk yaşlarında “Hasta olmayı” öğrenir.

Örneğin; kendisi hasta olduğunda ebeveynin ilgisini, yakınlığını daha fazla topladığını gören çocuk, yetişkin yaşa geldiğinde de benzer şekilde ilgi ve yakınlığı elde edebilmek amacıyla daha önce öğrendiği “Hasta olma” yolunu kullanacaktır.

Aynı şekilde, aile içinde hasta olan diğer kişileri ve bunların hastalıkları nedeniyle elde ettikleri duygusal ayrıcalıkları izleyen çocuklarda, yetişkin yaşta bu yolu kullanmayı yeğleyebilir. Ayrıca somatizasyon bozukluğu gösteren hastaların, çocukluk dönemlerinde genellikle sağlıksız giden evliliklerin getirdiği kargaşa ortamı içinde büyüdükleri, ebeveynde alkol ve madde kullanımı ya da sosyopatik kişilik özelliği öykülerine sık rastlandığı, fiziksel ya da cinsel kötü davranışlarla sık karşılaştıkları da ileri sürülmüştür. Hastaların okul yaşantısı kötüdür, ergenlik dönemi çoğunlukla sorunlu geçmiştir, çalışıyorlarsa iş yaşamına uyumları da iyi değildir (Fidanoğlu, 2007).

Somatizasyonun gelişimine katkıda bulunabilen ek faktörler, negatif yaşam olaylarını, yakın dönemli kayıpları ve cinsel taciz gibi travmatik çocukluk deneyimlerini içerir. Pediatrik tıbbi hastalıklar ve Munchausen Sendromu (yapay bozukluk), kişinin yaşamında daha sonra somatizasyona yatkınlığı artırabilir (Collier, 2008: 270). Somatizasyon bozukluğu ile annenin eğitim düzeyinin düşüklüğü arasında ilişki vardır. Ayrıca herhangi bir kronik hastalık öyküsü ve aile içinde sözel tacize maruz kalma ile somatizasyon bozukluğu arasında pozitif ilişki bulunmuştur

(Özenli, Yoldaşcan, Topal ve Özçürümez, 2009). Travmatik olaylara maruz kalan ergenlerin somatik semptomları daha yüksektir (Hilker, 2002).

Birçok hastada somatik semptomların diğer psikiyatrik semptomlarla bir arada bulunduğu ve hatta duygusal rahatsızlıkların ve psikolojik stresörlerin somatizasyona katkıda bulunduğu belirtilmiştir (Kirmayer ve Young, 1998). Ergenin sık sık somatik semptom yaşamasının fiziksel iyi olmasını ve gelişimini olumsuz etkileyebileceği, günlük fonksiyonlarını engelleyebileceği, anksiyete ve diğer psikopatolojik problemlerin gelişimi için bir risk faktörü olabileceği belirtilmiştir (Kingery, Ginsburg ve Alfano, 2007). Son olarak bedensel duyarlılık artışı-bedensel durumlara yükseltilmiş hassasiyet ya da kaygı somatizasyonu destekleyebilir.

Bedensel duyarlılık artışı, bedensel algılamalara dikkat artışını içeren bir süreçtir, zayıf, seyrek algılar üzerinde odaklanma eğilimidir ve algıları alarm verici olarak hissetmeye katkıda bulunan bozulmuş idrakli somatik algılara reaksiyon verme yatkınlığıdır (Collier, 2008: 270).