• Sonuç bulunamadı

2.9. Depresyon

2.9.3. Depresyon ve Cinsiyet

Kadınlar, birçok ülkede, kültürde ve ırkta erkeklere göre depresyona daha eğilimlidir (Nolen-Hoeksema, Larson ve Grayson, 1999; Steinhausen ve Metzke, 2000; Li, DiGiuseppe ve Froh, 2006; Kinnunen, Laukkanen ve Kylmä, 2010).

Türkiye’de ergenler ile yapılan birçok çalışmada kızların depresyon düzeylerinin erkeklerden daha yüksek olduğu saptanmıştır (Şahin, Batigün ve Uğurtaş, 2002;

Erözkan, 2004; Özfırat, 2007; Kapıkıran, 2008).

Depresyonda cinsiyet farkının erken ergenlikte ortaya çıktığı ve yaş ile belirginleştiği belirtilmiştir (Gür, 1996). 12 yaşından önce kızların depresyon puanları ile erkeklerin depresyon puanları arasında herhangi bir farklılığa rastlanmazken, 12 yaşından sonra kızların depresyon puanları yükselmekte ve erkeklerin iki katına çıkmaktadır (Shapiro, 1994; Twenge ve Hoeksema, 2002;

Angold ve Costello, 2006).

Erkeklerde orta ergenlik öncesi depresyon olasılığı kızlara oranla daha fazladır. Orta ergenlikte ise kızlarda depresyonun yaygınlığı üçe katlanmaktadır (Angold, Costello ve Worthman, 1998). Ertem ve Yazıcı (2006) cinsiyet ile

depresyon arasındaki ilişkiyi incelediklerinde kız öğrenciler arasında hafif ve orta düzey depresyon yaygınken, erkek öğrenciler arasında ağır depresyonun daha yaygın olduğunu saptamışlardır.

Çocukluk esnasında kızların ve erkeklerin depresyon oranları benzerken, ergenlikte, kızlarda depresyon görülme sıklığı erkeklere oranla iki katına çıkmaktadır. Bunun belirleyici etmenleri açık değildir. Kızlar arasında Ruminatif (tekrarlayıcı) tepki biçimleri ve anksiyete bozukluklarının artması, ergenlikle ilişkili olan biyolojik değişiklikler, sosyo-kültürel faktörler, kızların stres verici olayları daha depresojenik yaşaması olası nedenler olabilir. Hastalık esnasında bu farklılığın ortaya çıkmasında kızların daha çok eylemlerini “İçe yöneltme” eğilimleri (bu nedenle depresyon ve anksiyete gelişiyor), erkeklerin ise eylemlerini daha çok “Dışa yöneltme” eğilimleridir (ilaç, alkol kullanarak ve davranışsal olarak ifade etme). Son zamanlarda yapılan deneysel çalışmalar literatürün “Gerçek dünyadaki” değişmeleri tanımlamada başarısız olabileceğini ve erkeklere atfedilen “Dışa yönelme”

davranışlarının kızlarda ve genç kadınlarda da görüldüğü ileri sürülmüştür (Parker ve Roy, 2001).

Nolen-Hoeksema (2001) depresyonda cinsiyet farkı ile ilgili iki konu üzerinde odaklanmıştır. Birincisi, birçok toplumda kadınlar erkeklerden daha az güç ve statüye sahiptir ve onlar bazı travmalara, özellikle cinsel istismara erkeklerden daha fazla maruz kalmaktadırlar. Kadınlar erkeklere göre yoksulluk, taciz, saygı yoksunluğu, bazı tercihlere zorlanma gibi daha fazla kronik incinmeler yaşar.

İkincisi, kadın ve erkekler benzer stresörlere maruz kalırlar; fakat kadınların başa çıkma stilleri, öz kavramları ve stresörlere yönelik biyolojik tepkilerindeki cinsiyet farklılığından dolayı depresyon geliştirmeleri erkeklere göre daha olası olabilir. Sık stresli yaşantılar ve strese yönelik tepkiselliğin karşılıklı olarak birbirini etkilemesi olasıdır. Stresli yaşantılar gelecekteki strese yönelik hem biyolojik hem de psikolojik sistemleri hassas hale getirebilir. Bu durumda, kişilerin depresyon yaşamaları daha olasıdır. Strese yönelik tepkisellik problem çözmenin azalması ile ilişkilidir ve sonuç olarak, yeni stresörlerin oluşması ya da birikmesi daha fazla depresyona katkıda bulunmaktadır.

Grice (1999) Ulusal Ruh Sağlığı Enstitüsü tarafından (1987) depresyon üzerine epidemiyolojik çalışmalar gözden geçirildiğinde cinsiyet farkı için üç olası açıklama ileri sürmüştür:

1- Kadınlar yardım aramaya erkeklerden daha meyillidirler. Bu yüzden, kadınların yaşamış olduğu depresyon daha fazla kayıt altına alınmaktadır.

2- Kadınlardaki ve erkeklerdeki biyolojik farklılıklar depresyonun gelişimini etkileyebilir.

3- Psiko-sosyal faktörler (örneğin, sosyal roller ve ekonomik fırsatlar) kadın ve erkekde depresyon gelişimini farklı şekilde etkileyebilir.

Ergenlikteki değişiklikler kızların depresyon seviyelerinin erkeklerden daha yüksek olmasına neden olmuş olabilir. Ergenliğin ortasında ve sonundaki testesteron ve östrojen seviyesindeki değişiklik kızlardaki depresif semptomların artmasıyla oldukça ilişkilidir (Angold, Costello, Erkanlı ve Worthman, 1999; Twenge ve Hoeksema, 2002).

Ergenlik çağının gereği olan fiziksel değişikliklerin yanı sıra, genç kızların, toplumda kabul gören kadın rolünü de yerine getirmeleri gerekmektedir. Bu durum, genç kızlarda son derece büyük bir çelişki yaratır. Bu dönemde erkek çocuklarına yönelik toplumsal beklentiler daha azdır. Onlar iddialı ve başarılı olmaya devam edebilmektedirler. Kızlar ise ikilem içerisindedirler; eğer daha “kadınsı” bir rolü benimserlerse, iddiasızlıkları ve diğerlerine olan bağımlılıkları, onları depresyona daha yatkın bir hale getirebilmekte veya bu sterotip rolü reddedip bağımsızlıklarını ve zekâlarını ön plana çıkarırlarsa bu sefer erkekler onları reddedebilmektedir (Shapiro, 1994: 86).

Kızlarda ayrıca erken ergenlik döneminde kendileri hakkında olumsuz düşünceler geliştirme eğilimi erkeklere kıyasla daha güçlüdür. Özellikle de stresli olaylardan sonra kendini olumsuz yönde değerlendirme eğilimi yetişkinlikte de sürer ve depresyon riskini artırır. Ayrıca başlarına kötü bir şey geldiğinde kadınların bu olayları kendi kusurlarına bağlamaları, işler kötü gittiğinde kendilerini suçlamaları olasılığı daha yüksektir. Yeni bulunan çok sayıda delil, bu şartların onları ve genç

hemcinslerini depresyona daha açık hale getirebileceğini düşündürmektedir (Koplewicz, 2004: 81).

Kızlarda yüksek düzeydeki olumsuz algılamalar depresyona sebep olurken, olumlu kişiler arası ilişkiler depresyona karşı koruyucu bir etken olarak hizmet etmektedir (Eberhart, Shih, Hammen ve Brennan, 2006). Genel olarak, kızların erkeklere göre daha zayıf kavrama sahip oldukları görülmüştür. Olumsuz öz-kavram doğrudan depresyona katkıda bulunabilir ve depresyonu tetikleyen stresörleri etkileyebilir (Nolen-Hoeksema, 2001). Ergen kızlarda depresyonun yaşam olayları ile ilişkili olduğu bulunmuştur (Angold ve Costello, 2006). Kızlarda zayıf beden imajı, yeme bozukluklarına ve daha sonrasında depresyona neden olabilir (Petersen ve diğer., 1993).

Kızların depresyon boyutunda daha yüksek puan almalarının nedeni, erkek çocuklarına göre daha erken olgunlaşmalarının beklenmesi ve duygularını dışa vurmalarının toplum tarafından olumsuz olarak değerlendirilmesi olabilir (Şahin, Batıgün ve Uğurtaş, 2002). Depresyon oranlarındaki cinsiyet farkı ile ilgili hem biyolojik hem de sosyal açıklamalar çocukluktaki cinsel istismarın kızlarda depresyon için önemli bir faktör olabileceğini ileri sürmüşlerdir (Nolen-Hoeksema ve Girgus, 1994; Nolen-Hoeksema, 2001; Parker ve Roy, 2001).