• Sonuç bulunamadı

2.1. İnternet’ten Dijtalleşme’ye bir Teknopolitik

2.1.1. Singularity ve Teknolojik Tekillik

Innis’ten McLuhan’a, Castells’ten Baudrillard’a, Teknolojinin sosyoekonomik ve sosyokültürel etkilerini inceleyen tüm paradigmalar zaman ve mekân olgusunu ele almıştır. Çünkü zaman ve mekân dünyaya dair fizik, astronomi ve sosyal bilimlerin çalışma disiplinlerini birleştiren iki olgudur. Einstein’ın görelilik kuramı da zaman ve mekân olgularıyla uzay arasındaki eşiği tanımlar. İnsanlık var olduğundan beri zaman ve mekân olgusu; bilimin, felsefenin ve sanatın ilgi noktası olagelmiştir.

Singularity kelime anlamıyla tekillik (eşsiz, tek) demektir. Kavramı teknoloji ve sosyal bilimler alanına uyarlayan ise Raymond Kurzweil olmuştur. Massachusetts Teknoloji Enstitüsünden mezun fütürist, girişimci ve Google’ın üst düzey yöneticisi; Teknolojik tekilliği uzaydaki bir kara deliğin zaman ve mekânın ortadan kalktığı olay ufkundan sonraki hızla özdeşleştirerek, teknolojik gelişimin hızının hesaplanamaz boyutlara varacağını öne sürmektedir. Buna göre; Astrofizikçilerin kütle çekimsel tekillik olarak tanımladığı, yerçekiminin sonsuz, kütlenin çok yoğun olduğu uzay zamanın ise bükülüp ortadan kalktığı karadeliklerde madde ve enerjiyi fizik biliminin açıklayamadığı değişiklikler gibi, teknolojik tekillikte insan hayatının varoluştan bugüne bilinen her yönünü hızı giderek öngörülemez biçimde değiştirmektedir. Kurzweil’in vurguladığı teknolojik değişim değil teknolojik değişimin ‘hız’ıdır. Tekillik bu hızın, kara deliğin olay ufkundan sonrası gibi, insan yaşamını geri dönüşün mümkün olmayacağı bir hızda dönüştüreceği uzak olmayan bir geleceği tanımlar. Bu dönem doğumdan ölüme tüm bilinen kavramları da yeniden inşa edecektir.519 İnsanın biyogenetik varlığı ile teknoloji birleşmesi, tarihin zirve noktasına çıkacak ve biyogenetiğin ötesine varacak bir sonuçla insanın mükemmelleşmesiyle sonuçlanacaktır. Bu, biyogenetik kalıtımın ötesinde yeni bir dünyadır. Teknoloji ile insan beyninin birleşmesi sonucu, insan ile makinenin, gerçek ile gerçekliğin arasında ayrım yapmak mümkün olmayacaktır. Kurzweil’e göre, bu dinamiklerle şekillenmiş olan dünyada insani kalan tek şey, insanın; yaşlanma, hastalık ve ölüme ilişkin biyogenetik kısıtlamalarını ortadan kaldırma isteği olacaktır.520 Kurzweil, insan kontrolünün teknik ilerleme üzerinde etkisini yitireceğini söylediği noktaya, II.Dünya savaşında, Bletchley Park’ta enigmanın şifresinin çözümünde önemli katkıları olan,

519 Ray Kurzweıl, İnsanlık 2.0, Çev. Mine Şengel, Alfa Yayınları, İstanbul, 2019, s.19. 520 a.g.e., s.22-23.

-158-

bilgisayar ve kriptografi biliminin kurucusu sayılan, düşünen bilgisayarlar üzerinde analizleriyle ünlü Alan Turing’e atıfla, Turing noktası adını vermektedir.521

Şekil 1: Evrimin Altı Evresi

Bilgi işlem kapasitesinin insanın bellek kapasitesini aştığı nokta, insan beyninin kusursuz tasarımına rağmen depoladığı bilgiyi tam olarak kullanamama sorununu ortadan kaldıracaktır. Kurzweil’e göre; “Shakespeare 29.000 sözcük kullanmıştır ama bu sözcükleri toplamda 100.000’e yaklaşan farklı anlamlarıyla kullanmıştır. Tıbbın uzmanlaşan sistemleri, insanların bir alanda yaklaşık 100.000 kavramı öğrenebildiğini ortaya koymaktadır. Bu, profesyonel bilginin, insanın sakladığı tüm örüntü ve bilginin yüzde 1’idir.”522 Biyolojik zihin kapasitesi ile varlığın birleşeceği ve biyolojik kökleri, biyolojik olmayan evreye taşıyacak bu nokta, evrimin altıncı evresindeki büyük uyanışı temsil etmektedir.523 Kurzweil’in bin dolar metaforuna göre 2020’de bir insan beynini taklit edebilen mikro işlemci, 2030 yılında bir köye karşılık gelen insan beynini taklit edebilen bir bilgi işlemci, 2050 yılında ise tüm dünyadaki insan beynini işleyebilecek bir bilgi işlem gücü bin dolara satın alınabilecektir. İnsan beyninin tasarımı olağan üstüdür fakat bilgi işlem mikro sayıcılarının gücü insan beyninin ancak altıda biri kadardır. İnsan beynini makineyle birleştirip tersine mühendislik süreçlerini hızlandırdıkça, doğal olan yapay olanı birleştirdikçe daha dayanıklı mekanizmalar inşa edilecektir. Çünkü yapay zekânın geldiği nokta bunu göstermektedir. Elektronik devreler, beyindeki bir nöronun işlem gücünü bir milyon kat büyütmüş bir hıza ulaşmış ve hızın büyüklüğü gittikçe

521 Cevdet Özmen, “Dijital Konfederalizm’den Teknolojik Tekilliğe Giden Süreçte Bilgi Güvenliği ve

“Uyarlanmış Gerçek” Kavramı: Kuramsal Bir Çalışma” Bilgi Yönetimi Dergisi,

http://static.dergipark.org.tr/article-download/44f0/d2a5/6b6a/5e0b4e0110a16.pdf?, (Erişim

Tarihi:29.04.2020), 2019, Cilt:2, Sayı:2, (105—115), s.111.

522 Ray Kurzweıl, İnsanlık 2.0, Çev. Mine Şengel, Alfa Yayınları, İstanbul, 2019, s.183.

523 Timuçin Buğra Edman, “Transhumanism and Singularity: A Comparative Analysis of a Radical

Perspective in Contemporary Works”, Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi,

http://static.dergipark.org.tr/article-download/56ad/5dd0/4740/5c40c1b1a9f27.pdf? , (Erişim tarihi:29.04.2020),2018, Sayı:1, (39-49) s.45 Fizik ve Kimya Atom Yapıları Bilgisi Biyoloji DNA Bilgisi Sinir Örüntüleri Bilgisi Teknoloji; Donanım ve Yazılım Tasarımı Bilgisi Teknoloji ile İnsan zekasının birleşmesi Tekillik; Evrenin Uyanışı

-159-

artmaktadır.524 Kurzweil insana ait zekânın algılama gücü ile yapay zekânın bilgi işleme kapasitesini birleştiren zekâya keskin zekâ der. Keskin zekâ insanın biyogenetik olmayan alanıdır ve insanın beyninin kapasitesini tam kullanamama sorununu ortadan kaldıracaktır. Biyogenetik insan yani mevcut insan beyninin oldukça boş bir alanını yetersiz ve verimsiz işlemekte daha doğrusu işleyememektedir.525 Teknoloji ilerlemesinin hızına yönelik Mühendislik disiplininde 1965 yılında Gordon E.Moore tarafından geliştirilen, entegre devrelere sığdırabilecek transistörlerin her yıl iki katına çıkarak geliştiğini gözlemleyen ve bilgi işleme kapasitesinin logaritmik artışını açıklayan Moore yasasından526 farklı olarak Kurzweil fütürist ve cüretkâr iddialarını daha da ileri götürerek 2045 yılını tarih olarak verir. Ona göre 2045 yılında insan zekâsının bir milyar katı daha zeki yapay zekâ çoktan inşa edilmiş olacaktır.527

Raymond Kurzweil bununla birlikte bilgi ve veri (information/knowledge) arasında bir ayrıma gider. Dünyada üretilen ve bir yığın haline dönüşen enformasyonel veri anlamlı bir bilgi değildir. Zekânın asıl rolü bu bilgi çöplüğünden anlamlı veriyi çekip çıkaracağı ve işleyebileceği zaman ön plana çıkacaktır. İnsan duyularından da anlık olarak milyarlarca veri aktarımı yapılır. Bu veri akıl tarafından süzgeçten geçirilerek gereksiz veri elenir. Yani zekâ, veriyi işleyerek bilgiye dönüştürür. Örneğin insanın bir sevdiğini kaybetmesi sonucu canından bir parça gittiğini söylemesi bir rastlantı değildir. İnsan beyni sevdiklerine de nöronlarında ve bilgi hücrelerinde alanlar ayırır. Sevdiğini kaybettiğinde ise bu nöronlar kullanılamaz hale gelir. Kurzweil’in belki de en müphem iddiası ‘Ölüm’ kavramı üzerinedir. Çünkü Kurzweil’e göre; dünya din’lerinin ölümü beklenen bir olgu, nihai gerçek haline getirmediği bir durumda insan ölümsüzlüğü bulabilecektir. Mevcut durumda dinler ölümü rasyonelleştirmekte beklenen bir gerçeklik haline getirmekte ve beklenen bir durum meşrulaştırıldığından, biyolojik insanın bir üst sürümü yani ölümsüzlük keşfedilememektedir.528 Ray Kurzweil yapay zekâ’nın insanlığa gelecekte getireceği büyük tehlikelere yönelik eleştirilere ise biyogenetik olmayan varlıkların da bilinci olduğunu ve insanların bunu kabul etmesi gerektiğini iddia ederek cevap verir. Çünkü ancak kabul ederse, tersi bir durum olarak insanın üreteceği mükemmel

524 Ray Kurzweıl, a.g.e., s.184. 525 a.g.e., s.196.

526 Hasan Çağatay, “Yapay Zekâ ve Tekillik: Teknolojik Tekillik Bize Ne Kadar Yakın ve Neden

Önemli?”, Yapay Zekâ ve Zihin Felsefesi Dergisi , http://static.dergipark.org.tr/article-

download/9674/02b4/ceb0/5e78a093bdaf7.pdf?, (Erişim Tarihi:29.04.2020), 2019, Cilt:2, Sayı:2, (231- 242), s.234-235.

527 Ray Kurzweıl, a.g.e., s.197. 528 a.g.e., s.547.

-160-

yapay zekâ da insana ait duygusal ve öznel verileri işleyebileceğini düşünecek ve veri aktarımı yapabilecektir.529

Kurzweil’İn fazlasıyla ütopik denilebilecek fikirlerine bu kadar geniş yer verilmesinin sebebi şudur; İnternetten Dijitalleşmeye gelinen bu noktada, teknoloji ve toplum dünyasına ait öncü fikirler, iki ana akım etrafında şekillenmektedir. Kökeni Realizm ve İdealizme kadar götürülebilecek bu fikirlerin dijitalleşmeyle birlikte ortaya çıkışı, Siber Ütopya ve Siber Distopya ekolü etrafında toplanmıştır. Andrew Keen, Clay Shirky gibi Ütopyacılar, Evgeny Morozov, Jaron Lanier, Nicholas G. Carr gibi distopyacılar siber dünyaya dair bu fikirlerin farklı tarafları olarak söylenebilir. Hatta bazı yazarlar Kaliforniya ekolü (silikon vadisi) olarak adlandırılmaya başlanmıştır. 2008 yılında Nicholas G. Carr’ın Google bizi aptal mı yapıyor? İsimli makalesi alan yazınında geniş yer bulmuştur. Evgeny Morozov’un İnternet Özgürlüğünün Karanlık Yüzü: Net Kuruntu (the net delusion the dark side of internet freedom) kitabı da karşıt görüşler alanında geniş yankı uyandırmıştır. Ayrıca Jaron Lanier’ın 2006 yılında yayınladığı, Dijital Maoizm: Yeni Çevrimiçi Kolektivizmin Tehlikeleri isimli makalesi gelecek sivil hareketleri bu yıldan haber vermiştir.

Evgeny Morozov’un slaktivizm ve Kierkegaard karşılaştırması kayda değerdir. 2009 yılında Kopenhag Üniversitesi öğretim görevlisi Coldin Jorgensen, Facebook’ta bir grup kurarak, Kopenhag’da bulunun ünlü Stork çeşmesinin yıkılacağını duyurur. Şaşırtıcı bir şekilde grup üye sayısı on binlerce kişiye ulaşır. Fakat kimse çeşmenin yıkılmaması için harekete geçmemektedir. Ayrıca duyuru kurgusaldır ve çeşmenin yerinde kurgusal bir anıt bulunmaktadır. İnsanlar Facebook sayfası ile ilgilenmekte ama tarihi bir anıt için eyleme geçmemektedir. İnternet, aktif eylemciliği körelten bir uyuşuklukla birlikte gösterişçiliğe neden olmaktadır. Tembelcilik, uyuşukçuluk, gösterişçilik veya bir çeşit internet riyakârlığı olarak Türkçeye çevrilebilecek bu davranış biçimi literatürde Slaktivizm olarak tanımlanmaktadır. Morozov, Jorgensen deneyini ve Slaktivizm’i varoluşçuluğun babası olarak bilinen Soren Kierkegaard’ın 19.Yüzyıl Avrupasını tenkit ettiği görüşlerine dayandırır. 19.yüzyılın başlangıcında Avrupa kamusal alanı; gazete, dergi, kahvehaneler ve yayınların artmasıyla sanayi devrimi ve Rönesans’ın bir sonucu olarak genişlemektedir. Fakat Kierkegaard 19.yüzyıl avrupasında İnsanların her şeyle yığın olarak ilgilenmesine rağmen entelektüel merakın gittikçe zayıflamasından, derin ve kıymetli bilginin azalmasından, sığ verinin artmasından dert yanmaktadır. Morozov’a göre benzer bir

-161-

ortam internetin mevcut durumu ile tekrar yaşanmaktadır. Yığın veri artmakta fakat kıymetli bilgi giderek azalmaktadır.530

Nicholas G. Carr’ın Google bizi Aptal mı yapıyor? İsimli makalesi aslında Kurzweil’İn Matematiksel hesaplara dayalı insan ötesi varlıklara dair iddialarına verilen bir insani tepki gibidir. Carr, The Atlantic’de yayınlanan makalesinde şöyle söyler; “Son birkaç yıldır, birisinin veya bir şeyin beynimle uğraştığı, sinir devresini yeniden düzenlediği, hafızayı yeniden programladığı konusunda rahatsızlık duydum. Aklım gitmiyor- anlayabildiğim kadarıyla- değişiyor. Eskiden nasıl düşündüğümü düşünmüyorum. Okurken bunu çok güçlü hissediyorum. Kendimi bir kitaba ya da uzun bir makaleye sokmak önceden kolaydı. Zihnim, tartışmanın anlatımına ya da dönüşlerine sıkışırdı ve uzun yazılar boyunca dolaşarak saatler geçirirdim. Artık nadiren durum böyle. Şimdi konsantrasyonum genellikle iki veya üç sayfadan sonra kaymaya başlar. Kıpır kıpır, kendimi kaybederim, yapacak başka bir şey aramaya başlarım. Sanki sürekli beynimi her zaman metne geri sürüklermiş gibi hissediyorum. Eskiden doğal olarak gelen derin okuma bir mücadele haline geldi. Çünkü yeni entelektüel teknolojilere uyum sağlama süreci, kendimizi kendimize açıklamak için kullandığımız değişen metaforlara yansır. Mekanik saat geldiğinde, insanlar beynini “saat gibi” işliyor olarak düşünmeye başladılar. Bugün, yazılım çağında, bunları “bilgisayarlar gibi” işletmek olarak düşünmeye başladık.”531 N. Carr, “Sığ: İnternet düşünme, okuma ve hatırlama şeklimizi nasıl değiştiriyor?” adlı kitabında mekanik saatin işlemesinin ardından Frederick Winslow Taylor’ın Midvale çelik fabrikasında iş bölümü ve mekanik zamana bağlı yüksek verimlilik üzerine yaptığı deneylerin Sanayi devriminin ütopyası haline geldiğini söyler. Bugün de Taylor’ın zaman ve verimlilik üzerindeki testleri gibi, silikon vadisindeki yazılımcılar ve bilişimcilerin verileri bilgi haline getirme üzerine uyguladıkları deneyler, yani veriyi minimum zamanda maksimum verimlilikte anlamlandırma amacıyla ürettikleri testler, İnternet’i veri toplayan, ileten ve manipüle eden bir makineye dönüştürmüştür. “Google’ın Silikon Vadisi genel merkezi- Googleplex- İnternet’in yüksek kilisesidir ve duvarlarının içinde uygulanan din Taylorizm'dir”.532

530Evgeny Morozov, The Net Delusion: The Dark Side of İnternet Freedom, Public Affairs Books,

2011, Newyork, s.184.

531 Nicholas Carr, “Is Google Making Us Stupid? What the Internet is doing to our brains”, The Atlantic

Journal, 2008, https://www.theatlantic.com/magazine/archive/2008/07/is-google-making-us- stupid/306868/, (Erişim Tarihi:12.03.2020)

532 Nicholas Carr, The Shallows : How the internet is changing the way we think, read and

-162-

Tartışma, biraz daha geriye götürülürse, son yüzyılın iz bırakan iki eseri; Aldous Huxley’in 1932 tarihli Cesur Yeni Dünya ve George Orwell’ın 1948 tarihli Bin Dokuz Yüz Seksen Dört adlı kitaplarını, Carr ve Kurzweil’in yukarıda açıklanan fikirlerin, bilgisayarların ENİAC isimli 167 m2 makineler olduğu bir zaman diliminden de öncesinde kurgulanan distopyalar olarak anmak gerekir. Çünkü Huxley, Kurzweil’in 2045 yılına ait iddialı işaretlediği dünyayı, 1932 yılındaki ironik distopyasında Romandaki karakter Kuluçka ve Şartlandırma Merkezi Müdürünün ağzından şöyle dile getirir; "...altmışbine yakın Kızılderili ve melez... Mutlak vahşiler... Müfettişlerimiz arada bir ziyaret ederler... Onun dışında, uygar dünyayla başka hiçbir bağlantıları yoktur... İtici alışkanlık ve geleneklerini halen sürdürmektedirler... Evlilik, bilmiyorum anlamını biliyor musunuz, sevgili genç bayan; aileler... Şartlandırma yoktur... Barbarca batıl inançlar... Hristiyanlık, totemcilik ve atalarına tapınma... Zunice ve İspanyolca ve Athapascanca gibi yok olmuş diller... Pumalar, kirpiler ve diğer vahşi hayvanlar... Bulaşıcı hastalıklar... Rahipler... Zehirli kertenkeleler..."533