• Sonuç bulunamadı

4. YÖNTEM VE SINIRLILIKLAR

2.4. Eğitim Sen’li Kadınların Sendikal Faaliyetlere Katılımı ve Gündelik Yaşam

2.4.1. Sendika Üyeliği ve Sendikal Faaliyetlere Katılım

Sendika üyeliği ve sendikal faaliyetlere katılımın farklı yorumlanması gerektiğine birinci bölümde değinilmiştir. Özetle, sendika üyeliği bireyin sendikalı olmasını ifade ederken sendikal faaliyetlere katılım; sendikalı olmanın yanında sendikanın gerçekleştirdiği eylem, panel, toplantı gibi etkinliklere katılmayı ifade eder. Bu ayrım yapılan görüşmelerde esas alınmıştır. Sendika üyeliği ve sendikal faaliyetlere katılım hususunda görüşme yapılan kadınlara ilk olarak sendikalı olma nedenleri sorulmuştur. Buradaki temel amaç kadınların sendikalı olma nedenleri

105 üzerinden kendilerini toplumsal hayatta nasıl konumlandırdıklarını ortaya koymaktır.

Kadınların çoğu örgütlenmenin hem toplumsal alanda hem de özellikle çalışma hayatında maruz kaldıkları sorunların çözümü için gerekli olduğunu söylemişlerdir.

Örneğin Ayşe sorunlara karşı örgütlü mücadele yerine bireysel mücadeleye başvurmanın “boş bir çaba” olduğunu söylemiştir. Burcu da benzer bir şekilde örgütlenmenin “biz olmak” vurgusunu ortaya koyduğunu ve daha anlamlı bir çaba olduğunu söylemiştir.

“…Çok genel anlamda da, toplumsal sorunların çözümlenmesinde, örgütlülüğün önemine çok inanıyorum. Bireysel mücadelenin ne kadar boş bir çaba olduğunun da farkındayım…” (Ayşe, 31, 2 yıllık üye).

“Hani bir başına olmayalım derler ya, bir başına olmayacaksın, bir yere bağlı olacaksın. Tek başına mücadele etmenin bir mantığı yok.

Bir kişi bağırınca bir anlamı olmaz, ama bir 100 kişi 1000 kişi bağırınca ses getirir. “Biz” olmak var; “ben” olmak değil de “biz”

olmak... Bana göre sendikalar bunun için var. Sesinizi kalabalıklarla duyurabilirsiniz; tek başınıza duyuramazsınız ki.... O yüzden sendikaya üye oldum ben (Burcu, 31 yaşında, 1,5 yıllık üye).

“Ben örgütlü olmaktan yana bir insanım. Đster meslek örgütü olur, ister siyasi örgüt olur, hiç önemli değil. Bir şeyleri elde edebilmek

106 için bir örgütlülük olmak zorunda. Đnsan tek başına mücadele

edemez. Ancak bir araya geldiklerinde kolektif bir çalışmayla olur.

Ben de böyle bir görüşte olduğum için. Eğitimciyim, görüşüme en yakın ve kendimi ifade edebileceğim ve kendimi var edebileceğim sendikanın Eğitim Sen olduğunu düşündüğüm için oraya üye oldum.” (Sibel, 31 yaşında, 7 yıllık üye).

Kadınlar sendikalı olma nedenlerini sadece çalışma hayatında maruz kaldıkları sorunlara karşı mücadele etmek olarak değil aynı zamanda toplumsal hayatta var olan adaletsizliklere de karşı mücadele etmek olarak ortaya koymaktadırlar. Örneğin Hatice bir sürü adaletsizliğin olduğunu ve bir şey yapmadan duramayacağını söylemiştir. Sibel ise çocuklara güzel bir gelecek sunabilmek için örgütlü mücadeleye gerek duyulduğunu söylemiştir.

“…Bir sürü adaletsizlik var, çalışma hayatınızda da var, onları görüyorsunuz. Onun dışında örgütlüğe inanan biriyim. Bir şey yapmadan duramam. Benim yapabileceğim yerde Eğitim Sen.

Kendi alanımda örgütlü durmaya çalışıyorum diyeyim…” (Hatice, 36 yaşında, 15 yıllık üye).

“…gidişattan hiç memnun değildim ben. Yani, hayata... Tamam, çocuk düşünüyorum mesela. Siz diyorsunuz ya “niye düşünüyorsunuz?” ya da “niye düşünmüyorsunuz?” diye... Şimdi bazen düşünüyorum maddiyat, şunlar, bunlar bir tarafa ama....Bu

107 hayata bir çocuk getirmek aslında çok da zor bir şey. Çok saçma....

Türkiye’nin nerelere gittiği çok belli yani. Ne verebilirim ben çocuğuma? O yüzden şöyle düşünüyorum: Biz bir şeyler yapalım ki durum biraz düzelsin, yoksa her şey gittikçe daha kötüye gidiyor. Tamam benim işim var, gücüm var ama... Benim kocam aylarca işsiz kaldı. Bir iş bulamadı, güç bulamadı. Đlk çalıştığı yerde aylarca zam alamadı. Sosyal hakları yok. Çalışma saatleri net değil. Tamam, servisleri, öğle yemekleri var ama... Sosyal hakları yok. Patron ne derse, ona göre... Đnsanların sesi soluğu çıkmıyor.

Bir mücadele vermiyorlar. Susmuşlar...” (Burcu, 31 yaşında, 1,5 yıllık üye).

Buradan hareketle kadınların sendikalı olmalarındaki temel nedenin toplumsal sorunların çözümünde ortak mücadelenin gerekliliğine inanmaları olduğu söylenebilir. “…Toplumsal sorunların çözümlenmesinde örgütlülüğün önemine çok inanıyorum…”26 (Ayşe, 31 yaşında, 2 yıllık üye ).

Bu başlık çerçevesinde ikinci olarak ise görüşme yapılan kadınlara sendikaya ne zaman ve nasıl üye oldukları sorulmuştur. Görüşme yapılan kadınların çoğu uzun yıllardır (ortalama 10 yıldır) sendika üyesidir. Yalnızca Burcu ve Ayşe sırasıyla 1,5 yıllık ve 2 yıllık sendika üyesidir. Burcu, 3,5 yıllık çalışma hayatının ikinci yılında sendikalı olmuştur. Ayşe ise 9 yıllık çalışma hayatının yedinci yılında sendikalı

26 Anlatılarda yazı tipindeki vurgulandırma söz konusu ifadelere dikkat çekmek için tarafımdan yapılmıştır.

108 olmuştur. Kadınların sendikalı olma tarihçeleri incelendiğinde baskının yoğun hissedildiği ve iş güvencesinin olmadığı durumlarda sendika üyeliğinin zor olduğu ve hemen gerçekleşmediği görülmektedir.

“Yaklaşık 2 yıl. 2 yıl kadar oldu. Açıkçası daha önce de üye olmayı düşündüm. Şöyle söyleyeyim, yani tarihçe dedik, yani benim babam hep sendikalıydı. Sendikaya çok uzak bir kişi olarak büyümedim. Bir şekilde, ailem hep politikanın içinde ya da ilgiliydi ve sendikal faaliyetlerle de ilgiliydi. Sendikada ne yapılır ne edilir küçüklüğümden beri bu konuda çok gelişkin olmasa da bir bilinç vardı bende. Çalışmaya başladıktan sonra aklımın bir köşesinde vardı. Özellikle de birlikte çalıştığım hocam da bu konuda özendiriciydi. Kendisi de sendika üyesiydi. Ancak çevrede konuşma düzeyinde şöyle bir şey vardı. Sendikalı olursan sen burada sözleşmeli çalışıyorsun en nihayetinde, çok tabi durumdasın ve hani neye güvenerek sendikalı olacaksın ki. Hani bu hakkımı aslında güvencesiz çalışan, sözleşmeli çalışan insanlar olarak, belki de hakkını aramaya en muhtaç durumdasın. Ama diğer yandan da güvencesiz hissettiğin gibi yani kısır döngü gibi arada kalıyorsun. Hatta hocam o dönemde bana şey dedi, yani sendikacılarla da görüştüm onun odasındaydı.

Seni de üye yapalım, sen de üye ol dedi. Ben biraz belki çok politik bir geçmişim olmaması dolayısıyla aktif olarak, hem de o çevrenin, mesleğe yeni başlamış olmanın verdiği bir çekinme durumuyla da

109 geride durdum sendikaya üye olmak anlamında. Ancak 8 yıldır bu

işi yapıyorum diyelim, son 3 yıldır, özellikle son 2 yıldır gündemi takip ediyorum. Sendikaların Türkiye’deki işlevi tartışılır konumda ama yine de örgütlülüğün ne kadar önemli ve gerekli olduğunun da bilincindeyim” (Ayşe, 31 yaşında, 2 yıllık üye).

Ayşe’nin bir yandan örgütlüğün önemli ve gerekli olduğu bilincine sahip iken diğer yandan uzunca bir zaman, üstelik ailesinde (babasının) sendikalı biri olmasına karşılık, sendikadan uzakta durması işyeri baskısıyla açıklanabilir bir durumdur. Bu durum ‘Sendikalı olursan sen burada sözleşmeli çalışıyorsun en nihayetinde, çok tabi durumdasın ve hani neye güvenerek sendikalı olacaksın ki’ ifadesinde gözlemlenmektedir.

Kadınların sendika üyeliğini etkileyen faktörlerden birisi de, şüphesiz, çalıştığı kurumun, eşlerinin, akrabalarının ve yakın çevresinin bu süreçte aldığı tutumlardır. Kapitalizmde kurumların özellikle de özel kurumların sendikalara yönelik tutumları açıktır. Sendikalar, çalışanların hakları için mücadele eder.

Kapitalizmde çalışanların hakları ile sermayenin (patronların) çıkarları sürekli çatışma halindedir. Nitekim sendika gibi çalışanları ortak paydada örgütleyen, birleştiren, boykot, miting ve grev gibi araçlarla mücadele edilmesini olanaklı hale getiren bir kurum sermaye tarafından istenmez. Bu nedenle çalışanların sendikalı olma hakları ellerinden alınır. Diğer taraftan tüm sendikalar her zaman üyelerin çıkarları için hareket etmeyebilir. Kimi sendikalar sadece pasifizasyon rolünü üstlenir. Başka bir deyişle sermaye ile ortak hareket eder ve çalışanlar arasında

110 oluşabilecek muhtemel mücadele hareketini pasifize eder. Bu durum, örneğin, bazı fabrikalarda sadece fabrikanın belirlediği (ortaklaştığı) tek bir sendikanın örgütlenme yapması biçiminde gözlemlenebilir Sendika üyelik sürecinde eş, aile ve yakın çevrenin tutumlarının da önemli etken olduğu belirtilmiştir. Bu durumda söz konusu birey eğer ataerkinin belirgin olduğu bir aile ya da çevreden geliyorsa çeşitli engellemeler ya da dirençle karşılaşılabilir. Bilakis ailede ya da çevrede sendika deneyimi olan olan ve daha önce hak mücadelelerinde yer alan birilerinin mevcut olması halinde ise sendika üyeliği teşvik edilir. Görüşme yapılan kadınlara yöneltilen, eşinizin, ailenizin ya da eşinizin ailesinin sendikalı olmanıza yaklaşımları ne yöndedir sorusuna verilen cevaplar bu ayrımın ortaya çıkardığı tutum bu durumu doğrular niteliktedir. Örneğin Neriman ailesinin “çok sol görüşlü” olduğunu Gamze ise öğrenciyken bu tür eylemlere gittiğini ve Eğitim Sen’de yürüdüğünü ve ailesinde emek mücadelesinde bulunanların olduğunu ifade ederek ailelerinden yana bir sorun yaşamadıklarını söylemişlerdir.

“Sendikayı öğrenciyken biliyordum, gittiğim yerde de temsilci biri vardı, onun vasıtasıyla üye oldum. Ben kendi isteğimle üye oldum.

Onların şeyiyle değil. Benim ailem de çok sol görüşlü olduğu için bir sorun yaşamadık” (Neriman, 41 yaşında, 14 yıllık üye).

“Eğitim fakültesi mezunuyum. Öğrenciyken de bu tür eylemlere gittiğimizde eğitim sen’in pankartının arkasına geçip yürümeyi tercih ederdik. Ben 80 döneminin ortamında büyüdüm.

Ağabeylerim, ablalarım o dönem yargılanan insanlar. Annem işçi

111 emeklisi, DĐSK’li idi. Ben annemle çok mitinge, yürüyüşe gittim

küçükken, 6-7 yaşındayken. Annemlerin dokuma fabrikasında grevleri oluyordu. Benim mayam bu, başka bir türlüsü düşünülemezdi benim için” (Gamze, 42 yaşında, 15 yıllık üye).

Görüşme yapılan kadınların çoğu sendikanın eylem faaliyetlerinden daha önceden haberdar olduklarını ve çevresinde sendikal faaliyetlerde bulunan kimselerin olduğunu söylemiştir. Bu durumun varlığı ile kadınların sendika üyelik sürecinin daha da kolaylaştığı ya da sorunsuz yaşandığı söylenebilir. Örneğin Hayriye ailesinde ve yakınında sendikal faaliyetlere katılan kimselerin olmasından ötürü sendikadan ve faaliyetlerinden haberdar olduğunu söylemiştir. Bu durum üyelik sürecinde önemli bir role sahiptir.

“Tabi, yani ben Amasya’dan geldiğimde duyardım sendikal faaliyetleri haberlerden falan. Olaylara hiç uzak değildik. Ailede olsun, ağabeylerimiz falan. Lisede de sıcak bakardık ama tereddütlerin oluyor. Yasal değildi eylemler. Đlk aşamada gözünü korkutuyor. Sonra hiç tereddüt etmedim. Bir mühendis ağabeyimiz vardı, ilk onunla tanıştık. Çalıştığım yerde bir de kadın bir arkadaş vardı. Ben işe orada başladığım için onun hareketlerini falan hep takip ederdim. Acaba nasıl oluyor diye merak ederdim. O bir gün toplantı yaptı, üye olur musunuz diye sordu. Ben hemen üye oldum” (Hayriye, 46 yaşında, 16 yıllık üye).

112 Görüşmede özellikle ilişkiselliğin arandığı konulardan biri de evli, çocuklu ve bekar kadınların sendikal faaliyetlere katılımında eşlerinin ve yakın çevrelerinin bu durumu nasıl algıladıklarıdır. Bu durum çalışmanın önemli bir iddiasını doğrulamaktadır. Nitekim görüşmelerde evli ve çocuklu olmanın sendika ile kurulan ilişkide ve sendikal faaliyetlere katılımda önemli bir role sahip olduğu çok net gözlemlenmektedir. Örneğin Gamze çocuk sahibi olmadan önce ve olduktan sonra sendika ile gerçekleştirilen ilişkinin ne yönde değiştiğini çok güzel bir şekilde özetlemektedir.

“Ya şimdi çocuk olayı olmadan önce sevgilim ve ben beraber yaşayan bir çiftin de ötesinde daha rahat bir yaşantımız söz konusuydu. Gecenin 6’sında 7 sinde çıkıp gecenin 10’unda 11’inde eve dönerdik. Hem sendikadaki yönetim görevim hem de bir kadın grubunda gönüllü olarak çalışıyor olmamdan dolayı hep dışarıdaydık. Sevgilim de politik bir insan. Onun da hem sendikada hem de diğer alanlarda çalışması olduğu için birbirimizden çok bağımsız birer hayat sürer hale gelmiştik ama bunu resmi anlamda bir nikâh kıymak, hamilelik ve çocuk tam da toplumun kadınlık rollerini bana çok iyi hissettiren bir şeydi. Eskiden tramvayda birinin kalkıp bana yer verdiğini bilmem ama hamileyken kalkıp birinin özellikle orta yaşlı erkekler “kızım sen yüklüsün, hamilesin”

diyip bana yer vermeleri hemen seni kutsal kadın, kutsal anne rolüne sokuyor. Özellikle iş yerimdeki arkadaşlar: “hadi bakalım şimdi de git mitinglere, hadi bakalım şimdi de eylemlere git, artık

113 çocuk doğuyor, nasıl gideceksin, dizini kırıp evde oturacaksın,

çocuğa bakacaksın” gibi yaklaşımlarla aslında sana ne yapman gerektiğini öğretiyordu. Klasik bir anne olacaksın, bebeğinle uğraşacaksın, bebeğine, kocana yemek yapacaksın. Ama bizde pek öyle olmadı. Ben doğumdan sonraki 6. gün 1 Mayıs idi, 32 yıl sonra ilk kez Taksim 1 Mayıs alanına açılıyordu ve ben buna tanıklık etmemeyi düşünemedim. Ben sezaryenli, oğlum da 6 günlükken biz çocuğumla birlikte 1 Mayıs’ta Taksimde idik.

Okuldakiler dehşetle karşıladılar, sen nasıl böyle bir şey yaparsın, sezaryenli kadınsın, ya orada bir şey olsa, ya çocuğa bir şey olsa.

Yani bizim gibi insanların yaşam şekli bu. Bebek de varsa bizim yaşam şeklimize uyacak. O dayatılan formu aile boyu kabul etmedik biraz, hala da böyle yaşıyoruz” (Gamze, 42 yaşında, 15 yıllık üye).

Gamze çocuk sahibi olmasına karşın ataerkilliğin evli ve çocuk sahibi kadınlara biçtiği toplumsal cinsiyet rollerine politik olan yaşam tarzından hareketle karşı çıkmaktadır. “Ben sezaryenli, oğlum da 6 günlükken biz çocuğumla birlikte 1 Mayıs’ta Taksimde idik”. Gamze yaşam tarzını (burada eşinin de politik bir insan olması önemli) çocuk sahibi olduktan sonra da sürdürmüştür. Ancak düşük de olsa çocuk sahibi olduktan sonraki dönemde sendikal faaliyetlere katılımında bir düşüş yaşanmıştır. Gamze yönetici olmasından ötürü sendikanın bütün etkinliklerine dahil olurken çocuk sahibi olmasından sonra sendikanın önemli eylemlerine ve yönetici toplantılarına katılabildiğini söylemiştir.

114

“Çok yansıyor, ben yönetici olduğum için önceden sendikanın her tür etkinliğine dâhil olurdum. Şimdi sendikanın sadece en önemli eylemlerine ve yönetici toplantılarına dâhil olabiliyorum. Çünkü her akşam çocuğu bıraktığımda daha sonrasında yapılması gereken işleri toplayamıyorum. O benim gerçekten tercih ettiğim yaşama biçiminde ciddi bir kısıtlamaya yol açtı. Sadece 1 gün zaman ayırıyorum. O gün özel bir etkinlik varsa, o zaman gidebiliyorum, haftada bir gün nöbet tutabiliyorum, bir torba yasayla ilgili eylemler vardı ona gidebildim. Sıradan bir basın açıklaması ya da suç duyurusuna gitmemeyi tercih ediyorum” (Gamze, 42 yaşında, 15 yıllık üye).

Gamze ile gerçekleştirilen görüşmede kısmen gözlemlense de “hadi bakalım şimdi de git mitinglere, hadi bakalım şimdi de eylemlere git, artık çocuk doğuyor, nasıl gideceksin, dizini kırıp evde oturacaksın, çocuğa bakacaksın” gibi çevrenin kendisinden gerçekleştirmesini beklediği toplumsal cinsiyet rolleri sendikalı kadınların yaşamlarında sendika ile kurulan ilişkilerde çoğunlukla kırılma noktası olmaktadır. Görüşme yapılan kadınların çoğunda bu kırılmanın yaşandığı görülmektedir. Özellikle çocuk bakımı kadınların karşılıksız ev içi emeğinin en yoğun ve yorucu bölümünü oluşturmaktadır. Çocuk bakımının kadınların gündelik yaşamda sosyal, siyasal ve kültürel etkinliklere katılımını azaltan ya da belirli bir süreliğine ortadan kaldıran bir etken olduğa değinilmiştir. Şüphesiz ataerkil anlayışta kültürel ve ideolojik olarak anneliğin yüceltilmesi bu durumun temel nedenidir.

115 Kutsallaştırılan ve yüceltilen annelik rolü kadının yaşamı süresince sosyal ve kültürel hayattan yabacılaşmasını “fedakarlık” anlayışı üzerinden gerçekleştirmektedir.

Çocuk bakımından neredeyse tümüyle kadınlar sorumlu tutulmaktadır.

Aşağıda görüşme yapılan kadınların çocuk bakımından kaynaklı sosyal, kültürel ve siyasal faaliyetlere katılımlarında yaşamış oldukları kırılmalara örnek anlatılar verilmektedir.

“Bütün gün evin işlerine koşturuyorsun, sendikayla ilgili bir çalışma yapmıyorum ki. Yani, yeri geldiği zaman, diyelim ki benim genelde her akşam 12 gibi, 11 gibi, 12’ye çeyrek kala gibi işlerim biter. Çünkü gidiyorsunuz eve, yemek hazırlıyorsunuz, topluyorsunuz. Sonra küçük kızın dersleri 9-9,30 gibi bitiyor.

Ondan sonra hurra ortalığı topluyorsunuz. Ertesi güne hazırlık filan derken 12’ye çeyrek kala filan işlerim bitiyor tabi. Ondan sonra haber izleyemediğim için tabi haliyle kanalları değiştire değiştire haber izlemeye çalışıyorum. Nasıl yani nasıl olacak. Hiçbir yararım olduğunu sanmıyorum üyeliğin dışında yani” (Gonca, 41 yaşında, 16 yıllık üye).

“Bu arada ben de çok her şeyi takip edemiyorum çocuktan dolayı, bir de eşimle paslaşıyoruz. Çok her şeye gelebilen biri değilim, kadın çalışmalarını kaçırmamaya çalışıyorum ama. Uygunsam

116 eylemlere etkinliklere katılmaya çalışıyorum. Haftada bir

diyebiliriz” (Hatice, 36 yaşında, 15 yıllık üye).

“Kadın çalışmaları ya da toplantılar olduğunda ama son 4 yıldır çok çok seyrek gidiyorum. Ne diyeyim, uzaklaştım ancak maillerle takip edebiliyorum. Çok yoğun geçiyor. Bir defa cumartesi olayım da oldu. (Çocuğun kursunu kastediyor). Çocuğun eğitimi ağır bastı;

yapmıyor, etmiyor, baya bir problem oluyor. Hep başında duracaksın, o çok etkiliyor. Bir de çok yoruluyorum artık, yılların vermiş olduğu bir yorgunluk da var. Mesela eskiden tek çocuk varken çocuğu alıp Ankara’ya eylemlere gidebiliyorduk ama şimdi yılların vermiş olduğu bir yorgunluk da var. Eskisi kadar aktif değilim ve çok üzülüyorum” (Hayriye, 46 yaşında, 16 yıllık üye).

“Şu an zaten katılamıyorum, 9.00-6.00 okul, 7’de evdesiniz. 10’da uyuyorsunuz, üç saat kalıyor. Onda da çocuklarla oynama, yemek yap falan mümkün değil… Evet, çocuklar olmadan önce katılıyordum. Onun dışında bizim bir derneğimiz vardı, tiyatro çalışmaları falan, orada drama ile ilgileniyordum. Çocuktan sonra kendi alanımda psiko-dramayla falan da ilgilendim. Kadının zoruyla oluyor… Hiç ayıramıyorum diyebilirim. Eskiden eylemlere, toplantılara katılırdım. Dernek yakın olduğu için ara ara sendikaya uğruyordum” (Neriman, 41 yaşında, 14 yıllık üye).

117 Gonca ile yapılan görüşmede çocuk sahibi olmanın ve gündelik yaşamda kadının ev işlerine hapsolunmasının sendikal faaliyetlere katılımını düşürdüğü ya da tamamıyla ortadan kaldırdığı gözlemlenmektedir. Bunun yanında “Hiçbir yararım olduğunu sanmıyorum üyeliğin dışında yani” ifadesinden de anlaşılacağı üzere sendika üyeliği ile sendikal katılım arasındaki fark belirgindir. Nitekim Gonca’ya şu anda hangi aktivitelere katıldığı sorulduğunda, alınan cevap; “Hiçbir şeye katılamıyorum. Dediğim gibi. En az bir iki üç sene de hiçbir şeye katılamayacağım.

Ama ondan sonra farklı şeyler düşünüyorum” yönünde olmuştur. Đki üç yıl sonra sendikal faaliyetlere katılımda değişecek olanın ne olduğu sorulduğunda ise verilen cevap çocuk sahibi olmanın sendikal faaliyetlere katılımını önemli ölçüde etkilediğini, bir kez daha, göstermektedir.

“Bir, küçük kızım büyüyecek iyice. Her şeyini yapabilir hale gelecek, o zaman ben biraz daha özgür olacağım haliyle.

Çalışmalarım da daha farklı olacak… Zaten çocuk olduğu zaman üye olmuştum. O zamanlar yine de faaldik yani. Akşam toplantılarına gidiyorduk, toplantılara gidiyorduk. Gerekten.

Annemin rahatlığı da vardı. Đlkokul başlayana kadar biraz daha faaldik. Ama ilkokula başladığı zaman, ödevler başladığı zaman her şey bitiyor” (Gonca, 41 yaşında, 16 yıllık üye).

Hatice ile yapılan görüşmede de Hatice’nin çocuk sahibi olmasından ötürü sendikada her şeyi takip edemediği gözlemlenmiştir. Bunun yanında kendisine biçtiği annelik rolünü vefat eden annesinin yaşamını çocuklarına adaması ile kendi

118 hayatını yaşayamadığına üzülmesi ve çocuğunun da ileride aynı düşünceyi sürdürmesinden duyduğu edişe ile açıklamaktadır. Bu durum ise, annelik rolünün deneyim ve tecrübe ile bir sonraki döneme aktarıldığını ortaya koymaktadır.

“Ya ben kendi annemi kaybettim. 1,5 yıl oluyor. Çok daha ağır geçirdim. Hala çok üzülüyorum, ağlarım da. Annemi düşündüğüm zaman, ben hala düşünüyorum. Annem kendisi için ne yaptığı düşünüyorum, çok isterdim, bak annem kendisi için şunu yaptı.

Bunu diyebileceğim zamanlar o kadar o kadar az ki. Ben de şunu düşünüyorum. Çocuğum nasıl bir anne ister diye düşündüm. 2 sene kadar da evde kaldım. Çok aktif katılamadım. Misafir olarak geldim gittim etkinliklere. Ben buralara gelmek istiyorum ama o ne ister diye düşündüm. Herhalde bütün hayatını çocuğuna adamış bir anne istemez. Benim de mutlu olmamı, sosyal hayatta olmamı

Bunu diyebileceğim zamanlar o kadar o kadar az ki. Ben de şunu düşünüyorum. Çocuğum nasıl bir anne ister diye düşündüm. 2 sene kadar da evde kaldım. Çok aktif katılamadım. Misafir olarak geldim gittim etkinliklere. Ben buralara gelmek istiyorum ama o ne ister diye düşündüm. Herhalde bütün hayatını çocuğuna adamış bir anne istemez. Benim de mutlu olmamı, sosyal hayatta olmamı