• Sonuç bulunamadı

4. YÖNTEM VE SINIRLILIKLAR

2.4. Eğitim Sen’li Kadınların Sendikal Faaliyetlere Katılımı ve Gündelik Yaşam

2.4.4. Kadınların Gözünden Eğitim Sen

Bu başlık çerçevesinde Eğitim Sen’li kadınlarla sendika içerisinde kadın olmaktan dolayı yaşadığı güçlükler, sendikadaki mevcut konumlarının erkeklere kıyasla nasıl oldukları, sendikada kadınların yeterince temsil edilip edilmedikleri, Eğitim Sen’in düzenlemiş olduğu etkinliklerin kendileri açısından uygun zamanlarda gerçekleştirilip gerçekleştirilmediği, Eğitim Sen’in kadın politikasına dair görüşleri ve Eğitim Sen’in başkanının kadın olmasına dair yaklaşımlarının ne olduğu analiz edilecektir27. Kadınların gözünden Eğitim Sen başlığında esas olarak iki amaç güdülmüştür. Đlki Eğitim Sen’in politikalarının Eğitim Sen’li kadınların gündelik yaşamları üzerindeki etkisi başka bir ifade ile kadınların ‘kendi’ gündemleri ile Eğitim Sen’in gündemlerinin uyuşup uyuşmadığını ve Eğitim Sen’in erkek egemen bir yapıda olup olmadığını ortaya koymaktır. Eğitim Sen’in tarihçesi ve uyguladığı kadın politikalarının çerçevesi ve kadın kurultayları bu bölümün girişinde ele alınmıştır. Bu çerçevede ikinci amaç ise; Eğitim Sen’in çalışma hayatında ve genel

27 9-10-11 Mayıs 2008 tarihlerinde gerçekleştirilen Eğitim Sen 3. Olağan Genel Kurulu’nda Zübeyde Kılıç Eğitim Sen Başkanı olarak seçilmiştir.

159 olarak toplumsal hayatta kadın sorununa ilişkin gerçekleştirmiş olduğu söylemlerin ve eylemlerin kadın üyeleri tarafından nasıl algılandığını ortaya koymaktır.

Görüşmelerde sendika içerisinde yaşanan güçlükler arasında sendikada gerçekleştirilen toplantıların zamanları, sendikada çocuk kreşleri gibi aileyle ilgili sorunlarda daha çok kadınlara görev verilmesi, sendikada erkeklerin keyfi hareketleri ve sendika içerisinde maruz kaldıkları sözlü tacizler gibi konulardan bahsedilmiştir.

Örneğin Fatma, sendikada çocuk odası yaptırdıklarını ancak buradaki görevin kadına verildiğini erkeklerin ise hiç görev almadıklarını söylemiştir. Bu durum sendikalarda cinsiyete dayalı iş bölümüne örnek gösterilebilir. Gamze, sendikaların erkek egemenliğine işaret etmiştir. “Kadın çalışmasına dair yaptığımız her şey yüzümüze vurulur”. Toplumda egemen olan ataerkil anlayışın sendikada da gündelik pratiklerde sürdürüldüğü anlatısında somutluk kazanmaktadır. Hatice ise, eşitsiz koşullarına rağmen kadınlardan her şeyi yapmalarının beklendiğini, yapılmama halinde ise bunun sürekli yüzlerine vurulduğunu ifade etmiştir. Hatice’nin dikkat çektiği noktalardan biri ise kadınlar için sendikanın üçüncü mesai olmasıdır. “Çocuk sorumluluğumuz var, ev sorumluluğumuz var, bu arada okuldaki işlerinizi de düzgün götürmek zorundasınız. Bunların hepsini yapmak çok ekstra bir çaba harcamak gerektiriyor”. Kadınların eşitsiz koşullarına rağmen sendikal faaliyetlere katılımları kendileri açısından üçüncü bir mesai alanı oluştururken bazı faaliyetlere katılamama durumlarında erkek üyeler tarafından eleştirilmeleri kadınların sarf ettikleri emeğin görünmezliğini ve sendika içerisinde yaşadıkları sorunları göstermektedir.

160 “Erkekler yetişmese de, görünmese de, siz bir eylemde yoksanız,

“aday da oldu ama yok, işyeri temsilcisi de oldu ama yok” deniyor.

Siz görülüyorsunuz, erkekler için aynı şey yok”(Hatice, 36 yaşında, 15 yıllık üye).

Bunun yanında sendika toplantılarında eril bir dilin hakim olduğundan bahsetmiştir. Örneğin kadınlar arasında konuşurken kendisini çok rahat hissederken aynı rahatlığı erkek sendikacıların yanında hissetmemektedir. Hatice’nin öne sürmüş olduğu konulardan biri de kadın meselelerinin sendikada daha çok “vitrin” gibi gözükmesidir “Çocuk odamız var mı var. Kadın adayımız var mı, var. Ciddi, kayda değer bir şey talep ettiğimiz zaman, “ha, dur orada falan gibi” şeylerle karşılaşıyorsunuz”. Bir diğeri ise çalıştığı yerde karşılaştığı “sizin yüzünüzden işsizlik var, kadınlar çalışmasa işsizlik olmaz” anlayışa benzer bir yaklaşımla sendika içerisinde de “Sendikanın asli unsuru, asli çalışanı söylemde kadın ne kadar ön plana çıkarılsa da genel içselleştirmiş bakış açısı erkeklerin bu işi yaptığı yönünde. Daha ikinci sınıf hissediyorsunuz” ifadesinden de anlaşılacağı üzere karşılaşmasıdır.

“…Kreşi yaptığımızda, çocuk odası gibi bir şey yaptırmıştık.

Burada şimdi doğru dürüst kurulmadı bile. Ne gerek var niye ve o kadına düşen bir görevdir. Sanki erkeklerin çocukları bakılmayacak ya toplantıya geldiğinde erkek de çocuğunu getirir, baba da getirir.

Kreşi zorla açtırdık falan onlar hiç üstlenmediler. Baba da

161 çocuğuyla gelmeli ve orda bakılabilmeli…"(Fatma, 47 yaşında, 16

yıllık üye).

“Sonuçta sendikalar da eril yapılar, erkek egemenliğinin yaşadığı yerler. Kurtarılmış alanlar değil, yaşamımızda nasıl patriarka ile karşı karşıyaysak sendikalarda da öyleyiz. Kadın çalışmasına dair yaptığımız her şey yüzümüze vurulur. Onun haricinde hala fermuarını dışarıda açıp erkek tuvaletine giren arkadaşlarımız vardır sendikada. Bu kötü bir tablo ama yaşamdan ayrı bir yer değil. Bir erkeğe veya kadına sendikalı olmak yaşamlarında değiştirici dönüştürücü bir etki yaratmıyor. Cins ayrımcılığını ortadan kaldıracak farklı şeyler gerekiyor. Bir üyelik yeterli değil.

Toplumun diğer alanlarında yaşadığımız her şeyi burada da yaşıyoruz”(Gamze, 42 yaşında, 15 yıllık üye).

Eğitim Sen’li kadınların sendika içerisindeki mevcut konumlarına ilişkin sorulara verilen cevaplarda ise ev içerisindeki erkek egemenliğinin (avantajının) sendika içerisinde de sürdürüldüğü yönündedir. Diğer taraftan toplumsal cinsiyet rollerinden ötürü ev içerisinde ve toplumsal yaşamın genelinde kadınlara dayatılan sorumluluklardan ötürü sendika içerisinde yeterli düzeyde faaliyet gösterilememesi hem kadınların sendika ile olan aidiyet ilişkisini zedelemekte olduğu hem de sendikadaki erkek egemenliğinin sürdürülmesine yol açtığı söylenmiştir.

162

“…günden güne kadın sayısında bir artış olduğunu, kadınların sendikalarına sahip çıkma konusunda daha bilinçlendiklerini görüyoruz. Özellikle alanlara çıktığımda daha fazla kadın gözlemleyebiliyorum açıkçası. Ama şubelere baktığımız zaman, toplantılara genelde kadın arkadaşlarımız çok fazla gelemiyor, bu da toplumsal cinsiyet rollerinin kadına vermiş olduğu sorumluluktan kaynaklanıyor. Akşam saat 8’deki bir toplantıya kadın arkadaşlar, evli olanlar, pek katılamıyorlar, çocuklarını bırakıp gelemiyorlar. Bunu sürekli dile getiriyoruz. Bizim şubemizde çocuk için oyun odası var mesela, kadınlar çocuklarını da getirip oraya bırakıp toplantılara ya da panellere katılabiliyorlar.

Sendikanın alan olarak, yerleşme olarak kadınlara göre uyarlanması gerektiğini düşünüyorum” (Sibel, 31 yaşında, 7 yıllık üye).

“Tek fark işte sendikal hayatta toplumsal beklentiler açısından kadınlar biraz daha dezavantajlı. Erkeklerin biraz daha avantajı var.

Evle ilgili koşturmak konusunda o kadar da şey değiller. Hani sonuçta evli olsalar bile, pek çok evliye baktığınızda zaten aman ne kadar geç gelirse o kadar iyi olur modundalar (güler), çok ufak tefek şeyleri vardır ama açıkçası erkeklerin biz kadınlar kadar zorlandıklarını düşünmüyorum” (Ayten, 44 yaşında, 16 yıllık üye).

Sendikada kadınların yeterince temsil edilip edilmediğine ilişkin yapılan görüşmelerde ise verilen cevapların çoğu kadınların yeterince temsil edilmedikleri

163 yönündedir. Hatta kimi görüşmelerde böyle bir niyetin dahi olmadığı vurgulanmıştır.

Diğer taraftan uygulamada karşılaşılan bu durum Eğitim Sen’in kongrelerinde ve kurultaylarında kadınlara ilişkin alınan kararlarla çelişkili bir ilişki yaratmaktadır.

Her şeyden önce temsiliyet sorunun temelinde sendika içerisinde dahi sendikacılığın

“erkek işi” olduğu anlayışının yer almaktadır. Kimi görüşmelerde ise temsiliyet sorunun kısmen de olsa kadınların sendikal faaliyetlere katılımda yeterli özeni göstermemesi ve alanı erkeklere bırakmasından kaynaklı olduğu söylenmiştir. Ancak kadınların sendikal faaliyetlere düşük katılımında, kadınların gündelik yaşamının ve gündelik yaşamda da toplumsal cinsiyet rollerinin belirleyici olduğu düşünülürse, sorunun esasının sendikanın gündelik yaşama ve erkek egemenliğe karşı yeterli düzeyde politikalara yer vermemesinden kaynaklı olduğu ileri sürülebilir.

“Hayır, edilemiyorlar. Geçen KESK MYK’da oran yediye ikiydi.

Eğitim Sen genel başkanı kadın ama şubeler bazında değerlendirildiğinde kadın sekreterleri, örgütlenme sekreterleri.

Yani şu anda aslında bildiğim kadarıyla şubelerin yönetiminde yer alıyorlar, daha öncekine kıyasla daha iyi bir sayıya ulaşmış durumda. Umarım daha da iyi olur. Mesela yönetimde 5’e 1 olsun.

5 kadın 1 erkek mesela (gülüyor). Ya da 6’sı kadın olsun.

Sendikacılık erkek işidir söylemi var hala, lider olma vasıfları toplumda erkeklere yüklenmiştir. Lider olma vasıflarını karşılayabilecek erkektir anlayışını kırabildiğimiz ölçüde kadınlar olacaktır. Bunlar için de uğraşmalıyız diye düşünüyorum. Bu da yine ataerkil zihniyetten kaynaklanıyor. Uğraşmak gerekir bence.

164 Sendika içerisinde de kadınlar geri planda kalıyorlar” (Sibel, 31

yaşında, 7 yıllık üye).

“Yok düşünmüyorum. Yapılardan kaynaklı, kadınların kendisinden kaynaklı, bilinçle ilgili. Daha iyi duruş sergilemeliydiler”

(Neriman, 41 yaşında, 14 yıllık üye).

“Öyle bir niyet yok. Hatta haberiniz vardır, eğitim sen’in kongrelerinde alınan kararlar var, kotalar, kadının beyanı esastır.

Şu an bizim tüzüğümüzde karısına şiddet uygulayan bir üyemize verecek cezamız yok. Öğrencisine tacizde bulunan bir üyemize verecek cezamız yok. Hatta biz bir şubede öyle bir ceza olmamasına rağmen bir üyeye verdik ceza. Mahkemeye verdi, kazandı geldi. Ne kadar samimiyetsiz, kadın kurultayları yapan bir örgütteyim. Oralarda bir sürü karar alınıyor. Hani ben de çok iyi niyetliymişim. Bu son yaşananlarda kendimi de çok aptal hissettim.

Hiç birisi tüzük kararı olmamış. Bize demişler ki, hadi siz gidin kadın kurultayınızı yapın, kendi kendinize çalın oynayın demişler.

Kadın sekreterliğinin tüzüksel garantisi yok. Birileri gelip buna gerek yok dese kadın sekreterliğimiz olmayacak. Çok geriyiz, hakikaten çok üzücü. (Hatice, 36 yaşında, 15 yıllık üye).

Daha önce de değinildiği üzere görüşme yapılan kadınların hemen hemen tümünde ortak sorunlardan bir diğeri de Eğitim Sen’in gerçekleştirdiği etkinliklerde özellikle evli ve çocuklu kadın üyelerinin dikkate alınmadığıdır. Kadınların çoğu

165 etkinlik saatlerinin geç saatte olması ve sürekli etkinlik konmasından dolayı sendikal faaliyetlere yeterli düzeyde katılamadıklarını söylemişlerdir. Sendikanın bu yöndeki uygulamaları bir yönüyle sendikacılığın erkek işi olduğu anlayışını sürdürmektedir.

Ancak görüşmelerde etkinlikler için sizin önerdiğiniz günler ve saatlerin ne olduğu sorusuna verilen cevaplar kadınların gündelik yaşamlarında sendikaya ayırabilecek zamanlarının ne denli az olduğunu ortaya koymaktadır. Örneğin Sibel’in “Aslında sürekli bir bahane çıkıyor. Hafta sonuna yapalım dediğimizde bu sefer de bir hafta sonumuz var diye itiraz ediyor insanlar. Okul çıkışına koysak, öğlenci arkadaşlar altıda çıkıyorlar okullarından. Sürekli bir bahanemiz var aslında. Bunlar düşünüldüğünde, genel itibariyle, akşam geç saatlerine, 6’dan 7’den sonraya kalıyor toplantılar” yönündeki öz eleştirisi kadınların gündelik yaşama toplumsal cinsiyet rollerinden kaynaklı sıkıştırılması sendika dahil toplumsal yaşamın diğer alanların tümüne ne denli duyarsızlaştırıldıklarını ve yabancılaştırıldıklarını ortaya koyması açısından önemlidir.

“Çok fazla göz önünde bulundurulmuyor bu konu. Akşam saatlerine koyulduğu için toplantılar çocuğu olan kadın üyeler gelemiyorlar. Çocuğuna bakmak zorunda, ya da evde yapması gereken işler oluyor. Onlardan dolayı toplantılara gelemiyorlardı.

Ama evli olmayanlar da öyle. Çok fazla duyarsızlaştık. Ben de öyle oldum; itiraf edeyim. Bu işi sırtlananlar belli başlı kişiler”(Sibel, 31 yaşında, 7 yıllık üye).

166

“Genelde akşam oluyor ya da hafta sonları, çocuklu hele ki küçük çocukluysa çok zor. Özellikle ilk bir yıla kadar emzirdiğiniz için çok şey yapamıyorsunuz. Sonra da tabi biraz daha büyüyünce, daha kolay oluyor ama o da sizin tercihinizle ilgili, ben kendi açımdan bakarsam. Zorlarsam belki gidebilirim ama şu an çok şey yapmıyorum. Günün büyük bir bölümü burada, sonraki zamanı da oraya vermek çocuklar açısından biraz vicdan azabı oluyor. Zaten zamanınızın büyük bir bölümünü işte geçiriyorsunuz, sonrası da sendikada olunca. Onlara zaten yeteri kadar vakit ayırmadığınızı düşünüyorsunuz, sonrası da oraya ayırmak biraz şey kendi açımdan” (Neriman, 41 yaşında, 14 yıllık üye).

“Hayır, bu da taleplerimiz arasında aslında. Mesela ben geçen akşam 11 buçukta eve gitmek zorunda kaldım. Daha geç vakitler olduğu da oluyor. Minibüste sadece ben vardım. Eve gidene kadar çok tedirgin oldum. Sonra yolda “aa benim mahallemde oturuyor”

dediğim iki kadın bindi. Sonra rahatladım. Buranın koşulları çok zor aslında. Toplantılar biraz daha gündüze falan çekildi, onu biraz başardık. Akşam 7-8’de başlayan bir toplantı 10-11 de bitiyor. Ben mesela Ümraniye’ye gidiyorum, daha uzak yerlere giden arkadaşlar var. Kesinlikle bize uygun değil. Hatta sendika mekânları da bize uygun değil. Bir önceki şubemiz birahanelerin olduğu bir sokaktaydı. Ben gece orada yürümekten rahatsız oluyordum mesela. (Hatice, 36 yaşında, 15 yıllık üye).

167 Görüşmelerde Eğitim Sen’in kadın politikasına yönelik verilen cevaplar, Eğitim Sen’in uyguladığı politikaların kadınların temel sorunlarına referans oluşturmadığını ortaya koymaktadır. Bu durum kadınların ‘kendi’ gündemlerinin ya da sorunlarının Eğitim Sen’in gündeminde yer almadığını göstermektedir. Eğitim Sen’in kadın politikasına yönelik olumlu ya da olumsuz eleştiriler şu şekilde özetlenebilir.

• Kadın üyelerinin eğitimine ve bilinçlendirilmesine önem verilmemesi,

• Sendikanın kadın sorunlarına yönelik izlemiş olduğu politikaların 8 Mart gibi gündemlere sıkışması ya da sadece bu dönemlerde gündeme alınması,

• Sendikanın henüz kadın politikasının olmaması ya da üyelerin bu konuda yeterince bilinçlendirilmemesi,

• Sendikanın kadın politikalarının belirlenmesinde ya da uygulanmasında cinsiyetçi bir iş bölümüne gidilerek sadece kadınlar üzerinden gerçekleştirilmesi,

• Sendikanın üst kurullarında ve yönetiminde kadın temsiliyetinin düşük ve üst yönetiminin neredeyse tümünün erkek egemen yapıda olması,

• Kadın sekreterliğinin önemli olduğu ancak yeterli düzeyde işlevselleştirilememesi ve nüfuza sahip olmaması,

• Kongre ve kurultaylarda kadın sorununa yönelik alınan kararların uygulamaya geçmemesi,

• Eğitim Sen’in genel olarak politikaların belirlenmesinde çeşitli çevrelerin takınmış olduğu siyasi tavırların çekişmelere yol açması ve bu çekişmelerin

168 sendikanın esas gündeminden uzak olup sendikada iktidar kaygısının güdülmesi,

• Sendikaların erkek egemen bir yapıya sahip olması dolayısıyla eril bir dilin sendikalarda hakim olması.

Buna ilişkin anlatıların bir kısmı şu şekildedir:

“Özlük haklarından sonra gelebilecek en önemli konulardan bir tanesi kadın. Üyelerin kadın eğitimine, onların bilinçlendirilmesine önem vermeli. Kadınları bilinçlendirme konusunda sendikaya çok fazla görev düşüyor. Kadınları, üyelerini bilinçlendirmediği, kadınları sendikaya müdahil edemediği sürece sendika bu şekilde devam eder…Yok, üretmiyor aslında. Kadınlar sadece 25 Kasım’da 8 Mart’ta bir araya geliyor sendikalarda ama bu tüm zamana yayılıp genel bir politika olarak izlenmeli. Onun dışında yaptıkları pek fazla bir şey görmüyorum açıkçası… KESK’in.

Eğitim Sen’in kadın politikası tüzüklerinde almış oldukları kararlar, yapmış oldukları çalışmalar ama yetersiz olduğunu düşünüyorum kadın politikasının. Evet, bir kadın politikası var ama tüm kadınları kapsayacak yeterli bir politika olduğunu görmüyorum. Sadece 8 Martlarda kadınlar anılıyor. Belli başlı günlerden kadınlar anılıyor ama ama buna yönelik her daim kadınları bilinçlendirme anlamında çok fazla şeyin yapıldığını görmedim açıkçası. Ya da bulunduğum şubelerde de olabilir bu.

Kadın bilincinin yükseltilmesi için toplantılardır falan. Ama

169 dediğim gibi buna da belli başlı kadınlar katılıyor. Yetersiz

olduğunu görüyorum açıkçası. Daha da yol kat edilmesi gerektiği inancındayım” (Sibel, 31 yaşında, 7 yıllık üye).

“Sendikanın kadın politikası yok. Kadın politikasını biz oluşturmaya çalışıyoruz. Olmadığını da en son yaşadığımız süreç gösterdi. Varmış gibi ama içselleşmemiş. Bunu da ancak biz kadınlar içselleştireceğiz"(Ayten, 44 yaşında, 16 yıllık üye).

“Genel anlamda söylersek, bu taciz meselesinde görüldüğü gibidir her şey. Siyasetler herkes kendi koltuğunun derdinde. Kimse bir kadının acısını dert etmedi... Genel olarak ben daha farklı görüyordum ama sokaktaki herhangi bir yerden, herhangi bir kurumdan farkı olmadığını gördüm. Bu anlamda sarsıldım diyebilirim. Đstifa etmeyi bile konuştuk arkadaşlarla. Genel anlamda kadın anlamında bir politikası yok. Ama çok iyi niyetli çalışmalar da var. Kadın sekreterliğinin olmasını her şeye rağmen kadınların bir araya gelmesini sağladığı için bile olsa gene de değerli buluyorum. Hatta bazı şubelerde kadın sekreteri olsun diye bir tane kadın bile yönetimleri seçilmiyor. Mesela yönetimlerin 7’si de erkek. O anlamda çok göstermelik olduğu yerler de var. Gene de böyle bir yerin olması iyi. Biraz da olsa yol aldırıyor ama genel anlamda bireysel çabalar. Sendikanın bir kadın politikası olduğunu düşünmüyorum. (Hatice, 36 yaşında, 15 yıllık üye)

170

“… Daha önce aldığımız kararları genel kurul ve tüzükle hayata geçirmezsek biz yıllar içerisinde aldığımız kararları da unutacağız.

Olmamasının nedeni var olan dinamiklerin uzlaşamamaları. Şu an hem Eğitim Sen’in hem de KESK’in tüzüğünün değişmesi gerekiyor. KESK’in tüzüğünün değişmesi gerektiğini bu taciz mevzusunda da gördük, yaşadık. Kurumsal disiplin kurulu işlemedi, yaptırım denen bir şey yok, cinsel taciz yok, cinsel şiddet yok. Eğitim Sen’de kadın sekreterlikleri fiilen var ama tüzüksel olarak güvence altında değil. Bunların hepsin olması için var olan dinamiklerin, çünkü bu dinamikler delege oldukları için, tüzük değişikliğine onlar karar verdiği için, tüzük değişikliğine gitme kararlılığını gerçekleştirmeleri gerekiyor çünkü bu artık elzem bir durum. Bu grup çıkarlarının ötesinde bir şey. Bizim biriktirdiklerimiz, kazanımlarımız var, artık onların tüzüksel güvence altına alınması gerekiyor” (Gamze, 42 yaşında, 15 yıllık üye).

Görüşmelerde ele alınan konulardan bir diğeri ise Eğitim Sen’in başkanın kadın olmasına dair görüşlerdir. Bu noktada kadınların pek de olumlu olmayan yaklaşımları dikkat çekicidir. Çoğu kadının bu yöndeki görüşü, kadın başkan ile birlikte kadın politikalarına ilişkin değişen bir durumun olmadığıdır. Görüşmelerde kimi Başkanlık konusunda böyle bir cinsiyetçi ayrımın da doğru olmadığını ileri sürmüştür. Buna karşın kimisi ise Eğitim Sen’in başkanının kadın olmasının erkek

171 egemen bir sendikada önemli olduğunu söylemiştir. Diğer taraftan sendikadaki yerleşik erkek egemen yapı ve sendikada uygulanan cinsiyet körü politikalar dikkate alındığında sendikanın kadın başkana sahip olması ile mevcut anlayışın aniden değişmeyeceği ileri sürülebilir. Bu anlayış ancak sendikalardaki erkek egemen yapının değişmesiyle ve sendikanın cinsiyet körü olmayıp toplumsal cinsiyete duyarlı politikaları uygulamasıyla ortadan kaldırılabilir.

“Yönetim bazında değiştirmiş olabilir, alınan kararları etkileyebilir.

Daha öncesiyle kıyaslayamadığım için bilemiyorum ama illa ki değişmiştir” (Sibel, 31 yaşında, 7 yıllık üye).

“…Eğitim Sen başkanımızın ben Tansu Çiller’in başbakanlığından çok farklı olduğunu düşünmüyorum (gülüyor)…” (Ayten, 44 yaşında, 16 yıllık üye).

“Ya işte biyolojik olarak kadın olmak kadın olmak mıdır? Ben başkanı hiç tanımıyorum ama hani taciz meselesi çözülmüştür falan gibi bir yaklaşım KESK’teki arkadaşı tanımıyorum. Kadın olmak yeterli değil, toplumsal olarak onu içselleştirmek gerekiyor.

(Hatice, 36 yaşında, 15 yıllık üye).

“Görünüş itibariyle başkanın kadın olması o örgütte bir şeylerin değişmesi için yeterli değil. Şu an KESK başkanı da bir kadın ama tacizin aklanma sürecinde seçilen bir kadın ve ağzına taciz

172 kelimesini hiç almayan bir kadın. Ya acaba oldu mu, olmuş olabilir

mi, bilemiyorum şeklinde cümleler kuran bir kadın. Nasıl bir tüzük değişikliğine gidecek ve tüzük yönetmeliğine cinsel şiddetin, tacizin tanımlanmasında, ona dair yaptırımların uygulanması konusunda nasıl bir güvence versin. Hani kadın bir başkanın olması, ya da kadın yöneticilerin çoğunlukta ya da iki ya da üç olması, sayının çok olması önemli değil. Sadece görünürde çok, önemli olan kadın sorununa duyarlı, bu bilince sahip arkadaşlarımızın yönetim kademelerinde yer almaları. Bunu iki

mi, bilemiyorum şeklinde cümleler kuran bir kadın. Nasıl bir tüzük değişikliğine gidecek ve tüzük yönetmeliğine cinsel şiddetin, tacizin tanımlanmasında, ona dair yaptırımların uygulanması konusunda nasıl bir güvence versin. Hani kadın bir başkanın olması, ya da kadın yöneticilerin çoğunlukta ya da iki ya da üç olması, sayının çok olması önemli değil. Sadece görünürde çok, önemli olan kadın sorununa duyarlı, bu bilince sahip arkadaşlarımızın yönetim kademelerinde yer almaları. Bunu iki