• Sonuç bulunamadı

Ev Đçinde Cinsiyetçi Đşbölümü ve Duygusal Bakım Emeği

4. YÖNTEM VE SINIRLILIKLAR

2.4. Eğitim Sen’li Kadınların Sendikal Faaliyetlere Katılımı ve Gündelik Yaşam

2.4.3. Ev Đçinde Cinsiyetçi Đşbölümü ve Duygusal Bakım Emeği

Erkek egemenliğinin sürdürüldüğü toplumlarda kadınların gündelik yaşamlarının büyük bir çoğunluğu ev içerisinde gerçekleştirilen faaliyetler oluşturmaktadır. Genel olarak ev emeği; ev içi üretim, ev işi, ev içi faaliyetler, insanların bakımı, ev kadınlığı, annelik, çocuk bakımı, duygusal bakım işleri gibi birçok terimle ifade edilmektedir. Bu başlık çerçevesinde görüşme yapılan kadınlara içinde yaşanılan toplumun kadına ve erkeğe uygun gördüğü görevlerin (toplumsal cinsiyet rollerin) ne olduğu ve ev içerisindeki işlerin eş ile bölüşümünün nasıl gerçekleştirildiği soruları sorulmuştur.

Görüşme yapılan kadınların toplumun kadınlara uygun gördüğü roller konusunda vermiş olduğu cevaplar yakın olmakla birlikte, kimilerinde çocuk sahibi olmadan önce ve olduktan sonraki durumdan hareketle, kimilerinde ise yaşadıkları kent üzerinden bir açıklama getirilmiştir. Soruya en çarpıcı cevabı Hayriye ve Fatma vermiştir.

“ Hizmetçilik yani. (gülüyor)”(Hayriye, 46 yaşında, 16 yıllık üye).

“Biçtiği roller belli heralde değil mi? Çocuk bakıcan,ev temizlicen, evlencen iyi bir anne güzel bir genç kız.. dışarı çıkmıcan..Okumuş

143 olabilirsin yap görevini, öğretmenlik ideal bir meslek zaten; yap

öğretmenliğiini otur kıçının üzerine”(Fatma, 47 yaşında, 16 yıllık üye).

Soruya Hatice ve Gamze’nin verdiği cevaplarda ise çocuk sahibi olmadan önce ve olduktan sonraki duruma göre farklılık göstermektedir.

“Bir kere çocuk olduktan sonra ev dışında mesela sendikaya vakit ayırmak, diğer kendi ilgilenmek istediğiniz şeylere vakit ayırmakta size hep çocuğunu bırakıp gidiyorsun gibi şeyler yapılıyor. Çocuk bakımı benim için çok ağı. Yemek falan işlerini biz hep paylaşıyoruz; eşim o anlamda çok destektir. Çocuk bakımına da destektir ama toplumsal baskıyı ben çok hissediyorum. …(Hatice, 36 yaşında, 15 yıllık üye).

Hatice çocuk bakımını her ne kadar eşiyle birlikte üstlense de toplumsal baskıyı daha çok kendisinin hissettiğini söylemektedir. Bu durum annelik rolünün kadına toplumsal anlamda yüklediği sorumlulukları ve özellikle de bu sorumlulukların yerine getirilmesindeki baskıyı göstermesi açısından önemlidir.

Gamze ise evlenmeden önce eşiyle birlikte bağımsız bir hayat sürdürdüklerini ancak evlendikten sonra “toplumun kadınlık rollerini” daha çok hissettiğini söylemiştir.

“Ya şimdi çocuk olayı olmadan önce sevgilim ve ben beraber yaşayan bir çiftin de ötesinde daha rahat bir yaşantımız söz

144 konusuydu. Gecenin 6’sında 7 sinde çıkıp gecenin 10’unda 11’inde

eve dönerdik. Hem sendikadaki yönetim görevim hem de bir kadın grubunda gönüllü olarak çalışıyor olmamdan dolayı hep dışarıdaydık. Sevgilim de politik bir insan. Onun da hem sendikada hem de diğer alanlarda çalışması olduğu için birbirimizden çok bağımsız birer hayat sürer hale gelmiştik ama bunu resmi anlamda bir nikâh kıymak, hamilelik ve çocuk tam da toplumun kadınlık rollerini bana çok iyi hissettiren bir şeydi…”(Gamze, 42 yaşında, 15 yıllık üye).

Gamze özellikle çocuk sahibi olmasıyla birlikte ise toplumda “kutsal kadın, kutsal anne rolüne” sokulduğunu ve hatta hamilelik döneminde işyerindeki birçok arkadaşının yaklaşımlarının değiştiğini söylemiştir.

“Eskiden tramvayda birinin kalkıp bana yer verdiğini bilmem ama hamileyken kalkıp birinin özellikle orta yaşlı erkekler “kızım sen yüklüsün, hamilesin” diyip bana yer vermeleri hemen seni kutsal kadın, kutsal anne rolüne sokuyor. Özellikle iş yerimdeki arkadaşlar: “hadi bakalım şimdi de git mitinglere, hadi bakalım şimdi de eylemlere git, artık çocuk doğuyor, nasıl gideceksin, dizini kırıp evde oturacaksın, çocuğa bakacaksın” gibi yaklaşımlarla aslında sana ne yapman gerektiğini öğretiyordu.

Klasik bir anne olacaksın, bebeğinle uğraşacaksın, bebeğine, kocana yemek yapacaksın…”(Gamze, 42 yaşında, 15 yıllık üye).

145 Ayten’in toplumun kadına uygun gördüğü rollere kendi yaşamında oldukça karşı çıktığı görülmektedir. Bu nedenle evlilik ya da aile ilişkilerine uzak durduğunu söylemektedir. Bunun yanında sendika içinde dahi kadına uygun görülen rollerin geleneksel ataerkil anlayıştan beslendiğini söylemektedir.

“Ben sanırım hep bu ilişkilenme biçimine hep muhalif durdum.

Sonuçta şu anda yalnız olmam da biraz ondan kaynaklı (gülüyor). Bunu yaşamın her alanında yaşadığımız için, sendika içinde de yaşadık. Hani biraz önce bahsettiğim şey. Hani biraz muhalif olduğunuzda kadın oluşumuz üzerinden bize saldırıldı.

Hani ne işiniz var, gidin çoluk çocuğa karışın falan gibi. Hani espiriymiş gibi ama her espiri bir gerçekliği de barındırdığı için;

hani bu tür saldırıları çok yaşadık. Bunun dışında nasıl etkiledi.

Özel hayatımda da tercihlerimi belirledi. Çok bilinen ilişki biçimleri benim kendimi çok içinde hissettiğim ilişki biçimleri olmadı, çok rahatsız edici geldi, çok engelleyici geldi. Birebir kendi yaşadığım ilişkilerden ya da çevrenizdeki bir dolu insanın yaşadığı ilişkilerden, evlilikti, ikili ilişkilerdi. Biraz daha benim açımdan belirleyici oldu (Ayten, 44 yaşında, 16 yıllık üye).

Sibel ve Burcu ise verdiği cevaplarda yaşadıkları kentlerde kadın olmanın başlı başına bir sorun olduğunu söylemişlerdir. Sibel özellikle geç saatlerde eve dönmelerde yaşanılan zorluklara ve belli bir gelirin altında yaşamın sürdürülmesinin

146 zorluğuna işaret etmiştir. Burcu kadına uygun görülen toplumsal rollerin kent ve taşrada farklılık gösterdiğini söylemiştir. Burcu, Anadolu’da yaşayan kadınların hayata bakış açılarının Đstanbul’da yaşayan kadınlardan farklı olduğunu ve geleneksel ataerkil anlayışın Anadolu’da sürdürülmesinde bu bakış açılarının etkisinin olduğunu söylemiştir. Diğer taraftan Burcu ekonomik anlamda kadının bağımsızlığının önemli olduğuna vurgu yapmaktadır.

“…Đstanbul’da kadın olmak, tek başına yaşamak zor. Gelir itibariyle tek başına yaşamak da zor. Tüm sorumluluğu bir kadın olarak kendi üzerime almış bulunuyorum. …Genele baktığımızda, evet, kadına biçilmiş bir rol mevcut toplumda; kadın evde oturmalı, çoluğuna çocuğuna bakmalı, ev içi emeği kadın karşılamalı. Evet, ev içi emeği yine ben karşılıyorum ama sosyal hayatımdan da fedakarlık etmiyorum. Yaşamak istediğim, yapmak istediğim şeyleri özgür bir şekilde yapıyorum. Hani kısıtlamalar oluyor mu?

Evet, hani dediğim gibi, Đstanbul’da yaşadığım için, bir kadın olarak Taksim’den gece belli bir saatten sonra eve gitme gibi bir şeyim olduğunda zorlanıyorum. Biçilmiş olan bu kadınlık statüsünden dolayı yaşadığımız sorunlar oluyor tabi ki. Fakat toplumun kadına biçtiği rollere büyük ölçüde karşı çıkıyorum. Tabi ki yerine getirdiğim roller de oluyor” (Sibel, 31 yaşında, 7 yıllık üye).

147

“Bana göre Đstanbul’daki kadınlarla Anadolu’daki kadınlar çok farklı. Ben bir anneme bakıyorum, kayınvalideme bakıyorum, ablama bakıyorum, görümceme bakıyorum... Onların hayata bakış açısı çok farklı. Đstanbul’da yaşayan insanlara bakıyorum çok farklı. Anadolu’da kadınlar, bana göre, evlenir çocuk yapar, evlenmeden önce babasına, abisine hizmet eder. Evlendikten sonra da kocasına hizmet eder….Đstanbul’dakiler daha şanslı diye düşünüyorum. Bana göre bir kadın her zaman ayaklarının üzerinde durmalı. Ne kocasına ne babasına, ne çoluğuna, ne çocuğuna bağlı olmamalı. Bu da biraz maddiyattan kaynaklanıyor. Eğitim falan tamam bir yere kadar ama ekonomik özgürlük çok önemli Türk toplumunda. Her yerde zaten öyle de... Ayakta durmalı, güçlü olmalı, ezilmemeli, mücadele etmeli...” (Burcu, 31 yaşında, 1,5 yıllık üye).

Toplumda erkeğe biçilen rollerin ne olduğu sorusuna verilen cevaplar ise;

erkeğin evin reisi olduğu, her dediğinin gerçekleştirildiği, erkeğe karşı gelinmediği ve saygıda kusur edilmediği, erkeğin daha çok para kazandığı, evde daha çok dinlenenin erkek olduğu, toplumun erkeklere sorumluluk yüklemediği yönündedir.

“Erkek evin reisidir, her dediği olur, yapılır, erkektir, döver de sever de. O senin erindir. Bakış açısı böyle. Erkeğe karşı gelinmez, saygısızlık yapılmaz"(Hayriye, 46 yaşında, 16 yıllık üye).

148

“Yani erkek sonuçta daha çok para kazanan, evde de dinlenen daha çok. Toplum sorumluluk yüklemiyor, zaten anne de yüklememiş, hep koruyan olmuş. Đhtiyacından dolayı zorlanıyordur. Sonuçta ev kirli olduğunda, ya da yemek yapılmadığında sorgulanan ya da eleştirilen daha çok kadın oluyor. Toplum erkeğe bir şey demiyor”

(Neriman, 41 yaşında, 14 yıllık üye).

Ayten ise erkeğin rolünün biçimlenmesinde babadan çok annenin rolünün olduğunu ileri sürmüştür. Buradan hareketle erkeklerde değişim yaratacak şeyin ilk önce kadınlardaki değişim olduğunu söylemektedir.

“Ya ben erkeğin rolünün biçimlenmesinde babadan çok annenin çok etkisi olduğunu düşünüyorum. Babalar sadece baba modeli olarak duruyorlar. Onları yoğuran ve gerçekten erkek olarak büyüten kadınlar oluyor. Bu nedenle bekli kadın çalışmalarına bu denli yönelmemin sebebi bu. Değiştirici ve dönüştürücü olan kadın olduğunu düşünmemedeki neden de bu. Erkeklerde değişim yaratacak şey ilk önce kadınlardaki değişim. Hayır, kadınlar değişmedikçe erkeklerde de değişim olmayacak. Zorlanmadıkları sürece rahatlar, niye statülerini bozsunlar ki. Biraz rahatsız etmek gerekiyor onları. Onun için de ..” (Ayten, 44 yaşında, 16 yıllık üye).

149 Cinsiyete dayalı iş bölümü, işlerin biyolojik cinsiyet değil toplumsal cinsiyet temelinden bir bölünme biçimini ifade etmekte olduğu belirtilmiştir. Cinsiyete dayalı iş bölümünün ayırt edici özellikleri erkeklerin öncelikli olarak üretim alanından kadınların ise yeniden üretim alanından sorumlu olmaları ve buna ek olarak yüksek toplumsal değeri olan siyasal, askeri, dinsel gibi işlevlerin erkeklerin elinde olmasıdır. Böylesi bir toplumsal işbölümünün ayrılma ve hiyerarşi olmak üzere iki ilkesi vardır. Ayrılma ilkesi işlerin erkek işleri ve kadın işleri olarak ayrılması;

hiyerarşi ilkesi ise erkekler tarafından yapılan işlerin kadınların yaptıklarına kıyasla daha değerli olmasıdır (Kergoat, 2005: 95).

Görüşme yapılan kadınlardan Hayriye, Neriman ve Gonca ev içinde neredeyse her şeyi kendilerinin yaptığını ifade etmişlerdir. Eşlerinin ise daha ziyade fatura ödeme, evin eksiklerini tespit edip alışverişi yapma, alınanları yerleştirme, çöpü dışarı çıkarma, çocukların eğitim masraflarını karşılama, plan ve programlama gibi işleri yaptıklarını ve yeri geldiğinde eşlerine “yardım” ettiklerini ifade etmişlerdir.

“Benim hayatım da diğer kadınlardan çok farklı değil. Ekonomik özgürlüğüm var ama evdeki iş yükü diğer kadınlarda olduğu gibi tamamen bende. Ben de çalışıyorum eşim de ama evde bütün yük bende. Ütü, yemek, çamaşır, bulaşık, aklınıza gelebilecek tüm işleri ben yapıyorum. Eşim sözde çok sosyal görüşe sahip, kadınları ezme taraftarı olmayan ama ezen (gülüyor). Teoride karşı çıkar ama pratikte uygulamaz. Şöyle bir örnek verebilirim. Mesela

150 ben bazen isyan ediyorum, ücretli kölelik gibi bu diye; o zaman

yapmak lazım, etmek lazım falan diyor. 20 yıldır ütü yapmak lazım diyor.(gülüyor) 20 yıldır evliyiz… Pazarları yoğun. Yemek, temizlik, ütü, banyo. Gece yarısına kadar devam ediyor bu. 12’ye kadar. Dinlenemiyoruz yani. Bazen ben eşime “Devlet izin veriyor, sen izin vermiyorsun” diyorum” (Hayriye, 46 yaşında, 16 yıllık üye).

“Sorumluluk olarak yine, evin temizliği ya da yemek konusunda ağırlıklı olarak bana düşüyordur. Eşime şunu şunu yap demedikçe o çok ihtiyaç duymuyor. Ara sıra yemek yapıyor ama ben de destek olayım demiyor” (Neriman, 41 yaşında, 14 yıllık üye).

“Ne yapmıyorum ki? Her şeyi yapıyorum.Hatta, özellikle hafta sonu eşim ve büyük kızım çok şikayetçi. Oturmuyorum ama nerdeyse hiç oturmuyorum 24 saat yani Cumartesi Pazar. Artık yeter diyorlar. Gel otur boş işlerle uğraşıyorsun, diyorlar. E kızım diyorum üstünü atıyorsun oraya. Sen atmasan ben arkandan toplamayacağım değil mi? Ya da şu dağınıklığı görüyorsun, şunu sen kaldırsan, ben o kadar vakit harcamayacağım. Gelip oturacağım. Ama bunların hepsi benim enerjimi alıp götürüyor.

Dakka başı Dakka başı, onu kaldır bunu kaldır, şunu ütüle. Ne bileyim, dolu geçiyor hep, iş yaparak geçiyor. (Gonca, 41 yaşında, 16 yıllık üye).

151 Hayriye ve Neriman, eşlerini ev işlerini yapmaları konusunda zorlamışlardır.

Ancak Hayriye eşinin konuşmalarda kendisine sürekli hak verdiğini söyleyip bir türlü uygulamaya geçmediği için bu tartışmalardan yorulduğunu ifade etmiştir.

Neriman ise, eşinin kendisine iş verildiğinde ev işlerini yaptığını bu nedenle eşini zorladığını, aksi halde her işi kadınların üstlenmesi durumunda bu işlerin onların görevi haline geldiğini, bunu az da olsa kırmaya çalıştığını ifade etmiştir.

“Ya verilince yaptığı için onu zorlamaya çalışıyorum. Hani şunu yap, yapar mısın deyince. Öyle yapınca ütüyü ya da yemeği falan.

Ya da çöp atılacaksa, faturalar konusunda destek oluyor. Faturalar eşimin üzerinde, ben çocuğun kreşini ödüyorum, mutfak giderlerini de ortak alıyoruz” (Neriman, 41 yaşında, 14 yıllık üye).

Farklı olarak Gonca ise, ev içinde böyle bir ayrımın olmasının doğal olduğunu, eşinin kendisine ancak “yeri geldiğinde” yardım etmesinin yeterli olduğunu ve doğanın dengesini bozmamak gerektiğini söylemiştir. Diğer taraftan çalışan kadına erkeğin “yardım” etmesinden yana olduğunu ancak her durum için yardımın gerekli olmadığını söylemiştir. Ev işlerinin erkeğinde yapmasının yardım üzerinden algılanması bir yanıyla da toplumsal cinsiyetin gündelik yaşamda eril dilin belirlediğini göstermektedir. Yardım kelimesi aslında ev işlerinin kadının işi olduğu örtülü bir şekilde ifade etmektedir. Gonca ev işlerinin kendisinin üstlenmesini anaç ruhlu olmasına dayandırmaktadır. Bu durum giriş bölümünde de değinildiği üzere

152 bakım emeğine; “sevdiğimiz, değer verdiğimiz için eşimize, kocamıza, çocuğumuza ve hasta annemize” bakmaya örnek verilebilir.

“Ya şöyle; bazı şeylerde doğanın dengesini bozmak bana çok yanlış geliyor biliyor musun?...Ama kendi evime gelince şimdi ne bileyim herhalde biraz daha anaç olmam bana böyle düşündürüyor.

Çok fazla anaçım ben. Öyle. Eksiklik bende yani… Çalışan bayana erkeğin yardım etmesinden yanayım ama her zaman ama şöyle bir durum var. Ben yapabildiğim zamanlarda yardımını istemiyorum açıkçası. Tıkandığım yerde bana yardım etsin istiyorum… Zor günlerde beraber olmak lazım, zor günlerde destek istiyorum ben.

Kendim normal günlerde yapabildiğim şeylerde çok fazla yardım istemiyorum ben açıkçası” (Gonca, 41 yaşında, 16 yıllık üye)

Gonca annesinin rahatsızlanması ve onun bakımı üstlenmeye başlayana kadar alışverişi, faturaları da üstlendiğini ancak bu hastalık süreci sonucunda yorulması ve her şeye yetişememesi nedeniyle eşinin bazı işleri üstlenmeye başladığını ifade etmiştir. Yani “yeri geldiğinde” ile kastettiği gücünün tükendiği durumlardır.

“Şimdi ilk senelerde her şeye ben koştururdum. Son birkaç yıla kadar. Faturalar, alışveriş filan. Alışverişi ben yapardım ben koştururdum buradan poşetlerle. Faturalar bendeydi her şey bendeydi yani. Ama şu son yıllarda yoruldum artık...”(Gonca, 41 yaşında, 16 yıllık üye).

153 Burcu açısından ev içindeki işlerin paylaşımı zaman içinde değişiklik göstermiştir. Evliliğinin ilk yıllarında kendisinin çalışmaması nedeniyle her şeyi yaptığını ancak çalışmaya başlayınca ve bu dönemde eşinin bir süre işsiz kalması dolayısıyla ev işlerini yapmaya başladığını ve bu durumun ise eşinde psikolojik olarak rahatsızlık uyandırdığını ifade etmiştir.

“Evde oturuyor olmak, evde kalmak, hani ben çalıştığım için yemek yapıyordu, evi temizliyordu, kendini artık kadın olarak görmeye başlamıştı. O, ona bu erkeklik duygularıyla hani artık

“Ben bir erkeğim, bu kadar da bir kadın işi yapamam”

gibisinden.... Hissediyordum yani... Yüzüme vurmuyordu ama, hani “Bu kadar da olmaz. Niye hayatım böyle benim? Niye böyleyim? Niye şanssızım? Niye bir iş bulamadım? Evde yemek yapıyorum...” (Burcu, 31 yaşında, 1,5 yıllık üye).

Burcu’nun eşinin ev işlerini yaptığı sırada kendisini kadın gibi görmesi aslında ev işlerinin kadına özgü bir faaliyet olduğu anlayışının erkeklerin bilinçaltına ne denli yerleşmiş olduğunu göstermesi açısından önemlidir.

Görüşme yapılan kadınlardan Hatice ve Fatma ise, ev işlerini kocalarıyla tamamen ortaklaştırdıklarını, bu anlamda hiçbir sıkıntı yaşamadıklarını hatta bazen onların daha fazla iş yaptıklarını, örneğin yemek yapmak konusunda daha iyi olduklarını ifade etmişlerdir. Ancak Hatice toplumsal cinsiyet rollerine teorik

154 düzeyde karşı olduğunu söylemesine rağmen bu yöndeki toplumsal baskıyı hissetmesinden ötürü sıkıntı yaşadığını ifade etmiştir.

“Yemek falan işlerini biz hep paylaşıyoruz; eşim o anlamda çok destektir. Çocuk bakımına da destektir ama toplumsal baskıyı ben çok hissediyorum…. Birlikte yapıyoruz ama gene de kafanızda hep “ev temizlenecek, misafir ağırlanacak” gibi şeyler var…

K5: Oğlumun babası da şimdiki eşim de hem iş paylaşmada hem de yaşamı paylaşmada iyiler yani. Şey diyemicem. Đş paylaşımı nasıldı? Ben evin işini yapıyordum o da yapıyordu. Yemek genelde o yapardı. Şimdi de öyle…”(Hatice, 36 yaşında, 15 yıllık üye).

Görüşme yapılan kadınların üçü (Ayşe, Ayten ve Sibel) kendileri yaşamakta ve ev işlerini kendileri yapmaktadırlar. Ancak bu kişilerden Ayten ve Sibel bir dönem birlikte oldukları kişilerle aynı evi paylaşmışlar ve o dönemde ev içindeki işleri ortaklaşa yapmak gerektiğini düşünseler de bir süre her şeyi kendilerinin yaptıklarını ifade etmişlerdir. Örneğin Ayten kendisinin eve erken gittiğini ve partneri gelene kadar yemeği hazır ettiğini ifade etmiştir.

Kendi ailesinde paylaşımcı bir ilişki görerek büyüdüğünü ifade eden Sibel kendi ilişkisinde benzer bir durum yaşanmadığını ifade etmiştir.

“…..Klasik bir erkekti hayatımdaki ve şöyle diyordum; sen bunları düşünen bir kadınsın, bu kadar ataerkil bir insanla

155 nasıl birlikte olabiliyorsun?...Ben kendimi sürekli hizmet eden

bir geyşa modunda falan görmeye başladım. Kendime saçmalıyorsun demeye başladım. Daha sonra bu ilişkiyi daha paylaşımcı bir ilişkiye çevirmeye çalıştım, öyle de oldu bir süre ama sonunda kötü bitti”(Sibel, 31 yaşında, 7 yıllık üye).

Görüşmeler süresince çocuk bakımının hem fiziksel hem de ruhsal anlamda ciddi bir yük olduğu neredeyse her görüşmeci tarafından dile getirilmiştir. Çocuk sahibi olmanın sendikal faaliyetlere katılımın düşmesinde de en önemli neden olduğu gözlemlenmiştir.

“...Bu kadar ağır duygusal bir sorumluluk olduğunu bilseydim ben çocuk doğurmazdım çünkü acayip zamanımı ve enerjimi çalan bir pozisyonda”(Gamze, 42 yaşında, 15 yıllık üye).

Kadınların çocuklarına bakmak için harcadıkları emek içinde sevgiyi barındırmaktadır. Çalışan kadınlar için çocuklarını bakacak kişi veya kuruma güven duymak oldukça önemlidir. Görüşme yapılan kadınların bir kısmının çocuk bakımında aile fertlerinden (genellikle kendi annelerinden veya bir akrabadan) bir süre yardım aldıkları görülmüştür. Ancak bir süre sonra çocukların bakımı yuva veya bakıcı vasıtasıyla gerçekleştirilmiştir. Ne var ki, çalışan anneler için çocuklarını başka birilerine emanet etmek bir yandan vicdan azabını yani duygusal bir yükü de içinde barındırmaktadır. Bunun en somut örneğini Gonca’da görmekteyiz.

156

“… Đlk çocukta, sabahları bırakırken beraber ağlıyorduk sabahları.

O ağlardı ben ağlardım. Herkes anlatır hala. Hiç hatırlamak bile istemiyorum, o kadar kötüydü yani. Çok duygusal bir çocuktu.

Bıraktığım zaman böyle kreşin bir camı vardı perdeleri örtmüşlerdi anneleri görüp huzursuz olmasın diye. Oradan bakardım böyle ne yapıyorlar ne ediyorlar. Bakardım ağlıyordu, onu görünce ben de ağlardım. Çıkardım oradan.”(Gonca, 41 yaşında, 16 yıllık üye).

Bununla beraber çocukların bakımını üstlenen güvendikleri biri olsa da hatta bu kişi baba olsa da kadınlar çocuklarından ayrı kaldıklarında akıllarının çocuklarında kaldıklarını ifade etmişlerdir.

“Đlk başlarda, evet. Şimdi büyük de şimdi bile eğer sınav haftasıysa, o hafta geldimse, hele bi de birkaç toplantı üst üsteyse bi huzursuz oluyorum ama . Şimdi artık kocaman adam ne yaparsa yapsın diyorum ama önceden hep oldu. O duygu işte, ne kadar aşarsan aş, kadınsın. Toplumsal öğretilmişlik yerleşiyor bi yerlere yani o var. Hissetmem mi hissediyordum. Onu bıraktığımda, yani bir an önce gitmek biran önce gitmek ..Niye bu kadar uzun sürdü

“Đlk başlarda, evet. Şimdi büyük de şimdi bile eğer sınav haftasıysa, o hafta geldimse, hele bi de birkaç toplantı üst üsteyse bi huzursuz oluyorum ama . Şimdi artık kocaman adam ne yaparsa yapsın diyorum ama önceden hep oldu. O duygu işte, ne kadar aşarsan aş, kadınsın. Toplumsal öğretilmişlik yerleşiyor bi yerlere yani o var. Hissetmem mi hissediyordum. Onu bıraktığımda, yani bir an önce gitmek biran önce gitmek ..Niye bu kadar uzun sürdü