• Sonuç bulunamadı

Kadınların Sendikalara Üyeliklerini ve Sendikal Faaliyetlere

4. YÖNTEM VE SINIRLILIKLAR

1.2. Türkiye’de Kadınların Sendikal Faaliyetlere Katılımı

1.2.2. Kadınların Sendikalara Üyeliklerini ve Sendikal Faaliyetlere

Yukarıdaki veriler ışığında Türkiye’de kadınların sendikalarda azınlıkta olduğu, sendika üyeliklerinin olması halinde dahi sendikanın üst kurullarında, yönetimde ve sendikal faaliyetlerde üye sayılarıyla orantılı olarak temsil edilmediği görülmektedir. Diğer taraftan sendikal faaliyetlere katılımda da erkek egemen bir yapının söz konusu olduğu bilinmektedir. Kadınların sendikal faaliyetlere katılımını engelleyen faktörler üç başlık çerçevesinde ele alınabilir. Bunlardan ilki kadınların istihdam ediliş biçimi ile ilgili nedenlerdir. Đkincisi sendikaların erkek egemen yapısına bağlı olan nedenler. Üçüncüsü ise kadınların sendikalara yönelik tutumları ve gündelik yaşam pratiklerinde gözlemlenebileceği üzere bu tutumları belirleyen ataerkil ideoloji ve toplumsal cinsiyet rolleridir.

Kadınların sendikal faaliyetlere katılımını istihdam yapısına bağlı olarak etkileyen nedenler, kadının ücretli istihdama katılımının düşük oluşu, kadın ve erkek istihdamının ekonomik sektör ve mesleklere göre ayrışması ve sonucunda kadınların

76 belirli ekonomik sektörlerde ve mesleklerde yoğunlaşması, küreselleşme sürecinin etkisiyle esnek, kayıt-dışı gibi yeni istihdam biçimlerinin yaygınlık kazanması, iş gücü piyasalarında kadına ücret, statü, konum gibi cinsiyet temelli ayrımların uygulanması böylelikle kadınlar üzerindeki denetim ve gözetim mekanizmalarının etkinleştirilmesi olarak ileri sürülebilir (Toksöz ve Erdoğdu, 1998 Urhan, 2009;

Uçkan ve Kağnıcıoğlu, 2009).

Sendikal faaliyetlere katılımı etkileyen ve çerçevesini çizdiğimiz üç başlıktan bir diğeri sendikalardaki erkek egemen yapıdır. Sendikalardaki erkek egemen yapının en önemli etkisi kadın çalışanların sendikaya yabancılaşmasına yol açmasıdır (Toksöz, 2005: 42). Sendikalardaki erkek egemen yapı bir önceki başlıkta yer alan tablolarda ortaya konmuştu. Görüleceği üzere Türkiye’de hem memur hem de işçi sendikalarının üst düzey yönetiminin neredeyse tamamı erkeklerden oluşmaktadır.

Sendikaların erkeklerin yönetiminde olması sendikaların ‘erkek işi olduğu’

yönündeki ataerkil ideolojiyi ortaya koymaktadır. Kadınların sendikalarda temsil edilmeleri sadece rakamsal düzeyde analize tabi tutulmamalıdır. Bu açıdan sendika içinde kadınları temsil etmek üzere oluşturulmuş yapıların niteliği de son derece önemlidir (Urhan, 2009). Örneğin birçok sendikada kadın sekreterlikleri bulunmaktadır. Göstermelik bir biçimde sekreterliklerin başına kadınlar getirilmektedir. Ancak sekreterliklerin çoğu kadınlar için olumlu etkinlikler düzenlemekten uzaktır. Bu sendikaların sekreterlikleri ya da kurulları, hala sendika liderlerinin anlayışı etrafında kararlar almaktadır. “Bu nedenlerle sendikalar içindeki kadınlar, sendikaların cinsiyet politikalarına kapalı olmaları nedeniyle sendikal güç yapılarından dışlanmış ve sendika üyesi olsalar dahi sendikalarına yabancı

77 kalmışlardır” (Urhan, 2009: 94). Kadınların sendikalarda yönetimlerde çok az yer almaları, yer alsalar da daha çok alt kademelerde olması ile kamu kurumlarında erkeklerin yönetici kadınların ise daha çok bağımlı çalışan olması ile istihdam yapısı arasında benzer bir ilişki ve yönelim söz konusudur. Bu durum kadınların istihdamlarında cinsiyete dayalı iş bölümünün sendikalardaki tutumlarla yeniden üretildiğini ortaya koymaktadır. Sendikaların bu yöndeki eğilimi kadınların sendikalara yönelik öznel tutumlarını önemli ölçüde etkilemektedir. Böylelikle kadınların sendikalara güveni azalmakta ve sendikaların kadın sorunlarını çözecek politikalardan yoksun olduğu anlayışı kabullenilmektedir. Sendikal hareketin erkek egemen bir hareket olduğu anlayışı sendikaların politikalarında vuku bulmaktadır.

Sendikalar kadınların haklarını savunurken dahi kadınların önceliklerini göz önünde bulundurmadan, erkek egemen bir bakış açısı ile yapmaktadır (Urhan, 2009: 85).

Örneğin sendikalar “eşit işe eşit ücreti savunmakta, ama erkeklerle kadınların eşit değerde işlerde çalışması konusunda sessiz kalmaktadırlar” (2009: 85). Sendikaların kadın sorununa dair izlemiş olduğu yanlış politikalardan biri de, şüphesiz, kapitalizmde görünmez kılınan kadın emeğini görmezden gelmesidir. Örneğin sendikal faaliyetlerin örgütlenmesinde çoğu zaman kadınların ev içi emekleri görünmez kılınmaktadır. Benzer bir şekilde kadınlara özgü sorunlar sendikanın öncelikli gündemleri arasında yer almamakta ve çoğu zaman kadın sorunları vazgeçilebilen ilk konulardan biri olmaktadır (Toksöz, 2005: 42). Bunun sonucunda çoğu kadın sendikaları kendi gereksinmelere cevap veremeyen örgütler olarak görmektedir (2005: 42). Urhan’a göre;

“Kadın emeğini görmezden gelen sendikalar bir şekilde üyesi olmuş sendika içindeki kadın üyelerini de görmezden gelmektedir. Bu sefer erkek egemen

78

sendika kültüründe ifadesini bulan “sendika işi erkek işidir” zihniyetinin sendikal güç yapılarında hüküm sürdüğü görülmektedir. Bu zihniyetin sendikal faaliyetlerin yürütülme biçimlerinden kullanılan dile, mekânlara ve sendikaların güç yapılarına kadar yansıması kadınların üye olma ve üyeliklerini muhafaza etme motivasyonlarını olumsuz etkilemektedir” (Urhan, 2009: 92).

Eğitim sen’in II. Kadın Kurultayı’nda (Şubat 2011) “Sendikaların Katılım Ve Temsil Konusunda Kadınların Öz-Eleştirel Yaklaşımları ve Sendikada Kadın Dayanışmasının Önündeki Engeller” başlıklı atölye raporunda sendikanın erkek egemen bir yapıda olması şu sonuçlarla verilmiştir10:

• Sendika içinde aktif olarak görev almaya çalışan kadınlar erkeklerle eşit koşullarda bulunmamaktadır. Gerek sosyalleşme süreçlerinden kaynaklanan özgüven sorunları-toplantılarda söz almama ya da çalışmalarda görev alamama gibi- gerekse sendika içindeki erkeklerin engelleyici tutumları nedeniyle kadın üyelerin aktif olarak çalışmalara katılma ve yönetim kademelerine girme gibi konularda isteksiz davranmalarına neden olması,

• Erkelerle eşit koşullarda olmadıklarını ve onlarla rekabet edemeyeceklerini düşünen kadın üyelerin birbirleri ile dayanışmak yerine erkeklerle birlikte hareket etmeleri,

• Genel olarak politika yapış tarzının eril olmasından kaynaklı eylem ve etkinliklerin basın açıklamaları ağırlıklı olarak erkekler tarafından yapılması ve erkek dilinin kullanılması, sendikaya egemen olan atmosferin gergin bir özellik taşıması

10 Burada sonuçların bir kaçına yer verilmiştir. Daha fazla bil için bkz., Eğitim Sen, II. Kadın Kurultayı, “Özgürlüğümüz Đçin örgütleniyoruz”, 2011, Ankara: Eğitimsen Yayınları.

79

• Sendikalarda kadını ikincilleştiren, yedeğe düşüren erkek egemen yaklaşımlar bu durumu fark eden ve bu mekanizmayı reddeden kadınların sendikal alandan uzaklaşmayı tercih etmesine sebep olması,

• Sendikal toplantılarda kullanılan jargon diye adlandırılabilecek dilin kadınları kapsamaması ve sendikal sürecin dışına itmesi,

• Sendika içinde kadın kotasının uygulanmaması, pozitif ayrımcılığın siyaset ilişkilerine göre şekillendirilmeye çalışılması kadınların sendikal süreçten uzak durmalarının temel nedenlerinden olması.

Eğitim Sen’in raporlarında da görüleceği üzere siyasal ve iktisadi bir mücadele ve örgütlenme alanı olan sendikalarda kadın çalışma yaşamında olduğu gibi ikincilleştirilmektedir. Eğitim Sen’in kamu sendikaları arasında daha fazla toplumsal cinsiyete duyarlı olduğu düşünülürse diğer sendikalardaki durumun vahameti ortaya çıkmaktadır. Diğer taraftan Eğitim Sen örneği aynı zamanda toplumsal cinsiyet duyarlılığı ile eğitim seviyesindeki ilişkinin ne denli zayıf olduğunu göstermesi açısından önemlidir.

Kadınların sendikalara yönelik tutumları ve gündelik yaşam pratiklerinde gözlemlenebileceği üzere bu tutumları belirleyen ataerkil ideoloji ve toplumsal cinsiyet rolleri de önemli ölçüde kadınların sendikal faaliyetlere katılımını etkilemektedir. Sendikalara yönelik tutumları inceleyen birçok çalışmaya göre sendikaya yönelik tutumların, kişilerin sendika üyesi olmasında önemli rol oynadığı belirtilmektedir (Seçer, 2009: 35, Uçkan ve Kağnıcıoğlu, 2009; Urhan ve Selamoğlu, 2008). Yapılan alan çalışmalarında çalışanların sendikaya yönelik tutumları ya da

80 üye olmama nedenleri; büyük bir çoğunluğunda sendikalara güvensizlik, işveren baskısı, işyerinde örgütlü bir sendikanın olmayışı, işyerindeki mevcut durumun sendikalı olmakla değişmeyeceğine inanışı, sendikaların beklentileri karşılamaması, sendika ödentilerin varlığı gibi etmenler olarak gözlemlenmiştir.

Bunun yanında çalışan kadınlara yönelik gerçekleştirilen araştırmalar çalışan kadınların sendikalaşma eğiliminin zayıf olmasının bir başka nedeni olarak işyerindeki sorunlarının yanı sıra, ev ve aile ile ilgili sorumlulukları ön plana çıkarmaktadır (Urhan, 2009: 90). Sendika üyesi kadınların sendikal faaliyetlere görece düşük katılımlarının gerisinde yatan en önemli nedenlerden biri cinsiyete dayalı iş bölümünün sonucu olan ev içi sorumluluklarıdır (Toksöz ve Sayılan, 1998:

300). Kadınlar ev içerisinde gerçekleştirdiği çocuk bakımı, temizlik, yemek yapmak gibi işlerle, iş hayatının yanında ikinci bir iş hayatını yaşamaktadır. Gündelik yaşam üzerinden bir söylem gerçekleştirilirse kadınlar bir gün içerisinde iki “iş günü”

yaşamaktadırlar. Gündelik yaşamda kadına iş, ev ve aile ilgili sorumlukları gerçekleştirdiği zamanın dışında geriye pek zaman kalmamakta dolayısıyla çalışan kadınlar sendikal faaliyetlerde bulunamamaktadır. Diğer taraftan “çocuk bakımı ve aile yükümlülüklerine daha az zaman ayırıp sendika yönetimi ve diğer aktivitelerde etkili olan kadınlar için ise “üçüncü iş günü” söz konusu olmaktadır” (2009: 90). Bu durum ise kadınlar için oldukça yorucu olmaktadır. Eğitim Sen’in II: Kadın Kurultayı Raporu’nda toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve ataerkil toplumsal ilişkilerin kadınlara yüklediği roller ve bunun sonucunda kadınların sendikal örgütlenmeye katılımının kısıtlanması şu şekilde ifade edilmiştir:

81

“Kadınların sendikal faaliyetlere evdeki ‘görevlerini aksatmadan katılmaları beklenmektedir. ‘görevlerini’ aksattıklarında eylem ve etkinliklere katılma konusunda sendika üyesi olan eşleri de dâhil toplumsal eleştirinin hedefi olmaktadır. Özellikle küçük çocuğu olan kadınlar, içselleştirdikleri cinsiyet rolleri nedeni ile suçluluk duygusuna kapılabilmektedir. Bu nedenle faaliyetlere katıldıklarında dahi –evdeki sorumluluklar eşit paylaşılmadığı için yaptığı çalışmalara odaklanamamakta ve yeterince katkı sunamamaktadırlar. Ayrıca toplumdaki yerlerini ve konumlarını kaybetmemek için kadınların sendikal süreçte yer yer almamaları ya da pasif kalmaları söz konusudur”.

Yine raporda sendikanın büyük bir çoğunluğunu oluşturan kadınların aile yapılarında cinsiyete dayalı iş bölümünün egemen olduğu ve bu cinsiyetçi değerlere göre yaşamalarını sürdürdükleri belirtilmiştir. Nitekim bu değerleri benimseyen kadınların öncelikleri de evleri ve aileleri olacaktır.

Kadınların çocuk bakımı ve ev işlerini gerçekleştirmesi çalışma saatleri dışında sendikal faaliyetlere ayıracak zaman bırakmamaktadır. Sendikaların kadınların ev içerisinde gerçekleştirmiş olduğu işleri görmezden gelmesi durumunda yani toplantıları, etkinlikleri düzenlerken bu ‘sorumlulukları’ göz önüne alamamaları kadınların sendikal faaliyetlere katılmama sorununu daha da arttırmaktadır.

Türkiye’de yapılan bir araştırma “çalışan kadınların günlük ev işlerine 2 saat 43 dakika ayırdığını, çalışan erkeklerin ayırdığı sürenin ise 56 dakika olduğunu ortaya koymaktadır” (Kasnakoğlu, Dayıoğlu ve Erdil, 1997; aktaran Toksöz ve Erdoğdu, 1998). TÜĐK’in aile yapısı araştırması sonuçlarında da görüleceği üzere ev işlerinin

%80’i, çocuk bakımının ise %92,1’i kadınlar tarafından yapılmaktadır. Kadınlar erkeklerin üç katı kadar zamanı ev işlerinde geçirmektedir. Bu koşullar altında

82 sendikal faaliyetlere katılma fırsatı bulanlar ancak çocuksuz ya da küçük çocuğu olmayan, dul ya da bekâr yalnız yaşayan kadınlar olmaktadır (Toksöz ve Erdoğdu:

1998: 49). Eğitim Sen Kurultay Raporu’nda da sendikada aktif olan kadınların genellikle evlenmemiş kadınlardan oluştuğu belirtilmiştir.

TÜĐK’in Đşgücü Anketlerinde “kadınlar çalışmamalıdır” diyenlerin gerekçelerinin en başında kadınlarda %64,7, erkeklerde ise %60,7 oranında “kadının asli görevinin çocuk bakımı ve ev işleri” olduğu görüşü hâkimdir. Kadınların çalışma hayatına girmesine ev işlerini ve çocuk bakımını aksatacağı görüşünden hareketle karşı çıkan anlayış aynı şekilde sendikal faaliyetlere kadınların katılımına da karşı çıkmaktadır. Hatta birçok ailede kadınların sendikalı olmasının ve sendikalı kadınların da sendikal faaliyetlere katılmasının eş, baba, akraba ve yakın çevre tarafından onaylanmadığı bilinmektedir (1998: 49).

Kadınların sendikal faaliyetlere katılımını engelleyen faktörlerin başında her ne kadar erkek egemen istihdam yapısı ve toplumsal cinsiyet rolleri yer alsa da sendikal faaliyetin önündeki engellerden bir diğeri de kadınların iş tecrübeleri ve mesleki rolleridir (Toksöz, 2005: 42) . Örneğin kısmi zamanlı, düşük düzeyli işlerde ve yüksek iş değiştirme hızlarıyla çalışan kadınların iş hayatı yaşamlarında merkezi bir role sahip değildir. Bu nedenle de sendikal faaliyetlere yeterli ilgiyi göstermemektedirler (2005: 42). Bu durumun kamuda çalışan kadınlara örnek teşkil etmeyeceği düşünülse de son yıllarda başta eğitim ve sağlık olmak üzere birçok kamusal hizmetlerde yeni istihdam biçimlerinde yüksek iş değiştirme hızları gözlemlenmektedir. Eğitim hizmetinde ücretli öğretmen uygulaması bu duruma

83 örnek gösterilebilir. Diğer taraftan kadın çalışanlar içerisinde sendikada örgütlenebileceği iş kolunda yer alıp da sendika üyesi olmayan ya da çeşitli baskılardan ötürü sendikal faaliyetlere katılamayan kadınlar da göz ardı edilemeyecek kadar fazladır. Günümüzde hala yazılı ve görsel medyadan da takip edileceği üzere sendikalı olup da işten atılan çalışanlar mevcuttur11. Yasal olmamasına karşın özel ya da kamu kesiminde işyeri yönetiminin kadın çalışanlarının sendikalı olmasına izin vermemesi, sendikalı olanları ise işten atması gibi birçok örnekle karşılaşılmaktadır. Diğer taraftan sendikalı olup da hem özel hem de kamu sektöründe müdürü, patronları ya da diğer çalışan arkadaşları tarafından

“Körfez Öğretmenevi’nde çalışan, Oleyiş Sendikası üyesi işçiler Cenk Karateke (işyeri temsilcisi), Nurseven Özgüler ve Seyit Battal Çiftçi Öğretmenevi Müdürü Murat Türküm tarafından işten çıkartıldı” (http://www.ozgurkocaeli.com.tr/P39473, Erişim Tarihi: 16.04.2011). “22 yıllık konfeksiyonculuk hayatında ilk kez sendikaya heveslenince tazminatsız olarak Desa`daki işinden çıkarılan Emine Aslan, dört aydır her sabah işe gider gibi fabrikanın önüne gidip eylemine başlıyor.Emine abla 139 gündür eylemde” (Radikal, 18.10.2010), “Ünilever Firmasının depolama ve taşıma işini yapan taşeron şirketlerde çalışan 39 işçi sendikaya üye olduklarından dolayı işten atıldılar”.(www.sendika.org, Erişim Tarihi: 16.04.2011).

12 “Đlkay öğretmen Eğitim Sen’li olduğu için sürüldü” (Kent Yaşam, 20.10.2008). “Eğitim-Đş Akhisar Temsilciliği, Ragıbbey Mahallesi 18 Sokaktaki lokalinde, Gölmarmara Lisesine sürgün edilen Akhisar Anadolu Öğretmen Lisesi Matematik öğretmeni Eğitim-Đş Sendika üyesi Sibel KARA için basın açıklaması yaptı” (www.akhisarhaber.com, Erişim Tarihi: 16.04.2010). “EĞĐTĐM Sen`li Selma Kılıçman, `Parasız eğitim, eğitime bütçe, okuluma ödenek istiyorum` kampanyasına destek verdiği için sürgün edildi” (Evrensel, 03.07.2009).

84 uygulanan taciz, baskı, sürekli denetim ve gözetim hali sendikalı olmayı ve sendikal faaliyetleri önemli ölçüde etkilemektedir13.

Sonuç olarak gündelik yaşam pratiklerinden de görüleceği üzere erkek egemen cinsiyete dayalı işbölümü ve toplumsal cinsiyet rollerinden ötürü kadınların sendikal faaliyetlere katılımının önemli ölçüde azaldığı hatta ortadan kalktığı söylenebilir.

13 Sürekli gözetim ve denetime Novamed’de çalışan kadınların direnişlerinde gerçekleştirilen mülakatlarından çok çarpıcı ifadeler örnek verilebilir: “Evde nasıl yaşadığımıza kadar müdahale ederlerdi. Şeflerimiz, 'yemeğinizi yer yemez yatın uyuyun. Eşinizle hafta sonları birlikte olursunuz. Enerjinizi işe saklayın' diyordu. ‘Haram olsun bu para size’ hakaretleriyle emeğimizin hakkı olan ücreti bile burnumuzdan getirdiler. Açık cezaevi gibi bir ortam içindeydik.” (Radikal, 16.09.2007).

85

II. BÖLÜM

EĞĐTĐM SEN’LĐ KADINLARIN SENDĐKAL FAALĐYETLERE KATILIMI VE GÜNDELĐK YAŞAM PRATĐKLERĐNĐN ANALĐZĐ

2.1. Eğitim Sen’in Örgütlenme Tarihçesi

Eğitim Sen’li kadınların gündelik yaşam pratikleri ile sendikal faaliyetlere katılımları arasındaki ilişkiyi incelemeye başlamadan önce Eğitim Sen’in kuruluşundan bu yana örgütlenme süreci hakkında bilgi vermek yerinde olacaktır.

Eğitim, öğretim ve bilim hizmet kolunda örgütlenen bir sendika olan Eğitim Sen’in kuruluşu öğretmenlerin ilk örgütlenme mücadelelerinden bağımsız olarak değerlendirilemez. Bu nedenle bu bölümde Sendikanın mücadele tarihi, Türkiye’de öğretmenlerin ilk örgütlenme mücadelelerinden Eğitim Sen’in kuruluş tarihine kadarki dönemi kapsayacak şekilde tarihsel koşullar ile ele alınmaktadır.

Öğretmenlerin ülkemizdeki ilk örgütü Temmuz 1906 yılında kurulan Encümen-i Muallimin’dir. O dönemde “Öğretmenlerin Haklarını Savunmak”

anlamına gelen “Muhafaza-i Hukuk-u Muallim Cemiyeti” adlı ikinci bir örgüt kurulmuştur. Söz konusu iki örgüt ilerleyen tarihlerde Cemiyet-i Muallimin adı altında birleştirilmiştir. Ne var ki üzerinden uzunca bir zaman geçmeden başkanının tutuklanmasıyla örgüt dağılma sürecine girmiştir. Aynı dönemde kurulan Eğitim Yayma ve Öğretmenler Yardımlaşma Derneği yeterli destek sağlayamaması nedeniyle kapanmıştır (Evren vd., 1995: 13).

86 1914 yılında öğretmenlerin bir araya gelmesi, toplumsal ihtiyaçlarının karşılanması, halkın yaşam düzeyinin yükseltilmesi gibi hedefleri olan Muallimler Cemiyeti kurulmuştur. Söz konusu Cemiyet ulusal mücadelede önemli görevler üstlenmiştir. Muallimler Cemiyeti’nin o dönem sekiz ay aylıklarını alamayan öğretmenlerin yapmış olduğu grevle herhangi bir ilişkileri bulunmadığını gazeteler aracılığıyla ilan etmesi ve öğretmenlerden değil de devletten yana tavır alması üyelerinin istifasına yol açmıştır. Cemiyetten istifa eden öğretmenler kendilerini ifade edebilecekleri bağımsız bir örgütlenmeye giderek Mekatib-i Đptadiye Muallimler Cemiyeti’ni (Đlkokul Öğretmenler Derneği) kurmuşlardır. Bu süreçten sonra Muallimler Cemiyeti iyice güç kaybetmiş ve parçalanmıştır (Evren vd., 1995:

15-16).

1920 yılındaki grev dalgasından net sonuçlar alınamaması, yalnızca mesleki sorunlarla sınırlı hedefler etrafında birleşen parçalanmış örgütleneme biçimi tüm öğretmenlerin merkezi bir örgütlenme biçimine ihtiyaç duyduğunu açığa çıkarmıştır.

Bunun üzerine 7 Mayıs 1921 yılında öğretmenlerin yerel dernekleri de kapsayan, ilk merkezi örgütü (Türkiye Muallimler ve Muallimeler Birliği Cemiyeti) kurulmuştur.

Örgüt böylelikle geniş bir kitleye hitap edebilmiştir. Taban iradesi olmadan eğitimci kökenli milletvekilleri ve bürokratlar tarafından kurulan Örgütün Genel Yönetim Kurulunda Osmanlı-Đslamcı kültürün yaşam biçimi olduğu bir dönemde Ankara Kız Öğretmen Okulu’nda görevli Leman Hanım’ın bulunması dikkat çekicidir. Leman Hanım Genel Kurucu Yönetim Kurulundaki ilk kadın öğretmendir. Cemiyetin 9 Mayıs 1921 tarihli Ulus Gazetesinde yayımlanan amacına bakıldığında kadın öğretmen ibaresine yer verilmesi üzerinde durulması gereken bir husustur (Evren vd.,

87 1995: 16)14. Cemiyet içerisinde kadın öğretmenlere (muallime) değinilmesi önemli bir adımdır. Cemiyetin 1922 tarihinde Hamikimet-i Milliye (Ulus) gazetesinde yayımlanan bir bildirisinin tepki ile karşılanıp Meclis Başkanlığı’na konuya ilişkin verilen önerge sonucunda Đçişleri Vekaleti Vekilin muallim ve muallimelerin Cemiyette bir arada çalışmalarının uygun olmadığını bildirmesi ve Mecliste bulunan milletvekillerinin Cemiyete sahip çıkılmamasıyla Cemiyet dağılmıştır (Evren vd., 1995)15. Cemiyetin 1922 yılında dağılmasından sonra 1946 yılına kadar merkezi bir örgütlenme olmamıştır. Bu yılların durgunluk yılları olarak geçmesinde öğretmenlerin iyi bir önderlikten yoksun olmaları, 1925 tarihli Takrir-i Sükûn Yasası, kamu görevlilerinin geniş bir kesiminin devletle bütünleşmesi, yerel derneklerde görev üstlenen eğitimcilerin yeni kurulan cumhuriyeti “şeriatçı”

kesimden koruma, toplumu aydınlatma görevlerini üstlenerek mesleki örgütlenmeye ihtiyaç duymamaları gibi nedenler etkili olmuştur (Tezgör, 1990:2247). 1950’li yıllara kadar maddi imkânlarının görece iyi olması, toplumun diğer kesimine göre daha ayrıcalıklı ve prestijli bir statüye sahip olmaları, memur sayısının azlığı, bugünkü biçimiyle alt ve üst düzey bir memur ayrışmasının olmaması gibi nedenlerle bu kesim arasında örgütlenme ihtiyacının az olmasına, olması durumunda da mesleki hakların korunmasına yönelik bir örgütlenmeye gidilmesine yol açmıştır. (Tezgör, 1990:2247).

14 Cemiyetin kuruluş amacı “Muallimlik mesleğini korumak, muallim ve muallimelerin içtimai vaziyetini düzeltmek, bu gayesine iktisadi ve ilmi vasıtalarla ulaşmak” tır.

15 Bu konu hakkında daha fazla bilgi için bkz. Evren, Erdem ve Yıldırım, Eğitim Emekçileri Tarihi:

Encümen-i Muallimin’den Eğitim Sen’e, Đstanbul, Bireşim Yayınları, 1995.

88 1945’lerden sonra dünyadaki konjonktürel gelişmelerin etkisiyle 1946 yılında Cemiyetler Kanunu’nda yapılan değişikle parti, dernek, sendika gibi örgütlerin kurulmasına olanak tanınmıştır ve bu dönemde Türkiye Öğretmen Dernekleri Milli Federasyonu (TÖDMF) kurulmuştur. O dönemde 15 bin üyesi olan Federasyon siyasi iktidardan bağımsız olmaması nedeniyle toplumsal muhalefette yer almamıştır.

Federasyonun, bunu değiştirmeye çalışan öğretmenlerin taleplerine duyarsız davranması öğretmenleri bölgesel örgütlenmelere yöneltmiştir. Söz konusu farklı bölgesel örgütler 1963 yılında Köy Öğretmenler Dernekleri Federasyonu (KÖDF) altında merkezi bir özellik kazanmışlardır. Türkiye Öğretmen Dernekleri Milli Federasyonu (TÖDMF) ve Köy Öğretmen Dernekleri (KÖDF) ile ülke çapında geniş bir örgütlenme yaratılmıştır. 1961 Anayasasıyla işçi niteliği taşımayan kamu görevlilerine grevsiz ve toplu sözleşmesiz sendika kurma hakkı tanınır ve buna ilişkin yasal düzenlemelerin ayrıca kanunla düzenleneceği belirtilir. 624 sayılı Devlet Personeli Sendikaları Yasasının 8 Haziran 1965 tarihinde yürürlüğe girmesiyle 92 TÖDMF’li 8 Temmuz 1965’te Türkiye Öğretmenler Sendikası’nı (TÖS) ve Türkiye Đlkokul Öğretmenleri Sendikası’nı (T.ĐLKSEN) kurarak sendikal form içinde örgütlenirler (Evren vd., 1995: 33).

TÖS’ün kuruluşuna kadar öğretmenlerin ekonomik eksenli olan mücadelesi TÖS’ün kuruluşu ile sosyal, kültürel ve mesleki bir boyut kazanmıştır16. Eğitimin ve

16 TÖS’ün amaçları: “eğitim hizmetinde çalışanların, özellikle üyelerinin ekonomik, hukuki ve sosyal, kültürel hak ve çıkarlarını korumak ve sağlamak; eğitim mesleğinin çağdaş eğitim-öğretim ilkeleri, öğretmenin mesleğe ilişkin hak ve ödevleri, yurt çıkarları, insan hakları ve ilgili Anayasa

16 TÖS’ün amaçları: “eğitim hizmetinde çalışanların, özellikle üyelerinin ekonomik, hukuki ve sosyal, kültürel hak ve çıkarlarını korumak ve sağlamak; eğitim mesleğinin çağdaş eğitim-öğretim ilkeleri, öğretmenin mesleğe ilişkin hak ve ödevleri, yurt çıkarları, insan hakları ve ilgili Anayasa