• Sonuç bulunamadı

1. BENLİK KAVRAMI VE TEMEL YAKLAŞIMLAR

1.2. Benliği Açıklamaya Yönelik Yaklaşımlar

1.2.6. Sembolik Etkileşimci Yaklaşım

kaygılarından ari bir biçimde bugünü en verimli şekilde değerlendiren bireyler haline getirmektedir.

Maslow’un psikolojiye en büyük katkısının, insanoğluna insanlığını yeniden hatırlatmak olduğu kabul edilmektedir. Zira psikanalitik yaklaşımın ve davranışçılığın hakimiyetindeki psikoloji sınırlı, yeniliğe ve sınırların aşılmasına karşı şüpheci bir bakışa sahipken80 hümanistik psikoloji bireye tüm prangalardan kurtularak kendiliğinin zirvesini yaşamayı öğütlemiştir. Bununla birlikte hümanistik yaklaşımın eleştirilen tarafları da söz konusu olmuştur. Temel kavramlarının belirgin bir şekilde tanımlanmamış olması eleştiri noktalarından birini teşkil etmektedir. Buna göre, kendini gerçekleştirme ya da potansiyelin tam kullanımı gibi anahtar kavramların net bir şekilde tanımlanamaması, örneğin kendini gerçekleştiren bireyin tespitini imkan dışına çıkarmaktadır. Bireyin tecrübe ettiği halin zirve deneyim mi ya da hoş vakit geçirmek mi olduğunun ayrımı bu zaviyeden bakıldığında bulanık görünmektedir. Ayrıca her bireyin kendi içerisinde keşfedilmeyi bekleyen bir potansiyelle doğmuş olması fikrinin, önceden belirlenmişlik düşüncesini çağrıştırdığı, dolayısıyla hümanistik yaklaşımın özgür irade vurgusuna ters düştüğü şeklinde eleştiri yöneltenler de söz konusu olmuştur. 81

de birey etkileşimden türemekte83 ve bu etkileşime bağlı olarak değişim geçirmektedir. Yani ne toplum ne de birey sosyal etkileşim olmaksızın varlık sahibi olarak görülmemekte, ancak etkileşim sürecinde bir varlık alanı kazanabilmektedir.

Bu görüşe göre bireyler olaylara maruz kalmamakta, aksine onları üretmektedirler84. Dolayısıyla bireyin davranışları kültür, toplum vs. gibi sabit nesnel yapılar tarafından belirlenmemekte, birey pasif bir varlık olarak ele alınmaktan ziyade daha özgür, aktif ve fail konumunda değerlendirilmektedir denilebilir.

Bu yaklaşıma göre sosyal gerçeklik değişmez ve sabit bir yapıda değildir.

Bireyler kendi sosyal hayatlarını ötekiyle girdikleri sosyal etkileşimler üzerinden yeniden inşa etmektedir ve bu etkileşim sürecinin en temel bileşeni sembollerdir.

Zira semboller taraflar tarafından paylaşılan anlamlar taşımaktadır85. Semboller olmaksızın bireylerin birbirleriyle etkileşime geçmesi mümkün değildir ve etkileşimin olmadığı bir ortamda toplumdan bahsetmek de imkan sınırları dışında görünmektedir86. Kısaca bireyler hayatlarını sürdürmek için anlamlara ve onların taşıyıcılığını yapacak sembollere ihtiyaç duymaktadırlar.

Sembolik etkileşimciliğin kurucusu olarak Amerikalı sosyolog George Herbert Mead kabul edilmektedir. Aslında sembolik etkileşimcilik adını öğrencisi Herbert Blumer kurgulamış olsa da Mead perspektifin teorik çerçevesinin, Blumer ise temel prensiplerin inşasında öncü olarak nitelendirilmektedir.87 Bu yönüyle Mead sosyal teori içerisinde çok önemli bir yere sahip olmuştur, zira yirminci yüzyılın başlarında Amerikan psikolojisi ve sosyolojisini kuşatmış olan mekanik ve pasif benlik anlayışını kırarak toplumsal bir fenomen olarak nitelendirdiği benliğin kökenini hem dışsal hem içsel boyutları açısından incelemiştir.88 Mead düşüncesine göre benlik, bireyin kendisine dışarıdan bakabilmesiyle gelişebilmektedir. Bireyin kendisine bir nesne gibi dışarıdan bakabilmesi ise, onun kendisini bir başkasının yerine koymasıyla mümkün olabilmektedir. Yani bireyin benliğinin gelişiminin,

83 Sheldon Stryker, “Symbolic Interaction Theory”, Encyclopedia of Psychology, C. 6, (ed.) Alan E.

Kazdin, s. 527.

84 Nuri Bilgin, Sosyal Psikoloji Sözlüğü, s. 340.

85 Franzoi, a.g.m., s. 962.

86 Martin Slattery, Sosyolojide Temel Fikirler, 4. B., (çev. Ümit Tatlıcan v.d.), İstanbul, Sentez Yayıncılık, 2011, s. 336.

87 Özcan Güngör, “Sosyolojik Bir Teori Olarak Sembolik Etkileşimciliğin Ontolojik Temeli ve Din Olgusu”, AİBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, C. 13, S. 1, 2013, s. 61.

88 Alan Swingewood, A Short History of Sociological Thought, New York, The Macmillan Press, 1984, s. 266.

onun ötekinin rolünü alma yeteneğine bağlı olduğu ve aldığı rollerin sayısı arttıkça benliği de giderek kompleks bir hal almaya başladığı ifade edilebilir. Böylece ötekiyle iletişimi zorunlu kılan benlik, bu özelliği sebebiyle sosyal bir yapı olarak nitelendirilmiştir. Zira bu düşünceye göre birey doğuştan bir benlikle doğmamakta ve toplumsal ilişkiler sürecinde bir benlik geliştirmektedir.89 Böylelikle benliğin bir özne (I) bir de nesne (me) yanı söz konusu olmaktadır. Mead, düşünen özne olarak ben ile öteki tarafından algılanan nesne beni benlik kavramının paralel parçaları şeklinde düşünmüştür. Ferdi ben ya da iç ben olarak da bilinen özne ben, bireyin kendisi hakkındaki düşüncelerine dayanmakta, ötekiyle olan etkileşimlerinden ve buna binaen kendisinin bu etkileşimleri algılayış tarzından etkilenmektedir. Sosyal ben, dış ben ya da nesne ben ise bireyin, ötekinin kendisi hakkındaki yorumlarının ve kendisinden beklenilen davranış kalıplarının farkında olmasıyla oluşmaktadır. Nesne ben ile birey ötekinin kendisine karşı tutumlarından ve içerisinde bulunduğu toplumun normlarından haberdar olmakta, böylelikle de üyesi olduğu toplumun tutum ve değerlerini içselleştirmektedir. Nesne ben ile özne ben sürekli çatışma halinde bulunmakta ve bu çatışma hali ise bireydeki öz-denetimin temelini oluşturmaktadır.90 Yani birey kendi içsel arzu ve ihtiyaçları ile içerisinde bulunduğu toplumun normları/beklentileri arasında gitgeller yaşamaktadır. Birey toplumun kendisinden ne beklediğini öngörebilmek adına ortak tutum ve değerlerin yansıması olan bir imge geliştirmektedir. Her bireyin benliğinin bir kısmını oluşturan ve genelleştirilmiş öteki olarak adlandırılan bu imge yoluyla benlik kemale yaklaşmış olmaktadır.91 Böylelikle Mead düşüncesinde benliğin, hem biyolojik, hem psikolojik ve hem de sosyolojik kökeni olan çok yönlü bir kavram olarak ortaya çıktığı ileri sürülebilir.92

Mead düşüncesine esin kaynağı olan Horton Cooley de sembolik etkileşimciliğin fikri arka planında izleri görülen araştırmacılar arasındadır. Cooley benliğin ortaya çıkışının, kalıtımsal faktörlerin oluşturduğu zemin üzerinde bireyin ötekiyle ve bütün olarak toplumla etkileşimiyle olduğunu ileri sürmüştür. Buradan

89 George H. Mead, Mind, Self & Society: From The Standpoint of a Social Behaviorist, Chicago, The University of Chicago Press, 1937, ss. 135-144.

90 Mead, a.g.e., ss. 173-178.

91 Mead, a.g.e., ss. 152-164.

92 Margaret M. Poloma, Çağdaş Sosyoloji Kuramları, 5. B., (çev. Hayriye Erbaş), Ankara, Palme Yayıncılık, 2012, s. 233.

yola çıkarak Cooley, ayna benlik düşüncesini geliştirmiştir. Ayna benlik, bireyin kendisine ötekinin bakış açıyla bakması ve kendisini bu zaviyeden değerlendirmesini ifade etmektedir.93 Buna göre birey öncelikle ötekinin kendisini nasıl gördüğünü ve daha sonra da bu görüntüye dayanarak onu nasıl yargıladıklarını hayal etmektedir.

Sonuç olarak da bu hayali değerlendirmeye gurur ya da utanç formunda bir duygusal tepki geliştirmektedir.94 Böylelikle bu değerlendirme süreci, bireyin kendi öz-değerine dair sahip olduğu yargıları olumlu ya da olumsuz manada etkileyebilmektedir. Sembolik etkileşim geleneğinin öncülerinden biri olarak kabul edilen diğer isim Erving Goffman’dır. Sosyal hayatı bir tiyatral performansa benzeten Goffman’a göre, insanlar sahnede rol icra eden aktörler gibi ötekiler üzerinde bırakacakları izlenimleri benlik sunumlarını kontrol ederek uyarlamaktadırlar.95

Sembolik etkileşimcilik, bireysel davranışları incelemenin ötesine geçemediği, bu sebeple genel bir toplum portresi çizmekten aciz kaldığı ve büyük ölçekli toplumsal değişimlere bir açıklama getiremediği şeklinde eleştirilere muhatap olmuştur. Bu yaklaşım, bireye yaptığı aşırı vurgu sebebiyle toplumun insan davranışı üzerindeki etkisini gözden kaçırdığı noktasında da eleştiriler alırken aynı zamanda bireyin duygularını dikkate almadığı yönünde de eleştirilmiştir.96 Dolayısıyla sembolik etkileşimciliğin ne sosyolojik açıdan ne de psikolojik açıdan tam anlamıyla yeterli bulunmadığı söylenebilir.

Özetle, bireyi öteki bireylerden ayıran ve onun kim olduğuna dair tanımlamaları içeren benliği, bireyin içerisinde yetiştiği toplumdan azade şekilde düşünmenin isabetli olmayacağı açıktır.97 Düşünsel arka planı itibariyle sembolik etkileşimcilikten beslendiği görülen kendini ayarlama teorisi de bireyin içerisinde bulunduğu durum ve ortama göre davranış değişikliği gösterebileceğini, dolayısıyla farklı benlik sunumları sergileyebileceğini söyleyen, çevresiyle ilişki halindeki dinamik benlik anlayışının savunucularından biri olarak değerlendirilebilir.

93 Charles Horton Cooley, Human Nature and The Social Order, New York, CharlesScribner’sSons, 1902, ss. 151-153.

94 Simine Vazire, “Looking-Glass Self”, Encyclopedia of Social Psychology, (ed.) Roy F. Baumeister- Kathleen D. Vohs, California, SAGE Publications, 2007, s. 534.

95 Bkz. Erving Goffman, The Presentation of Self in Every Day Life, New York, Doubleday Anchor Books, 1959.

96 Martin Slattery, Sosyolojide Temel Fikirler, s. 338.

97 Nuran Hortaçsu, Ben Biz Siz Hepimiz, s. 13.