• Sonuç bulunamadı

1. BENLİK KAVRAMI VE TEMEL YAKLAŞIMLAR

1.2. Benliği Açıklamaya Yönelik Yaklaşımlar

1.2.2. Psikanalitik Yaklaşım

James’ten sonra benlik çalışmaları, dönemin pradigmasına şekil veren davranışçı ekolün doğa bilimlerinin metodolojisini psikolojiye uyarlama çabası sebebiyle sübjektif olguları bilimselliğin dışında görmesinin bir getirisi olarak bir süreliğine kesintiye uğramıştır.37 Ancak psikanalitik akımın kurucusu olan Sigmund Freud’un kişiliği tanımlama çabaları neticesinde ileri sürdüğü modellerin tartışmalı yapısı, dikkatleri tekrar benlik bahsine çekmiştir.

Freud bir zihin (mind) veya kişilik modeli olan psikanalizi, bilinçaltı süreçleri inceleme metodu ve bir tedavi yöntemi olarak geliştirmiştir. Psikanalitik gelenek, bilhassa Freudyen gelenek, kişilik gelişiminde, bilinçaltı süreçlerin, çatışmaların, savunma mekanizmalarının, Oedipus kompleksinin, cinsel dürtünün merkeziyetinin önemine vurgu yaparak bunların kişiliğin anlaşılmasında anahtar kavramlar olduklarını iddia etmektedir.38

Kişilik incelemeleri dahilinde Freud öncelikle, ilk defa Düşlerin Yorumu isimli çalışmasında detaylandırdığı topografik modeli öne sürerek kişiliğin üçe

35 James, a.g.e., ss. 371-373.

36 Elliot Aronson, Timothy D. Wilson, Robin M. Akert, Sosyal Psikoloji, 7. B., (çev. Okhan Gündüz), İstanbul, Kaknüs Yayınları, 2012, s. 241.

37 Murat Yıldız, “Benlik-Kavramı ve Benliğin Gelişiminde Dinin Rolü”, ss. 91-92.

38 Drew Westen, Glen O. Gabbard, Kile M. Ortigo, “Psychoanalytic Approaches to Personality”, Handbook of Personality, (ed.) Oliver P. John, Richard W. Robins, Lawrence A. Pervin, New York, The Guilford Press, 2008, s. 61.

ayrıldığını iddia etmiştir: Bilinç, bilinç öncesi ve bilinç altı.39 Burada bilinç, insanın farkındalık alanını kapsamakta, tüm kişiliğin görünen yüzeysel ve önemsiz bir kısmını oluşturmaktadır. Bilinçaltı ise insan davranışının ateşleyicisi olan içgüdüleri kapsamakta ve bu bölge bireyin farkında olamadığı karanlık bölgeyi temsil etmektedir. Farkındalığın ulaşamadığı karanlık bilinçaltından farklı olarak bilinç öncesi ise aktif olarak bastırılmamış, kolayca bilince çağırılabilir formdaki materyalleri içermektedir.40

Bu model, yalnızca bilinç düzeyleri üzerinden kişiliği açıklamaya çalıştığı ve bu perspektif insan davranışını yönlendiren saiklerin anlaşılmasında kısır kaldığı için yetersiz görülmüştür.41 Bunun üzerine Freud, id-ego-süper ego olarak bölümlendirdiği yapısal modeli inşa etmiştir. İd, topografik modelin bilinçaltı’sı gibi Freud’un ilkel düşünce dediği temelde işlemektedir. Arzuları temsil etmekte, hazza ulaşmak ve acıdan kaçınmak için psişeye baskı yapmaktadır. Süper ego ise bilinçlidir. Vicdan ya da vicdanın toplumsal formu olan ahlakı ve hali hazırda olandan ziyade ideal olanı temsil etmektedir. Bu şekilde süper ego idden gelen isteklere ahlaki açıdan cevap vermek amacıyla işlemektedir. Bu üçlü yapılanmanın orta katmanını oluşturan ego ise psikolojide kullanılan benlik kavramına karşılık gelerek arzular, gerçeklik ve ahlak arasındaki dengeyi sağlama işlevini görmektedir.42 Yani idin süregelen istekleri ile süper egonun yasaklamaları arasında seçimler yaparak psişenin rahatlamasını ve bireyin gündelik hayatına devam edebilmesini sağlamaktadır.

Freud, insan davranışı ve kişiliği hakkında ilk kapsamlı teori ortaya atan kişi olması sebebiyle psikoloji tarihinde önemli bir yeri hak etmiştir. Kendisinden sonra gelen kuramcılar onun kurduğu temel ve ileri sürdüğü ana kavramlar üzerinden kuramlarını inşa etmişlerdir.43 Ancak Freud’un teorisi belirli noktalardaki kısıtlılıkları dolayısıyla kendi takipçileri tarafından da eleştiriye uğratılmıştır.

Özellikle üç eleştiri odağı Neo-Freudyen ekolün doğmasına sebebiyet vermiştir.

39 Sigmund Freud, The Interpretation of Dreams, New York, The Macmillan Company, 1913, ss. 483-493.

40 Duane Schultz, A History of Modern Psychology, s. 329.

41 Engin Geçtan, Çağdaş Yaşam ve Normaldışı Davranışlar, İstanbul, Remzi Kitabevi, 1993, s. 45.

42 Bkz. Sigmund Freud, “The Ego and The id”, The Standard Edition of the Complete works of Sigmund Freud, J. Strachey (ed.), C. 19, London, The Hogart Pres, 1994, ss. 12-66; Westen, Glen, Ortigo, a.g.m., s. 65.

43 Jerry M. Burger, Personality, 8.B., Belmont, Wadsworth, 2011, s. 63.

Bunlardan ilki Freud’un kişilik gelişiminin erken çocukluk döneminde (ilk 5-6 yıl) tamamlandığı ya da büyük oranda şekillendiği iddiasıdır. Zira Neo-Freudyenler çocukluğun önemli olduğunu, ancak ergenlik ve erken yetişkinlikteki deneyimlerin de kişilik gelişiminde etkili olduğunu savunmaktadır. Aslında bu iddianın psikoloji bilimine dikkatlerden kaçmaması gereken bir katkısı olmuştur. Freud’un çocukluk dönemine yaptığı vurgu, bu dönemin detaylı bir şekilde incelenmesini sağlamış ve çocuk psikolojisi adı altında bir disiplinin oluşumunun önünü açmıştır. Diğer eleştiri konusu, içgüdülerin birey üzerindeki belirleyici etkisine dair düşüncelerden oluşmaktadır. Böylelikle bireyin içerisinde yaşadığı toplum ve kültürün etkisi göz ardı edilmiştir. Üçüncü nokta ise Freud’un insan kişiliğinin karanlık tarafına kilitlenmiş olmasıdır. Bu tutum insan doğasının küçük düşürülmesine ve onurunun zedelenmesine sebep olmuştur.44

Yukarıda bahsi geçen eleştirilerden yola çıkan Freud’un takipçileri, kendi ayrım noktaları üzerinden yeni bakış açıları geliştirerek psikanalitik geleneğin devamını sağlamışlardır. Bunlar arasında cinsellik gibi bilinçaltı güdüler yerine sosyal arzular gibi bilinçli güdülere odaklanan, üstünlük çabası fikrine ve kişilik gelişiminde ebeveyn etkisi ile doğum sırasının önemine vurgu yaparak bireysel psikoloji şeklinde adlandırdığı ekolün kurucusu olan Alfred Adler; kolektif bilinçaltının ve burada yer alan çeşitli kalıtsal arketiplerin varlığını savunarak psişeye mistik bir perspektiften yaklaşan analitik psikolojinin babası Carl Gustav Jung;

benliği kişinin kimlik oluşturma ihtiyacını gidermek üzere çalışan güçlü ve bağımsız bir yapı olarak tanımlayan ve benlik psikolojisi olarak adlandırılan sistemin kurucusu ve de yaşam boyu gelişim fikri temelinde bugün hala kullanılan kişilik gelişim evrelerinin fikir babası Erik Homburger Erikson; kişilik üzerindeki biyolojik etmenlerden çok kültürel ve toplumsal etkilerin altını çizen yaklaşımı, nevroz ve kadın psikolojisi üzerine görüşleriyle psikanalize katkılarıyla tanınan Karen Horney;

bireyin kişiliğinin kişiler arası ilişkilerden azade bir şekilde düşünülemeyeceğini ve insanı anlamanın onun çeşitli durumlardaki davranışlarını gözlemlemekle mümkün olabileceğini iddia eden Harry Stuck Sullivan; genel olarak insanların kişisel özgürlüklerinden ve bireyselliklerinden kaçmaya güdülenmiş olduğu iddiasıyla Erich Fromm; çocukluk döneminin iç çatışmalar ve dürtüler zaviyesinden değil, çocuğun

44 Burger, a.g.e., s. 96.

kendisi için önemli yere sahip kişi veya nesnelerle ilişkileri zaviyesinden incelenmesi gerektiği iddiası ile bilinen nesne ilişkileri ekolü sayılabilir45.

Freud’un inşa ettiği ve daha sonra takipçileri tarafından geliştirilen psikanalitik teori, pek çok araştırmacıdan farklı cenahlardan, bazen kısmi bazense külli reddiyeler içeren eleştiriler almıştır ve günümüzde de almaya devam etmektedir. Öyle ki eleştiri oklarının zaman zaman teoriden direkt Freud’un karakterine doğru yöneltildiği dahi olmuştur. Buradan bakıldığında psikanaliz için resim karmaşık görünse de, ilgili ekol ruhsal hayatın (mental life) zenginliğinin ve karmaşıklığının farkındalığını uyandırma çabasına giren ve bu hususta ses getirebilmiş birkaç teoriden biri olma mesabesine eriştiği görülmektedir46. Böylelikle tüm artı ve eksileriyle psikanalitik gelenek, psikoloji tarihine adını silinmemek üzere yazdırmış gibi görünmektedir.