• Sonuç bulunamadı

1. BENLİK KAVRAMI VE TEMEL YAKLAŞIMLAR

1.1. Benlik

İnsanın, kimliği ve neliği soruları etrafında şekillenen kendisi üzerine düşünme faaliyetinin tarihine bakıldığında, benliğin insanlık için ne denli temel bir sorun olduğu görülecektir. Bu bağlamda benlik çalışmalarının, Sokrates ve Platon’un ruhun (the soul) gerçek benlik olduğu düşüncesiyle başladığı ve bunun Descartes’ın

“Düşünüyorum öyleyse varım” (Cogito ergo sum) sözündeki ben (I) ile aslında düşünceleri kastetmesine yani düşüncelerim eşittir ben fikrine dönüştüğü ileri sürülebilir. Bu düşüncenin daha sonra, Locke ile tecrübe eden ben’e, Hume ile tecrübelerin toplamı olan ben’e, Kant ile gözlemlenebilen emprik benliğe ve Mill ile hafızadan beslenen benlik fikrine evrilerek nihayet günümüz benlik psikologlarının başlangıç olarak kabul ettiği William James’e taşındığını iddia etmek mümkündür.1 Bireyin kendisini algılayış tarzı, tercihlerini ve hayattan beklentilerini doğrudan etkilediği2 için benliğin, bireyi konu edinen her araştırma alanında odak teşkil ettiği söylenebilir. Dolayısıyla benlik felsefeden sosyolojiye kadar pek çok sosyal bilim disiplinine konu olmuş ve farklı şekillerde tanımlanan köklü bir kavram olmuştur.

Ancak bu çalışma sınırları içerisinde benlik, yalnızca psikoloji disiplini çerçevesinde incelemeye tabi tutulacaktır.

Yukarıda işaret edildiği üzere üzerinde konsensüs sağlanmış bir tanıma sahip olmayan benlik, psikoloji literatüründe kişilik başlığı altında, kişiliğin öznel yanı şeklinde ele alınmaktadır.3 Zira klasik tanımlarda benliğin, bireyin kendisi

1 John Hattie, Self-Concept, UK, Psychology Press, 2014, ss. 10-15.

2 Kenneth J. Gergen, The Concept of Self, New York, Holt, Rinehart and Winston, 1971, s. 2.

3 Adem Şahin, Ergenlerde Dindarlık ve Benlik: Dindarlığın Ergen Benliğine Etkisi Üzerine Bir Araştırma, Konya, Adal Ofset, 2007, s. 36.

hakkındaki görüş ve kanılarından oluştuğu kabul edilmektedir.4 Bu da benliğin, kişilik adı verilen meta yapının bireyin düşünce süzgecinden geçmiş subjektif yüzü olduğunu iddia etmektir ve bu görüş daha sonra sembolik etkileşimciler tarafından genişletilerek yeni bir boyut daha kazanmıştır. Genel olarak bakıldığında benlik (self, ego), kişiyi diğer kişilerden ayırt etmekte ve kişiler arası farklılıkları vurgulamaktadır.5 Bu sebeple bireyin kendisini etrafındaki herkes ve her şeyden ayrı bir yapı olarak hissetmesi şeklinde tanımlanabilir.6 Burada belirleyici olan bireyin süregiden kimliğine dair bilinç sahibi olmasıdır.7 Yani benlik, bireyin kendisi hakkındaki bilinçli bilgisidir. Bu bilgi ise insanın kendisi üzerindeki algı ve kanaatleri ile başkalarının kendisine dair fikirlerinin birleşiminden oluşmaktadır.

Anlaşıldığı üzere benlik, klasik tanımında ifade edildiği gibi, salt kişisel bir kavram olmaktan ziyade, sosyal bağlam tarafından şekillendirilen8, yani çevresel etkiye açık, dinamik, kültür tarafından inşa edilen, çok boyutlu ve hiyerarşik bir mahiyet arz etmektedir.9

Erken dönem araştırmacıları genellikle benliğin tek boyutlu (unidimensional) bir yapıya sahip olduğunu ya da pek çok faktörden oluşan ancak bu faktörlerden birinin diğerlerini ayrıştırılmalarına müsaade etmeyecek şekilde baskıladığı bir yapıyı savunmuşlardır.10 Buna karşın benliğin çok boyutlu yapısına dair iddia ortaya koyanlar da olmuştur. Bu görüşün öncülerinden sayılan Richard Shavelson ve arkadaşlarına göre, benlik kavramının yedi temel özelliğinden biri çok yönlü (multifaced) olmasıdır. Buna göre benlik kavramı organize, çok yönlü, hiyerarşik, istikrarlı (stable), gelişimsel, değerlendirmeye açık ve değişebilen bir yapı sergilemektedir.11 Son dönem çalışmaları tek boyutu temel alan bakış açısının sığ olduğunu ve bu perspektiften bakarak davranışlardaki çeşitliliği açıklayabilmenin

4 Feriha Balkış Baymur, Genel Psikoloji, İnkılap İstanbul, Kitabevi, 2004 s. 285.

5 Nuran Hortaçsu, Ben Biz Siz Hepimiz, Ankara, İmge Kitabevi, 2007, s. 11.

6 Selçuk Budak, Psikoloji Sözlüğü, 2. B., Ankara, Bilim ve Sanat Yayınları, 2003, s. 123.

7 James Drever, The Penguin Dictionary of Psychology, 22. B., Middlesex, Penguin Books, 1979, s.

262.

8 Nuri Bilgin, Sosyal Psikoloji Sözlüğü, 3. B., İstanbul, Bağlam Yayıncılık, 2016, s. 49.

9 Stephen G. Rayner, “Aspects of Self as Learner: Perception, Concept and Esteem”, (ed.)Richard J.

Riding – Stephen G. Rayner, International Perspectives on Individual Differences, Westport, Ablex Publishing, 2001, s. 26.

10 Elizabeth L. Sondhaus, Richard M. Kurtz, Michael J. Strube, “Body Attitude, Gender, and Self-Concept: A 30-Year Perspective”, The Journal of Psychology, C. 135, S. 4, 2001, s. 414.

11 Richard J. Shavelson, Judith J. Hubner, George C. Stanton, “Self-Concept: Validation of ConstructInterpretations”, Review of Educational Research, C. 46, S. 3, 1976, s. 411.

mümkün olmadığını ifade etmektedir.12 Bu nedenle günümüzde benlik, tek boyuttan oluşan hantal, yalıtılmış bir yapıdan ziyade, çok boyutlu, bireyin tecrübeleriyle ilişki halinde olan esnek bir yapı şeklinde değerlendirilmektedir.

Aynı düzlemde, benliğin tikelliği-çoğulluğu tartışmaları da psikoloji geleneğinde yerini almıştır. Bireyin ömrü boyunca karşılaştığı çeşitli durumlar arasında kişiliğinde bir tutarlılık sağlaması gerektiği düşüncesi benliğin tikelliği perspektifini doğurmuştur.13 Bu bakış açısının savunucuları düşüncelerini Erik Erikson’un kimliği tanımlamasına dayandırmaktadırlar. Bu perspektife göre ego-kimliği, bireyin kendi içsel aynılığı ve başkalarının ona dair algılarındaki devamlılığa olan güvenidir14. İlgili görüşün savunucuları buradan yola çıkarak, bireyin içsel aynılığa ve devamlılığa sahip olması gerektiğini, yani geçen zamana ve akıp giden yaşanmışlıklara rağmen kendisini hep aynı kişi olarak görebilmesi gerektiğini ileri sürmüşlerdir. Buna ilaveten, bireyin sosyal çevresinde yer alan ötekinin de bireydeki aynılık ve devamlılığa şahit olabilmeleri gerekmektedir.15 O kadar ki, birey rol değişkenliğinin en aşağı düzeyi olan rol katılığı (role rigidity) sınırları dahilinde bile olsa bu bir psikolojik uyumsuzluk belirtisi olarak algılanmamaktadır.16

Diğer taraftan, benlik kavramının bireyin ötekiyle olan etkileşimine dayandığını ve bu sebeple genellikle bağlama özgü olduğunu iddia eden William James’e referansla benliğin çoğulluğu fikrini savunanlar da mevcuttur.17 Bu görüş sahipleri benliği, hayatın sosyal alanlarıyla ilişki halinde olan ve değişen ilişki örüntülerinde yeni yüzlere kavuşarak türeyegiden bir yapı olarak algılamaktadırlar.

Örneğin birey yaşamı süresince pek çok rol üstlenmekte, bu roller üzerinden farklı kişilerle farklı ilişkiler kurmakta, zamanla üstlendiği rolü ve bunun getirisi olan

12 Hazel Markus, Elissa Wurf, “The Dynamic Self-Concept: A Social Psychological Perspective”, Annual Review of Psychology, C. 38, 1987, s. 301.

13 Brent W. Roberts, Eileen M. Donahue, “One Personality, Multiple Selves: Integrating Personality and Social Roles”, Journal of Personality, C. 62, S. 2, 1994, s. 200.

14 Erik H. Erikson, Childhood and Society, London, Paladin Grafton Books, 1987, s. 235.

15 Jack Block, “Ego Identity, Role Variability, and Adjustment”, Journal of Consulting Psychology, C.

25, S. 5, 1961, s. 392.

16 Block, a.g.m., ss. 395-396.

17 William James, The Principles of Psychology, New York, Henry Holt and Company, 1890, ss. 293-296.

normları içselleştirmekte, böylelikle role özgü benlik kavramı geliştirebilmektedir.18 Bu iki görüşün sentezi ise benliğin çoklu bir yapıya sahip olduğu ancak devamlılığını ve tutarlılığını koruyan bir işletim sistemi ile çalıştığı yorumuyla yapılmıştır.19 Böylelikle bireyin sosyal ortamı, ilişki seyri, rolleri değişse de, kendine dair algıları belli bir temelde ayniyetini sürdürmektedir. Özetle söylenebilir ki, benliğin çoğulluğu düşüncesi, rol yayılması (role diffusion) yaşayan, sabitesiz ve dolayısıyla kimlikten kimliğe bürünen hastalıklı bir insan tasavvuruna çıkmak zorunda değildir.

Çoğul ama devamlılığını koruyan yeknesak bir benlik anlayışının, bireyi sosyal aktör olarak gören kendini ayarlama teorisine de temel teşkil ettiğini iddia etmek mümkündür.

Geleneksel anlamda benlik genel olarak, doğuştan getirilen, bir kez şekil aldıktan sonra değişime karşı direnç gösteren, durağan ve sabit bir formda değerlendirilmiştir.20 Bu, davranışın belirleyicisi olarak kalıcı değer ve eğilimlere, yani kişisel özelliklere atıf yapmaları ve bireysel farklılıklar üzerinden durum analizleri yapmaları dolayısıyla daha ziyade psikoloji kökenli araştırmacıların (kişilik psikologlarının) savunduğu bir görüş olarak nitelendirilebilir. Bu görüşe göre benlik, tecrübeyi şekillendiren bağımsız bir yapı izlenimi uyandırmaktadır. Bunun aksine sosyoloji kökenli araştırmacılar (sosyal psikologlar), durumun benlik üzerindeki etkilerine odaklanma eğilimindedirler ve dolayısıyla benliği değişen durum, bağlam ve erişilen bilgiye karşı hassas dinamik bir yapı olarak değerlendirmektedirler.21 Bu bakış açısı ise tecrübe tarafından şekillendirilen bağımlı değişken hüviyetinde bir benlik algısına çıkmaktadır. Günümüzde artık bu dikotominin yerini, her iki görüşün birleşiminden oluşan yeni bir senteze bıraktığı söylenebilir.22 Bu perspektif benlik

18 Peter J. Burke, Judy C. Tully, “The Measurement of Role Identity”, Social Forces, C. 55, S. 4,1977, s. 883; Sheldon Stryker, “Traditional Symbolic Interactionism, Role Theory, and Structural Symbolic Interactionism”, (ed.) Jonathan H. Turner, Handbook of Sociological Theory, New York, Springer, 2001, ss. 219-220.

19 Roberts, Donahue, a.g.m., s. 213.

20 Hasan Bacanlı, Sosyal İlişkilerde Benlik: Kendini Ayarlamanın Psikolojisi, İstanbul, Milli Eğitim Basımevi, ss. 13-14.

21 Dan P. McAdams, “Personality Psychology”, Encyclopedia of Psychology, C. 6, (ed.) Alan E.

Kazdin, s. 124.

22 Jennifer Crocker, Amy Canevello, “Self and Identity Dynamics of Persons and Their Situations”, The Oxford Handbook of Personality and Social Psychology, (ed.) Kay Deaux - Mark Snyder, Oxford, Oxford University Press, 2012, s. 265.

gelişiminin epigenetik olduğunu iddia etmektedir. Buna göre benlik, bireyin sosyal gelişimi üzerinde kalıcı etkiler bırakmak üzere, çevrenin etkisi ve genetik mirası birleştiren epigenetik sahanın ürünü olarak ortaya çıkmaktadır. Bireyin düşünce ve davranışları, kendi kişisel özelliklerine dayanmakla birlikte, çoğunlukla sosyal bir bağlam içerisinde ortaya çıkmaktadır. Her birey farklı özellik ve eğilimlerle doğmuş olsa da, bunlar başkalarının etkisi altında şekillenmekte ve çevresel faktörler tarafından tetiklenebilmekte ya da devre dışı bırakılabilmektedir.23 Özetle, benliğin hem kalıtsal, yani doğuştan getirilen bir tarafı hem de çevre tarafından şekillenen etkiye açık bir tabiatı söz konusudur.24 Bir başka anlatımla, benlik kısmen sabit temel özelliklere sahipken, aynı zamanda dış etkenlerle etkileşime girerek değişkenlik gösterebilmektedir. Bu sebeple, durum ve kişisel özelliklerin davranışın oluşumu için interaktif bir ilişki içerisinde olduğu, yani bazı durumlarda bazı kişilerin davranışında kişisel özelliklerin bazı durumlarda ise durumsal özelliklerin belirleyici olduğu söylenebilir.

Son zamanlarda psikologların benlik üzerine yaptıkları çalışmaların üç başlık etrafında yoğunlaştığı görülmektedir: Benlik kavramı (self-concept), benlik saygısı (self-esteem) ve benlik sunumu (self-presentation). Bu üç başlığın aslında benliğin üç boyutunu temsil ettiği iddia edilebilir. Buna göre, bireyin kendisiyle ilgili görüşlerini içeren benlik kavramı benliğin bilişsel yönüne işaret ederken, bireyin kendi değerine dair değerlendirmelerini kapsayan benlik saygısı duygusal yönüne, bireyin toplum tarafından arzu edilen imajlar bırakabilmek adına davranış sergilemesi şeklinde tanımlanan benlik sunumu ise benliğin davranışsal yönüne atıf yapmaktadır.25 Benliğin bahsi geçen çok yönlü yapısı çok sayıda benlik alt kavramının türemesine olanak sağlamıştır.26 Ayrıca yakın zamana kadar tartışmalara fazlasıyla konu olmuş, psikologları iki kutba ayıran temel sorunlardan birini teşkil etmiştir. Bu çalışmanın

Epigenetik, biyolojide, DNA dizisindeki değişikliklerden kaynaklanmayan, ama aynı zamanda ırsi (kalıtımsal) olan, gen ifadesi değişikliklerini inceleyen bilim dalıdır. Diğer bir deyişle, ırsi olup genetik olmayan fenotipik varyasyonları incelemektedir. Bu değişiklikler hücreyi ya da organizmayı doğrudan etkilemektedir ancak, DNA dizisinde hiçbir değişiklik gerçekleşmemektedir.

23 Bruce Hood, Benlik Yanılsaması, İstanbul, Ayrıntı Yayınları, 2014, s. 142.

24 Walter Mischel, Yuichi Shoda, “A Cognitive-Affective System Theory of Personality:

Reconceptualizing Situations, Dispositions, Dynamics, and Invariance in Personality Structure”, Psychological Review, C. 102, S. 2, ss. 246.

25 Nuri Bilgin, a.g.e., s. 50.

26 Murat Yıldız, “Benlik-Kavramı ve Benliğin Gelişiminde Dinin Rolü”, Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, S. 23, 2006, s. 90.

ana konusunu oluşturan kendini ayarlama da benlik alt kavramları arasında ele alınmaktadır.

Bireyin sahip olduğu tutum, inanç, niyet, norm, rol ve değerlerin benliğinin bir boyutunu oluşturduğu bilgisi, benliğin işlev alanının genişliği hakkında ipuçları sunmaktadır. Benliğin en temel işlevinin insanı diğer herkes ve her şeyden ayırarak onu eşsiz bir birey haline getirmesi olduğu iddia edilebilir. Böylelikle benlik bireye sosyal dünyada yer alma imkanı sunmakta; kendisine, çevresindeki ötekine ve dünyaya dair tutarlı bilgiler yekûnu sağlayarak bireyde bir devamlılık hissi uyandırmakta ve nihayetinde kimlik duygusunun bilişsel temelini oluşturmaktadır.27 Dolayısıyla benliğin bireyin dünyaya bakışı, davranışları ve sosyal ilişkileri üzerinde etki sahibi olduğu söylenebilir. Zira bilinmektedir ki benlik, çevreden alınan bilginin toplanmasında, işlenmesinde ve değerlendirilmesinde aktif rol üstlenmektedir.28 Benliğin işlevlerini, bazı benlik kavramları üzerinden okumak da mümkündür. Öyle ki, kişi benlik bilgisi (self-knowledge) sayesinde kendisi hakkındaki bilgilerini organize edebilmektedir. Benlik denetimi (self-control) ile kendi davranışlarına hükmedebilmekte, dürtülerini dizginleyebilmekte, planlar yapabilmekte ve kararlar alabilmektedir. Benlik sunumu ile öteki insanlar üzerinde arzu ettiği imajı bırakabilmekte ve benlik saygısı yoluyla kendisi hakkında pozitif veya negatif görüş tarzları edinebilmektedir. Bu şekilde kendisi ve çevresiyle sağlıklı bir ilişki kurabilmekte, çevresine uyum sağlamaya muktedir olabilmekte ve son kertede içsel bütünlüğe erişebilmektedir. Bunun yanı sıra, kendisini kaygıdan uzak tutabilmek ve öz-saygısını muhafaza edebilmek adına savunma mekanizmalarını kullanmak da benliğin önemli işlevleri arasında yer almaktadır. 29

Kendini ayarlama teorisi benliğin umuma karşı sergilenen tezahürü ile yalnızca birey tarafından bilinen ya da gözlenen tezahürü arasında bir farklılık söz konusu olduğu ön kabulüyle ortaya atılmış ve bu farklılık oranında insanların birbirlerinden ayrıldıkları iddiasıyla inşa edilmiştir. Burada önemli olan bireyin kendi

27 Özcan Köknel, Kaygıdan Mutluluğa Kişilik, 17. B., İstanbul, Altın Kitaplar Yayınevi, 2005, ss. 64-67.

28 Harry C. Triandis, “The Self and Social Behavior in Differing Cultural Contexts”, Psychological Review, C. 96, S. 13, s. 506.

29 Elliot Aronson, Timothy D. Wilson, Robin M. Akert, Social Psychology, 8. B., New Jersey, Pearson, 2013, s. 106.

benliğinin nelerden müteşekkil olduğuna dair inançlarıdır. Dolayısıyla kendini ayarlama çalışmaları benlik üzerine yapılmış çalışmalardır ve haddi zatında yukarıda işaret edildiği üzere, kendini ayarlama bir benlik alt kavramı olarak değerlendirilmektedir.

1.2.Benliği Açıklamaya Yönelik Yaklaşımlar