• Sonuç bulunamadı

Sembol-İşaret İlişkisi 31

Belgede İbn Arabi`de mistik sembolizm (sayfa 40-43)

2. SEMBOLÜN KAVRAMSAL ÇERÇEVESİ 22

2.1. Sembol-İşaret İlişkisi 31

Sembol, herkes tarafından kabul edilmiş itibarî bir mânânın maddede sabitleşmiş şeklidir.134 Bu demek oluyor ki, semboller kendileri dışında bir şeye işaret ederler. Ne var ki, işaretler de kendileri dışında bir şeye işaret ederler. Örneğin sokağın başında yanan kırmızı ışık, ‘kırmızılığın’ dışında, sürücünün veya yayanın durması gerektiğine işaret eder. Ancak bu işaret ile durma zorunluluğu arasında vazgeçilmez ve içkin bir ilişki yoktur. Çünkü kırmızı ışığın işaret ettiği “dur!” anlamını, kırmızı ışık olmadan da biliriz ve kırmızı ışıktan başka bir işaretle de ifade edebiliriz. Oysa semboller, başka türlü kapalı kalan bir anlam, bir hakikat ve varoluş katmanına kapı açarlar ve sembolize ettikleri şeyin gücüne katılırlar. Onlar, bir hakikat katmanı açmakla kalmaz, o hakikatin zihindeki mukabil katmanını da açarlar.135 Dolayısıyla işaretle işaret edilen arasında varoluşsal bir ilişki

bulunmamasına rağmen, sembolle sembolize edilen hakikat arasında böyle bir ilişkinin varlığı, bu iki terim arasındaki en önemli farklılığı oluşturmaktadır.

Bu sembol-işaret ayrımı, sembolün insanlar tarafından icat edilemezlik özelliği üzerine kurulmuştur. Doğal olarak bu ayrım, sembollerin kökenini insanî düzleme indirgeyen her türlü yaklaşımı reddecektir. Örneğin Burckhardt, sembolün kökenini C. G. Jung’un (ö. 1961) ‘kollektif bilinç’ olarak adlandırdığı şeyde, yani insan ruhunun kaotik alt tabakasında bulunabileceği görüşüne itiraz eder. Ancak bu demek değildir ki, sembol akıl

133 Bkz. Bevan, Symbol and Belief, s. 11–12.

134 Kaya Bilgegil, Edebiyat Bilgi ve Teorileri I. Belâğat, Sevinç Matbaası, Ankara 1980, s. 164.

135 Milay Köktürk, “Animal Symbolicum”, Felsefe Ansiklopedisi, Ed. Ahmet Cevizci, Etik Yayınları,

dışıdır; sembol, akıl dışı değil, akıl ötesidir.136 Semboller bu özelliklerini, Hakikat ile olan yaratıcı karşılaşmadan kazanırlar. Onlar bu karşılaşmadan doğdukları için, bu karşılaşma ortadan kalktığında yok olurlar. Bir başka deyişle, Hakikat yönünden açılan kapı kapandığında, o kapının zihindeki yüzü olan semboller de anlamlarını yitirirler.137

Gilbert Durand’ın E. Cassier’den (ö. 1945) yaptığı şu kısa alıntı, sembolle işaret arasındaki farkı açık ve özlü biçimde ortaya koymaktadır. Diyor ki Cassier, “Bir işaret (signal), oluşun fizik âleminin bir parçasıdır; bir sembol ise mânânın beşerî anlamının bir

parçasıdır.” 138 Bu ifadenin ilk bölümünde, işaretin ait olduğu varlık boyutu

vurgulanmaktadır. Yani işaret ve işaretin gösterdiği şeyin her ikisi de fiziksel varlık alanı ile sınırlıdır. Trafik lambası örneğini hatırlayacak olursak, kırmızı ışık, yani işaret, ve kırmızı ışığın işaret ettiği “dur!” uyarısının her ikisi de fiziksel alan içinde başlayan ve biten unsurlardır.

Durand’ın ifadesinin ikinci kısmı, sembolün bir ucunun fiziksel âlemin ötesinde, öteki ucunun ise fiziksel âlemin sınırları içinde olduğuna, yani duyu organları ile algılanabilir veya en azından hayâle açık bir ‘obje’ olduğuna işaret etmektedir. Bu bağlamda Kâbe’yi, bu iki ucu birleştiren bir sembol olarak zikredebiliriz.139

İşaretlerin pek çoğu mevcut veya doğrulanabilir bir gösterilene işaret eden ekonomik kaçamaklardan ibarettir. Dolayısıyla işaretler sadece zihinsel işlemleri kolaylaştırmaya yarayan araçlardır ve hiçbir şey bunların en azından teorik olarak keyfi olmasına engel değildir. Örneğin Güneş yıldızını isimlendirmek için bir başka isim de kullanılabilirdi. Çünkü Güneş bir obje olarak karşımızda açık ve seçik olarak durmaktadır. Ancak bazı durumlar vardır ki, onların isimlendirilmesinde veya onlara işaret etmede, düşünce kendisini keyfiliğe teslim edemez. Buna örnek olarak adalet ve hakikat örneğini verebiliriz. Bu iki kavram, Güneş örneğinde olduğunun aksine, nesnel algılar üzerine inşa edilmiş kavramlar kadar apaçık değildir. Bu durumda zorunlu olarak karmaşık işaret yoluna başvurmak gereklidir.140

136 Burckhardt, Aklın Aynası, s. 128.

137 Tillich, Theology and Symbolism, s. 108–9. 138 Durand, Sembolik İmgelem, s. 7.

139 Bkz. İsmail Yakıt, Yunus Emre’de Sembolizm, Çıktım Erik Dalına, Kültür Bakanlığı, Ankara 2002, s. 7. 140 Durand, Sembolik İmgelem, s. 8–9.

Sembol ve işaret ayrımı, insana ait bilinçli cevaplarla hayvana özgü tepkiler arasındaki fark temelinde de yapılmıştır. Nitekim Cassier bu ayrımdan hareketle, bir hayvanın işaretlere tepki verip onlar doğrultusunda pratik aktivitelerini idare ederken, insanın bir semboller evreni içinde yaşama ve hareket etme gibi bütünüyle farklı bir kabiliyete sahip olduğunu ifade etmiştir. Cassier bu konuda şöyle söyler:

Sembolizm ilkesi; evrenselliği, uygulanabilirliği ve geçerliliği ile büyülü bir kelimedir. ‘Açıl susam açıl!’dır. İnsana, özel dünyaya, insanî kültür dünyasına giriş imkânı verir. Sembolizm olmasaydı, insan hayatı Platon’un meşhur mağara metaforundaki tutsakların hayatı gibi olurdu. İnsan hayatı, biyolojik ihtiyaçları ve pratik kârı ile sınırlı olurdu; insan hayatı, insana din, sanat, felsefe ve bilim tarafından farklı boyutlarda açılan ‘ideal dünya’ya geçit bulamazdı.141

Bu durumda, sembolle işaret arasındaki fark, bu ikisinin işaret ettiği alanlar ve boyutlar arasındaki farka râci olmaktadır. Sembol ve işareti, “kendisinden başka bir şeyi gösteren her şey” olarak mutlak biçimde tanımladığımızda, kendisinden başkasını fiziksel dünya içinde kalarak gösteren şey işaret, fiziksel dünyadan yola çıkarak metafizik âleme varan şey sembol olmaktadır.

Sembol, gösterdiği şeyin bir parçasıdır.142 Sembollere bilinç ile bilinçsizlik hali arasında bir köprü oluşturma yeteneğini kazandıran da bu niteliktir. Çünkü bir sembol, bilinç dışı itkileri açığa vurur ve onların doğasına katılır. Bu özellik, sembole bilinçlilik ile bilinç dışılık arasında aracılık yapma yeteneğini kazandırır.

İşaretlere gelince, onlar gösterdikleri şeyden ayrı dururlar. Yol işareti belki de bu konuda sunabileceğimiz en basit örnektir. Yol boyunca sıralanmış ‘Adana’ diyen işaretler, ‘Bu Adana’ya giden yoldur’a işaret eder. Ancak bu işaretler ne yoldur ne de yolun bir parçasıdır. İşaretler, yolun kıyısında durur ve yol, onlar olmasa da ‘Adana’ya giden yol’ olmaya devam eder. Bu örnekte de görüldüğü gibi, işaret, işaret ettiği şeyden bütünüyle ayrıdır. Yol işaretleri, uylaşımsal işaretlerin (conventional signs) en yaygın türünü teşkil eder.

Bir de ‘doğal işaretler’ (natural signs) vardır ki, bunlar uylaşımsal işaretlerle semboller arasında bulunurlar. Doğal işaret kategorisi hakkında kullanılan en yaygın

141 Dillistone, “The Function of Symbols”, s. 4.

142 David Cox, “Psychology and Symbolism” (Myth and Symbol, Ed. F.W. Dillistone, Society For Promoting

örneklerden ikisi ateşle duman ve yağmurla bulut arasındaki ilişkidir.143 Dumanla ateş arasında, yol işaretleri ile yol arasındakinden çok daha yakın bir ilişki vardır. Dahası, dumana gerçekten ateş tarafından sebebiyet verilir. Bununla birlikte duman, ateşle özdeş değil, ateşten başkadır.

Uylaşımsal ve doğal işaretlerin ardından, sembol fikrine ulaşmak için bir başka örneği burada zikretmek istiyoruz; kor ve alevle ateş arasındaki ilişki. Tıpkı duman gibi, kor ve alev de ateşin bir işaretidir. Ama bu ikisi, dumanın olmadığı biçimde ateşin bir parçasıdır. Yine biz ateş istediğimizde alev ve kor da isteriz.144 Bu durumda biz, alevi

ateşin sembolü olarak görebiliriz.

Sonuç olarak sembolle işaret arasındaki fark üç ana başlık altında özetlenebilir: Sembolle sembolize edilen arasında içkin ve ayrılmaz bir ilişki varken işaretle işaret edilen arasında böyle bir ilişki yoktur. Semboller insanlar tarafından icat edilemez ve birbirlerinin yerine kullanılamazken, işaretler insanlar tarafından icat edilmiş olup teorik düzlemde de olsa birbirlerinin yerine geçirilebilirler. Sembollerin bir ucu fizik dünyada öteki ucu metafizik âlemdedir; işaretlerin ise her iki ucu da fizik dünya ile sınırlıdır.

Şimdi sembolle sıkça karıştırılan diğer iki terim olan allegori ve metaforiyi irdelemeye çalışalım.

Belgede İbn Arabi`de mistik sembolizm (sayfa 40-43)