• Sonuç bulunamadı

Eski Maliye Müfettişi Yeminli Mali Müşavir Ahmet Erol, sınav kazanma sürecinde başkan yardımcısı üstatlarının onlara yaptığı konuşmayı şu şekilde nakleder:

131 Mills, bu ifadeyi doğrudan bu bağlamda kullanmamaktadır. Mills iş adamlarıyla ilgili olarak bir

kulupten başka bir kulube geçebilme anlamında statü asansörü ifadesini kullanmaktadır (Mills, 1974:85).

132 Görüşmecilere görüşmenin sonunda ‘Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Araştırmacıya bir

tavsiyeniz var mı?’ sorusu sorulduğunda MY4 yeterlilik sürecinde geçtikleri zorlu sınavların özellikle belirtilmesini istemiştir.

“Arkadaşlar, ülkemizin en seçkin ekibine kabul edilmek kadar, sözlüye alınmak da çok önemli bir başarıdır. Bu aşamaya gelen herkesi gönülden kutlarım…” (Erol, 2015:51)

Maliye Bakanlığı’nda hesap uzmanlığı sınavını kazanan Ertan Özdemir söz konusu süreci şöyle anlatmaktadır:

“Verdiğimiz onca emeğin ilk semeresini görmüştüm. Türkiye’de ve dünyada çok geçerli olduğuna inandığım bir meslek için seçilmiştim. İmtihana çeşitli fakültelerden mezun olmuş yaklaşık 500 kişi girmiş, sadece 9 kişi kazanmıştı… Yazılı imtihanlar sabah ve öğleden sonra olmak üzere beş gün sabahtan akşama kadar devam etmiş, yazılı imtihanı kazananlar ayrıca bir gün sözlü imtihana tabi tutulmuştu. Çok zorlu bir yarıştı.”(Özdemir, 2011: 113-114)

Özdemir, sürecin devamında hesap uzmanıyken geçilen yeterlilik sınavları hakkında da bilgi verir:

“Eğitim haftada beş tam gün olmak üzere altı ay sürdü. Üstatlarca verilen Türk Vergi Sistemi, Muhasebe, Denetim Teknikleri, Hukuk, Etik vb. dersleri aldık. İmtihanlara girdik. Tezler hazırladık. Daha sonra değişik üstatların yanına refakate verildik. Refakate verilmek bir kıdemli üstadın gözetiminde, onun yönlendirmesi ile yapılan çalışmaların tümünü ifade ediyordu. Yeni işe giren ‘hesap uzman muavinleri’ Ankara, İstanbul, İzmir’de kurulu gruplarda üç yıl yoğun bir eğitime tabi tutulurlar, üçüncü yılın sonunda ‘yeterlilik sınavına’ girerler, başarılı olanlar ‘hesap uzmanı’ olurlar. Üstatlarla denetimlere giderek iş başında eğitildik. Birlikte çalıştığımız tüm üstatlar, bilgi ve becerilerini bize öğretmeye çalıştılar. Önce kalfa, sonra usta olmamız için elimizden tuttular, kulağımızı çektiler, yanağımızı okşadılar. Onlar bize adeta bir ayna tuttular, hatalarımızı, zaaflarımızı, başarılarımızı gösterdiler. Yapılması ve yapılmaması gerekenleri, sıfır hata ile çalışmayı öğrettiler. Hiç hata kabul etmediler. Bir buçuk sene sonra imza yetkisi aldık. İmza yetkisi almak demek, tek başına rapor yazmak ve imzalamak demekti. Adeta yalnız başına kanat çırpmak ve uçmak anlamına geliyordu bizim için… Sonunda üç yılı bitirdik. Beklenen gün gelmişti. Yeterlilik sınavına girecektik. Yeterlilik sınavı bir kâbustu. Bir taraftan denetimlere katılıyor, diğer taraftan ders çalışıyorduk. Yeterlilik sınavına girerken on binlerce sayfa

mevzuat (kanun, tebliğ, kararnama, Danıştay kararı, mukteza) mesleki kitap vb. okuduğumuzu söylesem imtihanın ne denli zorlu olduğunu sanırım ifade etmiş olurum. Yeterlilik imtihanları, tıpkı giriş imtihanlarında olduğu gibi, sabah ve öğleden sonra olmak üzere beş tam gün sürdü, her gün sabah 09.00’da başladı, akşam 17.00’de sona erdi. İmtihanı geçenler sözlü sınava alındı, kazananların isimleri sınavdan on beş gün sonra ilan edildi. Sınav sonuçları korkutucudur. Sınavı kaybedenler kesin olarak meslekten, çoğunlukla bakanlıktan ayrılırlar. Bazen Maliye Bakanlığı’nda başka bir göreve tayin edilirler. Sınav sonuçları asıldığında bakmak yürek ister, hele önceki promosyonlarda bir iki kayıp verilmişse, korku tüm vücudunuzu sarar. Adeta kanınız donar. Bazen üzüntü ve sevinç bir arada yaşanır. Sınavlar çok ciddi ve titiz bir şekilde beş-yedi kişilik bir sınav komisyonu tarafından yapılır ve gerçek liyakatı ölçer. Listeler asıldığında tüm arkadaşlarımızın sınavı kazandığını gördük. Kimi ağlıyor, kimi gülüyordu. Oysa hayata daha yeni başlıyorduk. Maliye Bakanlğı içindeki Maliye Müfettişliği ve Bankalar Yeminli Murakıplığı, sonraki yıllarda Gelirler kontrolörlüğü imtihanları da aynı hassasiyetle yapılırdı. Devlette çalışmak hele yarının üst düzey bürokratı olacak şekilde bir konumda işe başlamak ayrıcalıklı bir durumdu. Siyaset kurumu başta maliye bakanlığı olmak üzere, siyasi eğilimleri ne olursa olsun bürokrasinin işleyişine fazla etki etmemeye özen gösterir, böyle bir eğilim olursa yöneticiler bunu nazikçe reddederlerdi.” (Özdemir, 2015: 114-115).

Eski Maliye Müfettişi Mahfi Eğilmez müfettişliğe başladığı ilk gün odacıyı üstat sanarak ayağa kalktıklarını, odacı çıktıktan sonra gülmeye başladığını ve arkadaşının kendisine ‘Ne gülüyorsun? Bu duyulursa yeterlikten döndürürler bizi.” dediğini ve bunun üzerine gülmesinin donup kaldığını söyleyip eklemektedir:

“ Üç yıl boyunca bir karabasan gibi bizi izleyen bir korku başlıyordu. Ya yeterlikten dönersek eşe dosta ne anlatacaktık. Sonra başladı yeterlikten dönenlerin hikâyeleri konuşulmaya. Teftiş Kurulu’nun albümünü okuyorduk. İlgimizi en çok yeterlikten dönmüş olanların listesi çekiyordu. Çoğu ünlü adamlar olmuştu sonradan. Bunların niçin yeterlikten döndüğünü öğrenmeye çalışıyorduk. ‘Kimi sokakta simit yediği için, kimi köprü altında balık ekmek yediği için, kimi müfettişlik mührünü ya da kimliğini kaybettiği için, kimi boyasız ayakkabıyla toplantıya gittiği için dönmüş’ diye hikâyeler anlatılıyordu. Yaşamımız kararmıştı. Aç biilaç sokakta dolaşsak bile simit alıp yiyemiyorduk. Bu ne biçim işti. Sanki esir kampı.” (Eğilmez, 2015:222).

Eğilmez bir hafta sonra odalarının kapısının ansızın çaldığını, içeriye üstünde kazak olan ve saçları üç numara olan birinin girdiğini, kendisinin adama çıkışmayı düşündüğünü ve bu ne terbiyesizlik demek üzereyken karşıdaki kişinin elini uzatıp kendisini maliye müfettişi olarak tanıtması üzerine kendisi gibi yardımcı olan arkadaşıyla birlikte şöyle düşündüklerini ifade eder:

“Tevfik Kepekçioğlu, ‘Bunlar hep tuzak’ diyordu. ‘Bizi sınıyorlar.’ Komplo teorileriyle ilk kez Mülkiye’de karşılaşmış olmama karşın bu teorilerin doğru olup olmayacağı kuşkusu, Kepekçioğlu’nun bu sözlerinden sonra başladı.” (Eğilmez, 2015:223)

Yeterlilik sınavını geçen Eğilmez ve arkadaşı Kepekçioğlu öyle yorgundurlar ki hiçbir şey yapmak istememektedirler. Karşılarına çıkan ilk simitçiden simit yerler.

“ Eve gittiğimi ve üç gün hiçbir yere çıkmadan ve gazete bile okumadan öyle boş boş oturduğumu hatırlıyorum. İnanılmaz bir stres yaşamışız meğer.” (Eğilmez, 2015:225)

Yardımcıların bu süreçlerden korkmaları yersiz değildir. Tunaboylu, farklı bir kurul olan Bankalar Yeminli Murakıplar Kurulu’nda çalışmasına rağmen maliye teftiş ve hesap uzmanları kurulunda yardımcılıktan uzmanlık ve müfettişliğe geçiş sürecine ilişkin yeterlilik sürecinde döndürülen kişilerin hikâyelerinden etkilendiklerini ifade eder:

“ ‘Falanca, işe iki kez üstadından geç gelmiş bakmamışlar gözünün yaşına…’, ‘Filanca, hafta sonunda görev yerini izinsiz terk edip memleketine gitmiş çekmişler ipini…’, ‘ Falan kişi, anasına mektup yazarken devletin kâğıdını kullanmış da onun için döndürmüşler…’, ‘ Falanca ile filanca solcuymuş…’, ‘Falan akşamları meyhaneye gidermiş’, ‘Filan malum yerden çıkarken görülmüş…’ Bu hikâyeleri dinledikçe, hukukuyla, örfüyle tıpatıp bu kurullara benzer bir kurul olduğumuz için, bunların bizim başımıza da gelebilceğini düşünür, mayınlı bir alanda yürüyor sanırdık kendimizi. İçimiz titrerdi. Korkumuz yeterlik sınavı değildi. Onu çalışır, çabalar geçerdik çünkü. Zor olan, üç yıllık yardımcılık sürecini bir mayına basmadan, anlatılan hikâyelerdeki gibi saçma sapan nedenlerle mimlenmeden atlatmaktı. Bundan korkardık. Böyle nedenlerle bir kez mimlendin mi, sınavda ağzınla kuş tutsan yararı

olmayacaksa korkmamak mümkün mü? Hele o, yeterlik sınavı dahi beklenmeden kapının önüne konma hikâyelerini dinledikçe… Kurul’un henüz o ilk yıllarında yaşadığımız saçma sapan korkuların tek nedeni kuşkusuz yeterlikten dönme hikâyeleri değildi. Bize, o kurullardan geçen korkutma kültürünün de büyük payı vardı bunda. Allah’a şükür, üstatlarımızın çoğu, bu kültürden pek nasiplenmemişlerdi ama aralarında tek tük de olsa nasiplenenler vardı. Kurul başkanımız rahmetli Necmettin Bey bunların başındaydı. Müfettiş kökenli olmamasına rağmen, bu kültürü, herhalde başkanlığa atanırken damarından enjekte etmişlerdi ki rahmetlinin, korkutma işinde kurulların başkanlarından eksiği yok, fazlası vardı. Gözü kulağı hep üzerimizdeydi. Murakıp yardımcılarını izlemek için murakıplardan, odacılardan ajanları olduğu söylenirdi…” (Tunaboylu, 2012: 146)

Sonrasında Tunaboylu bu süreci şöyle yorumlamaktadır:

“…murakıp yardımcılığım sırasında bana kâbus gibi görünen yeterlik kurumu, korkuları ve korkutmalarıyla ondan sonra da sürüp gitti. Sürmesi de doğaldı. Yeterlik kurumu mesleğin temel taşıydı; meslekte kalitenin sağlanması ve sürdürülmesi, mesleğin gelişmesi murakıp yardımcılarının yeterlik dönemini en iyi şekilde geçirmelerine bağlıydı çünkü. Meslekte kıdemlendikçe bunun önemini daha iyi anladım. Dinlediğim hikayelerdeki gibi saçma sapan nedenlerle yeterlikten adam döndürmeyi murakp yardımcılığımda olduğu gibi murakıplığım sırasında da acımasız ve gayri insani bir davranış olarak gördüm ama, mesleğe alınanların ilk üç yıl içinde mesleğin gereklerine göre eğilip bükülmesinin mesleğin gerektirdiği gibi yetiştirilmesinin gerekliliğine yürekten inandım…Şunu hemen belirteyim ki o korku ve korkutmalar sürüp gitse de, bizde yeterlik sınavlarında 1976’ya kadar hiç vukuat olmadı. O tarihe kadar yapılan sekiz yeterlik sınavında tek bir fire dahi verilmedi.” (Tunaboylu, 2012:147)

Maliye Bakanlığı’ndaki üstatların çok ciddi sınavlarla seçildikleri görülmektedir. Zaten bu duruma görüşmeciler de sürekli dikkat çekmişlerdir. Ancak bu seçme süreci yalnız sınavlarla sınırlı değildir. Sınavların yanında sınavı kazananların evine, yaşadığı ortama, ailesine de bakılmaktadır:

Eski hesap uzmanı Ali Çakmakçı hesap uzmanlığı mesleğine girişini şu sözlerle anlatmaktadır:

“Hesap uzmanlığı mülakatı, mesleğe girişin son aşamasıydı. Cenk Murat Aslan üstadımız, benim olmadığım bir gün evimizi ziyaret ederek odamı denetlemiş ve ‘Çok güzel, bir Hesap Uzmanının odası işte böyle olur’ diyerek aileme teşekkürlerini iletmiş” (Çakmakçı, 2015:78)

Eski Maliye Müfettişi, ekonomist öğretim üyesi Mahfil Eğilmez maliye teftiş kurulunun sınavları hakkında ve mülakat sürecine ilişkin olarak şunları anlatmaktadır:

“Önce benim Mülkiye’den aldığım notları, ilkokul, ortaokul ve lise öğretmenlerimin neler dediğini kısaca anlattılar. Hayretler içindeydim. Sanki polis tahkikatı yapmış gibiydiler hakkımda. ‘Ortaokul ve lisedeki durumumla benim burayı kazanma olanağım sıfır’ diye düşünürken Adnan Erdaş ‘Mülkiye son sınıfta okul üçüncüsü olmuşsunuz.’dedi.”(Eğilmez, 2015:222)

Eski vergi denetmeni Yeminli Mali Müşavir Mehmet Ali Can bir üstadıyla başka bir üstadın aralarında geçen konuşmayı ve sonrasını şöyle anlatmaktadır:

“Mesleğe yeni atanan kişiler hakkında Adana’daki üstadlarla sohbet ederlerken, bir üstadımız, ‘Bizde bekçi olarak görev yapan bir arkadaşımız vardı, o da Vergi Denetmeni oldu’ demiş. Bizim üstad da ‘ Mesleğe alımlarda kalite kriterlerine dikkat etmiyorlar mı, bir bekçiyi nasıl Vergi Denetmeni yaparlar? Bence yanlış! diye düşünmüş.” (Can, 2015:)

Görüşmecilerden eski Maliye Müfettişi M6’da benzeri bir süreçten bahsetmektedir:

“Dört oturumluk yazılı sınavını kazandım. Yazılı sınav iki gün, 14 saat sürmüştü. Ardından benim burada oturduğum evime geldiler. Zaman zaman teorik sorular, zaman zaman ülke gündemiyle ilgili sorular, yaklaşık 1.5 saat, zaman zaman siyasi sorular, evimin içinin dolaşılması, kütüphaneme de bakılması. Hatta yatak odama kadar girdiler, o kadar söyleyeyim. Ardından ailemle görüşmeye gittiler memlekete. Orada annemle görüşmüşler. Ardından kuruma çağırdılar ön mülakata. Pek çok zekâ

sorularından tut da hafızayı kontrol, kültürel sorular soruldu. Sonra formel mülakat aşamasına geçtik. Normal mülakat komisyonu bu. O da yaklaşık elli dakika filan sürmüştü. Aynı zamanda teftiş kurulu başkanı olan üstad komisyon başkanıydı. Her üye üç beş soru sormuştu. Önemli bir kısmı teorik, bir kısmı siyasi, güncel, dünya ekonomisi, piyasalar, genel iktisat teorisi, yazılı sınavda yapamadığım sorular sorulmuştu. Yani üç dört aşamalı bir mülakat olmuştu.”

Bugün birçok kamu kurumunda sınavsız hemen hemen hiçbir işe girilememektedir. Sınavların zorluğu ve kolaylığı yapılacak işe göre değişmektedir. Bu sürecin zorluğunun sebeplerinin analiz edilmesi gerekir. Burada sınava girecek kişilerin mesleki yeterliliğinin sağlanması amacının yanında ayrıcalıklandırılmış bir kulube üye seçimi anlamına gelebilecek durumlar olduğu anlaşılmaktadır. Buraya girmek isteyenlerin, girme arzusunu da besleyen bir şey olarak, bu kulüp kültürünün nasıl oluştuğu ise itibar görenlerin itibarlarına zarar verebilecek kişileri dışta tutma çabası olarak değerlendirilebilir.