• Sonuç bulunamadı

Fransa’da “grandes ecole” mezunu gururlu teknokratlar, İngiliz Oxbridge mezunu esnek hümanistler, geleneksel “Alman Juristenmonopol” mezunu temkinli hukukçular, ABD’de Harvard ve Yale gibi okullardan mezun olanlar, elit yapılanmalarla ilişki kurarlar (Putnam’dan ve Johnson’dan aktaran Önder, 2009: 119-120).

“Önemli eğitim sınavlarının seçilmiş kişilerini sıradan insanlardan ayıran bir sınır çizen bu büyük okullar, genelde kutsal varlıklara bahşedilmiş tüm özelliklere ayrım

98 Ayşe Buğra’nın Koç ve Sabancı’nın biyografilerinden vardığı sonuca göre bunların kendi

arasındaki rekabetin piyasa değil; Ankara’daki hükümet ve bakanlık binalarında yapıldığıdır. Ankara ile kimin ilişkileri iyi ise o öne geçmektedir (Buğra, 2016:126). Bunun bir sonucu olarak Buğra, bunların yönetim kurullarında askerlere yer verilmesinin, askeri hükümetler sırasında iş faaliyetlerinin aksamamasına yardımcı olmasına bağlamaktadır.

yoluyla sahip olan “seçkin” bir sınıf oluşturur. Ve dolayısıyla kutsamaya varan ayrılık sürecini de tanımlayabiliriz: Bu kutsama sayesinde okul, devletli soyluları yaratır; bunlar (söz konusu devletin etki alanı kapsamında) genel olarak kabul gören bir unvana sahip olurlar ve iktidar konumlarında belirli bir kategoriye hak kazanırlar, ama aynı zamanda bir geçit töreni olarak… daha doğrusu, bir kurum töreni olarak saygı ve hürmete hak kazanmış olurlar.” (Bourdieu’dan aktaran Dreyfus, 2014:243)

Siyasal bir atama sayesinde idarede yönetici konumunda bulunanlar ile meslekten memur olarak kamu siyasetini uygulayanlar arasındaki kopma öyledir ki, birincilerin bir yabancılar hükümeti kurduğu söylenebilir. Dreyfus’a göre bu Amerikan kamu idaresinin en büyük eksiğidir. Ancak ister özel sektörden gelsin, ister kamunun kendi içinden yükselsin; üst düzey kamu görevlerine gelenler genellikle prestij sahibi okullardan mezun değildir. Dreyfus’a göre bu durum’un temel nedeni ABD’de idarenin toplumsal prestijinin düşüklüğüyle ilgilidir99 (Dreyfus, 2014:245-246). Gelişmekte olan ülkelerde batılı eğitim sistemlerinden geçmiş elitler de Doğu Afrika’da Makerere Üniversitesi, Tunus Sadiki Koleji, National University of Mexico City ve Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi gibi okullarda okumuşlardır. Hatta sömürge olmuş ülke elitleri doğrudan batıdaki üniversitelerde okumuştur. Elit okullar, Batı’nın üstünlüğünü kabul eden ve modernlik ile batılılaşmayı eş gören elitler için önemli bir araç olmuştur (Önder, 2009:118-121). Bu bürokratik seçkinlerin gelişmekte olan ülkelerde toplumsal bir mühendislik pozisyonuna soyundukları görülmektedir.

Mekteb-i Mülkiye olarak bilinen, günümüzde Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi olarak anılan okul, 1859’da Osmanlı sivil bürokrasisine personel yetiştirmek amacıyla kurulmuştur. Mülkiye, Osmanlı’dan Cumhuriyete devrolunan ve bürokrat yetiştiren bir okul olmuştur. Bundan böyle nahiye müdürleri ve kaymakamlar yalnız buradan atanacaktır. Bu okul, Osmanlı Eğitim Sistemi’ne de yeni bir düzen getirir. İlk defa mesleki bir dergi yayınlayan, ilk öğrenci derneği kurulan okuldur (Davison’dan aktaran Güven, 2009:77-78). Terzi’nin verdiği

99 Mises, ABD’deki durum hakkında da (kitabı ilk defa 1944 yılında Yale üniversitesi yayınlarınca

basılmıştır) son senelere kadar bürokrat denilen bir insanın mevcudiyetinin bilinmediğini söyler. Devlet daireleri ile özel teşebbüs arasında personel değişimine sık rastlanmakta iken memurluk statü kanunları ile memurluk meslek haline gelir (Mises, 2018:73).

bilgilere göre Mülkiye Mektebinin temeli maarif nazırı Sami Paşa zamanında atılmıştır. 1913 yılında Paris Siyasal Bilgiler Okulu’ndan esinlenilerek yeniden örgütlenmiş ve okulda uzmanlaşmayı sağlamak için idari ve mali şubeler açılmıştır (Terzi, 2015:230). Bu okula giriş zorlu sınavlara tabidir. 1958 yılında Ergun Türkcan liseden mezun olmuş ve hangi üniversiteye gideceğine karar vermeye çalışmaktadır. O zamanlar sadece İstanbul Teknik Üniversitesi ve Siyasal Bilgiler Fakültesi sınavlıdır. Tıp fakülteleri dahi sınavlı değildir. O sıralarda ODTÜ’de açılmak üzeredir ve kendilerini buraya da sınavsız alacaklardır. Ancak o Mülkiye’ye gidecektir (Türkcan, 2014:101). Diğer yandan buradaki sınavlara toplumun hemen her kesiminden insanlar başvurabilmiştir. Zaten mülkiyede okumak için bir burs sistemi de vardır. Mezuniyet törenlerine üst düzey bir katılım gösterilmektedir. Okuldan mezun olanların hemen hemen tamamının önemli görevlere geldiği görülmektedir.100 Mülkiye’nin iktisat hocalarından biri olan Atilla Karaosmanoğlu, Türk bürokrasinin önem verdiği hiyerarşinin temellerinin mülkiyede atıldığını anlatır. Okul sıralarında kıdemli olan avantajlıdır (Karaosmanoğlu, 2006:27).

Kayra, anılarında Mülkiyeliler için İnönü’nün ayrı bir yeri olduğunu, hâlbuki liberal Bayar’ın pek sevilmediğini belirtir. Nitekim bu dönemde İnönü’nün okulu ziyaret ettiği anlatılır (Kayra, 2002:63). Önder bu durumu şöyle yorumlar:

“Devlet adamı/siyasetçi kesimin destek için halk yerine bürokratların yetişme yeri olarak Mülkiye’yi ziyaret etmesi, bürokrasinin prestiji bir yana Türk siyaseti açısından incelenmeyi hak etmektedir. Diğer bir ifadeyle; toplumsal kesimlerin aktif hale gelemediği dolayısıyla göz ardı edildiği bir ortamda, bürokrasi kendi anlayışına uygun olarak bir tür kamuoyu(kulis de denilebilir) mekanizmasının parçası haline gelebilmiştir.” (Önder, 2009:268).

Türkcan anılarında Mülkiye’ye girdiği yılda Menderes ile İnönü’nün arasındaki iplerin gerildiğinden bahseder. Okulun hocalarından Tahsin Bekir Balta “halkını ezen gayri meşru bir iktidara karşı” direnmeleri için Türkcan ve arkadaşlarını sınıftan kovar. Sonrasında ihtilal olduğunda ise Türkcan şu ifadeleri kullanır: “Sanki bu

100 Bu geçmişte de böyle olmuştur. 2. Abdülhamid’in buradaki bürokratları kendi kontrolü altında

tutmak için okulu birinci olarak bitirenleri katip olarak saraya aldığı belirtilir (Wikipedia’dan aktaran Güven, 2009:80)

devrimi bizim Mektep yapmış, zafer kazanmışız gibi sokaklara döküldük.” (Türkcan, 2014: 108)

Devlet bürokrasilerinde kuşaktan kuşağa aktarılan davranışların, alışkanlıkların etkisi vardır (Özen, 1996: 13). Nitekim Heper ve Kalaycıoğlu bürokratların yüksek öğrenime geçişle birlikte siyasal bir değişim yaşadıklarını ifade eder (Özen, 1996:44-46). Çoğu durumda mezun olunan okulun aynı olması, aynı kültürü yaratmak amacı güder. Örneğin askeri okulların, polis okullarının farklılaşması buradan yetişecek kişilerin bu mesleklere uygun olarak yetiştirilmesi yanında sonraki süreçte ortaya çıkacak davranış kalıplarının daha küçük yaşlarda aşılanması amacı güder. Burada bir tür kooptasyondan bahsedilmelidir. Bürokratların bürokrat olacakları seçtikleri durumlarda, özellikle mülakatların da olduğu durumlarda böyle bir konu gündeme gelebilir. Kooptasyon; tavsiye verme, referans olma şeklinde tezahür edebilir (Önder, 2009: 124). Mülkiye’nin böyle bir fonksiyon icra ettiği anlaşılmaktadır. Örneğin Türkcan, Mülkiye’ye girdikten sonra değişim geçirdiğini ifade etmektedir. Ondan önce ‘her lise öğrencisi gibi Atatürkçü, laik, Müslüman, Asker-sever, ilerici, antikomünist, milliyetçi’ birisidir (Türkcan, 2014:114).

Türkiye’yi uzun yıllar Mülkiyeliler yönettiği söylenebilir. Sadece 1962 döneminin bürokratik dökümü şöyledir: 6 bakan, 11 milletvekili, 10 vali, 13 büyükelçi, 3 müsteşar, 13 akademisyen, 1 başbakanlık yüksek murakabe başkanı, 1 sayıştay daire başkanı, 4 maliye müfettişi, 14 hesap uzmanı, 13 genel müdür, 4 avukat, müşavirler ve gerisi özel sektörde yöneticidir (Türkcan, 2014:512). Aykaç, kamu idaresinde 1970’lerden itibaren İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi mezunlarının atanabilmesine rağmen sayı olarak Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin ağırlığının olduğunu söyler. Kaldı ki 1990’lı yıllarda da aynı eğilim devam etmektedir (Aykaç, 1997: 53). Özmen’in görüşme yaptığı kariyer uzmanlarından Ankaralı Selim’in ifadeleri dikkat çekicidir. Kamudaki işe alım sürecinde siyasallı olmanın ayrı bir özgüven verdiğini belirterek101, KPSS temelli iş alımlarına dair bir

101 Mülkiyeliler arasındaki ilişkiyi göstermesi bakımından Türkcan şu örneği verir. Vedat Dalokay,

Çankaya Belediye Başkanıdır ve Belediyede önemli bir görevde bulunan Mülkiye’li Türkcan’ı da da Maliye Bakanlığına götürecektir. Çünkü Maliye Bakanı’da Mülkiyelidir. Para talep edeceklerdir. “Giderken bana “rozetini taktın mı?” diye soruyor; Mülkiye rozetini gösterip, Bakan’a “sizin

ipucu verir. KPSS’nin genelde İİBF’ye, özeldeyse SBF’ye yönelik olduğunu söyleyen Selim, on yıl öncesinde beraber uzman yardımcısı olarak girdiği yirmi bir meslektaşının yarısının kendi okulundan olduğunu söylemektedir (Özmen, 2017:90- 91). Bu durum, her ne kadar diğer üniversitelerden alımlar olsa da kamuda hala sürmekte olan mülkiyeli ağırlığını göstermektedir.