• Sonuç bulunamadı

Kültürün Aktarımı: Üstatlığın Anlamı Üzerine Düşünmek

Maliye Teftiş Kurulunun 130. Yıl münasebetiyle yayınlanan belgeselde üstatlık şöyle tarif edilmektedir:

“… Maliye Teftiş Kurulu bu vasıflarıyla diğer teftiş kurulları ve denetim birimlerinin kurulması ve kurumsallaşmasına model oluşturmuştur. Maliye müfettişleri arasında İsmail Hakkı Ülkmen’le kullanılmaya başlanan ve yüksek bir ahlaki seciyeyi ifade eden ‘üstat tabiri’ daha sonra tüm devlet denetim camiasında yaygın olarak kullanılmıştır.”133

Eski hesap uzmanı ve mali danışman Ertan Özdemir, Bir Hikâye Anlatsana

Üstat adlı kitabının girişinde üstat tabirini şöyle ifade etmektedir:

“Maliye Bakanlığı’nda, merkez ve taşra teşkilatında çalışan denetçi ve yöneticiler, merkezi denetim elemanları, Maliye Bakanlığı öğretilerine ve geleneklerine göre yetiştirilmiş insanlar birbirlerine “üstat” derler. Üstatlık sadece mesleğin kıdemlilerine duyulan basit bir saygı ifadesi değildir. Üstatlık, yıllarca verilmiş bir emeğin, çıraklıktan başlayıp kalfalıktan geçerek, alın teri, bilginin gücü ve bileğinin hakkıyla ustalığa ulaşan uzun, zahmetli bir yolun sonunda erişilen bir unvandır.”(Özdemir, 2011:26 )

Özdemir devamında Hürriyet Gazetesi yazarlarından Ertuğrul Özkök’ün şu ifadelerini kullanır:

“…Üstatlık yıllar boyu oluşturulmuş vicdan ve ahlak duygusunu, adaleti, lonca ahlakı gibi Osmanlı’dan Cumhuriyet’e, nesilden nesile taşıyan bir kültürün ifadesidir.”

Özdemir’e göre,

“Üstatlık, bilgidir, bilgeliktir. Karşısındakine saygıdır, sevgidir, hoşgörüdür. Üstatlık, güce ve siyasete eğilmemek, doğru bildiğini yapmak, tarafsız bir şekilde mesleğini icra etmektir. Üstat, örnek insandır. Önderdir. Yol göstericidir. Yetiştiricidir. Maliye Bakanlığı’nı yıllarca ayakta tutan, bu ilkelere göre yetiştirilmiş, yetişmiş üstatlara sahip olmasıdır.” (Özdemir, 2011: 26)

Erhan Bener, Hazine genel müdür yardımcısı iken Naim Talu da Merkez Bankası’nda kambiyo müdürüdür.134 Kambiyo müdürlüğünün önemli bir makam olduğunu söyleyen Bener, Talu’nun yaşça kendisinden büyük olmasına rağmen kendisini ondan daha önemli bir kişi olarak gördüğünü söylemektedir. Nitekim onun bu kanısını Talu’nun ona ‘üstat’ demesinden de anlamıştır:

“Daha önce de belirtmiştim, Maliye müfettişleri ve Hesap uzmanları, aralarında, kendilerinden büyük olanlara “üstad” diye hitap ederler. Sayın Talu, uzmanlıktan ve müfettişlikten gelmediği halde, hep bizlerle temas ettiği için olacak, bu hitap şeklini benimsemişti. Onunla günde birkaç kez telefonla konuşurduk. Bana hep “üstad” derdi.” (Bener, 2016:636-637).

Yeminli mali müşavir ve eski gelirler kontrolörü Cem Tekin üstatlık geleneğini şu ifadelerle anlatmaktadır:

“Bizim mesleğimize yeni başlayan genç yardımcılar, ‘refakat’ denen sistemle bir üstadının yanına çırak olarak verilir. Usta-çırak ilişkisi bizim mesleğimizin en gerekli sacayağını teşkil eder… Yardımcıları olarak bizler üstadımıza emanet edilmiştik. Başımıza gelebilecek herhangi bir olayda tüm sorumluluk kendilerindeydi. Dolayısıyla sadece mesleki gelişmemiz ile ilgili olarak değil bütün problemlerimiz ile yakından ilgilenip, her zaman destekçimiz olurlardı…” (Tekin, 2015:122)

Yeminli mali müşavir ve eski hesap uzmanı İsa Keskin kendi kurullarında her promosyonun kendisinden önce gelen gruba göre kıdemli kabul edildiğini, aynı promosyonda da kaç kişi mesleğe girdiyse onların da kendi aralarındaki sıralamaya göre kıdem sahibi olduğunu ifade etmekte ve turnelerde bütün ufak tefek işlerin ekibin en kıdemsizine verildiğini ifade etmektedir (Keskin, 2015:209).

134 Daha sonra Talu, Merkez Bankası başkanı olacaktır. “Merkez Bankası başkanlığını, Maliye

Bankalar yeminli murakıbı Osman Tunaboylu, üstatlık geleneği ve mesleki kültür hakkında şunları söylemektedir:

“Ocağımız Bankalar Yeminli Murakıpları Kurulu murakıplık mesleğine girenler için öyle alelade bir iş yeri değildi baba. Bir irfan ocağı idi. Zor bir giriş sınavını geçip öyle girilirdi oraya. Sınavı kazanıp murakıp yardımcısı olarak Kurul’a girenler, önce bir aylık bir temel eğitime alınır, ondan sonra murakıp refakatine verilir, iki yıl murakıp refakatinde çalışır; murakıp yanında banka denetimine gider; temel mesleki bilgiyi ve meslek ahlakını tıpkı zanaate giren çıraklar gibi mesleğin ustaları olan üstatlarının yanında çalışarak öğrenirlerdi. Meslekte iki yılını tamamlayan murakıp yardımcıları daha sonra, bir yıl süreyle tek başlarına banka denetimine gönderilir, mesleği kapıp kapmadıkları sınanırdı. Üçüncü yılın sonunda da çetin bir yeterlik sınavı vardı. Bu sınavı kazananlar müşterek kararla murakıplığa atanır, murakıp olurlardı. Murakıp olan, o günden sonra kendisinden kıdemsizlere göre üstat olurdu ama bu mesleğin ustası olduğu anlamına gelmezdi. Mesleğin ustası olabilmesi için daha yenecek çok ekmeği vardı. Kolay iş değildi bu. Mesleğin ustası olabilmek için kişisel yetenek ve çabanın meslek kültürü ile iyice yoğrulması lazımdı. Bu da ancak zamanla olurdu.” (Tunaboylu, 2012:25).

Üstatlık ilişkilerinin özel sektöre geçmek-geçmemek, bürokrasi içinde yükselmek anlamında da bazı etkilerinin olduğu anlaşılmaktadır. Eski vergi denetmeni, Sakarya Vergi Dairesi Başkanı ve Vergi Başmüfettişi Recep Alp özel sektöre neden geçmediğini şu sözlerle açıklamaktadır:

“Bu kadar uzun devlet memuriyeti yapınca özel sektörden de teklif almamak olmazdı. Maaşımızın üç beş katı ücretler, konut, araba tazminat dâhil insanı cezbeden teklifler geldi sürekli. Sonuçta özel sektöre geçmeyi düşünüp bu tekliflere evet deme noktasına geldiğim günler de olmadı değil. Bu zamanlarda emekli olana kadar devlet memurluğuna devam etmem için beni ikna eden, desteğini, telkinlerini esirgemeyen gizli bir kahraman, değerli bir üstadım vardı. …Memuriyet hayatımda kimseden bir torpil, ayrıcalık istemedim. Sadece Osman Arıoğlu üstadımdan gelen Grup Müdürlüğü ve Vergi Dairesi Başkanlığı tekliflerini kabul ederek idari görevlere geçtim.” (Alp, 2015:309).

Emekli Baş Hesap Uzmanı ve İstanbul Yeminli Mali Müşavirler Odası Başkanı Sezai Onaral da özel sektöre geçmeyiş hikâyesini şu sözlerle anlatmaktadır:

“3568 sayılı meslek kanunumuz daha çıkmamıştı. Ankara’da görev yapan arkadaşlarımdan Şahin Gürbüztürk, Nevzat Anarar, Mustafa Özyürek gibi 8-10 arkadaşım toplanıp bir karar almışlar. ‘ İstanbul Gümüşsuyu’nda bir ofis tutarak müşavirlik şirketi kuracağız ve en büyük biz olacağız.’ Her biri ya fakülteden ya Kurul’dan promosyon arkadaşım, yani kıramayacağım insanlar. Beni de zorunlu olarak ortak etmişler. Tabii, o tarihlerde pek çok arkadaşıma olduğu gibi bana da çok teklif var. Ancak özel sektörde çalışmayı, başka bir ifadeyle Kurul’dan ayrılmayı kesinlikle düşünmüyorum. Bizimkilerle oturduk. Ne desem ikna olmuyorlar. Hatta benim yerime istifa dilekçemi bile yazıp imzalayarak Başkana verecekler. Arkadaşlarımın aldığı kararın ticari açıdan doğru olduğunu biliyordum. O zamanlar İstanbul boş tarla. Yabancı denetim ve müşavirlik firmalarından hiç biri gelmemiş. Ayrıca karşımdaki dostlarımın esnaflık yönü de güçlü. Fakat ben bu konuda zayıf olduğumu biliyorum. Ayrıca arkadaşlarımla iş yapmamak gibi bir kuralım var.”

Sonraki süreçte konunun üstatlara gösterilen saygının bir ifadesi olarak okunması anlamlıdır. İstifa etmeyen Onaral’a arkadaşlarından biri şöyle söyler:

“Senin isifa etmen durumunda üstadlarımıza hakaret etmiş oluruz… Kurulun senin gibi idealist insanlara ihtiyacı var.”(Onaral, 2015:331)

Görüşmecilere üstatlığın anlamı hakkında ne düşündükleri, olumlu ve olumsuz hangi yönlerinin bulunabileceği sorulmuştur. Görüşmecilerden K1, kendisinin de bir kamu yönetimi mezunu olarak bir dönem üstatlık üzerine düşündüğünü; örgüt sosyolojisi, örgüt kültürü gibi derslerde özellikle kafa yorduğunu belirtmiştir:

“Bir taraftan baktığınızda çok avantajlı bir şey. Batıda benzeri var mı? Çok net bilmiyorum. Ama muhtemelen kurum içinde daha kıdemli, tecrübeli olanların biraz daha saygınlıklarının olabileceğini, ön planda olabileceklerini düşünüyourm. Bizim geleneksel kültürümüzle bağdaştırğımızda ben olumlu görüyorum üstatlığı. Bu usta çırak ilişkisiyle. Malum bizim yani Osmanlı Selçuklu döneminde loncalar vardır. Oraları kariyer gibi düşünürseniz, bir mesleğin uzmanlığının öğretilmesi olarak

düşünürseniz, ilgili olabilir. İşin ahlaki tarafı var burda. Ancak şu andaki sistem böyle değil. Yani şöyle söyleyebilirim. Siz bir insana niye abi dersiniz? O işi sizden daha iyi bilir. İşten derken teknik olarak bir iş değil. Aynı zamanda o birikimin gerektirdiği ağırlığa, saygınlığa sahiptir. Ama bizde belki tecrübelidir, bahsettiğim olgunluk, ağırlığı hissedebiliyor musunuz? Yok. Daha liyakatli olduğu için bir saygınlık. İşi bilecek, o işin etik ve ahlaki kurallarını bilecek. Zaten o olsa, o zaten bu insanda bunlar varsa adını koymasanız da o sistem kendiliğinden işler. Ben olumsuz yönüyle düşünüldüğünde askerde kıdem mevzusuyla bağdaştırırım. Sonra gelen rütbe olmasa da komutan gibi hareket etmek ister. “Çayda dem askerde kıdem” derler. Tek özellik nedir? Üç ay önce gelmek. Burda niteliğe bakılmaz. Bu adamın süper olmasına, bilgili olmasına bakılmaz. Tek özellik önce gelmektir. Üstatlığı bu şekilde anlayan birileri var. Bazı kurumlarda bu tarz adamlar var. Kurumları da suçlamayalım şimdi. Orda şunu gözetmek lazım. Uygulamada üstatlık şu iki dediğim şeyden hangisiyle işliyor ona bakmalı. Ahilik, loncada olduğu gibi o haliyle ilerliyorsa, içerde mesleki bir özdenetime varıyorsa, bu iyi bir şey; desteklenmeli. Ama askerlikteki kıdem gibiyse oraya ‘dur’ demek lazım. Yani işe kimin ne zaman başlayacağı senin elinde olan bir şey değil. Senin çabalamanla olan bir şey değil. Bu irrasyonel bir şey. Rasyonel bir şey değil. Yani bunu bu yönüyle değerlendirenler de bunu maalesef olumsuz yanlış kullanıyorlar bu mekanizmayı. Yani üstatlığın geleneksel kodlarımızla uygun bir şekilde kullanılmasını desteklerim. Artık kurumlar da eskisi gibi değil. Kurumların ilgi alanları hızlı değişiyor. Çok iyi uzman yardımcıları var. Çocuklar ateş gibi. Belli bir nesil teknoloji ile barışık değil. Etkin kullananlar sizin üç beş yılda öğrenebileceğiniz bir şeyi çok hızlı öğrenebiliyor. Yani işi tamamen kıdeme dayalı bir üstatlığa dökerseniz, bu; birçok probleme sebep oluyor. Yani ben bu işin bu şekilde olmasından memnun değilim. Şu anda hangisini gözlemliyorsun dersen de ben olumsuz olanın daha çok olduğunu gözlemliyorum. Şunu da eklemek isterim. Üstatlık hiçbir zaman ehliyet ve liyakatin önüne geçmemesi lazım. Bir adam daha önce işe girmiş diye, daha önce uzmanlığını almış diye arkadan gelenlerin önüne geçmemeli. ‘Bu üstattır, bu önceliklidir’ denmemesi lazım. Üstatlık yardımcı bir şey gibi düşünülmeli. Normlar var. Kamuda bunun informel olarak içini dolduracak. Ahilik sistemi gibi olursa, bu iyi olur. Yoksa hiçbir informel yapı formel yapının önüne geçmemeli. Bu iki yıllık uzman da olabilir, on yıllık da olabilir. Aslolan, bürokraside ehliyetin ve liyakatin ön planda tutulması lazım.”

K1 kendi kurumlarında böyle bir ifadenin kullanılmadığını söylemiştir ancak yine de bir kıdem olarak benzeri bir durumun olduğunu söylemiştir:

“Var bizde de var. Üstat denmez ama çalıştığın için biliyorsun, bu daha çok kariyer uzmanlığında geçerli. Bizde de kariyer uzmanlığı olduğu için daha tecrübeli olanların ağabeylik yapma durumu burda da var.”

K2, üstatlığın anlamı üzerine şöyle demektedir:

“Örneğin Necip Fazıl’a üstat denir. Ama masonik yapılanmayla özdeşleştirenler de var. Bu hariç tabi. Bunu kullananlar var. Ama çoğunlukla %90 oranında böyle değildir. Olumlu kullanılmasını düşünürüm. Birisi bana üstat diyorsa bilgi birikimi anlamında buna saygı duyarım. Bir de geniş bir çevren varsa bazen ismini hatırlamazsın, unvanını bile hatırlamazsın, ‘üstat’ bize kolaylık sağlar. Bir kişiye ‘üstadım’ dediğin zaman karşıdaki kişi bunu sahiplenir. Diyaloğa geçmek için güzel bir imkân sağlar.”

K2, konuyu Türkiye’deki sözlü kültürden hareketle açmaktadır:

“Bizde bilgi aktarımı hep sözlü olmaktadır. Bu bürokraside de böyledir. Bilgi aktarımını, kurumsal anlamda bilgi, tecrübe aktarımını üniversitede olduğu gibi biz de verebiliriz. Ama gelenek, üstatlık ilişkisi içinde oluyor. Dolayısıyla ister normal bürokrasi, isterse kariyer meslekler olsun bu çok önemli. Bizde medrese vardı. Medrese eğitiminin birçok noktası eleştirilebilir. Ama takdir edilmesi gereken bir yanı var. O da şu: Orada esas olan eğitici ya da kurum değil. Eğitim alan. Eğitim alanın kapasitesine göre ilerliyor. Bizim eğitim sistemizde genel bir şablon var. Elbise belli. Uzun olanı kısalt, kısa olanı uzat. Ama orada bir başkasının 2 yılda aldığı eğitimi bir başkası 6 ayda alabiliyor. Şimdi 4+4+4 var. Birebir eğitim yok. İşte ben üstatlığı birebir eğitime benzetiyorum. Şu üstadın yanında 6 ay refakat eğitimi alınmış oluyor. Bu kişinin kabiliyetine göre oluyor. Geleneği, tecrübeyi aktarıyor. Önemli bir imkân. Peki, olumsuz bir şeyler olabilir mi? Olabilir tabi. Üstattan aktarılan gelenek otomatik olarak çağın gerisinde kalıyor. Burda ciddi bir kopuş yaşanıyor. Bir de bu özellikle kariyer mesleklerde mesleki imtiyaz konusunda ya da kendini ayrıcalıklı görme noktasında üstatlık ilişkisi iyi bir aşılama yapıyor. Eskiden Maliyede bir hesap uzmanlığı, maliye müfettişliği vardı biliyorsunuz. Veya işte bir mülkiye müfettişi. Veya

o dönemde başbakanlık müfettişleri kendilerini böyle imtiyazlı bir grup gibi görme noktasında otomatikman o şeyin içerisine giriyorlar. O cenderenin içerisine giriyorlar. Burda da bu üstatlık ilişkisi çok belirleyici. Bu mesleği yapacaksan, bilgi noktasında hatta sadece bilgi değil 24 saatinin nasıl geçmesi noktasında ciddi bir bilgi aktarımı, kültür aktarımı, hatta dayatması oluyor. Ve bu usta-çırak ilişkisi refakat eğitimleri sırasında üstadın ondan beklentilerini, davranış biçimlerini gerçekleştirmiyorsa mesleğe kabul noktasında çok ciddi sıkıntı yaşayan arkadaşlarımız oldu. Yani böyle bir kalıba sokma işi de az önce eleştirdiğimiz nokta burada var bu defa. Yani hazır bir elbise var ve buna o kişinin uyması bekleniyorsa, yani kişi o mesleği yapacaksa illa öyle olacak noktasındaysa baskıcı bir şeye dönüşebilir. Ki zaman zaman da dönüşüyor. Zaten işin formel bir yönü var. Refakat sırasında size sicil veriyor. Bu bile başlı başına bir sebep.135

Olumsuz sicil verirse mesleğe kabul edilmeyeceksin. Sicil olumlu olursa mesleğe kabul edilecek. Olumlu yönden bakarsak üstatlık bir üstünlük sağlıyor. O konuda geçmişten gelen bilgi ve tecrübe var. Alttaki kişi nasıl rapor yazacağını ondan öğreniyor. Ona muhtaç duruma düşüyor tabi.”

K3’e göre üstadın birkaç anlamı vardır:

“Üstat arapçadan bize gelen “hoca” anlamındadır. Maliyede “usta çırak” ilişkisi vardır. “Hoca-talebe” ilişkisi vardır. Bir de literatürde muhafazakâr kesimde bir üstatlık vardır. O, bu anlamda değil. O, ilimde bilimde biraz daha ileri seviyede olmayı çağrıştırır. Bir anlamda kanaat önderidir. Maliye’de usta çırak ilişkisidir. Biz mesleğe başladığımızda bunun çok önemli faydalarını gördük. Bu usta çırak ilişkisi yazılı değildir. Biz kara Avrupa hukuk sistemine, yani yazılı hukuk sistemine dâhiliz. Ama usta çırak ilişkisi gelenekseldir. Buradan, diğer bakanlıklara da geçmiştir. Ama Maliyedeki kadar sıkı değildir. Askerlikte de benzeri bir şey vardır ama o hem daha disiplinerdir hem de yazılıdır. Askerde tüm kurallar yazılıdır. Astın üste nasıl

135 Sicil notu bir nevi kanaat notudur. Diğer yandan bunun yanında zorlu yeterlilik süreci vardır.

Yeterlilik süreci sonundaki sınavlarda hem yazılı, hem mülakat aşaması vardır. Bu durum muavinlikten uzmanlığa, müfettişliğe geçişte çömezlerin üzerindeki en büyük baskı aracı olmaktadır. Bener müfettiş yardımcısı iken bir nedenle hesap uzmanları kuruluna kaydırılır. Bu süreçte önce hesap uzmanları kurulunun müfettiş olan başkanıyla görüşür. Başkanla diyaloğunu şöyle anlatır: “…salt benim çıkarlarım açısından müfettişliğe dönmek yerine müfettişlik kadar değerli hesap uzmanlığına geçmek istersem, bana yardımcı olacaklarını söyledi. Ama müfettişliğe dönmekte diretirsem buna bir engel olmadığını da ekledi. Bu sonuncu sözü söylerken sesinde bir korkutma vardı. Diretmem halinde üç yıl sonra yapılacak olan müfettişlik yeterlik sınavında beni başarısız göstermeleri işten bile değildi, öneriyi kabul ettim.” (Bener, 2016:45)

davranacağı yazılıdır. Ama bizde hesap uzmanının yetişmesinde “kişisel çaba ve gayret esastır” der. Bundan başka yazılı metne rastlanmaz. Burada mesleki yetkinliğe yönelik gönüllü bir uyum vardır. Davranış olarak ve bilgi seviyesi olarak üst seviyelere çıkacaksınız. Davranış olarak aykırı bir durum söz konusu olduğunda diğer arkadaşlarına zarar vermemesi için önlem alınır. Yani askeriyede istesen de istemesen de böyledir. Biz de bunun somut müeyyidesi yoktur. Burada gönüllü birlikteklikten kaynaklanacak bir gönüllülük vardır.”

K3’e göre üstat ile muavin arasındaki bu ilişkinin en önemli tarafı okuyarak elde edemeyeceğiniz muazzam bir birikimin devralanmasıdır:

“Bir kere bu, bir kişinin değil. Bir asırlık, yarım asırlık bilgi size geçiyor. Bu, en önemli katkısıdır. İdarede çalışan için olmazsa olmazdır. Bu birikim içinde sadece bilgi yok. Aynı zamanda nezaket kalıbı var, hakkaniyet, adalet var. Aynı zamanda en ufak bir iltimas, lehine menfaat temininin olmaması var. Biz işe başladığımızda mükelleften çay ve kahve dâhil hiçbir şey içmeme şeklinde bir şeyler almıştık. Bunlar aşama aşama gelmiştir. Daha sonra yeni yeni etik ilkeler belirleniyor. Bizde böyle yazılı bir şeyler yoktu. Ama biz üstatlarımızdan aldık ve özümsedik. Tabi olumsuz yanları da olabilir. Her çalışmada olabilir. Bu dayanışma bürokratik oligarşi ile özdeş hale getirilirse sıkıntılı durum ortaya çıkabilir. Yönetenlerin burada gerek kendi meslek grupları ya da etiketlerinden kaynaklı güç oluşturma durumu oluşabilir. Belki bunun neticesinde idarede olumsuz bir yapılanma olabilir. Özellikle bizim meslekte bireysel çalışma egemen olduğu için bu bizde olumsuz özelliklere rastlanmaz. Bu daha çok koloni şeklinde hareket eden müfettişlerde olur. Müfettişlerin denetiminde ağırlıklı olarak idari denetim vardır. Bu da insan kusuruna dayanır. Bu da bunların birlikte hareket etme gibi bir durum ortaya çıkabilir. Ama biz bunun önemli katkılar verdiğine inanıyoruz.”

K3’e göre üstatlık deyince daha çok mesleğe daha önce girmiş olmak kastedilmektedir:

“Bu haliyle bir statükoyu akla getirebilir. Ama meslekte belli bir kıdem ve olgunluktan sonra bu usta çırak ilişkisi zayıflıyor, gevşiyor. Artık sizin yetenekleriniz etkili oluyor. Artık kıdemli olmak yeterli olmaz. Ama kıdem idari görevlere atanmada bir kriter

olarak kullanılır. Kıdemli olan atanır. Bu da o kişilere bir motivasyon olur. Burada bilgi değildir önemli olan. Aslında en fazla bilgiye sahip olan kişi 3 yıllık yardımcılık dönemini tamamlamış, meslekte yeterliliğini almış kişidir. Camiada en bilgili kişi odur. Fakat en bilgili olmak en rasyonel olmayı gerektirmez. İşte buna tecrübe de eklenmesi gerekir. Yani en kıdemli olan en bilgili anlamında değil. 10 yıldan sonra mesela orada bir aidiyet duygusu vardır. Bilgiyle ölçülmez artık. O aidiyet duygusu bir takım mesleki etik değerlerin yansımasıdır aslında. Kıdemli olanın kıdemsiz olana nezaketli olması gerekir. Böyle bir zorunluluğu yoktur ama bu gerekir. Aynı zamanda o ilkelere de bağlılığını ifade etmesi gerekir. O manada kıdem dikkate alınır. Bir yerden sonra bilgi dikkate alınmaz. Üstatlık bir mesleki aidiyet duygusudur. Üstat dediğiniz zaman karşıdaki kişiye bir jest yapmış olursunuz. Bununla mesleğe ve etik ilkelere de bağlılığı ifade edersiniz. Bize de öyle geliyor. Ben de öyle kullanıyorum.” Aynı promosyonda olanlar arasında bir üstatlık ilişkisinin olup olmadığı sorusuna ise K3 şöyle cevap vermiştir:

“Promosyondaki üstatlık pek belirgin değildir. Genelde bir önceki promosyona üstat denir. Promosyonda ancak genelde yeterliliğe kadar o promosyonun birincisi ekip başı gibi, o muhatap kabul edilir. Yeterlilik sınavından sonra promosyon içinde kaçıncı olduğunuz çok önemli değil. Orada sadece idareye geçiş, yurt dışına gidişte136 o önceliklidir. Yurt dışına giderken daha önce o gider. İdareye geçerken daha önce ona teklif edilir. Bunun dışında bir şey olmaz.”