• Sonuç bulunamadı

3 5 ‘SCHRÖDİNGER’İN KEDİSİ’ DENEYİ

Yavuz ÖZER

3 5 ‘SCHRÖDİNGER’İN KEDİSİ’ DENEYİ

Roger Penrose, ‘Fiziğin Gizemi’ isimli eserinde Schrödinger deneyini şöyle açıklar: “‘Erwin Schrödinger’in Kedisi’ deneyi hiçbir şeyin kesin bir sonucu ya da nedeni olamayacağını açıklar. Deney kısaca şöyledir; Duvarlarından ne içeriye ne de dışarıya hiçbir fiziksel etkinin geçemeyeceği şekilde mükemmel inşa edilmiş kilitli bir sandık düşünün. Sandığın içinde bir kedi ve ayrıca herhangi bir kuantum olayı tarafından çalıştırılmaya hazır bir aygıt bulunduğunu varsayın. Kuantum olayı meydana geldiği anda aygıt içinde siyanür bulunan bir şişeyi kırar ve kedi ölür. Böyle bir olay meydana gelmezse kedi yaşayacaktır. Schrödinger’in özgün tarifinde kuantum olayı, bir radyoaktif atomun parçalanmasıydı. Ben bunu biraz değiştireceğim ve kuantum olayını, bir fotoselin bir foton tarafından uyarılması olarak alacağım. Bu olayda foton, önceden belirlenen bir durumdaki ışık kaynağı tarafından üretilmiş ve yarı saydam ayna tarafından yansıtılmış olacaktır. Aynadaki yansıma fotonun dalga fonksiyonunu iki kısma ayırır; bunlardan birisi yansıtılırken diğeri aynadan geçer. Yansıtılan fotonun dalga fonksiyonu bir fotoselde odaklanır ve böylece eğer foton, fotoselde kaydediliyorsa yansıtılmış demektir. Bu aşamada siyanür ağzı serbest bırakılır ve kedi ölür. Fotosel kayıt yapmazsa foton, yarı saydam aynadan geçerek arkadaki duvara iletilmiş demektir ve kedi kurtulur.” [24] (Penrose, 2003,:174-175)

fiziğinin ileri sürüldüğü gibi, ölçülünceye dek içinde bulunmak zorunda olduğu askıda canlılık durumunda görmeyiz.” [25] (Rae, 2000 : 88)

Bir gözlemcinin bir kuvantum olayını gözlemlediğinde ortaya çıkan durumu Kuvantum Fiziği Yanılsama mı, Gerçek Mi? İsimli kitabında Alaistir I.M. Rae şöyle açıklıyor

“İçinden 45 derecelik polarize bir fotonun geçtiği, fotonun yatay ve dikey polarize olmasına bağlı olarak bir ibreyi iki konumdan (H veya V) birine hareket ettiren bir polarizasyon analizöründen oluşan bildiğimiz düzeneği düşünelim. Bu, analizör ve ibrenin en azından bir ölçüm aleti olarak davranışını sergiler, diğer taraftan onları kuvantum sistemin bir parçası olarak düşünürsek ibre, durumu ölçülünceye kadar H ve v arasında bir yerde bulunmalıdır. Şimdi sisteme ibreye bakan bir gözlemci ekleyelim. Gözlemcinin, ibrenin konumundaki bir değişiklikten dolayı bir sesi duyma gibi diğer duyularından birisini kullanması olasıdır; ancak görsel bir gözlem düşünürsek olay daha açıklık kazanacaktır. Fiziksel olarak bu, ışığın ibreden gözlemcinin gözüne saçılması, sinyalin retina tarafından alınması ve optik sinirlerce beyine aktarılması anlamına gelir. Şimdiye dek süreç başka bir ölçme aleti ile yapılanın aynısı gibi ve özel bir insan katkısının kanıtı yok gibi gözüküyor. Ancak bundan sonra ölçme, gözlemci bilgisinin parçası olur. Gözlemci bunun bilincindedir. O, kafasının içindedir. Bizi evrendeki diğer nesnelerden ayıran bu özellik bilincimizdir; ve bu yaklaşımı ölçme sorununa uygularsak evren fiziğinde bilinçli olmanın, düşünebildiğimizin çok ötesinde önemli bir rolü olduğunu görürüz.

Bilinçli gözlemci ile daha geleneksel bir ölçme aleti arasındaki farkı gösteren bir örnek, bilinçliliğe dayalı ölçme kuramının gelişmesinin merkezinde olan E.P. Wigner’in anısına “Wigner’in Arkadaşı” denilen, Schöredinger’in Kedisi deneyinin başka bir biçimi ile açıklanabilir. Bu örnekte kediyi bir insan, “arkadaş” ve tabancayı geleneksel bir dedektör ve ibre ile değiştiririz. Kutuyu açtığımızda arkadaşımıza ne olduğunu sorarız. O da bize ibrenin belirli bir zamanda H ve V ye doğru hareket ettiğini söyler. Şüphesiz arkadaşınız güvenilir bir insandır ve ona soruncaya dek ibrenin, H veya V de olduğunu bilmediği bir durum olacağından tüm kutuyu ve içindekileri kuvantumsal bir sistem olarak düşünemeyiz. Kedi gerçekten canlı veya ölmüş olabilir, ancak, arkadaşınız, hiç olmazsa kendisi bu konuda kesin bir fikre sahiptir.insan bilinçliliğinin tek ve evrendeki tüm diğer şeylerden farklı olduğu fikri şüphesiz, çok eski ve oldukça kabul gören bir inanıştır. Erkekler ve kadınlar kendi varlıklarını düşünmeye başladıklarından beri insanlar, bazen akıl dedikleri, bilinçliliklerini, özlerini veya ruhlarını fiziksel dünyadan ayrı bir şeymiş gibi düşünmüşlerdir. Bu fikir, belirtilen bilinçliliğin, bazı durumlarda bedenin ölümünden sonra tümden farklı bir biçimde var olarak ve kıyamet gününde yeniden canlandığında başka bir bedende dirilmeye veya eski bedene geçerek bedenden ve özellikle beyinden bağımsız olabileceğini savunan dünyanın belli başlı dinlerinin temel ilkesidir.” [26] (Rae, 2000 : 88-90)

“Geniş bir kutuda bilinen ışık kaynağı, polarizör ve detektör ile birlikte, dolu bir tabanca veya başka bir öldürücü alet ve bir kedimiz var!. Dahası, detektördeki ibre, dolu tabancanın tetiğine öyle bağlanır ki dikey polarize bir foton tabancayı etkilemez ve kedi hayatta kalır. Düzeneği içeren kutunun, kapatıldığında içerde olanları bize anlatabilecek ışık, ses, ve tüm diğer sinyallere karşı yalıtılmış olduğu varsayılır. Şimdi, ışık kaynağınca tek bir foton salındığında ne olacağını soralım. Eğer kediyi bir ölçme düzeneği olarak düşünürsek yanıt çok açıktır: foton dikey polarize ise kedi öldürülür, polarizasyon yatay ise kedi hayatta kalır.” [27] (Rae, 2000 : 85-86)

Modern fizik, çağımızda dünyanın tüm işleyişine yön vermektedir. Modern fiziğin açık uçlu mantığı her alanda günümüzü etkilemektedir.

“Saçaklı mantık 1990’ların başlarında Uzakdoğu’nun teknolojik ve kültürel amblemi olarak ortaya çıkıyor. Japon mühendisleri bilgisayardan elektrikli süpürgelere kadar yüzlerce ürün ve sistemin makine zeka katsayısını artırmak için saçaklı mantıktan yararlanıyorlar. Hükümet, iki büyük araştırma merkezi kuruyor, çokdeğişkenli mantık üzerine konferanslar tertip ediyorlar. Japon televizyonu, “Saçaklı Mühendislik” belgesellerini en iyi saatte yayınlarken, Japon parlamentosu’nda siyasiler saçaklı mantığın anlamını tartışıyorlar. Uluslararası Ticaret ve Sanayi bakanlığı, MİTİ, saçaklı ürünlerin 1990’da bir buçuk, 1991’de iki milyar dolar getirdiğini hesaplıyor. O yıllarda küresel bilgisayar pazarı, yaklaşık 200 milyar dolardı. Fuzzy (saçaklı) Japonlar, daha o yıllarda pazarın yüzde birine hakimdiler. Ve yarış yeni başlıyor denmesine karşın, Körfez Krizi’nde “fuzzy” füzelerin deneme mahiyetinde kullanıldığı söyleniyor.” [28] (Alatlı, 2003:21)

SONUÇ

Belgesel film, belgelerken, nesnel davranamaz. Kişi ve durumlara göre gerçeklik anlayışı değişmektedir. Dziga Vertov’un katışıksız gerçekliği bile perdeye yansıdığında bir simülasyon aracı olmaktan öteye geçememektedir. Belgesel film, bu haliyle göreli bir yapıya sahiptir. Zaten belgesel filmin anlattığı dünya da zaman ve mekan kavramı da dahil göreli bir dünyadır. Göreli bir uzayda yer almaktadır. Tüm gerçeklikler ve etkiler değişmektedir. Bu uzay alanında bir kesinlik, ve matematiksel bir gerçeklik yoktur. Her şey mümkündür. Gelecek belirsizdir.

‘Schrödinger’in Kedisi’ deneyinde atom parçacıklarının yatay ya da dik gelip-gelmediğini kutuyu açıp bakmadığımız sürece bilemeyiz. Kutuyu açıp bakmadığımız sürece, kedi ölüm ile yaşam arasında askıdadır. Bu örneği belgesel filme uygulayacak olursak; belgesel filmin 18 dakikalık kurgulanmış olan son hali, kutunun açılmasıyla ortaya çıkan tek sonuç gibidir. Belgesel henüz yapılmadan önce, her türlü durum belgesel için söz konusu olabilirdi. Her tür gerçeklik belgesele konu olabilirdi. Fakat, belgesel film, birçok ihtimalin var olduğu gerçeklikleri,

kurgulanmış son haliyle tek bir gerçekliğe indirgemiştir.

Bu belgesel film, belki bir kelebek etkisi oluşturabilir. En azından bu belgesel, anlattığı dönemi belgelediği için belki o bölgede çok yıllar sonra izlendiğinde olası bir kültürel yozlaşmayı engelleyebilir. Mevcut geleneklerin hala korunduğunu işleyerek, belgeselde görünen kasabalıların ileriki kuşaklardaki torunlarının hayat akışlarında etkiler yapabilir. Belgesel filmin yapacağı etkiyi bir kenara bırakıp, ‘Erkmen Kasabası’na geri dönersek orada iyi niyetli bir üretimle mütevazı yaşamlarında, geleneklerine bağlı insanlar aslında bu film üretilmeseydi de kendilerinden bağımsız gibi görünen dış dünyaya bir katkıda bulunmaya devam edeceklerdi. Birbirinden bağımsız gibi görünen farklı yaşamlar, aynı kasaba içinde bile birbirini etkilemektedir. Buradan yola çıkarak; sözgelimi, kasabanın kültürel yapısı içindeki misafirperverlik, yardımlaşma, insan sevgisi gibi olumlu özellikler belki de yıllar sonra çıkabilecek olası bir dünya savaşını engelleyecektir. Ama klasik fiziğin bir sonucun dayandığı kesin bir nedenin her şeyiyle kesin olarak bilinmesi zorunluluğu kasabanın böyle bir yarar sağlayabileceğini göz ardı eder.

Einstein’ın büyük kutunun içindeki küçük kutunun yer aldığı uzayı betimlediği örnek üzerinden yola çıkarak, evrende dünyanın, dünyada da Erkmen Kasabasının dört boyutlu bir uzayda hep birlikte birbirini etkileyerek hareket halinde olduğu ortaya çıkmaktadır.

Lorenz eğrisi kuramınca, evrendeki her olay ve nesne, başlangıç noktasından, evrendeki her şeyin kendisini etkilemesi ile sapmaktadır. Bu etkilerin ne olacağı, önceden belirsizdir. Hesapta olmayan birçok durum grafik eğrilerini değiştirebilir. Erkmen kasabası da evrendeki her şeyin grafik eğrilerini değiştirmektedir. Bu etkilerin söz konusu olması iin fiziksel bir yakınlık şartına gerek yoktur. Zaman kavramı da bu etkiden bağımsız değildir. “Erkmen Kasabasına Hoş Geldiniz” belgesel filmi, onsekiz dakika boyunca, tüm dünyada izleyicilerinin yaşam akış eğrilerini değiştirmektedir.

Bu bildiri, dinleyici ve okuyucularının yaşam akış eğrilerinde sapmalara neden olacaktır. ‘Klasik Fizik’ şu önermeye benzer; bir futbol maçında yenilen bir gol de sadece kaleci kusurludur. Fakat ‘Kaos’ düşüncesi ve ‘Kuantum Fiziği’ yenilen golün öncesini hesaba katar. Böylelikle o pozisyonun başlangıcından önce belki de golü yiyen takımın, o ufak hareketi yapmayan en ilerideki forvet görevindeki futbolcusu hatalıdır. Hatta; golde hiç hatası yokmuş gibi görünen futbolcunun belki de bir gece önce beslenmesine dikkat etmemesi gole neden olmuştur. Hatta belki de o futbolcunun yıllar önceki bir başka hatası bu durumu tetiklemiştir. ‘Kuantum Fiziği’nden yararlanan güçlü futbol kulüpleri ve başarılı teknik adamlar, futbol araştırmacıları, adam adama markaj alışkanlığı olan eski sistemin yerine alan savunması ve konveksiyonel markaj anlayışını getirmiştir. Günümüzde önemli futbol kulüpleri, diyetisyenlerinden, halkla ilişkilerine, borsa danışmanlarından, imaj danışmanlarına kadar birçok birbirinden bağımsız gibi görünen

alanda şirketleşme yoluna gitmektedirler. Futbol da yenen bir golün meydana getirdiği bu etkileşimi fizikçiler şu folklorik sözlerle açıklıyorlar;“Bir mıh yitirdik, naldan olduk, bir nal yitirdik attan olduk, bir at yitirdik süvariden olduk, bir süvari yitirdik ordudan olduk, bir ordu yitirdik zaferden olduk, bir zafer yitirdik ülkeden olduk.”

Fizikçilerin çok yer verdiği ‘Kuantum’ örneklerinden biri şu Nasrettin Hoca fıkrasıdır; Hocaya bir gün bir adam gelir ve birinden şikayetçi olduğunu söyler. Hoca şikayetçiyi dinler, “- haklısın” der. Aynı olayı bu kez suçlanan adam anlatır. Hoca ona da “-haklısın” der. Bu duruma karşı çıkan üçüncü bir adamsa; “Hocam ikisi de haklı olamaz biri haklı olmalı” diye itiraz eder. Hoca “-Sen de haklısın” der. ‘Schröedinger’in Kedisi’ deneyindeki kedinin hem ölü, hem de diri olmasına benzer bir düşünce Uzakdoğu’da Yin Yang felsefesinde vardır. Bu felsefe “Her iyinin içinde bir kötü, her kötünün içinde bir iyi” olduğunu savunur. Bu düşünceye benzer görüşler semavi dinlerde de mevcuttur. Kaos fiziği’nin açık uçlu mantığına bir örnek de “Erkmen Kasabasına Hoş Geldiniz” belgeselinden vermek istiyorum. Köy odasını tanıtan köylü şunları söylemektedir; “Yerli olsun, yabancı olsun, kim olursa olsun, kabul eder bu köy.” Güvensizlik duygusu ve yabancılaşmanın hakim olduğu günümüz dünyasında ‘Anadolu’dan Bir Renk’ önyargılardan uzak ve hiçbir sınırlamaya bağlı kalmaksızın çağrı yapmaktadır.

REFERANSLAR

[1] Petric, V., (2000), “Dziga Vertov: Sinemada Konstrüktivizm”, Çev.: Güzin YAMANER. Ankara: Öteki Yay.

[2] Adanır, O., (2000), “Baudrillard’ın Simülasyon Kuramı Üzerine Notlar ve Söyleşiler” İzmir, Dokuz Eylül Yayınları.

[3] Baudrillard, J., (1998) “Simülakrlar ve Simülasyon”, Çev.: Oğuz ADANIR, İzmir: Dokuz Eylül Yayınları.

[4] Derman, İ., (1991), “Fotoğraf ve Gerçekçilik”, İstanbul, Ağaç Yayıncılık.

[5] Sofuoğlu, H., (2004), “Düşüncenin Sinematografik Yapısı Eskişehir”, Anadolu Üniv. Yay. [6] Sofuoğlu, H., (2004), “Düşüncenin Sinematografik Yapısı Eskişehir”, Anadolu Üniv. Yay. [7] Baudrillard, J., (1998) “Simülakrlar ve Simülasyon”, Çev.: Oğuz ADANIR, İzmir: Dokuz Eylül Yayınları.

[8] Baudrillard, J., (1998) “Simülakrlar ve Simülasyon”, Çev.: Oğuz ADANIR, İzmir: Dokuz Eylül Yayınları.

[9] Alatlı, A., (2003), “Şimdi Değilse Ne Zaman?” İstanbul, Zaman Kitap Yay.

[10] Öner, M., (2000), “Determinizmden Olasılığa Doğru Fizik ve Felsefe Olasılıktan Determinizme Doğru”, İstanbul: Belge Yayınları.

[11] Alatlı, A., (2003), “Şimdi Değilse Ne Zaman?” İstanbul, Zaman Kitap Yay. [12] Gleick, J., (2004), “Kaos”, Çev.: Fikret ÜÇCAN. İstanbul: Tübitak Yay.

[13] Ruelle, D., (2004). “Rastlantı ve Kaos”. Çev.: Deniz YURTÖREN. İstanbul: Tübitak Yay. [14] Einstein, A., (1998). “İzafiyet Teorisi”, Çev.: Gülten AKTAŞ. İstanbul: Say Yayınları. [15] Einstein, A., (1998). “İzafiyet Teorisi”, Çev.: Gülten AKTAŞ. İstanbul: Say Yayınları. [16] Einstein, A., (1998). “İzafiyet Teorisi”, Çev.: Gülten AKTAŞ. İstanbul: Say Yayınları. [17] Einstein, A., (1998). “İzafiyet Teorisi”, Çev.: Gülten AKTAŞ. İstanbul: Say Yayınları. [18] Einstein, A., (1997). “Özel ve Genel Görelilik Kuramı”, Çev.: Aziz YARDIMLI. İstanbul: İdea Yayınevi.

[19] Broglie L., (1992). “Yeni Fizik Kuvantumları”. Çev.: Yakup ŞAHAN. İstanbul: Kabalcı Yayınevi.

[20] Heisenberg, W., (2000), “Determinizmden Olasılığa Doğru Fizik ve Felsefe Olasılıktan Determinizme Doğru”. Çev.: Yılmaz ÖNER. İstanbul: Belge Yayınları.

[21] Yardımlı, A., (1997). “Özel ve Genel Görelilik Kuramı”, Çev.: Aziz YARDIMLI. İstanbul: İdea Yayınevi.

[22] Gleick, J., (2004), “Kaos”, Çev.: Fikret ÜÇCAN. İstanbul: Tübitak Yay. [23] Gleick, J., (2004), “Kaos”, Çev.: Fikret ÜÇCAN. İstanbul: Tübitak Yay.

[24] Penrose, R., (2003), “Fiziğin Gizemi”, Çev.: Tekin DERELİ. İstanbul: Tübitak Yay.

[25] Rae, A., (2000). “Kuvantum Fiziği”: Yanılsama Mı, Gerçek Mi?.”, Çev.: Yurdahan Güler. İstanbul: Evrim Yayınevi.

[26] Rae, A., (2000). “Kuvantum Fiziği”: Yanılsama Mı, Gerçek Mi?.”, Çev.: Yurdahan Güler. İstanbul: Evrim Yayınevi.

[27] Rae, A., (2000). “Kuvantum Fiziği”: Yanılsama Mı, Gerçek Mi?.”, Çev.: Yurdahan Güler. İstanbul: Evrim Yayınevi.