• Sonuç bulunamadı

Ahmet İNAM

3. BİLEŞENLERİYLE ANLAM DÜNYAS

İnsan sonsuzu yaşayabilir mi? Yeteneği, algısı, düşüncesi, düşünme, anlama gücü, bilgisi sınırlı, bitimli, sonlu insan, sonsuzu yaşayabilir mi? Yaşayabilir. Duyabilir. Bunun olanağı onun anlamkürede yaşıyor olmasından geliyor. Anlam dünyasının ufuklarının sınırsızlığı ile anlam küredeki sınırsızlığa doğru yolculuğa çıkabilir. Anlamları yaşayabildiği için sonsuza uzanabilir. İnsan, düşüncesi, düşgücü, anlam verme gücü ile kendini aşma çabası içindedir. Anlamküreyi sınırsız genişletmesine yol açar bu çabası.

Bu çabasını, insanın anlamküreyi sonsuzlamasını engelleyen etkenler neler? Öncelikle, anlamkürede yaşayanların, insanların, anlam dünyasından yoksun olmaları. İnsanın birey olarak, anlam dünyasına sahip olabilmesi ise bir anlam bilincinin varolabilmesyile gerçekleşir. Anlam dünyasından yoksun, anlam dünyaları özürlü insanların yaşadığı bir anlam küre, anlamca zavallı bir küredir. Böyle bir kürede anlam sıkıntısı yaşanması doğaldır. Anlam sıkışması, anlam sıkıntısı, anlam yoksulluğu… Anlamkürenin devingenliğinde ortaya çıkan eksiklik ve özürlerin ortadan kaldırılması, bu kürenin çoraklığını giderecek anlam dünyalarının yaydığı anlam enerjileriyle sağlanacaktır. Anlam dünyaları, anlamkürenin enerji kaynaklarıdır. (Zaman zaman enerji soğurucuları da!)

Bu dünyaların oluşumu, küredeki daha önceki anlam havasıyla olan ilişkisi kürenin devingenliğini belirler. Bir diğer açıdan bakıldığında, kürenin devingenliği, yapısı, geçmişi dünyaların oluşumunu etkiler.

Bu dünyalar sanatçılardır, bilimcilerdir, azizler, velîler, peygamberler, filozoflar, kültürü etkileyen yöneticiler, siyasal gücü olan komutanlar, bilgelerdir. Kültür alanında, değerler alanında etkin devinimler yaratan insanlardır. Düşünürler, devrimcilerdir, inandıkları değerler adına savaşım verenlerdir.

Anlamküredeki devingenliği, yaratıcılığı sağlayacak bu insanların devraldığı, hazır bulduğu anlamlar, bu anlamların işleyişi, anlamküreyi etkileyen toplumsal, ekonomik kuvvetlerin etkisindedir. Bugün, dünyayı saran anlamküredeki sıkıntı, dünyayı siyasal ekonomik yönden çekip çeviren güçlerle ilgilidir. Elbette anlam sıkıntısının tek nedeni anlamküreyi taşıyan siyasal, toplumsal, ekonomik durum değildir. Anlam kürenin geçmişi, bu küredeki anlamlar arasındaki etkileşimler, çatışmalar ve uzlaşımlar, anlamların yeni yorumları, eskiyen kokuşan anlamlar yaşanan sıkıntıya geçmişten gelen etkilerdir.

Dünya gezegeni, bugünkü doğa bilimlerin ışığında görüldüğünde, uzun yıllar ateşküre olarak uzayda varoldu. Denizlerin, karaların oluşumu ardından gelen yaşam, insan türünün ortaya çıkışıyla anlamküreyi doğurdu. Yeryüzünün tarihinde, anlamkürenin önemi biz insanlar açısından elbette çok anlamlıdır!

Anlamküre, kültüre can verir. İnsanın oluşturduğu yapıtlar, bilgiler, yaşam biçimi, kültür olarak sayılabilecek tüm ürünler anlamküre içinde görülmedikçe ‘kültür’ü ortaya koyamazlar. Kültür anlamküre içinde kültürdür. Anlamküre anlam dünyası olan insanlarla anlam küredir. Anlam dünyaları anlam iklimlerinde yaşarlar. Anlam iklimleri anlamküredeki anlam havasını, anlam yapısını oluşturan bölümlerdir. Alışılmış deyimlerle söylendiğinde, Çin, Hind, İran, Moğol, Mezopotamya, Mısır, Yunan kültürleri anlamkürenin anlam havasına (zaman içinde devingenliğini, işleyişini) oluşturan anlam iklimleridir. Anlam dünyaları, iklimin ürünleridir. Dinlerle bütünleşmiş iklimlerden de söz edilebilir: İslâm, Hıristiyan, Budist iklimleri gibi.

Anlam dünyalarının zayıfladığı, sıradanlaştığı bir çağdayız. Ne bilim ne sanat ne de kültürün herhangi bir alanında (anlamkürenin diliyle söylendiğinde, herhangi bir anlam ikliminde) anlamküreyi derinden etkileyecek anlam dünyasına rastlıyoruz. Anlam bilinci yoksunluğu, anlam dünyası taşıyan insanların sayısını azaltıyor. Yaşanan anlam dünyaları ise aşağıda kısaca değineceğim noktalarda sorunlar taşıyor.

Anlam dünyalarında tembellik, bıkkınlık, yılgınlık yaşanıyor. Bu olumsuz özellikler anlam dünyasının anlam büyüklüğünün yetersizliğini gösteriyor. Anlam dünyasının yapısını oluşturan yedi temel anlam bileşeninden biridir anlam büyüklüğü. Bir diğerinden daha önce söz etmiştik: Anlam bilinci! Anlam bilinci, anlam dünyasını oluşturan en temel bileşendi: Onun yoksunluğu, dünyanın yok oluşu demektir. Bundan dolayı, her insan anlamkürede yaşadığı hâlde, anlam bilinci taşımayanlar anlam dünyasına sahip olamıyorlardı.

Anlam büyüklüğü yoksunluğu, yetersizliği, anlam yaşayan insanın anlam dünyasını devinimsiz kılar. Karamsar, yılgın, sürekli yakınan insanların anlam büyüklükleri özürlüdür, anlamküreye yaydıkları anlam ışınımları çok zayıftır, yıkıcıdır.

Anlam dünyasının üçüncü bileşeni derinliktir. Eksikliği, dünyanın sığ, ucuz, kolaycı, tutarsız olmasına yol açar. Anlam dünyasının magazinleşmesi, sığ anlamlarla haz odaklı bir yaşam, anlamküredeki havanın cılızlığına işaret eder.

Dördüncü bileşenin yeterli olmayışı, darlık, sıkışmışlık doğurur, anlam dünyasında. Bu bileşen genişlik bileşenidir. Anlam dünyasının ufkunu oluşturur. Genişlik, kavrama, anlama, farklılıkları görebilme, farklı seçenekler bulabilme gücüdür. At gözlüğüyle bakan birinin bakışında büyük bir tutku, devinme gücü (anlam büyüklüğü!), irdeleme, temellendirme, sorgulama becerisi (derinlik) olsa da, genişlik eksiliği taşıdığı için anlam darlığı yaşadığını söyleyebiliriz.

Anlam dünyası sürekli bakım ister. Yenilenmek, tazelenmek ister. Bunun için anlamların yoğrulması, işlenmesi gerekir. İşte bunu sağlayan bileşen, anlam dünyasının beşinci bileşeni olan yoğunluk bileşenidir.

Anlam işçiliği, her zaman anlam yüksekliğini sağlamaz. Anlam yüksekliği, etik, estetik değerlerin, hakikati araştırma, yaşamın serpilmesine katkıda bulunan değerlerin oluşumunu, korunumunu gerçekleştirir. Anlam yüksekliğinin özürlü olması, anlam dünyasının değerlerinin, anlamlarının (değerler, anlamlardır!) düşüklüğüne, sınırlılığına yol açar. (Büyüklük anlam yaşayan insanın anlamları yaşayışındaki heyecanını, içtenliğini, bağlanmasını gösterdiği hâlde, yükseklik, yaşayandaki değil, yaşanandaki özelliği vurgular: Anlamın kendisini!)

Nihayet yedinci bileşen anlam dünyasının en can alıcı bileşeni olan içselleştirme bileşenidir. Anlamlar, içtenlikten yoksun, sindirilmeden yaşandığında yapaylığa, sahteliğe yol açarlar. Anlamların, bedenimizde, duygularımızda, düşüncelerimizde, ilişkilerimizde yaşanma içtenliği, dünyanın anlamküreye yaydığı anlam ışınlarının sıcaklığını belirler. saptamak istersek, her bireyin anlam dünyası olmadığını, bu dünyayı oluşturup, anlamkürede anlam etkinliklerine girişecek insanların anlam dünyalarına özen göstermeleri gerektiğini söyleyebiliriz.