• Sonuç bulunamadı

Merih AKÇAM

1

ve Ayşegül F. TEKER

2

1Fenerbahçe Mah. G-1 Sk. Uzay Apt. 2/7 34726 Kadıköy, Istanbul

Tel: (216) 358 3365, e-posta: merihakcam@yahoo.com

2TC Istanbul Kültür Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Fizik Bölümü,

Ataköy Yerleşkesi, D/100 Yanyol, Bakırköy 34156, Istanbul Tel: (212) 498 43 20, Faks: (212) 661 92 74, e-posta: a.teker@iku.edu.tr

ÖZET

Sanat tarihi içerisinde günümüze dek sanatın pek çok tarifi yapılmıştır. En yaygın tarifi ise şöyledir: SANAT; bir duyguyu, bir tasarımı veya güzelliği ifade etmek için değişik metodlar kullanılarak ulaşılan yaratıcılıktır. Yani sanatta yaratıcılık olmak zorundadır. Yaratıcılık ise sonsuzluk kavramı ile ilintilidir. Dünya, zaman ve mekanda sonsuz ama gelişme halinde bulunan sonlu olaylardan meydana gelmiş diye düşünülebilir. Bir başka deyişle “sonlu eşya sonsuz oluşun – uğrakları –” olarak görülür. Bir sanat eseri de bu uğraklardan biridir. Düşünmenin ve buna ilintili olarak yaratmanın, yeni buluşların sınırı yoktur. İnsanoğlunun tarih boyunca çözmeye çalıştığı varoluş nedeni, sanatçı için izleyeceği bir yol olmuştur. Sonsuzluk konusu, sanatçının hayalgücüne bağlı olarak düşünsel boyuttan görsel boyuta geçtiğinde sanat eseri ortaya çıkmış olur.

Anahtar Sözcükler: Görsel Sanatlar, Sonsuzluk, Sanat Tarihi, Yaratıcılık, Görelilik

Sanat tarihi içerisinde günümüze dek sanatın pek çok tarifi yapılmıştır. En yaygın tarifi ise şöyledir: SANAT; bir duyguyu, bir tasarımı veya güzelliği ifade etmek için değişik metodlar kullanılarak ulaşılan yaratıcılıktır.

Sonsuzluk kavramı için çok şey söylenmiştir.

Aristo- “somut olarak varolan sonsuz” fikrini kavranılmaz birşey bulur. Descartes-sonsuzu temel gerçek olarak kabul etmiştir.

Nicelik kavramıyla arasındaki ilişkiler bakımından sonsuz fikrinin doğurduğu güçlükler modern felsefede açıklanmıştır. Kant hem sonsuzluğun kavranamayacağını, hem de sonlunun tasarlanamayacağını ileri sürerek saf aklın antinomileri (iki karşıt terimi reddetme zorunluluğu) diye bilinen teoriyi ortaya attı. Kant’ın bu teorsinde zamanın, mekanın ve sayının sonsuzluğu sadece zihni bir imkan olarak kabul edilir.

Bütün bu görüşlerde; metafizik, sonsuzu sonludan ayırıyor ve bunları birbirine taban tabana karşıt iki katagori olarak ele alıyor. Oysa iki katagoriyi birbirine yaklaştırmak, ilintili kılmak da mümkün.

Dünya, zaman ve mekanda sonsuz ama gelişme halinde bulunan sonlu olaylardan meydana gelmiş diye düşünülebilir. Bu durumda sonlu kavramı eşyanın sınırlılığını, geçiciliğini ve değişirliğini; sonsuz kavramı ise maddenin ve hareketin devamlılığını ve sınırsızlığını dile getirir. Bir başka deyişle “sonlu eşya sonsuz oluşun – uğrakları –” olarak görülür. [1]

Bir sanat eseri de bu uğraklardan biridir. Her bir sanat eseri, yaratılacak yeni bir eserin sebebi olur. Düşünmenin sınırı yoktur; bilgi, akıl, yaratıcı düşünce ve düş zinciri çalıştıkca yeni kavramlar, anlayışlar, eserler doğacaktır.

Her durumda yaratıcılığın içinde merak, imgelem, buluş, özgünlük gibi ögeler vardır ve yaratıcı kişi sorunlara yeni çözüm yolları bulan, karmaşık ve yeni düzeyde bir sentez yapabilen kişidir. Bir insan ne kadar akıcı düşünme yeteneğine sahipse o kadar yaratıcıdır. Bu bağlamda akıcılık, düşünce zenginliği ve çeşitlemelerini içermektedir. (Getzels’e göre) Yaratıcılık ister bilimde olsun, ister başka bir alanda, sezgi ile akılcı imgelemin ve özümleme yetisinin, düşlemenin ve denetimin ve düşüncenin ıraksak ve yakınsak yönlerinin birliğine dayanır. [2]

İlk çağlarda insanların kendilerini koruma ve varlıklarını devam ettirebilme içgüdülerine bağlı olarak yaptıkları eşyalar, çizdikleri duvar resimleri ile sanatın temeli atılmıştır. Düşünceleri geliştikce yaratıcı yetileri artmış, ortaya koydukları eserlerde değişmiştir. (deşimle gelişim birbirlerinin uğrakları olmuştur.)

Sanat bir başkalaşımdır. Var olanları yıkmak yeni sorulara/sorunlara yeni cevaplar bulmaktır. Varoluş sorununu irdelerken zincirleri kırma cesaretidir. Sanatda yaratıcılık; beyin jimnastiği yapılabilen en kaçınılmaz ve en zengin alandır, çünkü düşünsel, görsel, sezgisel ve algısal boyutları aynı anda işlevsel kılar. Sanatsal düşüncede soyut kavramlar sonsuzluğu imgeler.

Sanat bir yaratıdır. Bu yetenek ancak düşünceyle kendini gösterir. Düşünmek için bilgiye ve birikime ihtiyaç vardır. Yaratıcı düşünceye sahip olabilmek için imajinasyon yeteneği gereklidir. Aynı zamanda duygulara ve karşı tepkilere gereksinim duyulur. Tüm bunlar zincirin halkaları gibidir, birbirinden kopmaz, süreklidir aynı zamanda da değişim içindedir. [4]

Sanatda yaratıcılık; sayısız değişkenin sayısız biçimde etkileşim ve değişim göstererek oluşturduğu sayısız eserle kendini gösterir.

Sanatçı bazen bir eseri birden fazla sayıda yapar ama bunların hiçbiri birbirinin aynı değildir öyle gözükse bile... Işık, renk ve form açısından farklılıklar içerir, hiçbir sanat eseri biririnin tekrarı değildir, insanın yaratıcı düşünce biçimi buna uygun değildir. Aynı şekilde bir sanat eserini izleyen kişi, değişik zamanlarda değişik algılamalarda bulunur. Çünkü algılamak da kişinin bilgi birikim ve gelişimine bağlı olarak değişkenlik gösterir. [5], [6]

Bir başka deyişle bir sanat eserinin algılanması ve yorumlanması da yaratılması kadar çok sayıda değişken duruma bağlı olarak çeşitlilik gösterir.

Sanatın başlangıcı kabul edilen mağra resimlerinde, insanlar farkında olamadıkları ama özlerinde sakladıkları sonsuzluk bilincini içgüdüsel biçimde ortaya çıkarmışlar; kanı ve kırmızı rengi temel materyal olarak kullanmışlardır.

İlkel kabilelerde özellikle ayinlerde kullanılan üzerleri değişik renk ve işaretlerle süslenmiş masklar;insan enerjisinin yok olmadığını ve değişik alanlarda kullanıldığını anlatmışlardır.

Mısır Sanatında; gerek piramidlerde gerekse frekslerde işledikleri temelarda yaşamın ölümle bitmediğini ve enerjinin devam ettiğini vurgulamışlardır.

Şekil 1: Michelangelo;Sisteen Chape Şekil 2:William Blake; İlahi Komedya. [12]

Yada bir katedralin gökyüzüne uzanan ihtişamında, Michelangelo’nun Sisteen Chapel’indeki yaradılış ve mahşer temalarının işlenişinde (Şekil 1), William Blake in yaradılış kompozisyonunda (Şekil 2) hep bir bilinemeyen ve bir bitmeyen vardır.

Şekil 3: Ferdinand Hodler; Gece. [10]

Ferdinand Hodler in “Gece” isimli eserinde gece ve siyah bilinmeyeni işaret ederken sonsuzlukla ilgili insanın korkularını da irdelemektedir. (Şekil 3)

Şekil 4: Paul Klee, Highroad [10] Şekil 5: Robert Delaunay, Circular Forms[10]

Paul Klee’nin mavi yolları bitmeyen bir dizi şeklinde küçük paralel parçalarla uzanırken birden proporsiyon değişir. (Şekil 4)

Şekil 6: Hundert Wasser[10] Şekil 7: Robert Smithson, Spiral[10]

Hundert Wasser in döngüleri; Robert Smithson’ın naturel art çalışması “spiral” de görülen, Robert Delaunay’ın “circular forms” isimli eserindeki daireler sürekliliktir. (Şekil 6, 7, 5)

Şekil 8: Tanguy [10] Şekil 9: Merih Akçam – Yaşamsal Boyutlar I

Tanguy’un sonsuzluğa açılan resmi ufuk çizgisi olmayan mekansızlık içindedir. (Şekil 8) Merih Akçam “yaşamsal boyutlar I” adlı eserinde devinim ve değişimi, eskinin yanında yeniliği zamansızlık ve mekansızlıkla irdeliyor. (Şekil 9)

Salvador Dali, zamanın ötesine geçtiği “soft cloks” isimli eseri için şöyle diyor: “Zaman; paronoyak düşüncelerden başka birşey değildir, ince ve ekstra yaratıcı düşünce, uzayın ve zamanın dışındadır.”(Şekil 10)

Şekil 10: Salvador Dali, Soft Clocks [10] Şekil 11: Victor Vaserelly[10]

Victor Vaserelly’nin optik yanılsamaları, noktanın bitiş olmadığını gösteriyor. (Şekil 11)

Şekil 12: Max Bill, Endless[10] Şekil 13: Eduart Munch, Scream [10]

Max Bill’in “endless” isimli heyleli devamlılığı (Şekil 12), Eduart Munch’un “scream” isimli yapıtındaki duygu ile mekanın birbirine geçişi (Şekil 13), Constantin Broncozi’nin “endless” isimli sütunu tekrarı ve devamlılığı gösterirken, Yuyi Kusama aynalı odada devinimi ve sürekliliği irdelemektedir. (Şekil 14, 15)

Şekil 14: Constantin Şekil 15: Yuyi Kusama Broncozi, Endless [10]

Gerard Rihter’den “sea piece” isimli eserde sonsuzluğun görüntüsü işlenirken, Santiago Calatrava iletişim kulesi, sanatsal olarak estetik değerlerinin yanısıra biçimsel olarak bitmeyişi gösteriyor. (Şekil 16)

Bu ve bunun gibi diğer sanat eseri mimari yapılarda vurgulanmak istenen şu ki; mimari fonksiyonel açıdan insanların yaşamlarını sınırlandırırken, sanatsal açıdan kişinin öznel ve özgün yanlarının sınırsızlığını ortaya koyar. Örneğin Sidney’deki opera binası açılmış bir lotus çiçeğine benzeyen görüntüsü ile bu fikri bize ulaştırıyor.

Şekil 16: Santiago Calatrava, iletişim kulesi [10]

Şekil 17: Jorn Utzon, Sidney Opera Binası [11]

Şekil 18: Rafael Soto, Large Vibrating Pano[10]

Rafael Soto’nun “Large Vibrating Pano” sunda yukarıdan aşağıya sarkıtılmış ince çubuklar belli renklere ayrılmış enine veya boyuna dokunuşlarla hareketlerin değişkenliğini ve

devamlılığını gösteriyor.

Şekil 19: Andre Kertesz, Shadows[10] Şekil 20: Bruce Nauman[10]

Andre Kertesz, “shadows” isimli eserinde tekrarın değişkenliğini vurguluyor (Şekil 19). Bruce Nauman’ın neonlu çalışmasında düşüncenin ışık, renk, kavram ve biçimle işlevini gösteriyor (Şekil 20).

Özgürlük duygusu ile çok yakın olan sonsuzluk düşüncesi bunun gibi daha sayısız biçimlerde işlenmiştir sanat dünyasında. Her iki kavram da sınırsızlığın sınırlarını içinde taşır ve bütün sanatcılar bu duyguyu içinde hisseder çünkü her sanat eserinin ortaya çıkışında bu ikilemi yaşarlar.Yaratıcı düşünce duygusallıkla beraber sonsuz biçimde önlerinde uzanmaktadır ancak devinim ve değişimlerin bir kesitinde durdurulan ve görselleştirilen durum ortaya çıkan eserdir. Bu izleyici için bir başlangıç olacağı gibi sanatcı için de daha faklı yeniliklerin anasıdır. [7], [9]

İnsan aklına gem vurmak mümkün değildir. Düşünmenin ve buna ilintili olarak yaratmanın, yeni buluşların, sınırı yoktur. Fizik alem de bile son yoktur-değişim vardır diyebiliyorsak zihinsel gelişmenin sınırı yoktur, ancak sınırları oluşturan her zaman insanın kendisi olmuştur. Kişinin kendini tam olarak tanımaması onun sınırlarını oluşturur. Zaman zaman bazı şeyleri aklın almaması, idrak yeteneğinin durması yada gerçek denilen verileri görememesi, ortaya çıkartamaması bundan kaynaklanmaktadır. [8]

Gerçekte sınırlar yoktur, herşey apaçık ortada devinim halindedir. Ama sınırları koyan yani yaratan ve uygulayan insanın ta kendisidir. İnsanın korkuları ve buna bağlı olarak cesaretsizliğidir. Aklın ve yaratıcı düşüncenin önüne bir duvar örer, artık daha ileriye doğru düşünememektedir. Ne zaman ki, kendini tanımakda yol alır, farkındalıklar yaşar o zaman korkuları da, cesaretsizliği de yok olacaktır.

Sınırları yıkmak, yaratıcı düşünceyle, cesaretle, azimle, sebatla, sabırla sınırsızlık aleminde yol alabilmek, kendi öz benliğimizi bulmak için aldığımız yol ile bağlantılıdır.

REFERANSLAR

[1] Meydan Larousse, cilt 11, 456-457.

[2] San, İ., (1979), “Sanatsal Yaratma, Çocukta Yaratıcılık”, Ankara, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.

[3] Tansuğ, S., (1982), Herkes için Sanat”, İstanbul, Altın Kitaplar Yayınevi.

[4] Bessis, P., Jaqui, H., (1973), “Yaratıcılık Nedir?”, İstanbul, İstanbul Reklem Yayınları. [5] Berger, J., (1986), “Görme Biçimleri”,İstanbul, Metis Yayınları.

[6] Lynton, N., (1982), “Modern Sanatın Öyküsü”, İstanbul, Remzi Kitapevi. [7] Yetkin, S. K., (1979), Estetik ve Ana Sorunları”, İstanbul, İnkilap ve Aka. [8] Adler, A., (1979), “İnsanı Tanıma Sanatı”, İstanbul, Dergah Yayınları.

[9] Ağar, T., (1974), “İnsan-Bilinç Sistem-Sevk ve İdare İkilemleri”, Ayyıldız Matbaası.

[10] Ruhrberg, K., Schneckenburger, M., Fricke, C., Honnef, K. (2000), “ART of the 20th Century” ,Taschen, ISBN 3-8228-4089-0

[11] Royal Institute of British Architects, (2005), “Great Buildings Online”, http://www.greatbuildings.com

KAOS FİZİĞİ’NE UYGULAMALI BİR SİNEMA ÖRNEĞİ VE