• Sonuç bulunamadı

4077 Sayılı TKHK’nın Uygulama Alanı

C. TÜKETİCİ SATIMINDA ONARIM GARANTİSİ

I. 4077 Sayılı TKHK’nın Uygulama Alanı

TKHK’nın, uygulama alanını belirleyen 2. maddesi, Kanun’un, “mal ve hizmet piyasalarında tüketicinin taraflardan birini oluşturduğu her türlü tüketici işlemini” kapsadığını ifade etmektedir. Bu ifadeden hareketle, Kanun’un satım sözleşmeleri açısından uygulama alanının tespiti için ‘mal’, ‘tüketici’ ve ‘tüketici işlemi’ kavramlarının üzerinde durulması gerekmektedir.

Kanun’un tanımlara ilişkin 3. maddesinin (c) bendine göre ‘mal’ kavramı,

“alış-verişe konu olan taşınır eşyayı, konut ve tatil amaçlı taşınmaz malları ve

378 4077 sayılı TKHK’da ‘tüketici işlemi’ kavramı tercih edildiği için, ‘tüketici sözleşmesi’ kavramı tanımlanmamıştır. Ozanoğlu, tüketici sözleşmelerini şöyle tanımlamaktadır: “Tüketici sözleşmeleri, (kural olarak) girişimciler (müteşebbisler) ile gerçek ya da tüzel kişi tüketiciler arasında gerçekleştirilen ve girişimcilerin kendi işletmesel faaliyetleri çerçevesinde, tüketicilerin nihai özel (ticarî, mesleki ya da işletmesiyle ilgili olmayan) ihtiyaçlarını karşılamak üzere bir malın mülkiyetini veya kullanım hakkını devretmeyi ya da hizmetin sağlanmasını, tüketicilerin ise bir bedel ödemeyi yükümlendikleri sözleşmelerdir”. Bkz. Ozanoğlu, “Yargıtay Uygulamasında THKH’nın Uygulama Alanı Bakımından İsimsiz Sözleşmeler”, ABDer. 2000, S. 3, s. 55; Ozanoğlu, TKHK –Maddi Anlamda Uygulama Alanı, s. 65. Tüketici sözleşmesi yerine ‘tüketim sözleşmesi’ kavramının da tercih edilebildiğini belirtmek gerekir. Bkz. Demir, “Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un Tüketim Sözleşmeleri ile İlgili Hükümlerinin Eleştirisi ve Çözüm Önerileri”, Prof. Dr. Fikret Eren’e Armağan, Ankara 2006, s. 397.

elektronik ortamda kullanılmak üzere hazırlanan yazılım, ses, görüntü ve benzeri gayri maddi malları” ifade eder. Kanun’un getirmiş olduğu bu tanımlamanın oldukça geniş kapsamlı olduğunu söylemek mümkündür. Nitekim 1999/44/AT sayılı AB Yönergesi, taşınmaz mallar ile maddî varlığı olmayan malları Yönerge’nin uygulama alanı dışında bırakırken, 4077 sayılı TKHK bu malları da uygulama alanı içerisine dahil etmiştir. Kanun, taşınmazlar için en azından ‘konut ve tatil amaçlı’

olma şartını ararken, taşınırlar açısından hiçbir ayrım gözetmemiştir. Bu çerçevede, yine anılan AB Yönergesi’nin uygulama alanı dışında bıraktığı, sınırlı bir hacimde veya miktarda dolumu yapılmamış bir halde satıma sunulan su ve gazlar ile elektrik de Kanun kapsamına girmektedir.

Öğretide, her ne kadar Kanun’da açıkça böyle bir ifade kullanılmamış olsa da, Kanun’un her türlü mal için değil, ‘tüketim malı’ niteliğindeki mallar için uygulanacağı belirtilmektedir379. Nitekim 4077 sayılı TKHK için örnek ve kaynak oluşturan AB Yönergesi, mal kavramı yerine açıkça ‘tüketim malı’380 kavramını kullanmış bulunmaktadır. Belirtmek gerekir ki, bir malın tüketim malı olup olmadığının tespitinde belirleyici olan ölçüt, malın niteliğinden çok, malı konu alan hukukî işlemde hedef tutulan amaçtır381. Bu anlamda, bir mal, tüketici satımı

379 Bkz. Kuntalp, “Finansal Kiralama Kanunu ve Tüketicinin Korunması Hakkında Kanuna Göre Tüketim ve Yatırım Malı Ayırımı”, Prof. Dr. Ali Bozer’e Armağan, Ankara 1998, s. 288; Ozanoğlu, TKHK –Maddi Anlamda Uygulama Alanı, s. 80; Demir, Tüketim Sözleşmeleri, s. 398 vd.; Demir,

“4822 Sayılı Kanun ile Tüketici Sözleşmeleri Alanında Getirilen Yenilikler”, BATİDER, C. XXII, S.

1, 2003, s. 208.

380 Yönerge’nin İngilizce metninde ‘tüketici malı’ (‘consumer goods’) ifadesinin tercih edildiğini belirtmiştik.

381 Ozanoğlu buna ‘muamele iradesi’ demektedir. Ozanoğlu, TKHK –Maddi Anlamda Uygulama Alanı, s. 80. Bu hususta ayrıca bkz. Kuntalp, s. 300 vd.

niteliğindeki bir sözleşmeye konu olmuşsa ‘tüketim malı’ olarak değerlendirilirken, ticarî satım niteliğindeki bir sözleşmeye konu olmuşsa bu şekilde tanımlanamayacaktır. Şu halde, bir malın tüketim malı olup olmadığı, konu olduğu satım sözleşmesinin niteliğinden bağımsız bir husus değildir. Sözleşmenin niteliğinin, daha açık bir ifadeyle tüketici sözleşmesi olup olmadığının belirlenmesinde ise, aşağıda görüleceği üzere, amaç ölçütünden hareket etmek gerekir.

Kanun’un uygulama alanının tespitinde incelenmesi gereken bir diğer kavram ise ‘tüketici işlemi’382dir. Bu kavram, Kanun’un tanımlara ilişkin 3. maddesinin (h) bendinde, “mal veya hizmet piyasalarında tüketici ile satıcı-sağlayıcı arasında yapılan her türlü hukukî işlem” olarak tanımlanmıştır383.

Kanun’un kapsama ilişkin 2. maddesi ile 2. maddenin kapsamın belirlenmesinde esas aldığı ‘tüketici işlemi’ kavramına ait tanım bir arada değerlendirildiğinde, tüketici satımından söz edebilmek için satımın Kanun’da tanımı yapılan ‘tüketici’ ve ‘satıcı’384 arasında yapılması gerektiği sonucuna varılmaktadır.

382 ‘Tüketici işlemi’ yerine ‘tüketici sözleşmesi’ kavramının kullanılmasının daha isabetli olacağı yönünde bkz. Zevkliler/Aydoğdu, s. 72-73.

383 Tüketicinin karşısında yalnızca satıcı/sağlayıcının bulunması düşünülemez. Örneğin Tez’de inceleme konusu yapılan üretici ve ithalatçı garantilerinin bir tüketici işlemi olduğuna şüphe yoktur.

Nitekim SvTB’nin hazırlamış olduğu ‘Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunda ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı Taslağı’nda tüketici işlemi tanımının “mal veya hizmet piyasalarında tüketici ile müteşebbis arasında yapılan her türlü hukukî işlem” şeklinde değiştirilmesi öngörülmektedir.

384 SvTB’nin hazırlamış olduğu ‘Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunda ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı Taslağı’nın yasalaşması halinde, tüketici işleminin tanımında ‘satıcı’ kavramının yerini ‘müteşebbis’ kavramı alacaktır. Bkz. bir üst dn.’ta yapılan

Kanun’un tanımlara ilişkin 3. maddesinin (f) bendine göre ‘satıcı’, “kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticarî veya mesleki faaliyetleri kapsamında tüketiciye mal sunan gerçek veya tüzel kişiler”dir. Nihayet Kanun’un tanımlara ilişkin 3.

maddesinin (e) bendinde ‘tüketici’ kavramı385 “bir mal veya hizmeti ticarî veya mesleki olmayan amaçlarla edinen, kullanan veya yararlanan gerçek ya da tüzel kişi” olarak tanımlanmıştır386. Tüzel kişileri de ‘tüketici’ kavramı içerisinde değerlendiren bu tanımlama, 4077 sayılı TKHK’ya, kavramı gerçek kişilerle sınırlayan 1999/44/AT sayılı AB Yönergesi’ne göre daha geniş bir uygulama alanı oluşturmaktadır. Hemen belirtelim ki, öğretideki hakim görüş387 ve Yargıtay’ın

açıklama. Taslak’ta ‘müteşebbis’ kavramı, “kamu kurumları da dahil olmak üzere kendi işi, işletmesi, zanaatı veya mesleğine ilişkin ticarî amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden bir gerçek ya da tüzel kişi” olarak tanımlanmıştır.

385 Tüketici kavramının tanımlanmasında esas alınan ölçütler ve bu ölçütlerin tüketici kavramının tarihsel gelişim süreci içerisinde değerlendirilmesi için bkz. Ozanoğlu, TKHK - Kişi Bakımından Uygulama Alanı, s. 667 vd. Bu hususta ayrıca bkz. Akipek, s. 63 vd.

386 SvTB’nin hazırlamış olduğu ‘Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunda ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı Taslağı’nda tüketicinin tanımının “mal veya hizmet piyasalarında ticarî veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek kişi” şeklinde değiştirilmesi öngörülmektedir. Bu değişikliğin gerçekleştirilmesi halinde, tüzel kişiler tanım dışında bırakıldığı için, daha önce tüketici olarak kabul edilen dernek ve vakıflar bu sıfatlarını kaybedeceklerdir. Böyle bir düzenlemenin, TKHK’nın koruma alanını daraltsa da, genellikle tüketici kavramını gerçek kişi olarak tanımlayan AB ülkelerindeki eğilimle paralel olduğu söylenebilir.

Nitekim Taslak’ın gerekçesinde de AB yönergelerine uyum sağlamak amacıyla tüketici tanımının değiştirildiği ifade edilmektedir.

387 Kuntalp, s. 305 vd.; Zevkliler/Aydoğdu, s. 81; Aslan, s. 7. Tüzel kişi tacirin, ticarethanesiyle ilgili olsa bile ticaretinin asli gereklerinden olmayan diğer arızi ilişkilerinde tacir olduğunun bir kenara bırakılması ve TKHK’nın korumasından yararlandırılması gerektiği yönünde farklı bir görüş için bkz.

Battal, “Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun Yönünden Tacirlerin Tüketici Sıfatı”, Prof. Dr. Ali Bozer’e Armağan, Ankara 1998, s. 322. Fikrimizce TTK m. 21’in açık hükmü karşısında pozitif hukuk açısından kabulü mümkün olmayan bu görüş ancak olması gereken hukuk açısından tartışılabilir. Tüzel kişi tacirin, ticarî uğraş alanı dışında kalan konularda bilgi ve deneyim yönünden sıradan bir tüketiciden farkı olmadığı düşünülebilir. Örneğin bilgisayar alım-satımı üzerine faaliyet gösteren bir ticarî şirketin personeline su ısıtıcısı almasında olduğu gibi. Ancak şu da bir gerçektir ki,

yerleşik uygulaması388, ‘tüzel kişi’ ibaresinin ticaret şirketlerini kapsamadığı ve TTK m. 21 gereğince tüzel kişi tacirlerin özel alanı olamayacağından, bunların alıcı konumunda olduğu satım sözleşmesinin ticarî satım olarak değerlendirilmesi gerektiği yönündedir.

Bu açıklamalar ışığında, satıcının ticarî ve mesleki faaliyeti kapsamında mal sattığı, alıcının ise ticarî ve mesleki olmayan -yani özel amaçlarla389- hareket ederek mal edindiği hallerde tüketici satımının söz konusu olacağı sonucuna varılmaktadır.

Şu halde, tüketici satımından söz edebilmek için, hem satıcı, hem de alıcı açısından

‘ticarî ve mesleki amaç’la390 hareket edilip edilmediğinin tespit edilmesi gerektiğini söyleyebiliriz391.

tüzel kişi tacir yapmış olduğu bu alımı, ticarethanesinde gider olarak göstermekte ve bunun malî avantajından yararlanmaktadır. Bu açıdan bakıldığında fikrimizce tüzel kişi taciri, tüketicilere tanınan korumdan yararlandırmamanın bizce adaletsiz bir yanı yoktur. Nitekim takip eden dn.’ta belirtilen 11.

HD Kararı’nda aynen şöyle denilmektedir: “Bir ticari ortaklığın kendi adına araç alması ve bu aracı ticari ortaklığın işlerinde kullanması ve bazen de özel nitelikte kullanması, işlemin niteliğini değiştirmez. Aksi halin düşünülmesi, hem vergi yasaları ve hem de ortaklık bilançosu bakımından karışıklıklar yaratacak nitelik taşımaktadır. Bu itibarla, taraflar arasındaki uyuşmazlığın çözümünde 4077 sayılı Yasanın uygulanması söz konusu değildir”.

388 Örneğin; HGK’nın 11.10.2000 T. ve 2000/19-1255 E., 2000/1249 K. sayılı ve 11.10.2006 T. ve 2006/19-684 E., 2006/647 K. sayılı ve kararları; 11. HD’nin 26.6.1997 T. ve 1997/1815 E., 1997/5112 K. sayılı Kararı (Kararlar için bkz. Kazancı İçtihat Programı).

389 Özel amacın belirlenmesinde kişisel, ailevî veya ev işlerinde kullanım gibi ölçütler kullanılabilir.

Bu ölçütlerin değerlendirilmesi için bkz. Kuntalp, s. 301 vd.; Ozanoğlu, TKHK - Kişi Bakımından Uygulama Alanı s. 679 ve aynı sayfada dn. 50 ile s. 685 vd.

390 Ticarî ve mesleki faaliyet ölçütü için bkz. Kuntalp, s. 304-305; Ozanoğlu, TKHK - Kişi Bakımından Uygulama Alanı, s. 672 vd.

391 Bu yaklaşım öğretide, ‘amaç teorisi’ olarak adlandırılmaktadır. Teoriye ilişkin kapsamlı

değerlendirmeler için bkz. Ozanoğlu, TKHK - Kişi Bakımından Uygulama Alanı s. 671 ve aynı sayfada dn. 21; Ozanoğlu, TKHK-İsimsiz Sözleşmeler, s. 55’te dn. 3; Ozanoğlu, TKHK –Maddi Anlamda Uygulama Alanı s. 59. Yazar, amaç teorisine göre, tüketicinin sözleşmeyle takip ettiği

4077 sayılı TKHK’nın uygulama alanını bu şekilde belirlendikten sonra, onarım garantisine ilişkin hükümlerin tespiti gerekmektedir.

II. Onarım Garantisine İlişkin TKHK Hükümlerinin ve İlgili İdarî