• Sonuç bulunamadı

Saray Engellilerinin Görevlerini Kötüye Kullanmaları

OSMANLI DEVLETĠ’NDE ENGELLĠLĠK VE ENGELLĠ KAVRAM

1.2. Engellilerin Ġstihdamı

1.2.3. Saray Engellilerinin Görevlerini Kötüye Kullanmaları

PadiĢahın en yakınında yer alma fırsatı yakalayan dilsizler, zaman içerisinde padiĢah üzerinde tesir etmeye baĢlamıĢlardır. Özellikle 16. yüzyılın ikinci yarısından itibaren haremin, padiĢah nedimleri ile birlikte dilsiz ve cücelerin de siyasi güçleri önemli ölçüde artmıĢtır. Ordunun baĢında sefere çıkma geleneği Sultan II. Selim Dönemi’nde son bulduktan sonra padiĢahlar daha fazla sarayda vakit geçirmeye baĢlamıĢlardır. Sarayın içinde kapalı bir yaĢam sürmeye baĢlayan Sultan III. Murad Devri’nde (1574-1595) padiĢaha yakın olan ve onunla zaman geçirme ayrıcalığına sahip

dilsiz ve cücelerin siyasi gücü gözle görülür biçimde artmıĢtır311

. 21 sene padiĢahlık yapmıĢ olan III. Murad, sarayda oturup dıĢarı çıkmamayı tercih etmiĢtir. Maiyetinde bulunan cüce, dilsiz ve hadım ağalar, üzerinde o kadar etkili olmuĢlardır ki padiĢahı iki sene boyunca Cuma namazına dahi çıkarmamıĢlardır. Buna gerekçe olarak ise, “çıkarsın ammâ Sarây-ı Âmire’ye giremezsin, kul tâ’ifesinin ittifâkı vardır, hâşâ hâl iderler”

diyerek kendisini korkutmuĢlardır. RüĢvet karĢılığında istediklerine iĢ vermiĢlerdir312.

Sultan III. Murad, vaktini genel olarak sarayda geçirmiĢtir. Osmanlı devlet teĢkilatı bu dönemde bozulmaya baĢlamıĢtır. Sefere gitmeyerek ordu baĢkumandanlığını serdar-ı

ekrem unvanıyla vezir-i azama bırakmıĢ ve bundan sonra bu usul adet olmuĢtur313.

Selânikî, Tarih’inde saray cüce ve dilsizlerini ağır bir Ģekilde eleĢtirmiĢtir. Devletin içinde bulunduğu sıkıntılı durumun baĢ müsebbibi olarak bunları göstermiĢtir. PadiĢahlara yakın olmalarından dolayı rüĢvet veren veya kendi himayelerine giren kimseleri istedikleri makama getirdiklerinden söz etmiĢtir. III. Murad’ın ölümüyle tahta 308 BOA, DH. MKT. 118/43. 309 BOA, BEO. 2965/222334. 310 Balcı, a.g.e., s. 71. 311 Dikici, a.g.e., s. 22.

312 Selânikî Mustafa Efendi, a.g.e., c. 2, s. 445. 313

geçen oğlu III. Mehmed Dönemi’nde ise maskara cüce ve dinsiz dilsizlere ulufe verilmek suretiyle çoğu saraydan uzaklaĢtırılmıĢtır. Bu durumdan hoĢnut olan Selânikî,

Osmanlı saltanatının onların suça bulanmıĢ vücutlarından kurtulduğunu söylemiĢtir314

. Ancak bu durum uzun süreli olmamıĢ; Sultan Ġbrahim ve IV. Mehmed dönemlerinde

yine devlet iĢlerinde etkili olmuĢlardır315

.

Osmanlı Devleti, dilsiz ve cücelerin devlet iĢlerine karıĢmalarını engellemek için bir kısım önlemler almıĢtır. Bu tür hareketleri görülenler kendilerine uygun bir ulufe verilerek saraydan çıkarılmıĢtır. Kabahatleri daha büyük olanlar ise baĢka memleketlere

sürgün edilmiĢtir316

. ġamlı Dilsiz Kacer’in, Ģahsi çıkarları için devlet adamlarının evlerini dolaĢtığının tespit edilmesinin ardından Kastamonu’ya gönderilerek kalebent

edilmesi, saraydaki engellilerin sürgün edilmesine güzel bir örnektir317.

1.3. Saray Engellilerinin ÇalıĢma Süreleri, Aldıkları MaaĢlar ve Kendilerine Yapılan Yardımlar

Osmanlı sarayında istihdam edilen sağır ve dilsizler uzun yıllar görevlerini yerine getirmiĢlerdir. DoğuĢtan sağır ve dilsiz olan bu engellilerin genellikle küçük yaĢlardan itibaren saraya alındıklarını söyleyebiliriz. Kıdemleri arttıkça Enderun’a has unvanlar alıp baĢ dilsizliğe kadar yükselirlerdi. Belli bir hizmet yılını dolduran baĢ dilsiz veya dilsizlerden isteyenler belirli maaĢlarla saraydan çıkartılıp emekli edilirlerdi. Çıkmak istemeyenler ise hayatlarının sonuna kadar sarayda kalabilirlerdi. Ancak baĢ dilsizlik makamını uzun süre iĢgal eden dilsizlere bu makamda gözü olan diğer dilsizler

düĢman kesilirdi318

.

Mart 1838’de 150 kuruĢ maaĢla emekliliğe sevk edilmiĢ olan sadaret dilsizlerinden Mustafa, Babıâli’de 30-40 yıl hizmette bulunmuĢtur. 1800 yılında saraya alınan Meclis-i Vâlâ-i Ahkâm-ı Adliye dilsizi Mehmed Ağa ölüm tarihi olan 1848 yılına kadar çalıĢmıĢtır. Çok küçük yaĢta çalıĢmaya baĢlayan Dilsiz Mehmed Ağa, 1866’ya kadar Meclis-i Vâlâ’da görev almıĢtır. 13 Eylül 1862’de hizmete baĢlayan sadaret dilsizi

314 Elhamdülillâh-i Teâlâ dâmen-i saltanat anların vücûd-ı habâset-âlûdlarından tathîr olundu. Bkz.

Selânikî Mustafa Efendi, a.g.e., c. 2, s. 441.

315 Özcan, a.g.m., s. 305. 316 Baykal, a.g.e., c. 1, s. 65. 317 Balcı, a.g.e., 65-66. 318

Lütfi Ağa, 24 Temmuz 1889’da öldüğünde yaklaĢık 26 sene, Kasım 1888’de ġûrâ-yı Devlet’te bulunan ve 1894’te hayatını kaybeden Dilsiz Mehmed Ağa’nın çalıĢma süresi ise 46 yıldır. 1898’de Babıâli BaĢdilsizi Hasan Ağa, devlet hizmetine 1851 yılında girmiĢtir319

. Yukarıdaki örneklerden Osmanlı idaresine giren dilsizlerin çok uzun yıllar görevlerini yerine getirdiklerini hatta bazılarının ölünceye kadar görevinin baĢında bulunduğu anlaĢılmaktadır. Çıkmak isteyenler ise belirli maaĢlarla saraydan ayrılmıĢlardır.

Enderun’a alınan her iç oğlanına olduğu gibi sağır ve dilsizlere de acemilik inamı dağıtılırdı. 17. yüzyılda dilsizlere ve cücelere on ikiĢer altın acemilik inamı verilmiĢtir. BaĢ dilsiz ve eskilik konumundaki ağalar on bin beĢ yüz akçe hilat parası almıĢlardır. Bu eski dilsizler hazine ve seferli dilsizlerinden ziyade baĢ dilsizin kethüdaları konumundaydılar. Muharrem ayında padiĢah ihsanı buyrulacağı zaman baĢ dilsize yirmi iki altın verilirdi. Kadir Gecesi ve Mevlit okutulduğunda dağıtılan destimal akçelerinden hazine baĢ ağa ve baĢ dilsizi otuzar altın almıĢlardır. Yeni padiĢah tahta oturduğunda dağıtılan bahĢiĢlerden hazinedeki dilsizlere yirmi beĢer, seferli odasındakilere on yediĢer, haremdeki baĢ musahib dilsize ise seksen altın verilirdi. Kurban Bayramı’nda adet olduğu üzere büyük Ģalvar akçesi dağıtılırdı. BaĢ dilsiz ağa kırk, hazine baĢ dilsiz ağa yirmi beĢ, hazine baĢ dilsizi yirmi, hazine ve seferli dilsizleri de on ikiĢer altın alırlardı. Dilsizler bağlı bulundukları koğuĢların iĢlerini yaptıkları için görevleri sona erince oradaki diğer görevliler gibi bahĢiĢ almaya hak kazanırlardı. Örneğin IV. Mehmed Dönemi’nde hazine hizmetinde bulunan dilsizlere diğer

hazinelilerle birlikte biner akçe bahĢiĢ verilmiĢtir320

.

Saray dilsizlerine adet olduğu üzere verilen ulufelerin dıĢında öteki rikab hizmetkârları gibi nöbetçi dilsizlerin de rikab üyelerinden aldıkları belli aidatları vardır. Ayrıca padiĢahın diğer iç oğlanlarıyla birlikte zaman zaman dilsizlere de birer altın

dağıtması geleneği bulunmaktadır. BahĢiĢ tutarları ise yılda otuz altını bulmuĢtur321

. Her sene Ramazan ayında dilsizlere erzak parası olmak üzere 200 kuruĢ serbizabana, 100 kuruĢ ise diğer dilsizlere dağıtılırdı. Devlet ekonomisinin içinde bulunduğu zor zamanlarda bu ücretlerin ödenmesinde sıkıntılar yaĢanmıĢtır. Babıâli BaĢdilsizi Hacı Hüseyin, her sene Ramazan ayında kendisine 200, diğer iki dilsize ise

319 Balcı, a.g.e., s. 67. 320 Kıran, a.g.m., s. 281-282. 321

100’er kuruĢ verildiğini hatırlatarak kendilerine de bu ücretin verilmesi talebinde bulunmuĢtur. Durumun görüĢülmesinin ardından Atiyye-i Seniyye Tertibi’nden gerekli

ödemelerin yapılmasına karar verilmiĢtir322

.

Atiyye-i Seniyye, bahĢiĢ ve ihsan anlamlarına gelmektedir. Genellikle padiĢahlar tarafından nakit olarak verilen hediyeler için kullanılmıĢtır. Ayrıca hanedan mensupları da kendilerine hizmet edenlere para dağıtmıĢlardır. Önceleri Ģairlere, sanatkârlara, saray mensuplarına, ulema ve Ģeyhlere in’am, tasadduk, ihsan gibi isimlerle verilen hediyeler de muhtemelen atiyye ile aynı anlamı taĢımaktadır. PadiĢahlar, belli günlerde saray halkına, çeĢitli zamanlarda devlet hizmetinde yararlılık gösterenlere, marifet sahibi olanlara, herhangi bir iĢte önemli baĢarı gösterenler ile yabancı devlet elçilerinin maiyetinde bulunanlara elbise ve kumaĢın yanı sıra para keseleri de dağıtır ve buna “Atiyye-i Seniyye” denilmiĢtir. Yeni padiĢah tahta geçtiğinde, yeni yıl münasebetiyle ve Hac mevsiminde Hicaz’a gönderilen paralar için de bu tabir kullanılırdı. Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasında faydası görülenlere yeni makamların yanında nakit desteği de sağlanmıĢtır. II. Abdülhamid, huzur derslerinde bulunan hocalara, tarikat Ģeyhlerine ve

derviĢlere para keseleri dağıttırmıĢtır323

. Bunun yanında yardıma muhtaç olanlara da nakit para yardımında bulunmuĢtur. Devlet hizmetinde bulunan engellilere, sonradan baĢına gelen bir olay neticesinde engelli olanlara ve savaĢta herhangi bir organını yitirmek suretiyle engelli kalan vatandaĢlarına atiyye-i seniyye tertibinden para dağıtılması sağlanmıĢtır.

Sağır ve dilsizlerin tımar ve zeamet aldıkları da olmuĢtur. Koçi Bey ise cüce ve dilsizlerin ulufeli olduklarından dolayı tımar ve zeamet almalarının kanunen yasak

olduğunu söylemiĢtir324. Ancak bu yasağa rağmen cüce ve dilsizler tımar ve zeamet

almaya devam etmiĢlerdir. Bu durum zamanla bu sistemin bozulmasına sebebiyet vermiĢtir. Kanuni Sultan Süleyman’ın son zamanlarına kadar devletin en önde gelen askeri kuvvetini oluĢturan bu güç, özellikle 16. yüzyılın sonlarından itibaren, ocağın içine gerek rüĢvetle, gerekse kanuna aykırı olarak yabancıların sokulmasıyla bozulmuĢtur. Ayrıca, babaları ölen yetimlerin tımarlarının baĢkalarına verilmesi, hile ile berat tevcih ettirilmesi, boĢ kalan tımarların asıl sahipleri olan askerler yerine saray cüce

322 BOA, BEO. 743/55669. 11 ġubat 1896’da çıkan bu karara verilen 25 ġubat tarihli cevapta söz konusu

yıl için tahsis edilen atiye-i seniyye tertibinin mevcudu kalmadığından durum Dâhiliye ve Maliye nezaretlerine bildirilmiĢtir (4 Mart 1896). BOA, BEO. 749/56154.

323 Feridun Emecen, “Atiyye-i Seniyye”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, c. 4, s. 64; Mehmet Ali Ünal,

Osmanlı Tarih Sözlüğü, Ġstanbul 2011, s. 62. Pakalın, a.g.e., c. 1, s. 110-111.

324

ve dilsizlerine verilmesi de etkili olmuĢtur. Bunun gibi nedenlerden dolayı, Rumeli’de iyi bir Ģekilde teçhiz edilmiĢ kırk bin atlı çıkaran tımarlı sipahiler, zamanla ancak sekiz

bin süvari çıkarır hale gelmiĢtir325. Bu durum ise Osmanlı askeri gücünün büyük oranda

zayıflamasına sebep olmuĢtur.

Osmanlı Devleti savaĢ dönemlerinde dilsizlerin elinde bulunan tımar ve zeametleri ellerinden alarak sefere katılacaklara devredebiliyordu. 1790/91’de yayınlanan bir Hatt-ı Hümayun ile sefere çıkamayacak derecede hasta ve yaĢlı olanlarla dilsizlerin tasarrufunda bulunan zeamet ve tımarları ellerinden alınmıĢtır. Söz konusu topraklar sağlıklı ve savaĢa iĢtirak edebilecek kimselere verilmiĢtir. Bu önlemin alınmasındaki en önemli etken 1787-1792 Osmanlı Devleti ile Rusya arasında yapılan savaĢın getirdiği olumsuzluklar ve ekonomik anlamda hazinenin içine düĢtüğü para sıkıntısıdır326

.

Saray engellilerin önemli miktarda zeamet gelirleri mevcuttur. ArĢiv belgeleri de bu bilgiyi doğrulamaktadır. Devlet hizmetindeyken ölen dilsizlerin zeametleri boĢ kaldığından baĢkasına verilirdi. Ancak bu kimselerin aileleri mağdur edilmez ve onlara

da baĢka yerlerden zeamet bağlanırdı327

. Dilsiz Arnavut Mustafa Ağa’nın Zihne kazasında 37.000 akçelik zeameti vardı. Onun ölümünün ardından zeameti baĢkasına verilmiĢtir328

. Mustafa’nın oğlu Ġbrahim ise babasının ölümüyle yetim ve yardıma muhtaç kaldığını ifade ederek kendisi için uygun bir zeamet istemiĢtir. Bunun üzerine

kendisine derya kaleminden zeamet bağlanmıĢtır329. Aynı Ģekilde Tırhala’da zeameti

bulunan Dilsiz Ġsmail Ağa’nın ölümü üzerine münhal olan zeameti seferli odasına

mensup Bizeban Hamid Ağa’ya tevcih edilmiĢtir330

.

Bazı durumlarda zeamet gelirinin tamamından ziyade bir kısmı dilsizlere tahsis edilmiĢtir. 1847 yılında Aydın Sancağı’na bağlı Bölücek Köyü civarındaki senelik geliri 5000 kuruĢ olan zeametin 2600 kuruĢu Enderun bizebanlarından Mehmet Ağa’ya, kalan

kısmı ise mabeyn-i hümayun bekçiliğinden mahrec Ali Ağa’ya tahsis edilmiĢtir331

.

325 Yusuf Halaçoğlu, XIV-XVII. Yüzyıllarda Osmanlılarda Devlet Teşkilâtı ve Sosyal Yapı, Ankara 1991,

s. 49. 326 Balcı, a.g.e., s. 73. 327 Balcı, a.g.e., s. 74. 328 BOA, ĠE. HH. 3/231. 329 BOA, ĠE. HH. 3/242. 330 BOA, HH. 1520. 331 BOA, Ġ. DH. 163/8455.

1852’de vefat eden Abdülhamid Ağa’nın Niğde Sancağı’nda senelik 6250332

, 1855’te ölen Enderun dilsizlerinden ġakir Ağa’nın ise Kütahya, Aydın ve Denizli’de yıllık toplamı 15214 kuruĢ eden zeamet gelirleri mevcuttur. ġakir Ağa’nın ölümüyle zeameti

hazinedar ustanın ikinci hademesi olan Hacı Hüseyin Ağa’ya tahsis edilmiĢtir333

. 1858’de Bizeban Ahmed Nazif Ağa’nın Silistre’nin Hırsova nahiyesinde bulunan 4500

kuruĢluk zeameti ölümü üzerine Mustafa Sadık Ağa’ya devredilmiĢtir334

.

Devlet hizmetinden çıkan dilsizlere geçinebilecekleri oranda maaĢ bağlanmıĢtır. Görevlerini ifa ederken ölen dilsizlerin sahip oldukları mallarından gerekli kesintiler yapılıp baĢkalarına olan borçları ödendikten sonra geri kalan kısmı ailelerine teslim edilirdi335.

Devlet hizmetinde yer alan dilsizlerin hepsi aynı miktarda maaĢ almazlardı. ÇalıĢtıkları birime göre dilsizlerin aldıkları maaĢlar farklılık göstermekteydi. MaaĢlarının ödenmesini veya arttırılmasını isteyen dilsizler yazdıkları arzuhallerinde kendi birimlerinde çalıĢan mevkidaĢları kadar maaĢ alma isteğinde bulunmuĢlardır.

Bunun için de genellikle “emsâli misillû336” tabiri sıklıkla belgelerde kullanılmıĢtır.

1842 yılında devlet hizmetine giren Bizeban Hacı Hüseyin kaç aydan beri Babıâli’de maaĢsız bir Ģekilde çalıĢtığını ve geçindirmek zorunda bulunduğu kalabalık bir ailesinin olduğundan bahsettikten sonra Babıâli’de aynı pozisyonda çalıĢan diğer dilsizlerin aylık 200 kuruĢ aldığını söyleyerek kendisine de o kadar kuruĢ verilmesini talep etmiĢ ve

isteği yerine getirilmiĢtir337

. Ancak ilerleyen zamanlarda Bizeban Hüseyin’in yine ekonomik sıkıntılar yaĢadığı görülmektedir. Sıkıntılarının giderilmesi için ise maaĢına zaman zaman zam yapılmıĢtır. MaaĢların artırılması için en sık baĢvurulan yol ise, ölen

birisinin maaĢını, ihtiyacı olanlara vermek ya da bunlar arasında bölüĢtürmektir338

. 1848’de ölen Meclis-i Vâlâ dilsizlerinden Mehmed Ağa’ya aylık 200 kuruĢ verilmiĢtir. Mehmed Ağa’nın ölümü üzerine ailesi zor bir durumda kalmıĢtır. Dilsiz Mehmed’in eĢi ġerife Saliha, eĢinin kırk yıl hizmet ettikten sonra emekliye ayrıldığını 332 BOA, A. MKT. MHM. 44/2; A. MKT. NZD. 49/52. 333 BOA, Ġ. DH. 329/21485. 334 BOA, A. MKT. MHM. 129/51. 335 Balcı, a.g.e., s. 74.

336 Aynı biçimde, benzeri durumlarda olduğu gibi. Bkz. Devellioğlu, a.g.e., s. 220. 337

BOA, Ġ. DH. 58/2886.

338 BOA, A. AMD. 6/83; Dilsiz Hüseyin’in maaĢına yapılan bu iyileĢtirme de ona yetmemiĢtir. Bunun

üzerine 1854’de hayatını kaybeden Meclis-i Vâlâ dilsizlerinden Hacı Mustafa’nın 150 kuruĢ olan maaĢının 50 kuruĢu Dilsiz Hüseyin’e, 100 kuruĢu ise Bizeban Mehmed ve Mehmed Ali Ağa arasında

ve kendisine verilen aylık 200 kuruĢ maaĢ ile günlük altı adet nân-ı azîzin339 de kesilmesinden dolayı çocukları Kamile ve Ġbrahim ile birlikte sefalete düĢtüklerinden söz etmiĢtir. Hatta kızı Kamile’nin sara hastalığından muzdarip olmasının yanında alil, sakat ve iĢe güce iktidarı olmadığını söylemiĢtir. EĢinden kalan maaĢın kendilerine tahsis edilmesi ricasında bulunmuĢtur. Yapılan incelemelerde söz konusu paranın halen kimseye tahsis edilmediği, ekmeğin ise Bizeban Nazif Ağa’nın mahlûlü olup Meclis-i Vâlâ dilsizlerinden Mehmed Ağa’ya tahsis edildiği anlaĢılmıĢtır. Ayrıca emekli dilsizlerden Hüseyin Ağa’nın da maaĢ almaya ihtiyacı vardır. Her iki tarafın da ihtiyaçları göz önüne alınarak bir orta yol bulunmaya çalıĢılmıĢtır. ġöyle ki, zikrolunan maaĢın henüz kimseye tahsis olunmaması, hem Mehmed Ağa’nın ailesi hem de emekli dilsizlerden Hüseyin Ağa’nın merhamete muhtaç bulunması sebebiyle paranın taraflara

yarı yarıya verilmesi kararlaĢtırılmıĢtır340

.

Enderun çıkıĢlı Ahmed Kamil Ağa aylık 500 kuruĢ maaĢ almıĢtır. 1849’da ölmesi üzerine maaĢı Hırka-i Saadet hademesinden Mehmed Nuri Ağa’ya

devredilmiĢtir341

. 1850’de ise Hamid Ağa’nın 500 kuruĢ olan maaĢı kendisine yetmemiĢtir. Emekli olduktan sonra gümrükte çalıĢmıĢtır. Ancak aile efradının kalabalık olmasından dolayı geçinemediğinden zaman zaman para çekmek suretiyle gümrüğe toplamda 10000 kuruĢ borçlanmıĢtır. Bu borçları ödemeye gücü yetmediğinden söz ederek borcunun affını talep etmiĢtir. Yapılan müzakerelerde ise Hamid Ağa’nın borcunun affedilmesi onun durumunda olan diğer kimselere örnek teĢkil edeceği için uzun vadede devletin ekonomisine zarar vereceğinden sürüncemede bırakılmıĢtır. Ancak yine de ilerleyen zamanlarda ise kendisini rahatlatmak amacıyla maaĢına zam

yapılmıĢtır342

.

1866 yılında vefat eden Mehmed Rauf 250343

, 1882’de ġurâ-yı Devlet çalıĢanı

Dilsiz Mehmed Ağa 150344

, 1883’te Rusçuk göçmenlerinden olup Babıâli çalıĢanı

Hasan ġükrü 100345

, 1898’de serbizeban Hasan Ağa’ya 900, serbizeban yardımcısı

339 Ekmek. Bkz. Devellioğlu, a.g.e., s. 806. 340 BOA, Ġ. MVL. 135/3678. 341 BOA, A. MKT. 187/91; Ġ. DH. 192/10779. 342 BOA, A. MKT. MVL. 30/69; Ġ. DH. 230/13802; A. MKT. NZD. 29/72. 343 BOA, MVL. 512/5. 344 BOA, Ġ. DH. 869/69514.

345 Ailesinin kalabalık olmasından dolayı kendisine ödenen 100 kuruĢ maaĢın geçimini sağlamasına

yetmediğini ifade eden Hasan ġükrü, maaĢının 200 kuruĢa çıkarılması ricasında bulunmuĢtur. BOA, Ġ. DH. 874/69800.

Ferruh Efendi’ye ise 300346

kuruĢ maaĢ ödenmektedir. Devletin ekonomik anlamda sıkıntı yaĢadığı dönemlerde diğer devlet memurları gibi dilsizler de eksik maaĢ alıyorlardı347

. ġurâ-yı Devlet Serbizebanlarından Mehmed Sıdkı Efendi 1900 ve 1901 yıllarına ait birikmiĢ maaĢı olan 1089 kuruĢu alamadığı için Fatih’te oturduğu evin kira

bedeli olan 100 kuruĢu ödeyemediğinden bahsetmiĢtir348

. Devlet idaresine giren dilsizlerin bir kısmı belli bir süre maaĢsız bir Ģekilde iĢe giriyorlardı. Herhangi bir memurun vefatı durumunda ise boĢta kalan maaĢı söz konusu dilsize tahsis ediliyordu349.

ĠĢe baĢlayan bir dilsize ödenecek maaĢ miktarı belirlenirken diğer birimlerde çalıĢan dilsizlerin aldıkları maaĢlar dikkate alınarak tespit edilmiĢtir. 1847’de Meclis-i Maarif-i Umumiyeye tayin olunan Mehmed Ali adındaki dilsizin ayda ne kadar maaĢ alacağının belirlenmesi için Meclis-i Vâlânın mezkûr dairesinde müstahdem Bizeban Hüseyin Ağa’nın aylık 200 kuruĢ maaĢı olduğu anlaĢıldığından kendisine aynı miktarda

maaĢ verilmesi kararlaĢtırılmıĢtır350

.

Bazı dilsizlerin babaları da devlet hizmetinde bulunmuĢlardır. Örneğin, Babıâli dilsizlerinden Ferruh Bey’in babası Hamid PaĢa, Lazistan mutasarrıfıdır. Mayıs 1894’te vefat edince hazine tarafından Ferruh Bey’e kayd-ı hayat Ģartıyla aylık 128 kuruĢ maaĢ bağlanmıĢtır. Ancak görevde bulunduğu için bu maaĢı kesilmek istenmiĢtir. Ancak Dilsiz Ferruh, Babıâli’den aldığı maaĢın çok az miktarda olduğunu söyledikten sonra hazine tarafından kendisine tahsis edilen maaĢın kesilmesinin mağduriyet oluĢturacağından bahsetmiĢtir. Bunun üzerine hazineden aldığı maaĢına dokunulmaması

kararı alınmıĢtır351

.

346 Hasan Ağa kaleme aldığı arzuhalinde yıllardan beri devlet hizmetinde çalıĢtığından söz ederek

kendisine ödenen 900 kuruĢluk maaĢ az olduğunu, aynı Ģekilde Ferruh Efendi’nin devlete son derece bağlı ve iyi hizmetlerde bulunduğundan söz ettikten sonra aile efradının kalabalık olmasını da gerekçe göstererek maaĢlarında iyileĢtirme istemiĢtir. Ancak maaĢlarına yapılacak artıĢın bütçeye yük oluĢturacağı nedeniyle Ģu anda mümkün olamayacağı ancak boĢ kalan bir maaĢ bulunursa durumun yeniden değerlendirileceği cevabı verilmiĢtir. BOA, BEO. 1235/92570.

347

Balcı, a.g.e., s. 77.

348 BOA, BEO. 1682/126138. 349 Balcı, a.g.e., s. 78. 350 BOA, C. MF. 99/4947.

351 BOA, BEO. 399/29883. Ferruh Bey, iki yıl sonra yeniden karĢımıza çıkmaktadır. Dilekçesinde bu

sefer annesinden Ģikâyetçidir. ġöyle ki, babası Hamid PaĢa henüz hayatta iken Sultanahmet civarında bulunan bir mahalledeki 3-4 bin zirâ (bir uzunluk ölçüsü, 75 ile 90 cm arasında değiĢen Ģekilleri vardır.) uzunluğundaki arsasını iki dilsiz kız kardeĢiyle kendisinin geçimini sağlamak ve ileride ise kendilerine bırakmak üzere geçici olarak annelerine terk etmiĢ olmasına rağmen, annelerinin adı geçen arsayı damadının teĢvikiyle satmak teĢebbüsünde bulunduğundan ve bu durumun kendilerinin zararına

Saray dilsizlerine maddi yardımlar yapılmasının yanında bazen de kendilerine devlet tarafından ev alınmıĢ, ev kirası karĢılanmıĢ, arsa tahsis edilmiĢ ve evin tamir iĢleri yapılmıĢtır. Dilsiz görevliler, yazdıkları dilekçelerinde genellikle devlete olan bağlılıklarından, iyi hizmetlerinden ve fakir hallerinden söz ederek yardım talebinde bulunmuĢlardır. Babıâli bizebanlarından Hacı Hüseyin Ağa, Rumeli Hisarı’nda tasarrufunda bulunan evin karĢısında bulunan arsanın, ahır inĢa etmek için kendisine verilmesini istemiĢtir. Söz konusu arsanın kiralanmasında herhangi bir sakınca

olmadığının anlaĢılması üzere 250 kuruĢ karĢılığında kendisine verilmiĢtir352. 1858’de

Babıâli’de görevli dilsizlerden Hacı Hüseyin’in evi yıkılmıĢ, kendisinin fakir ve yardıma muhtaç olması nedeniyle evinin tamiri için gerekli olan 2500 kuruĢ atiyye

ihsan buyrulmuĢtur353

.

1866 yılında Ġstanbul Demirkapı’da çıkan yangının ardından evi ve eĢyaları yanarak ailesi ile birlikte açıkta kalan Meclis-i Vâlâ Dilsizi Mehmed Ağa’ya Unkapanı Hıdır Bey Mahallesi’nde bulunan bir evin satın alınması meclis tarafından

kararlaĢtırılmıĢtır354

. 1888’de ġurâ-yı Devlet Dilsizi Mehmed Ağa kırk yıldır devlete hizmet ettiğinden ve fakir olduğu için ev sahibi olamadığından söz ederek Fatih’te

bulunan ve bedeli 25 lira olan evin satın alınmasını talep etmiĢtir355

. Üsküdar Sultan Tepesi’nde meydana gelen yangın neticesinde Babıâli dilsizlerinden Hacı Hasan Ağa’nın evi ve eĢyaları yanmıĢtır. Kasım 1889’da meydana gelen bu olay sonrası Dilsiz

Hasan’a atiyye-i seniyye tertibinden 2000 kuruĢ yardımda bulunulmuĢtur356

.

Devlet, bünyesinde istihdam ettiği dilsizlerin bazen de düğün masraflarını karĢılamıĢtır. 26 ġubat 1899’da ġurâ-yı Devlet Dilsizi Safi, kimsesiz ve aldığı maaĢın düĢük olmasından dolayı, evlenmesi için gerekli masrafları ödemeye gücü yetmediğini söyleyerek yardım talebinde bulunmuĢtur. Düğün ve diğer giderlerini karĢılaması

amacıyla kendisine 150 kuruĢ atiyye verilmiĢtir357

.

olacağından söz ederek satıĢın durdurulmasını talep etmiĢtir. Verilen cevapta durumun incelenerek