• Sonuç bulunamadı

OSMANLI DEVLETĠ’NDE ENGELLĠLĠK VE ENGELLĠ KAVRAM

1.2. Engellilerin Ġstihdamı

1.2.1. Sarayda Ġstihdam Edilen Engelliler

1.2.1.1. Sarayın Günlük ĠĢlerinde Engelliler

Sağır ve dilsizler sarayın günlük iĢlerinde kullanılmıĢlardır. Bunlar bağlı bulundukları koğuĢ amirinin nezaretinde o koğuĢun günlük düzeninde yaĢarlardı. Dilsizlerin asıl görevleri padiĢahın kapısında nöbet tutmak, sadrazam ve Ģeyhülislam ile yapılan görüĢmeler esnasında hizmette bulunmak ve padiĢah haremde iken kapısında

beklemekti261. Nöbette bulunmadıkları zamanlarda ise Ağalar Camii önünde toplu

Ģekilde bulunarak iĢaret dili ile birbirleriyle sohbet ederlerdi262

.

259

Ricaut, Türkler, s. 45.

260 UzunçarĢılı, Osmanlı Devleti’nin Merkez ve Bahriye Teşkilâtı, Ankara 1988, s. 305; Yıldırım,

“Ġstanbul’da Sağır-Dilsiz ve Âmâların Eğitimi”, s. 307.

261 Özcan, a.g.m., s. 304. 262

Sarayda görevli dilsizlerin bazen de berberlik263

mesleği ile uğraĢtıklarını görmekteyiz. 22 Mayıs 1695 tarihli bir Hilat defterinde yer alan bilgiye göre saraydaki dilsizlerin biri padiĢahın berberi olarak görev yapmıĢ ve bu tarihte 87 kuruĢ hilat parası almıĢtır264

. J. B. Tavernier, dilsiz ve cücelerin bazılarının kavuk sarmasını öğrenmeye çalıĢtıklarını bazılarının da tıraĢ etmek, tırnak kesmek gibi iĢler yaptıklarından söz etmiĢtir. Tırnak kesmek için ne burada ne de tüm Asya’da hiçbir zaman makasın, dinen yasaklandığı için, kullanılmadığı bunun yerine bu iĢ için ucu keskin çakı Ģeklindeki küçük bir çelik aletten yararlanıldığını ve bunu da büyük bir beceriyle yaptıklarından

bahsetmiĢtir265

.

Fransa’dan gönderilen bir heyetin baĢında Ġstanbul’a gelen ve 1792-1798 yılları arasında burada yaĢamıĢ olan Fransız Doktor Antonie Olivier, yazmıĢ olduğu eserinde Osmanlı hizmetinde bulunan bir dilsizin Fransa elçisi Descorches’in güvenini kazanarak zaman zaman kendisine haberler getirdiğini söylemiĢtir. Ancak bu kiĢinin aslında

Osmanlı Devleti adına istihbarat toplayan bir casus olduğunu yazmıĢtır266

. BaĢka bir örnekte ise bazı dilsizlerin görev yaptıkları birimden dıĢarıya bilgi sızdırdıkları anlaĢılmaktadır. Sadrazam Köprülüzâde Fâzıl Mustafa PaĢa, kızlar ağasının Sultan II.

Ahmed'e kendisi aleyhinde söylediği sözleri Dilsiz Mehmed adlı kiĢiden öğrenmiĢtir267.

Buradan hareketle sağır ve dilsizlerin bazen Osmanlı Devleti bazen de devlet adamları adına bilgi toplama amacıyla görevlendirildiklerini söyleyebiliriz. Yukarıdaki örnekten hareketle sadrazamların bazen sağır ve dilsizleri kendilerine bilgi vermeleri karĢılığında desteklediklerini görmekteyiz.

Saraydaki dilsizlerin padiĢahların ölümünde yas tuttuklarını da görmekteyiz. Kanuni Sultan Süleyman vefat ettiği zaman devlet erkânı matem elbisesiyle Ģala sarınıp solak ve peykler baĢlarındaki sorguçları çıkarıp börkleri üstüne peĢtamal ve çavuĢlarla

çaĢnigirler ve diğer ağalar karalar sarıp dilsizler çullar giyip matem tutmuĢlardır268

.

263 Büyük Dilsiz Berber Usta’ya günde 80 akçe… Bkz. Peirce, a.g.e., s. 189. 264 Balcı, a.g.e., s. 52.

265 Tavernier, Topkapı Sarayında Yaşam, Çev. Perran Üstündağ, Ġstanbul 1984, s. 82. 266 Dikici, a.g.t., s. 58.

267

Kızlarağasının, sultan ile görüĢtüğü esnada kapı perdesini tutan Dilsiz Mehmed Ağa, bunların dudak ve el hareketlerinden sadrazamın azledileceğini anlayarak derhal odadan çıkar ve doğru sadrazama giderek olup bitenleri iĢaret dili ile kendisine anlatır. Bkz. Kantemir, a.g.e., s. 756; Özcan, a.g.m., s. 305.

268 UzunçarĢılı, Saray Teşkilâtı, s. 55; Selânikî Mustafa Efendi, Tarih-i Selânikî (971-1003/1563-1595), c.

1.2.1.2. Musahiblik

Osmanlı sarayında PadiĢahların maiyetinde kendilerini eğlendirmek veya onlarla sohbet etmek amacıyla musahib denilen kimseler bulunmaktadır. Arapça kökenli bir kelime olan musahib, sohbet edici, sohbet eden anlamlarına gelmektedir. Bunlar bilgili, hoĢ sohbet ve hazır cevap kimselerden oluĢmaktadır ki bunlar içerisinde dilsiz, cüce ve

hadım ağaları da yer almaktadır. PadiĢah kimi isterse ona bu unvanı verirdi269

.

PadiĢah tarafından musahibliğe seçilecek kimselerin sahip olması gereken en önemli özelliği zeki olmalarıdır. Akıllı, eğlenceli ve aynı zamanda nüktedan olması

sultanın en yakınında yer almaya imkân sağlayan baĢlıca etkenlerdir270

. ġarkı söylemek, Ģiir yazmak, herhangi bir müzik aletini çalmak gibi yeteneklere sahip olmak da bir

kimsenin padiĢah musahibi olma Ģansını arttırmaktadır271

.

Taklit yapmak konusunda usta olan dilsizler padiĢah musahibliğine ayrılır ve

cüceler gibi çeĢitli soytarılıklarla padiĢahı eğlendirirlerdi272

. PadiĢah, musahib dilsizlerin yaptıkları Ģakalardan memnun kalırsa üzerlerine para saçardı. Atılan paralardan daha fazla kapma çabasında oldukları için birbirleri ile büyük rekabete girerlerdi. Paraların üzerine atlamaları ve birbirleriyle kavga etmelerini sultan zevkle izlerdi. Bu zaman geçirme uğraĢını daha eğlenceli hale getirmek istediğinde ise hem

dilsizleri hem cüceleri getirtirdi273

.

Musahibler, sohbet etmeleri ve padiĢahı eğlendirmelerinin yanında, kapısının önünde nöbet tutmak, verdiği emirleri harem halkına ve divan üyelerine duyurmak gibi

görevleri de yerine getirirlerdi274

. Tavernier, devlet iĢlerini idare etmesinin yanı sıra sultanın bazı günler kendisini güldürmek için türlü komiklikler yapan dilsiz ve cücelerle

birlikte sarayın bahçesinde dolaĢtığını söyler275.

1812-1830 yılları arasında Enderun’da yaĢamıĢ olan Hafız Hızır Ġlyas Ağa eserinde, Sultan II. Mahmud’un engelli musahipleri hakkında önemli bilgilere yer vermiĢtir. Seferli odasına mensup BaĢdilsiz Hamid’in çırağ edilerek kendisine musahiblik verildiğini anlatmıĢtır. Yazarın verdiği bilgilerden yola çıkarak sanatkâr

269 Pakalın, a.g.e., c. 2, s. 583; UzunçarĢılı, Saray Teşkilâtı, s. 75. 270 Dikici, a.g.t., s. 31.

271

Dikici, a.g.t., s. 33.

272 Özcan, a.g.e., s. 304. 273 Ali Ufki, a.g.e., s. 29-30. 274 Ortaylı, Osmanlı Sarayı, s. 158. 275

engelli musahiblerden de haberdar olmaktayız. Tek gözü görmediğinden musahib Neyzen YekçeĢm olarak adlandırılan bu engellinin çaldığı ney herkes tarafından

beğenilmiĢtir276

. Sanatkâr olan bir baĢka engelli musahib de ġehla277 Abdi Bey’dir.

PadiĢahın 1812 yılında saray dıĢına yaptığı gezilerden birine katılan Abdi Ağa, “Ey keman ebrû helak hançer-i müjgânınem

BulmuĢum feyz-ü nazar senden senin kurbanınem Cana meylin var ise emreyle teslim eyleyem PadiĢahım ben senin bir bende-i fermanınem”

gazelinin birkaç beytini okumuĢtur.278

Musahib dilsizler, padiĢahın Ģehir içi gezilerinde yanında gider ve halka para

dağıtma iĢini üstlenirlerdi279

.

Saraydaki eğlencelerin önemli kısmını musahiblerin padiĢah önünde yaptıkları gösteriler oluĢturmaktadır. Bu eğlencelerin bir kısmı hemen o anda düĢünülerek gerçekleĢtirilirken bir kısmı da daha önceden hazırlanan kurgunun padiĢah ve saray halkı karĢısında sahnelenmesi ile yapılırdı. Son derece sade ve kaba olan bu gösterilerde amaç izleyenleri eğlendirip gülmelerini sağlamaktı. Örneğin padiĢahın emri ile musahiblerden biri havuza atılır. Musahib baĢlarda kasıtlı olarak telaĢlanır ancak daha

sonra iĢ ciddiye biner ve hemen musahib sudan çıkarılırdı280

. Bu eğlencelerin bazen kötü bir Ģekilde sonuçlandığını görmekteyiz. Sultan II. Mahmud, Kağıthane’de Çağlayan mesiresindeki saraya gittiğinde yanında bulunan Dilsiz Hüseyin ile Musahib

Abdi Ağa’yı havuza attırmıĢtır281

. Ayağı havuzun ızgarasına takılan Dilsiz Hüseyin

276 Hafız Hızır Ġlyas Ağa, a.g.e., s. 64-65.

277 ġaĢı bakan kimse, tatlı ĢaĢı, hafif ĢaĢı. Bkz. Parlatır, a.g.e.,s. 1566; Devellioğlu, a.g.e., s. 985. 278

Hafız Hızır Ġlyas Ağa, a.g.e., s. 66.

279 Ġsmail H. Baykal, Enderun Mektebi Tarihi, c. 1, Ġstanbul 1953, s. 64. 280 Hafız Hızır Ġlyas Ağa, a.g.e., s. 40.

281

Musahib Abdi Bey ile Dilsiz Hüseyin’in havuzda güreĢ yapmaları istenmiĢtir. Bunun üzerine Dilsiz Hüseyin, hızla Abdi Bey’in yanına giderek sımsıkı sarılıp onu ejderha heykelinin olduğu havuza götürmüĢtür. Abdi Bey, havuzun derin olduğunu görünce hemen feryat etmeye baĢlamıĢtır. Bu esnada Dilsiz’in ayağı heykelin altındaki demir ızgaraya geçmiĢtir. Her ne kadar ayağını kurtarmaya çalıĢmıĢsa da baĢarı elde edememiĢtir. Öbür yanda ise Abdi Bey’in çığlıklarını duyanlar ona yardım etmeye çalıĢırken Dilsiz Hüseyin’i unutmuĢlardır. ÇavuĢ ġakir Ağa, tehlikeyi göze alarak hemen suya atlayıp Abdi Bey’i havuzun dıĢına çıkararak hayatını kurtarmıĢtır. Ancak Dilsiz Hüseyin, hala havuzun içindedir. Oradakiler bunun farkına biraz geç varmıĢlar ve hemen tersanelilerden biri suya girerek Dilsiz’in ızgaraya sıkıĢan ayağını çıkartarak suyun dıĢına getirmiĢtir. Ancak ne yazık ki Dilsiz Hüseyin çoktan hayatını kaybetmiĢtir. Belki yaĢar umuduyla bir ağaca baĢı aĢağıda olacak Ģekilde asılmıĢsa da değiĢen bir Ģey

boğularak hayatını kaybetmiĢtir. Bu duruma çok üzülen Sultan II. Mahmud, dilsizin

annesine harc-ı hassa tertibinden bir miktar maaĢ bağlatmıĢtır282.

PadiĢah ve saray halkını eğlendirmek için oynanan baĢka bir oyun da curcunadır. Curcuna, padiĢah musahiblerinin ve soytarıların meydana çıkıp garip hareketler

yapmaları, garip sözler söylemeleri ve olabildiğince çok gürültü etmeleridir283

. Muhtemelen daha önceden düĢünülmemiĢ olup hemen o anda karar verilen bu oyunda da amaç tuhaf Ģeyler söylemek, gürültü yapmak ve birbirlerine yaptıkları el Ģakaları ile padiĢahı eğlendirmektir.

ġekil 1.1 Musahiblerin yaptıkları curcuna (Dikici, a.g.t., s. 13)

Sultan II. Mahmud’un son devirlerine kadar bu dilsizler padiĢah yemek yerken yanında türlü komiklikler yaparak onu eğlendirirlerdi. Bazen dilsizlerin tütün keselerinin içine haberleri olmadan yılan konulurdu. Kesesini açıp içinde yılan olduğunu gördüğü anda, dilsizin yaĢadığı korku ve verdiği tepkileri izlemekte olan

padiĢah ve saray halkı oldukça eğlenmiĢtir284

.

olmamıĢtır. Bunun üzerine PadiĢah II. Mahmud, Dilsiz Hüseyin’in uygun bir yere gömülmesini emretmiĢtir. Bkz. Hafız Hızır Ġlyas Ağa, a.g.e., s. 98-99.

282 Baykal, a.g.e., c. 1, s. 64; Hafız Hızır Ġlyas Ağa, a.g.e., s. 40; Balcı, a.g.e., s. 55-56. 283 Hafız Hızır Ġlyas Ağa, a.g.e., s. 40.

284

Saraydaki musahiblerin tümünün sadece padiĢahı güldüren insanlar olduğunu söyleyemeyiz. Bunlar arasında sanatçı musahibler de mevcuttur. Bu musahibler arasında Sultan III. Selim döneminde yaĢamıĢ ve görme engelli olan A’mâ Mehmet Sadık Efendi ünlü bir bestekârdır. Bestelediği dini ve din dıĢı eserleri günümüze dek

ulaĢmıĢtır285

. Yine onun devrinde Dilsiz ġamlı Ahmet Ağa ve Sadullah Ağa’yı sayabiliriz. Sultan II. Mahmut’un musahibleri ise Ali Bey, Sait Efendi, Abdi Ağa ve

Dilsiz Hüseyin’dir286

. PadiĢah musahibleri sürekli birbirleriyle çekiĢme halindedirler. Genç ve sevilen musahiblerden olan Hayali Sait Efendi, tatlı sohbetli bir kiĢi olduğundan PadiĢah’ın huzuruna her çıktığında kendisine iltifat edilmiĢtir. Bu durumdan çok rahatsız olan diğer musahibler kendisine düĢmanlık besleyip iftira atarak Edirne’ye sürülmesine sebep olmuĢlardır. Ancak ilerleyen zamanlarda Sait Efendi

padiĢah tarafından bağıĢlanmıĢtır287

.

Musahiblik, 1834 yılında Sultan II. Mahmud tarafından lağvedilmiĢtir. Musahib

olarak görev yapan Abdi ve Sait Efendilere ise kapıcıbaĢılık rütbesi verilmiĢtir288

. AyĢe Osmanoğlu ise babası Sultan II. Abdülhamid’in hizmetinde dokuz musahibin olduğunu söylemiĢtir. BaĢmusahib (Cevher Ağa), ikinci musahib (onun da adı Cevher Ağa), üçüncü musahib (Nadir Ağa), dördüncü musahib (Selim Ağa), diğerlerine (Nuri, ġöhreddin, Cavid, ġahabeddin, Amber ve Tahsin Ağalar) de musahib ağalar denildiğinden söz etmiĢtir. Diğer haremağalarından farklı olarak sadece padiĢahın hizmetini yapmıĢlardır. Daireleri ayrı olup saraydaki mevkilerinin çok yüksek olduğundan bahsetmiĢtir. Bu musahiblerin esas vazifesi, padiĢahın kapısında nöbet tutmaktır. Gelen yazıları, paĢa ve beyleri harem kapısının zilini çalarak nöbetçi hazinedara söylerlerdi. Görevli, söylenenleri padiĢaha aktarır cevaben alınan emir tekrardan musahibe iletilirdi. Musahibler, bazen bizzat huzura çıkıp durumu sultana arz ederlerdi. Bir diğer vazifeleri ise, padiĢah tarafından kadınefendilere, sultanlara ve Ģehzadelere emir götürüp cevap getirmektir. Musahibler, padiĢahlar öldükten sonra yeni padiĢaha hizmet etmezler. Saraydan çıkarak hayatlarını devam ettirirlerdi. Osmanoğlu, Nuri, ġöhreddin ve Cavid adındaki musahiblerin Sultan II. Abdülhamid’in son günlerine kadar Selanik ve Beylerbeyi’nde hizmetinde bulunduklarını söyleyerek

285

Hasan Aksoy, “Mehmed Sâdık Efendi”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c. 28, Ankara 2003, s. 522.

286 Balcı, a.g.e., s. 54.

287 Hafız Hızır Ġlyas Ağa, a.g.e., s. 200, 216. 288

sözlerine son vermiĢtir289

. Görüldüğü üzere, musahiblik makamı devletin son dönemine kadar varlığını sürdürmüĢtür.

1.2.1.3. Cellâtlık

Saraydaki sağır ve dilsizlere özellikle 15. ve 16. yüzyıllarda verilen görevlerden birisi de padiĢahın ölüm fermanını verdiği Ģehzade ve paĢaları öldürmektir. Ancak dilsizler bütün idamlarda değil, sadece kan dökülmeden yapılan idamlarda cellâtlık

yapmıĢlardır290

. Ġdam hükmünü yerine getirecek dilsiz cellâtlar, bedenen son derece güçlü kimselerden seçilmiĢtir. Çünkü idam edilecek kiĢi ile yaĢanması muhtemel bir kargaĢa anında onunla baĢ edebilmeleri için fiziksel olarak ondan daha üstün olmaları

gerekiyordu291.

Sarayda padiĢahın verdiği idam hükmünü yerine getiren dilsiz cellâtlar, bu iĢ

için özel olarak yetiĢtirilmiĢlerdir292

. Withers’e göre padiĢah, bir veziri ya da bu mertebedeki birini öldürtmeyi aklına koyar ve bunu sarayda kendi gözlerinin önünde yapılmasını isterse, o kiĢiyi odalarından birine çağırır, konuĢma suretiyle onu odada tutar. Bu sırada dilsizler hazır bir Ģekilde alacakları iĢareti beklerler. Verilen emirle birlikte harekete geçen dilsizler hemen o kimsenin üstüne çullanır ve onu boğarlar. Boğma iĢi tamamlandıktan sonra maktulün ayaklarından tutup sürükleyerek kapıların

dıĢına çıkarırlardı293

.

Sağır ve dilsizler, yay kiriĢi yardımıyla hanedan mensubu erkek Ģehzadeleri ve devlet adamlarını boğmuĢlardır. Bunların dıĢında bazen askeri isyana teĢvik etmek ve devlete baĢkaldırmak gibi ağır suçları iĢleyenlerin cezalarını da dilsizler infaz

ederlerdi294. Cellâtlık için dilsizlerin seçilmesinde değiĢik faktörler rol oynamaktadır.

Bu faktörlerden biri, cellâtların öldürecekleri adamın çığlıklarını duymamak için

genellikle sağır ve dilsizlerden seçilmiĢ olmalarıdır295

. Dikici ise, dilsizleri saltanatın bir sembolü olarak görür. Sessizlik ve iĢaret dili nasıl padiĢahın yaĢadığı yerin bir iĢareti ise

289 AyĢe Osmanoğlu, Babam Sultan Abdülhamid, Ġstanbul 2015, s. 91-94. 290 Dikici, a.g.m., s. 21-22.

291 M. Miles, “Signing in the Seraglio: Mutes, Dwarfs and Jestures at the Ottoman Court 1500-1700”,

Disability & Society, XV, No: 1, 2000, s. 115-134.

292 Ahmet Mumcu, Osmanlı Devletinde Siyaseten Katl, Ajans-Türk Matbaası, Ankara 1963, s. 118. 293 Withers, a.g.e., s. 80.

294 Ortaylı, Osmanlı Sarayı, 122. 295

tamamen sultanın hanesine özgü olan bu idam biçiminin yerine getirilmesinde

dilsizlerin seçilmesinin de doğal olduğunu belirtmiĢtir296

.

1482’de Gedik Ahmed PaĢa, 1536’da Veziriazam Ġbrahim PaĢa dilsiz cellâtlar tarafından öldürülen devlet adamlarındandır. Devlet adamlarının padiĢah emriyle boğdurulmasının örneklerini bazı minyatürlerde görmekteyiz. AĢağıdaki resimde

Sadrazam Kara Ahmed PaĢa’nın297

1555 yılında dilsiz cellâtlar marifetiyle boğdurulması gösterilmiĢtir. Minyatürde, sadrazamın etrafında bulunan ve muhtemelen dilsiz olan cellâtlar, ilk önce kurbanı yere yatırmıĢlardır. Ardından sağ ve sol tarafına birer cellât geçmiĢtir. Ayak kısmına ise bir kiĢi geçerek sadrazamı sımsıkı tutarak hareket etmesini engellemiĢlerdir. Üst tarafta yer alan iki cellât ise kemendi idam edilecek kiĢinin boynuna geçirmeye çalıĢmıĢlardır. Kurbanın baĢının sağ tarafında kalan cellât sağ eline kemendi iki kat, sol eline ise bir kat olacak Ģekilde dolamıĢtır. Muhtemelen sol elinde biraz daha gevĢek bıraktığı ucu diğer cellâda verecektir. Zaten diğer cellât da sağ elini kemende uzatmıĢtır. Böylece iki cellât sadrazamın boynuna takılan ipi kendilerine doğru çekmiĢlerdir. Bu suretle yerde yatan kiĢinin nefes alması engellenerek idam eylemi baĢarılı bir Ģekilde yerine getirilmiĢtir. Görüleceği üzere, idam etme iĢlemi son derece dikkatli ve bir ekip çalıĢması Ģeklinde yapılmaktadır. Ekipte yer alan her cellât o esnada nerede duracağını ve ne yapacağını bilmektedir. Emir alınır alınmaz, bir cellât sağ tarafa bir cellât sol tarafa biri ayak kısmına geriye kalan iki cellât ise ipi idam edilecek kiĢinin boynuna geçirmek için baĢ kısımda vazifelendirilmiĢlerdir. Ayrıca ayakta duran cellâdın sol elinde yastığa benzer bir cisim tuttuğu görülmektedir. Belki de onu yerde yatan kurbanın yüzüne bastırmak amacıyla tutmuĢtur. Bunların son derece ihtiyatlı davrandıklarını ve ellerindeki kiĢinin kaçmasına mani olduklarını söyleyebiliriz.

296 Dikici, a.g.m., s. 22.

297 Sadrazam Kara Ahmed PaĢa, Kanuni Sultan Süleyman’ın sadrazamlarından olup Enderun’dan

yetiĢerek kapıcıbaĢı ve 1521’de yeniçeri ağası olmuĢ ardından da Rumeli beylerbeyliğine getirilmiĢtir. 1543’te Macaristan seferine katılarak önemli kaleleri almıĢtır. 1548 yılında Ġran’a karĢı yapılan seferlerde doğu serdarı olarak atanmıĢ ve bir yıl sonra maiyetindeki kuvvetlerin bir kısmı ile Kemah yakınlarında Ġranlıları hezimete uğratmıĢtır. Sokullu Mehmed PaĢa’nın TemeĢvar’ı alamaması üzerine Macaristan serdarlığına getirilmiĢ ve otuz beĢ gün süren kuĢatmanın ardından TemeĢvar’ı Osmanlı topraklarına katmıĢtır. Rüstem PaĢa’nın sadaretten el çektirilmesinden sonra vezir sıfatıyla Ġran seferinde hizmet etmiĢtir. Daha sonra Ġstanbul’da idam edilmiĢtir. Ġdam edilmesinde Kanuni Sultan Süleyman’ın, damadı Rüstem PaĢa’yı tekrar sadarete getirme isteğinin rol oynadığına dair görüĢler ileri sürülmüĢtür. Daha ayrıntılı bilgi için bkz. M. Cavid Baysun, “Ahmed PaĢa”, MEB İslam Ansiklopedisi, c. 1, Ġstanbul 1978, s. 193.

ġekil 1.2 Sadrazam Kara Ahmed PaĢa’nın dilsiz cellatlar tarafından boğdurulduğu anı gösteren minyatür (Dikici, a.g.m., s. 21)

1553 yılında babası Kanuni Sultan Süleyman’ın emriyle dilsizlere boğdurulan ġehzade Mustafa’nın idamını Ogier Ghiselin de Busbecq Ģu Ģekilde anlatmıĢtır:

“Mustafa ordugâha vardığında asker büyük heyecan içindeydi. Onu babasının çadırına götürdüler. Çadırda her şey sakindi. Ortalıkta ne askerler ve hizmetkârlar vardı ne de ürküten bir hainlik seziliyordu. Hâlbuki çadırın iç bölmesinde güçlü kuvvetli birkaç dilsiz (Türklerin pek önem verdiği bir hizmetkâr sınıfı) bulunuyordu: Mustafa’yı öldürecek katiller. Şehzade çadırın iç bölmesine girer girmez üzerine saldırıp boğazına kement geçirmeye uğraştılar. Mustafa güçlü bir adam olduğundan kendini cesurca savundu, sadece canı için değil taht için de boğuştu. Eğer kurtulup yeniçerilerin arasına kaçabilseydi, onlar gözdeleri olan Mustafa için kızgınlık ve merhametle galeyana gelecekler, onu sadece korumakla kalmayıp sultan ilan edeceklerdi. Bu facianın sahnelendiği yeri bir perdeyle ayıran bölmede bulunan Süleyman bundan korkarak tasarladığı infazın geciktiğini görünce başını uzatıp dilsizlere tehdit dolu öfkeli gözlerle bakmış. Tereddüt ettikleri için onları korkutan hareketlerle azarlamış.

Dilsizler bundan telaşa kapılarak daha büyük bir gayret gösterip zavallı Mustafa’yı yere yıkarak boynuna yay kirişini geçirip boğmuşlar. Sonra da yeniçeriler sultan ilan etmek istedikleri adamı görsünler diye cesedi bir halı üstünde çadırın önüne koymuşlardı298”.

Ġsmail Hami DaniĢmend, yukarıda aktarılan bilgilere benzer bilgiler paylaĢmasının yanı sıra MüneccimbaĢı’ya dayandırarak verdiği bilgide, Sultan Süleyman’ın ġehzade Mustafa’yı huzuruna davet ettiği zaman, Mustafa’nın durumdan haberdar olup babasının üzerine hücum ettiğini anlatır. Huzurda bulunanlarla mücadele ederek onlar karĢısında üstünlük dahi kurmuĢtur. Ancak güreĢ sanatında mahir olan Zal

Mahmud Ağa, ġehzade Mustafa’nın üzerine atlayıp onu yere yıkmıĢtır299

. Ardından yanındaki cellâtların da yardımıyla yay kiriĢini hareketsiz kalan ġehzade Mustafa’nın boğazına geçirerek idam hadisesini yerine getirmiĢlerdir.

Osmanlı Tarihi’nde dilsiz cellâtlar eliyle gerçekleĢtirilen idamlara sonraki dönemlerde de rastlanmaktadır. Örneğin, Sultan III. Murad tahta çıkmadan önce dokuz, 28 Ocak 1595’te tahta çıkan III. Mehmed ise on dokuz kardeĢini dilsiz cellâtlara

boğdurtmuĢtur300

. Selânikî Mustafa Efendi, Tarih’inde bu on dokuz nefer Ģehzade için serviden tabutlar getirtilerek cenaze için gereken hazırlıklar tamamlandıktan sonra dilsiz ve dinsiz feryâd ü figanların iĢitmez kimseler tarafından boğdurulduklarına yer

vermiĢtir301

. Selânikî, dilsiz cellâtları dinsiz olmakla suçlamıĢtır. Ancak Osmanlı sarayındaki dilsizlerin bu Ģekilde kabul edildiklerine yönelik herhangi bir bilgimiz bulunmamaktadır. Muhtemelen zamanla görevlerini kötüye kullanarak devlet iĢlerine karıĢmaya baĢlayan dilsizlere olan öfkesini bu Ģekilde dile getirmiĢtir. Ayrıca onları feryat ve figanı duymayan kimseler olarak tanımlaması da idam hükmünü yerine getiren kimselerin genel olarak neden sağır ve dilsizlerden meydana geldiği konusunda bizlere aydınlatıcı bilgiler sunmaktadır.

Dimitri Kantemir ise sağır ve dilsizlerin cellâtlık yaptıkları fikrine katılmamıĢtır. Kitabında sağır ve dilsizleri anlattığı kısımda, Osmanlı sarayını anlatan Avrupalı yazarların çoğunun, sultanların kendilerine engel çıkaran kimselerden kurtulmak için bu

298 Ogier Ghiselin de Busbecq, Türk Mektupları Kanuni Döneminde Avrupalı Bir Elçinin Gözlemleri

(1555-1560), Çev. Derin Türkömer, Ġstanbul 2014, s. 34-35.

299

Daha sonraları Osmanlı hanedanına damat olan Zal Mahmud Ağa, vezirliğe kadar yükselmiĢtir. Bkz. Ġsmail Hami DaniĢmend, İzahlı Osmanlı Kronolojisi, c. 2, Ġstanbul 1971, s. 285.

300 Dikici, a.g.t., s. 61; Balcı, a.g.e., s. 58.

301 Selânikî Mustafa Efendi, Tarih-i Selânikî (1003-1008/1595-1600), c. 2, Haz. Mehmet ĠpĢirli, Ankara

sağır ve dilsizleri kullandıklarını söyleyen Kantemir, bunların neden böyle düĢündüklerine anlam veremediğini ifade etmiĢtir. Ġstanbul’da, saray mensuplarını güldürmek ve eğlendirmekten baĢka görevleri olmayan dilsizlerin, cücelerin ve soytarıların, ciddi iĢlerde yahut vazifelerde kullanıldıkları hiçbir zaman duyulmamıĢtır

diyerek düĢüncesini dile getirmiĢtir302. Kantemir, sağır ve dilsizlerin görevlerinin sadece

saray halkını güldürüp eğlendirmekten ibaret olduğunu söylemiĢtir. Belki de sarayın