• Sonuç bulunamadı

Görme Engeli Olanlar Ġçin Kullanılan Tabirler

OSMANLI DEVLETĠ’NDE ENGELLĠLĠK VE ENGELLĠ KAVRAM

1.1. Osmanlı Devleti ve Engelliler

1.1.1. Engelliler Ġçin Kullanılan Sıfatlar, Tabirler, Lakaplar

1.1.1.1. Görme Engeli Olanlar Ġçin Kullanılan Tabirler

Osmanlı Devleti görme engeli olanlar için çok farklı kelimeler kullanmıĢtır. KiĢinin doğuĢtan mı yoksa sonradan mı görme yetisini yitirdiği, her iki gözünün mü yoksa tek gözünün mü görmediği gibi ayrıntıları gözeten Osmanlı toplumu isimlendirme yaparken her bir durum için farklı kelimeler seçmeyi tercih etmiĢtir. Ġsimlendirme yapılırken kiĢinin engelliliğinden dolayı kendisini kötü hissetmemesi için dikkatli davranılmıĢtır. Bundan dolayı arĢiv belgelerinde bir kiĢinin engel durumu tanımlanırken olabildiğince yumuĢak ifadeler kullanıldığını görmekteyiz.

Görme engeli bulunanlar için genel olarak kullanılan tabir kör (kûr) kelimesidir. Osmanlı Devleti’nde devlet adamlarına sahip oldukları fiziksel engelleri göz önünde tutularak çeĢitli lakaplar takılmıĢtır. Kör lakabıyla tanınan Ahmed PaĢa, amcası Alaiyeli Hacı Ebubekir PaĢa’ya bağlanıp Cidde valiliğinde kethüdası olmuĢtur. Sonra kapıcıbaĢı, kapıcılar kethüdası ve çavuĢbaĢı olup Aralık 1737’de sadaret kethüdası olmuĢtur. Bir yıl sonra ise vezirlikle sadaret kaymakamlığı payesini almıĢtır. Aynı yıl içerisinde Aydın mutasarrıflığının yanında ertesi yıl rikab kaymakamı olmuĢtur. Vefat ettiği yıl olan 1753 tarihine kadar niĢancı, sadrazam, Rakka, Sayda, Halep, Kandiye, Diyarbakır, Bağdat, Mısır, Adana valilikleri ve Kars seraskerliği gibi devletin önemli kademelerinde görev yapmıĢtır. Kör Ahmed PaĢa, Ayakapısı’ndaki Ahmet Çelebi mescidini tekrar ihya

etmesinin yanında, Bandırma Tekkesi ile sebil ve medrese imar etmiĢtir146

.

Kör lakabıyla tarihte yerini alan diğer bir devlet adamı da Yusuf Ziyaeddin PaĢa’dır. Cirit oynarken kölesi tarafından bir gözü kör edilmiĢtir. Tek gözü

görmemesinden dolayı kendisine bu lakap verilmiĢtir147

. ÇeĢitli devlet kademelerinde görev aldıktan sonra 1798 tarihinde sadrazamlığa getirilmiĢtir. Askeri güç kullanmasının yanında meseleleri kan dökülmeden uzlaĢma yoluyla çözmesi Ġstanbul’un takdirini kazanmasına vesile olmuĢtur. Napolyon önderliğindeki Fransızların Mısır’a saldırmaları ve Osmanlı Devleti’ne savaĢ açmaları üzerine kara yoluyla Mısır’a sevk edilecek ordunun baĢında 1 Haziran 1799’da yola çıkmıĢtır.

BaĢarılı geçen üç yılın ardından 3 Ağustos 1802’de baĢkente dönmüĢtür148

. 21 Nisan 1805 tarihinde istifa etmesine rağmen yeniden devlet hizmetinde bulunmuĢtur. 1 Ocak 1809’da tekrar sadrazam yapılıncaya dek Trabzon, Erzurum, Bağdat, Basra, Konya ve

146 Mehmed Süreyya, a.g.e., c. 1, Ġstanbul 1996, s. 220-221.

147 Kemal Beydilli, “Yûsuf Ziyâ PaĢa”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c. 44, 2013, s. 36. 148

Halep gibi yerlerde valilik yapmıĢtır. 1819 yılında vefat etmiĢtir149. Gözlerinden engelli

olmalarından dolayı lakap takılan daha pek çok devlet adamı vardır150

. Ancak kör lakabı takılan bu devlet adamlarının, günümüzdeki anlayıĢın aksine, aslında tek gözlerinden engelli olmalarına rağmen kendilerine bu Ģekilde lakap takıldığını görmekteyiz. Toplumdaki diğer engelliler için de durum farklı değildir. Sünnet törenlerinde çocukları ve konukları eğlendirmek için orta oyunu oynayan kiĢi Kör Mehmed lakabıyla

tanınmıĢtır151

.

Bunun yanında a’mâ152

kelimesi de belgelerde sık geçmektedir. Görme özürlülüğü tanımlamak için kullanılan a’mâ kelimesi tek baĢına kullanılmasının yanı

sıra gözlerine a’mâ târî153

(tareyân) olmuş (etmiş)154, illet-i a’mâya mübtelâ155 Ģeklinde

de yazılmıĢtır.

Ġnsanların dıĢ dünyayı görme ve tanımasında göz, oldukça önemli bir yere sahiptir. Bunun farkında olan Osmanlı toplumu görme eylemini bir nimet olarak görmüĢtür. Görme engeli olanlar anlatılırken bu insanların görme nimetinden (nimet-i basar, nimet-i rü’yet) mahrum kaldıklarından bahsedilmiĢtir. Bu mahrumiyetin nasıl ortaya çıktığı da ifade edilmiĢtir. Örneğin, lağımın ateş almasıyla ni’met-i rü’yetten mahrûm kalan, vuku bulan muhârebâtta sol gözüne kurşun isâbet ederek ni’met-i basardan mahrûm kalmasından dolayı, mermi isâbet etmesiyle sol gözü rü’yetten mahrûm kalan, atılan revolver kurşunu sağ gözüne isâbetle ni’met-i basardan mahrûm kaldığından, Ermeni eşkıyâsı tarafından cerh edilerek ni’met-i basardan mahrûm kalması, gözlerine hastalık ârız olarak ni’met-i basardan mahrûm kalmasına, makine çarpmasından dolayı sağ gözü rü’yetten mahrûm olan156

denilerek olayın ne Ģekilde meydana geldiği anlatılmıĢtır. Bunun yanı sıra bazı belgelerde görme engeli bulunanlar

için nûr-i basardan mahrûm157

Ģeklinde bir tabir geçtiğini görmekteyiz.

149 Mehmed Süreyya, a.g.e., c. 5, s. 1701-1702. 150

Bu engelli devlet adamları hakkında daha fazla bilgi için bakınız. Mehmed Süreyya, a.g.e., c. 2, s. 641; c. 3, s. 712, 723, 724, 777; c. 5, s. 1557.

151 Abdülaziz Bey, a.g.e., s. 41, 403. 152

Kör, gözleri görmeyen. Bkz. Devellioğlu, a.g.e., s. 30; Parlatır, a.g.e., s. 83; Ekrem Kadri Unat, Ekmeleddin Ġhsanoğlu, Suat Vural, a.g.e., s. 225.

153 Arız, ansızın bir Ģahıs veya Ģeyde zahir olan, ansızın çıkan, birdenbire görünen, arız olan, sonradan

oluveren, birdenbire ortaya çıkıveren, hesapta olmayan, öngörülmeyen. ġemseddin Sami, a.g.e., Ġstanbul 2006, s. 860; Devellioğlu, a.g.e., s. 1033; Parlatır, a.g.e., s. 1633.

154 BOA, BEO. 115/8583; 402/30140; 444/332; 631/47271; 1403/105195; DH. MKT. 871/2; 886/54. 155 BOA, BEO. 21/1573. 156 BOA, BEO. 802/60078; 604/45285; 829/62152; 883/66167; 901/67533; 903/67701; 1493/111953; 1517/113762; Ġ. HUS. 9/38. 157 BOA, BEO. 402/30140; 802/60078.

Osmanlı arĢiv belgelerinde görme engelini anlatmak için kullanılan bir baĢka

ifade ise gözlerine perde inerek alîl olduğu158 tabiridir. Burada kiĢinin görme yetisini

yitirmesi perdeye benzetilerek anlatılmıĢtır ki bu tabir günümüzde de kullanılmaktadır. Farsça kökenli yek (bir, vahid, tek, münferit) ve çeĢm (göz, ayn, dide) kelimelerinin birleĢmesinden meydana gelen yek-çeĢm sözcüğü, bir gözlü, bir gözden

kör, tek gözlü, bir gözü olan, a’ver159

anlamlarına gelmektedir. Gözlerden birisinin

görmemesi durumunda kullanılmıĢtır160

. Tek gözünden engeli bulunan devlet adamlarının bu Ģekilde tanımlandığını görmekteyiz. Örneğin, Karamanlı olan Ahmed Çelebi, YekçeĢm namıyla bilinmektedir. Yunus zaviyesi Ģeyhi olduktan sonra hakkında çıkan dedikodular neticesinde Ģeyhliği alınarak Eyüp’te bulunan NiĢancı PaĢa ve Arab Camisi’nde vaiz olmuĢtur. Çelebi mahlasıyla Ģiirler yazmıĢ ve 1670/71 yılında

ölmüĢtür161

. 1698 yılında ölen Ahmed Efendi de YekçeĢm lakabıyla tanınır. Müderris

ve Eyüp Mollası olarak görev almıĢtır162

. YekçeĢm Hüseyin Efendi ise Edirne mollası, Anadolu kazaskeri ve 21 Ağustos 1703 tarihinde Ģeyhülislam olmuĢtur. Ancak bir gün sonra görevinden alınarak Kıbrıs’a sürgün gönderilmiĢtir. ġubat 1704’te vefat etmiĢtir163

.

Babası Hazine Kethüdası Halil PaĢa’nın ölümünden sonra kardeĢiyle birlikte kimsesiz kalan YekçeĢm Ahmed Muhtar Bey, Sultan III. Mustafa devrinde (1757-1774) saraya alınmıĢtır. KardeĢiyle birlikte ġehzade Selim’in hizmetine girmiĢlerdir. 1774’de I. Abdülhamid tahta çıkınca kardeĢi saraydan çıkartılmıĢ ancak kendisi bu hizmeti sürdürmüĢtür. Sultan III. Selim’in tahta çıkmasının ardından mabeynci olmuĢtur. PadiĢahın gözde adamlarından olup Mayıs 1807’deki Kabakçı Mustafa Ġsyanı’na kadar makamını muhafaza etmiĢtir. Ġsyancılar tarafından yakalanarak SoğukçeĢme kapısında

öldürülmüĢtür164

.

YekçeĢm lakabı takılan yeniçeriler de bulunmaktadır. Muhtemelen savaĢ sırasında gözlerine aldıkları yara neticesinde bir gözünü kaybetmelerinden dolayı bu Ģekilde tanımlanan yeniçerilerden biri YekçeĢm Hasan Efendi’dir. SekbanbaĢılığa kadar

158

BOA, MVL. 569/59.

159 ġemseddin Sami, a.g.e., s. 1550; Devellioğlu, a.g.e., s. 1158; Parlatır, a.g.e., s. 1828. 160 BOA, MF. MKT. 463/49; ZB. 300/13.

161 Mehmed Süreyya, a.g.e., c.1, s. 160.

162 Mehmed Süreyya, a.g.e., c.1, s. 190; müderris ve molla olan bir baĢka kiĢi de YekçeĢm Süleyman

Efendi’dir. Mardinli olan Süleyman Efendi, 1638 yılında vefat etmiĢtir. Bkz. Mehmed Süreyya, a.g.e., c. 5, s. 1539.

163 Mehmed Süreyya, a.g.e., c. 3, s. 708.

164 Mehmed Süreyya, a.g.e., c. 1, s. 194; YekçeĢm lakabı takılan bir diğer devlet adamı da Hacı Murtaza

yükselmiĢtir. 1633/34 yılında görevinden ayrıldıktan sonra hayatını kaybetmiĢtir165 . 1765 yılında yeniçeri ağası olan Hüseyin Ağa da tek gözlü olmasından dolayı YekçeĢm

lakabıyla tanınmıĢtır. 1767’de görevinden ayrıldıktan sonra hayatını kaybetmiĢtir166

. Tek gözünden engelli olan devlet adamları için kullanılan bir diğer tabir aver

sözcüğüdür. YeniçeĢme mescidini inĢa eden kiĢi Hacı Aver’dir167. DevĢirmelerden olan

Aver Murad PaĢa, sancakbeyi olarak görev yapmasının ardından Yemen’e vali olarak

atanmıĢtır. Kötü idaresi nedeniyle 1567/68 yılında idam edilmiĢtir168

.

Osmanlı Devleti’nde görme yetisinde herhangi bir problem olmamasına rağmen Ģekil olarak gözlerin bir veya ikisinin ĢaĢı olmasından dolayı da lakap verildiğini

görmekteyiz. Bu durumda olan kimseleri tanımlamak için kullanılan sözcük Ģehlâdır169

. Aslen Ankaralı olan Abdurrahman Efendi, müderris olmasının yanında Sofya ve

Diyarbakır gibi yerlerde mollalık görevini ifa etmiĢ ve Ģehlâ lakabı ile nam salmıĢtır170

. ġehlâ Ġbrahim PaĢa ise Bostancı Ocağı’ndan yetiĢip bostancıbaĢı olmuĢtur. 24 Mart 1823’te vezir rütbesiyle Mora’ya tayin edilmiĢtir. Ġlerleyen dönemlerde Selanik, Kastamonu, Vidin ve Konya valilikleri yaptıktan sonra vezirliği kaldırılarak Bursa’ya

sürülmüĢ ve orada hayata gözlerini yummuĢtur171

. Haseki hekimbaĢılığından sonra saray doktoru olan Ahmed Efendi için de Ģehlâ lakabı kullanılmıĢtır. YeniĢehir mollası

olarak da görev yapmıĢ olan ġehlâ Ahmed Efendi 30 Haziran 1715’te ölmüĢtür172

.