• Sonuç bulunamadı

Osmanlı Hilal-i Ahmer Cemiyeti ve SavaĢlardaki Faaliyetler

SONRADAN ENGELLĠLER VE DEVLET POLĠTĠKAS

2.1. Sonradan Engellilik, Nedenleri ve Yapılan Yardımlar

2.1.1. SavaĢlar

2.1.1.1. Osmanlı Hilal-i Ahmer Cemiyeti ve SavaĢlardaki Faaliyetler

Hemen her toplum tarih boyunca pek çok mücadelenin içinde bulunmuĢtur. SavaĢlar, doğal afetler, salgın hastalıklar vb. gibi olaylar neticesinde insanlar büyük sıkıntılar yaĢamıĢlardır. Özelliklerde savaĢ dönemlerinde yaralanan askerlerin tedavi edilmesi, ölenlerin gömülmesi ve savaĢta esir olarak ele geçirilen askerler için uluslar

arası herhangi bir kanun bulunmamaktadır419. SavaĢan devletlerin askerleri, savaĢ

meydanlarında büyük zorluklar yaĢamıĢlardır. Bu sıkıntıların giderilmesi için değiĢik tarihlerde çeĢitli yardım cemiyetleri kurulmuĢtur. Cemiyetlerin asıl amaçları hangi ulus, ırk ve dinden olursa olsun insanlara yardım etmektir. Özellikle savaĢ dönemlerinde ülkeleri için savaĢan askerlerin her Ģeyden önce birer insan oldukları ve hiçbir fark gözetilmeden insana yakıĢır Ģekilde davranılması gereği üzerinde durulmuĢtur. Bu örgütlenmenin ilk örneklerini 1189-1192 yılları arasında gerçekleĢen III. Haçlı Seferi’nde görmekteyiz. Selahaddin Eyyubi’nin, St. Jan Ģövalyelerine, yaralı Hıristiyan askerlerine bakmaları için izin vermesiyle baĢlamıĢtır. Sonraki savaĢlarda, yaralıların ve onlara bakan sağlık heyetinin tarafsız sayılması gitgide kabul görmeye baĢlamıĢtır. Uluslar arası hukukun öncülerinden Hugo Grotius (1583-1645), kaleme aldığı Harp ve Sulh Hukuku adlı eserinde savaĢlarda insanlık kurallarının gözetilmesi gerektiğini ileri sürmüĢtür. Bu ilkeye yönelik ilk anlaĢma da Ġngiltere ile Fransa arasında 1743 yılında gerçekleĢmiĢtir. Jan Jacques Russeau’nun savaĢı insanların değil devletlerin yaptıkları bir olay olarak nitelemesi ve silahsız bir askerin düĢman sayılamayacağını vurgulayan

418 ġahin, a.g.e., s. 26. 419

düĢüncesiyle kuvvetlenmiĢtir. Bu düĢünce Kızılhaç Örgütü’nün kurulmasının önünü

açan geliĢme olmuĢtur420

.

Kızılhaç’ın kuruluĢunu hazırlayan geliĢme, 24 Haziran 1859’da Solferino’da yapılan savaĢta Ġsviçreli Jean Henry Dunant (8 Mayıs 1828-30 Ekim 1910) adındaki turistin Castiglione yakınındaki Fransız ve Ġtalyan (Sardinya) kuvvetlerinin Avusturya ordularına karĢı yaptıkları savaĢa tanık olmasıyla baĢlamıĢtır. Jean Henry Dunant, Ģahit olduğu bu anları 1862 yılında çıkarmıĢ olduğu Solferino Hatırası adlı kitabında tüm gerçekliğiyle ortaya koymuĢtur. 24 kilometrelik bir alanda 15 saatten fazla süren savaĢta 300 binden fazla insanın karĢı karĢıya geldiğini anlatan Dunant her yerde binlerce uzvun koparak etrafa saçıldığını söylemiĢtir. Ordudaki sağlık hizmetlerinden de söz eden Dunant, harekât esnasında, civarda bulunan çiftlik, ev, kilise, manastır ve hatta açık havada birkaç ağacın gölgesinde dahi birçok seyyar hastane kurulduğunu anlatır. Hastanelerde görevli cerrahların çok fazla çaba sarfettiğini anlatırken muhafız kuvvetleri baĢhekimi Doktor Mery’nin emrindeki seyyar hastanede bulunan 2 cerrahın çok fazla pansuman ve çok sayıda uzuv kesmek zorunda kaldıklarından dolayı baygın düĢtüklerinden bahsetmiĢtir. Verdiği bir baĢka örnekte ise diğer bir seyyar hastanede, yorgunluktan bitkin hale gelen cerrahların görevlerine devam edebilmek için, iki askerin kollarından tutarak kendilerini desteklemesi gerektiğini anlatarak orduda bulunan doktorların çektikleri sıkıntıları gözler önüne sermiĢtir. Cephe gerisinde yüksek bir noktaya dikilen kırmızı bir filamanın bölgede yaralıların bulunduğu bir sahra hastanesi olduğuna iĢaret ettiğini ve devletler arasında adeta sessiz bir anlaĢma varmıĢ gibi o bölgelere ateĢ edilmemesine rağmen bazen onların da atılan bomba ve açılan ateĢten

nasiplerini aldıklarından bahsetmiĢtir421

.

Henry Dunant eserinde, barıĢ zamanlarında amacı savaĢlarda gönüllüler tarafından yaralıları tedavi etmek olan cemiyetler kurmak mümkün olmaz mı? Bir kongrede bu derneklere temel teĢkil edecek uluslar arası sözleĢmelere dayalı ve bazı prensiplere dayanan bir oluĢum kurmanın nasıl olacağı ile ilgili sorular sormuĢtur. Onun bu önerisine göre yaralı ve hasta askerlerin milliyetlerine bakılmadan, cephede bulunan sağlık ekibi tarafından tedavi edilmeleri, tedavi merkezi olarak belirlenen hastane ve sağlık kurumlarının uluslar arası anlaĢmalarla güvence altına alınarak saldırılardan uzak tutulması ve savaĢlara her türlü insani yardımın sağlanmasını içermekteydi. Bu çağrıya

420 Seçil Karal Akgün, Murat Uluğtekin, Hilal-i Ahmer’den Kızılay’a, c. 1, Ankara 2000, s. 6. 421

Fransa Ġmparatoru III. Napolyon ile Prusya Kralı baĢta olmak üzere birçok Avrupa devletinin temsilcileri olumlu yaklaĢmıĢtır. Cenevre Halk Ġdaresi Derneği BaĢkanı Gustave Moynier’in öncülüğünde Ġsviçre Federal Konseyi’nin çağrısıyla yaralı askerlere yardım derneği kurmak amacıyla Cenevre’de bir toplantı düzenlenmiĢtir. BeĢ kiĢiden

oluĢan komisyonun422

17 ġubat 1863’ten itibaren toplantılar yapmaya baĢlaması ile

Kızılhaç’ın temelleri atılmıĢ oluyordu423

.

Bu toplantılarda genel olarak üç esas kabul edildi. Bunların ilki, savaĢlarda yaralıların ve onları tedavi eden sağlık heyetinin tarafsız sayılması, ikincisi sağlık görevlilerini ayırt edecek ve tarafsızlığını sağlayacak bir iĢaret belirlenmesi ve üçüncüsü bu iĢaretin bayrak Ģeklinde kullanılması halinde bayrağın asılı olduğu bölgenin saldırıdan masun olması Ģeklindeydi. Ancak bu toplantı ve müzakerelerin aldığı kararlar gayri resmi statüdeydi. Bunun üzerine Ġsviçre Büyük Meclisi’ne baĢvurularak, bütün devletlere Cenevre’de yapılacak olan toplantıya birer delege göndermeleri çağrısında

bulunulmuĢtur424

.

1863’te atılan bu adım ile Ağustos 1864 tarihinde 1. Cenevre Konvansiyonu’nun toplanması yolu açılmıĢtır. Toplantıya geniĢ bir katılım sağlanmıĢtır. 22 Ağustos 1864 tarihinde imzalanan Cenevre SözleĢmesi ile uluslar arası derneklerin kurulması, savaĢ zamanlarında milliyet ayrımı yapılmadan bütün yaralıların toplanıp bakılmaları, seyyar hastanelerin, sağlık çalıĢanlarının, gönüllü yardımcıların ve yaralılara saldırılmaması konusunda anlaĢmaya varılmıĢtır. SözleĢme hükümlerine göre savaĢ esnasında yaralı ve hasta olarak ele geçirilen asker ve diğer Ģahısları ele geçirecek taraf bunların tedavilerini üstlenmiĢ olacaktır. Yaralı askerlerini karĢı tarafa bırakmak zorunda kalan devlet bu yaralıların bakımı için gereken sağlık memurlarını karĢı tarafa gönderecektir. SavaĢ alanını iĢgal eden taraf kaç yaralı ve ölü asker varsa bunların tam sayısını kayıt altına alarak mensup oldukları ülke veya ordularına bildirecektir. SavaĢan devletler kaç yaralı askerin nakledildiğini, bunların kaçının vefat ettiği gibi bilgileri birbirleri ile paylaĢacaklardır. SavaĢ meydanında bulunan veya hastaneye kaldırılıp orada hayatını kaybeden askerlere ait her türlü özel eĢya görevliler aracılığıyla yaralı ise sahiplerine

422

Bu komisyon Henry Dunant, Gustave Moynier, General G. H. Dufour, Dr. T. Maunoir ve Dr. Louis Appia’dan oluĢmaktadır.

423 Akgün, Uluğtekin, a.g.e., s. 8.

424 Ahmet Zeki Ġzgöer, Ramazan Tuğ, Padişah’ın Himayesinde Osmanlı Kızılay Cemiyeti 1911-1913

değilse varislerine gönderilecektir425

. Saldırılmaması gereken yerlere bir iĢaret asılması konusu da görüĢülmüĢ ve hem ev sahibi olması hem de bu fikre öncülük etmesi açısından Ġsviçre’nin ulusal bayrağının tersi olan, beyaz üzerine kırmızı haç bulunan iĢaret kabul edilmiĢtir. Toplantıya katılmayan veya sözleĢmeye imza atmayan devletler için de 1 yıl süre tanınmıĢtır. Cenevre SözleĢmesi’ne ilgi büyük olmuĢ ve hemen hemen bütün ülkelerde Kızılhaç dernekleri kurulmuĢtur. Hatta bu dernekler faaliyet alanlarını sadece savaĢ zamanlarında değil salgın hastalık ve doğal afet gibi durumlarda da

sürdürmeye karar vermiĢlerdir426

.

Bu Ģekilde her memlekette savaĢ ve barıĢ zamanlarında yaralılara ve afetzedelere yardım etmek amacıyla hükümetlerin teĢvikiyle yarı resmi statüde kurulan ve uluslar arası geçerliliğe sahip cemiyetlerin Kızılhaç adı altında kurulmuĢtur. Cemiyetin ismi ve kullandığı hac iĢareti Müslüman devletlerin tepkisine neden olmuĢtur. Tepkilerin ortadan kaldırılması için daha sonra yapılan bir anlaĢma ile Müslüman toplumlarda hac

iĢareti yerine beyaz zemin üzerine kızıl ay iĢareti kabul edilmiĢtir427

.

Osmanlı Devleti, Cenevre’de düzenlenen bu toplantıya davet edilmesine rağmen

ilgi göstermemiĢ ve istenilen delegeyi de göndermemiĢtir428

. Ancak kongrenin, delege göndermeyen veya gönderip de sözleĢmeye imza atmayan ülkelere sunduğu 1 yıllık ek süreyi kaçırmayan Osmanlı Devleti, 5 Temmuz 1865’te Cenevre SözleĢmesi’ni imzalamıĢtır. Aslında baĢlarda Osmanlı Devleti, bu cemiyetten herhangi bir yarar göreceğine inanmamıĢtır. Faydası umulmayan bu kurumdan zarar da gelmeyeceğinin

düĢünülmesi üzerine sözleĢmenin altına imza atmıĢtır429

.

Devletler sözleĢmeyi imzaladıktan sonra kongreler düzenlemeye baĢlamıĢtır. 1867 yılında Paris’te toplanan ilk uluslar arası Kızılhaç Kongresi’ne Osmanlı Devleti Dr. Abdullah Bey’i görevlendirmiĢtir. Dr. Abdullah Bey, aynı Ģehirde açılan Kızılhaç Sergisi’ni gezmiĢ ve kuruluĢun daimi üyeliğine seçilmiĢtir. Abdullah Bey, Osmanlı Devleti’nde Cenevre SözleĢmesi’nde yer alan maddelerin tümünü bizzat

uygulayacağına dair söz vermiĢtir430

.

425 Ġzgöer, Tuğ, a.g.e., s. 16. 426

Akgün, Uluğtekin, a.g.e., s. 10.

427 Ġzgöer, Tuğ, a.g.e., s. 17.

428 Hamdi Orhon, Kızılay’ın Kuruluş Tarihine Kısa Bir Bakış, Ankara 1964, s. 5. 429 Çapa, a.g.e., s. 10.

430

Dr. Abdullah Bey, Ġstanbul’a döndükten sonra sözleĢmeyi Osmanlı Devleti’nin de hizmetine sunmak için çalıĢmalara baĢladı. Ancak devletin, cemiyetin fayda getirmeyecek bir çalıĢma olduğu yönündeki önyargısı ve cemiyetin bayrağında yer alan haç nedeniyle kamuoyunda oluĢabilecek bir tepkiden çekinilmesi nedeniyle baĢlarda çalıĢmaları sonuç vermemiĢtir.

YaĢadığı zorluklar ve ilgisiz tavırlara rağmen çalıĢmalarını ısrarlı bir Ģekilde sürdürmeye devam eden Abdullah Bey, en sonunda Serdar-ı Ekrem Ömer PaĢa’nın ilgisini çekmeyi baĢarmıĢtır. Serdarın emriyle Tıbbiye Mektebi Nazırı Marko PaĢa ile görüĢmüĢtür. Özellikle Kırımlı Aziz Bey gibi aydınların da desteği ve teĢebbüsleriyle ordular kumandanı ve hassa ordusu baĢkumandanı Serdar-ı Ekrem Ömer PaĢa’nın himayesinde ve Osmanlı Orduları Sağlık Servisleri Genel MüfettiĢi Marko PaĢa’nın baĢkanlığında, 66 üyeden oluĢan geçici bir komite teĢekkül edildi. Böylece 11 Haziran 1868’de “Mecruhin-i Asakir-i Osmaniyeye Muavenet Cemiyeti (Mecruhin ve Marda-yı

Askeriyeye Ġmdat ve Muavenet Cemiyeti) kuruldu431

.

Cemiyet kurulduktan sonra birçok toplantı yapmıĢtır. Haziran 1869’da cemiyetin tüzüğü incelenmek ve onaylanmak üzere hükümete sunulmuĢtur. Ancak tüzüğün yürürlüğe girmesinin sivillerin askeri iĢlere müdahalesi anlamına geldiğini ileri süren Seraskerlik tarafından karĢı çıkılmıĢtır. Bunun üzerine ilk teĢebbüs sonuçsuz kalmıĢ ve

cemiyet dağılmıĢtır432

.

Sırbistan ve Karadağ savaĢlarının ardından Rusya ile de savaĢın baĢlamıĢ olması ve savaĢ meydanlarında gerek ülkelerin kendi gerekse de destek amacıyla gelen Kızılhaç cemiyetinin faaliyetleri dikkat çekmiĢtir. Cenevre Kızılhaç Genel Merkezi BaĢkanı Moynier, Tıbbiye cemiyeti üyelerinden Dr. PeĢtemalciyan Efendi’ye özel bir mektup göndererek Ġstanbul’da cemiyetin derhal kurulması gerektiğini tavsiye etmiĢtir. PeĢtemalciyan Efendi’nin giriĢimleri ile Sadrazam Mehmed RüĢtü PaĢa gerekli emirleri vermiĢtir. 12 Ağustos 1876’da ilgili nezaretlerce görevlendirilen temsilcilerin de katılımıyla Mekteb-i Tıbbiye salonunda Marko PaĢa baĢkanlığında bir toplantı yapıldı. Yardım cemiyetinin kurulması gereği üzerinde durulmuĢtur. Ancak Kızılhaç’ın simgesi olan hac yerine kızıl ay kullanılmasının dini hassasiyetlere daha uygun olduğu görüĢü önem kazanmıĢtır. Durumun orduya bildirilmesinin yanında Cenevre’deki merkeze de

431 Çapa, a.g.e., s. 11; Akgün, Uluğtekin, a.g.e., s. 14; Orhon, a.g.e., s. 6. 432

sorulması uygun görülmüĢtür433

. Siyasi görüĢmeler yapılırken komisyon tüzüğü hazırlamıĢ ve Babıâli’ye sunmuĢtur. Harbiye Nezareti tüzüğü kabul ederek

onaylamıĢtır434

.

SözleĢmeye taraf olan devletlerin çoğu bu teklifi kabul etmiĢlerdir. Cemiyetin kurucuları 2 Nisan 1877’de toplanarak idare heyetini seçmiĢlerdir. Sultan II. Abdülhamid, cemiyeti himayesi altına aldığını ilan etmiĢtir. Ġlk toplantısını BeĢiktaĢ Sarayı’nda yapan Osmanlı Hilal-i Ahmer (Kızılay) Cemiyeti böylece 14 Nisan 1877’de

resmen kurulmuĢ oluyordu435

. Hilal-i Ahmer Cemiyeti, ilkelerini vakıf müessesi ile kaynağını Cenevre SözleĢmesi’nde kabul edilen maddeleri birleĢtirerek oluĢturmuĢtur. Faaliyetlerini toplumun yardımseverliğiyle bütünleĢtirerek çağdaĢ organizasyonlar ile tesis etmiĢtir. Halkın gelenek ve göreneklerini göz önünde tutarak devletin siyasetine uygun hareket etmiĢtir. Modern tıb alanında meydana gelen geliĢmeleri sağlık hizmeti sunarken uygulamıĢtır. Kampanyalar, sergiler, kurslar, okullar ve yayınlar ile Osmanlı

çağdaĢlaĢmasına da önemli katkılarda bulunmuĢtur436

.

2.1.1.2. 1877-1878 Osmanlı Rus SavaĢı (93 Harbi)

19. yüzyıl, Osmanlı Devleti’nin ekonomik, siyasi, sosyal, idari kısaca bütün alanlarında önemli değiĢiklikler meydana getirmiĢtir. Yüzyılın son çeyreğinde meydana gelen ve Osmanlı Devleti’ni derinden yaralayan 1877-1878 Osmanlı-Rus SavaĢı (93 Harbi) beraberinde yeni sorunları getirmiĢtir. Bunların baĢında Balkanlarda bağımsız ve özerk devletlerin kurulması gelir. SavaĢ sonucunda, geniĢ sınırlara sahip Bulgaristan Devleti kurulmuĢ, Sırbistan, Romanya ve Karadağ’a bağımsızlık verilmiĢtir. Balkanlar üzerinden Anadolu’nun muhtelif yerlerine büyük bir göç hareketi yaĢanmıĢtır.

Sultan II. Abdülhamid, Rusya ile savaĢmak istemiyordu. Osmanlı Devleti için savaĢın bir felaket olduğunu, devletin içinde bulunduğu iç çatıĢmanın yanında dıĢta da bir savaĢ ile uğraĢmanın akıllı bir tutum olmayacağını ileri sürüyordu. Ancak sözünü

433 Çapa, a.g.e., s. 12. 434 Ġzgöer, Tuğ, a.g.e., s. 29.

435 Çapa, a.g.e., s. 12; 11 Haziran 1868’de Osmanlı Mecruhin-i Askeriye Muavenet Cemiyeti adıyla

kurulan dernek, 14 Nisan 1877’de Osmanlı Hilal-i Ahmer Cemiyeti, 1923’de Türkiye Hilal-i Ahmer Cemiyeti 1935’de Türkiye Kızılay Cemiyeti ve 1947 yılında Türkiye Kızılay Derneği ismini almıĢtır. Bkz. Kızılay Yayınları, Hilal-i Ahmer ve Kızılay Tarafından Kendilerine Madalya Tevcih Edilenler 1868-

1968 Türkiye Kızılay Derneği Onursal Üyeleri, Ankara 1968, s. 3.

436 Ġsmail Hacıfettahoğlu, Mîllî Mücadelede Hilâl-i Ahmer Türkiye BüyükMillet Meclisi’nin Teşkilinden

dinletemedi. Harp yanlısı bir tutum içinde olan Mithat PaĢa, savaĢ koĢullarını oluĢturmak için çaba gösteriyordu. Gençler de bu amaca yönelik doldurulmuĢtu. Medrese talebeleri Saray’ın önünde yaptıkları gösterilerde Rusları yenecekleri

doğrultuda fikir beyan edip “harp isteriz” diye bağırıyorlardı437

.

Rusya’da da Osmanlı Devleti’ne karĢı Ģiddetli bir savaĢ kampanyası baĢlatıldı. Katkov, Fadeev ve Chomyakov gibi Panistlavistlerin yanı sıra Dostoyevski gibi tanınmıĢ yazar da Rus halkını tahrik ediyorlardı. Danilevski tarafından kaleme alınan ve Panislavistler tarafından oldukça benimsenen “Rusya ve Avrupa” adlı eserde ortaya atılan görüĢler, birçok Rus devlet adamı, asker ve aydını arasında rağbet görmüĢtür. Bu görüĢler Türklerin Avrupa’dan kovulması, Slav-Hıristiyan kardeĢlerin barbar Türklerin boyunduruğundan kurtarılması, Ġstanbul’un Ruslar tarafından iĢgali ve Ayasofya’ya haç konulması gibi sloganlarla ifade edilmiĢtir. Rusya’nın Osmanlı Devleti’ne karĢı savaĢ açması, Ruslar arasında büyük bir memnuniyet yaratmıĢtır. Kiliselerde çanlar çalınmasının yanında ayinler tertip edilmiĢ ve Türklere karĢı zafer kazanmak için dualar

edilmiĢtir. Adeta ülkede bir Haçlı Seferi havası oluĢturulmaya çalıĢılmıĢtır438

.

Bu savaĢın baĢlamasına neden olan olayların baĢlangıcını 1875 yılında Hersek

vilayetine bağlı Nüvesin439

kasabasında vergi vermek istemeyen Hıristiyan halk ile Osmanlı zabitleri arasında çıkan kargaĢa teĢkil etmektedir. Ġlk bakıldığında sıradan gibi görünmesine rağmen gün geçtikçe büyüyen olay, Osmanlı Devleti’nin bir iç meselesi olmaktan çıkıp uluslararası bir mesele haline gelmiĢtir. Kısa sürede Hersek’ten Bosna’ya yayılarak Balkanlar’daki baĢka yerlere de sirayet eden isyan, içeriden Sırp ve Karadağ prensliklerinden, dıĢtan ise Rusya’nın desteğiyle geniĢleme imkânı

bulmuĢtur440

.

SavaĢın sonucunda Osmanlı Devleti büyük toprak kayıpları yaĢamıĢtır. Ayrıca Ġngiltere’nin Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünün devamı hususundaki fikir değiĢikliğinden sonra Osmanlı Devleti 1890’lardan itibaren bu boĢluğu Almanya ile doldurmaya çalıĢmıĢtır.

437 Manastırlı Mehmet Rıfat Bey, 93 Harbi Faciası, Haz. Tahsin Yıldırım, Ġstanbul 2010, s. 45. 438

Akdes Nimet Kurat, Türkiye ve Rusya XVIII. Yüzyıl Sonundan Kurtuluş Savaşı’na Kadar Türk-Rus

İlişkileri, Ankara 2011, s. 92-93.

439 Kaynaklarda Nüvesin, Novesin, NeveĢin Ģeklinde geçmektedir.

440 Bekir Sıtkı Baykal, “Doksanüç Harbi Arifesinde Osmanlı Devleti ile Büyük Devletler Arasındaki

SavaĢın kaybedilmesinde komutanlar arasındaki rekabet, kötü sevk-idare, eğitim, lojistik destek ve yanlıĢ taktikler etkili olmuĢtur. Ancak bunun yanında sağlık personelinin azlığı da bu durumu etkileyen bir baĢka faktördür. Personel açısından en büyük problem tabip, eczacı ve sağlık memuru miktarının çok az olmasıdır. Her taburda birer adet tabip, cerrah ve eczacı bulunması gerekirken ancak üç beĢ tabura sadece bir tabip ve eczacı verilmiĢtir. Aynı Ģekilde her taburda dört sağlık memuru bulunması gerekirken tüm orduda toplam 39 sağlık memuru bulunmaktaydı. Doktor sayısının iyileĢtirilmesi amacıyla Ġngiltere, Fransa ve Avusturya’dan sözleĢmeli doktor getirme

yoluna gidilmiĢtir. Ancak ordunun tamamında bu sayı 100 civarında olmuĢtur441

. Sağlık personelinin eksikliği bütün cephelerde olduğu gibi Kafkas Cephesi’nde de savaĢın baĢlangıcından itibaren kendisini hissettirmiĢtir. Ġngiltere Kızılhaç Cemiyeti tarafından gönderilen, yeterli doktor ve sağlık memuru ile ilaç-gereçle donatılmıĢ bir ekip, Erzurum’daki merkez hastanede faaliyete baĢlamıĢtır. Ayrıca barıĢ zamanında mevcut olan Erzurum, Kars, Ardahan, Batum, Erzincan ve Trabzon’daki 500 yataklı hastanelerin kapasiteleri iki katına çıkarılmıĢtır. Bunların yanına Sohum ve Van’da yeni sabit hastaneler açılmıĢtır. Erzurum’da bulunan ve Ġngiliz Kızılhaç Örgütü ile irtibatlı olarak desteklenen hastane dıĢındaki diğer hastanelerde sağlık personelinin yetersiz olmasından dolayı yaralılar tam anlamıyla tedavi edilememiĢtir. Yaralı askerlerin sevki de bir baĢka problem olarak karĢımıza çıkmaktadır. Ağır yaralı askerler ilkel ve düzensiz sevk koĢullarından dolayı hastanelere ulaĢtırılamadan yolda hayatlarını kaybetmiĢlerdir. Askerlerin bir kısmı, herhangi bir ilkyardımda bulunmayarak cepheden geriye dönen boĢ erzak ve cephane araçlarına bindirilerek bir kısmı ise arkadaĢlarının sırtlarında uzun yollar giderek hastanelere ulaĢtırılıyordu. Alacadağ Muharebesi sırasında Erzurum’dan gelerek cephe gerisinde ilk kez seyyar hastane açan Ġngiliz Kızılhaç ekibinin bu çabası çok kısa sürmüĢ ve Ruslar tarafından esir alınmıĢlardır. Yaralıların ardı arkasının kesilmemesi ve hastanelerde boĢ yatak kalmaması üzerine

askerler vapur aracılığıyla Ġstanbul’a gönderilmiĢtir442

.

Batı Cephesi’nde de durum benzer bir Ģekildedir. Edirne, yaralıların sevkinde merkez konumundadır. Buraya getirilen yaralılar tren vasıtasıyla Ġstanbul’a taĢınmıĢlardır. Varna’da toplanan yaralı askerler ise vapurlarla baĢkente sevk

441 Genelkurmay Yayınları, Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi Osmanlı Devri 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi

Kafkas Cephesi Harekâtı, c. 2, Ankara 1985, s. 44.

442

edilmiĢlerdir. Tren yoluyla yaralı taĢınmasında Hilal-i Ahmer Cemiyeti’nin önemli çabaları vardır. Vagonlar temin edilerek yaralıların ihtiyaçlarını karĢılayacak Ģekilde düzenlenmiĢtir. Ancak bazen bu vagonlar ordunun diğer ihtiyaçlarının karĢılanması için

kullanılmıĢ ve bu durum da yaralıların zamanında sevklerini aksatmıĢtır443

. Diğer cephelerde de durumun buna benzer olduğu düĢünülürse asker kayıplarının neden bu kadar yüksek seviyede olduğu anlaĢılacaktır. Yaralı olarak kurtulan askerler ya yolda çok fazla kan kaybından ya da yeteri kadar sağlık hizmeti alamadıklarından dolayı Ģehit olmuĢlardır. Hayatlarını kaybetmeyenler ise enfeksiyon, kangren gibi nedenlerle organlarını kaybetmek suretiyle engelli konumuna düĢmüĢlerdir.

Yeni kurulmuĢ olan Osmanlı Hilal-i Ahmer Cemiyeti, içerden ve dıĢarıdan

topladığı yardımlarla444

oluĢturduğu 22 seyyar hastaneden 9’unu Rumeli’nin çeĢitli yerlerine yerleĢtirerek faaliyete sokmuĢtur. Ruslar, bu hastanelerin bağlı olduğu Cenevre SözleĢmesi’ndeki ilkelere bağlı kaldığını beyan etmesine rağmen Hezargrad Hastanesi’nde yaralı olarak yatmakta olan birkaç yüz hastayı kılıçtan geçirmiĢlerdir. Bu durum büyük tepki uyandırmıĢtır. Tepkileri dindirmek isteyen Rus temsilciler, yaĢanan olaylardan dolayı üzgün olduklarını ve söz konusu olayı Bulgarların yaptığını ileri

sürerek sözleĢmeye bağlı olduklarını yinelemiĢlerdir445

. Plevne’de Hilal-i Ahmer (Kızılay) Cemiyeti adına faaliyette bulunan Avustralyalı Doktor Charles S. Ryan, kaleme aldığı eserinde görev yaptığı hastaneye top mermilerinin atıldığını ve hastanede