• Sonuç bulunamadı

Sanayi Devriminin Ardından Ortaya Çıkan Düşünce ve Kuramlar

BÖLÜM 2. ÇALIŞMA KAVRAMI VE ÇALIŞMA İLİŞKİLERİ DÜZENİ

2.4. Sanayi Devrimi ve İktidarın Yeniden Yapılanması

2.4.1. Sanayi Devriminin Ardından Ortaya Çıkan Düşünce ve Kuramlar

Ortaçağ’ın sonlarına doğru Avrupa’da yaşanan gelişmelere paralel olarak çeşitli düşünce akımları da ortaya çıkmıştır. Bu dönem, sermayenin sınırsız hareket serbestisine karşı; bu sınırsız serbestliğin kendine vereceği zararın önüne geçmek için bazı önlemler almak zorunda kaldığı bir dönem olarak değerlendirilebilir. Söz konusu dönem içinde gelişen düşünceler, kuramlar, fikirsel hareketlere bakıldığında ilk kez eşitsizliğe karşı bu ölçüde bilinçli bir hareketin gerçekleştiği de görülmektedir. Çoğunluğu o dönemde ortaya çıkan düşünce ve kuramlara göz atmak hem dönemin koşulları hem de bu koşullara karşı oluşan tepki hakkında daha sağlıklı fikir verecektir.

2.4.1.1. Adam Smith

Ortaçağ’ın sonlarında özellikle ekonomik gelişmeler-sorunlarla ilgili olarak ortaya çıkan merkantilist ve fizyokrat görüşlerin temelini oluşturduğu liberal düşünce aynı zamanda ekonominin de bilimsel bir niteliğe bürünmesinin en önemli adımı, Ulusların Serveti adlı beş kitaptan oluşan yapıtıyla da Adam Smith ekonomi biliminin kurucusu olarak kabul edilmektedir. Malthus ve Ricardo’nun çalışmalarının da Smith’in kuramını geliştirip tamamladığı kaydedilmektedir. “Bu düşünce düzeni içinde önce, kapitalist sistemin işleyişinin ilkeleri görülmektedir.” (Talas, 1980:30) Ekonomik ve toplumsal yaşamın doğal bir düzen ve bu düzenin yasaları ile yönetildiğini iddia eden liberal düşünceye göre her birey kendi çıkarına-yararına uygun olarak hareket eder ve bu sonunda toplumun yararına-çıkarına ulaşmayı sağlar. Devlet bu nedenle ekonomik hayata kesinlikle müdahale etmemelidir. Piyasa mekanizması ve fiyatlar sistemi kendiliğinden mükemmel bir işleyişe sahiptir, devletin müdahale etmesi bunu olumsuz etkiler. Oysa fiyatlar sistemi, piyasa mekanizması her şeyi sihirli bir el gibi kendiliğinden düzenleyecektir. Üretimle elde edilenin bölüşümü de piyasa mekanizması sayesinde kendiliğinden çözülecek, emek ve sermaye üretime katkılarının karşılığını tam olarak alacaklardır. Bireyler sınırsız mülkiyet hakkına ve bağımsızca sözleşme yapma hakkına sahip olmalıdırlar. Üretim araçlarına sahip olanların en yüksek karı elde edecek şekilde davranmaları yararlıdır çünkü bu ekonomiye dinamizm kazandırır.

76

Liberal düşünce “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” deyişiyle simgelenmektedir ancak bu serbestlik-özgürlük kimin için geçerlidir? Daha önce değinildiği gibi o dönemde liberal düşüncenin egemen olduğu devletin emeğe yönelik tüm uygulamalara göz yumarken buna karşılık emek kesiminin örgütlenmesini yasaklaması bu serbestinin yalnızca güçlüler için geçerli olduğunu ortaya koymaktadır. Sanayi devrimi ile gelinen duruma geçişi kendi kurallarına göre işleyen piyasa mekanizmasının egemenliği ile açıklayan Polanyi’ye göre (2010:82-85) taş devrinden bu yana piyasa kavramı mevcuttur ancak, daha önce yalnız ilke olarak bile piyasalar tarafından kontrol edilen bir ekonomi söz konusu olmamıştır. Nitekim liberalizmin iddia ettiği gibi piyasa mekanizmasının toplumun tamamı için olumlu koşulları sağlayamayacağı kısa sürede ortaya çıkmıştır:

“Yeni gelişen sanayi merkezlerinde, bir proleterya sınıfının hızla oluşması, sefalet ücretleri, yaygın işsizlik, emeğin aşırı sömürülmesi ve refah artışından adil pay alamaması, kötü sağlık koşulları, yetersiz iş güvenliği ve işçilerin sefaletiyle sonuçlanan ekonomik krizler, liberal düşünceye olan inancın sarsılmasını ve bu düşüncenin geçersizliğini ortaya koymuştur. Piyasa mekanizması ve fiyatlar sisteminin kendi serbest (başıboş) işleyişine bırakılmasının, sosyal farklılıkları artırdığı,, toplumu birbirinden kesin olarak ayrılmış iki sınıfa böldüğü ve bu iki sınıf arasındaki gerginlik, çekişme ve savaşımları giderek çoğalttığı anlaşılmaya başlanmıştır. Kısacası sosyal sorunun, piyasa mekanizmasına müdahale edilmeden kendiliğinden çözülmesini beklemenin olanaksız olduğu görülmüştür.” (Güven, 1995:43)

2.4.1.2. Sismonde de Sismondi

İlk çalışmalarında (örneğin Ticari Servet-1803) liberalizmi benimsediği görülen Sismonde de Sismondi daha sonra ortaya koyduğu eserleriyle liberal düşünceye karşı ilk isyancı olarak kaydedilmektedir. Sismondi, kapitalist düzende emeğin sermaye tarafından sömürüldüğünü ortaya koymuş, zayıf sınıfları koruyucu önlemler almak gerektiğini söylemiştir. (Talas, 1980:146-147) Sismondi, bütün ekonomi siyasetini "sınır tanımayan bir rekabet ilkesi" üzerine oturtmanın, insanlığın yararını bireylerin zenginlik hırsına feda etmek demek olduğunu savunmuştur. Ona göre (Kışlalı, 1995:86-87); işadamı ürettiği malın topluma yararlı olup olmadığıyla değil malını kârla satmakla ilgilenmektedir. Bu malların alıcısı durumundaki geniş kitleler ise, onların zenginleşmesi pahasına giderek yoksullaşmaktadır. Sınıflar arasında düşmanlığa son vermek için, işçinin de kârdan pay almasını öneren Sismondi, çalışanların ücretinin, hiçbir zaman, kendilerini ancak yaşatmaya yetecek bir düzeyin üzerine çıkmadığını belirtmiş, devletin işçi lehine müdahalede bulunması gerektiğini savunmuştur. Artı değer kavramını da

77

kullanan Sismondi’ye göre, “işçinin ürettiği malın değeri ile ona ödenen ücret arasında bir fark vardır, işte bu fark "artı-değer" olarak kabul edilebilir. Bu artı-değerden yalnız işverenler yararlandığı içindir ki, servet farkları büyümekte, çalışanlarla çalıştıranlar arasında bir uçurum doğmaktadır.” (Kışlalı, 1995:87) Mevcut düzenin aksaklıklarına karşı Sismondi devletin bir takım sosyal programlar uygulaması gerektiğini kaydetmiştir.

2.4.1.3. Saint Simon

Öncü sosyalistler arasında yer alan Saint Simon, devletin artık siyasal ya da hukuki bir kurum olarak değil de ekonomik bir birim olarak ele alınması gerektiğini savunmuştur. Ona göre (Göze, 1986:274); endüstriyel bir toplumda insanın insana hükmetmesi, insanların yönetilmesi söz konusu değildir. Endüstri toplumu bir işletmenin yönetildiği gibi yönetilecektir, siyaset ise üretim bilimi niteliğini kazanacaktır.

Toplumda eski sınıflar yerine üretenler ve üretmeyenler diye iki sınıf var olacağını, yeni düzende çalışmayanlar sınıfının da ortadan kalkacağını ileri süren Simon, sermaye dahil herkesin topluma verdiği ölçüde toplumdan bir şey alabileceğini söylemiştir. Simon ve daha sonra onun yolundan gidenlerin düşüncelerinin açıklandığı Simon’un Doktrininin Açıklanması adlı iki ciltlik kitapta sermaye-özel mülkiyet ilişkisi ile ilgili eleştirel yaklaşım dikkati çekmektedir. Buna göre (Talas, 1980:153); sermayenin özel mülkiyeti imtiyazların en kötüsüdür. Sermayenin küçük bir azınlığın elinde toplanması yüzünden işçiler gelirlerini onlarla paylaşmak zorunda kalmakta, sömürülmektedirler. Mevcut toplum düzeninde mülkiyetin dağılımının tamamıyla veraset yasalarına bağlı olması nedeniyle kör bir dağılım söz konusudur. Oysa mülkiyet, onu en iyi biçimde kullanacak becerikli kişilere verilmelidir. O halde devlet bütün servetlerin mirasçısı olmalıdır. Devlet üretim araçlarına sahip olduğunda da onları en iyi biçimde değerlendirecek olanların kullanımına vermelidir.

Simon, o zamana kadar hep insanın insanı sömürmesi şeklinde gerçekleşen ilişkilerin olduğunu, ancak mülkiyet ve mirasın ortadan kalkmasıyla artık köle-efendi ya da üretici-aylak ilişkilerinin de ortadan kalkacağını savunmuştur.

2.4.1.4. Robert Owen

Marksizm öncesi sosyalistlerden Robert Owen, Charles Fourier, Philippe Buchez, Louis Blanc mevcut düzene karşı getirdikleri çözüm önerileri ile birlikçi-kooperatifçi

78

sosyalistler olarak da anılırlar. Birlikçi-kooperatifçi sosyalistlerin önemli özellikleri, sanayi devrimiyle tamamen ayrışan emek ve sermayenin yeniden bütünleştirilmesine yönelik çözümler önermeleridir. Bu ilk sosyalistler (Güven, 1995:44); işçi sınıfının yoksulluğu ve sömürülmesi, içinde bulunduğu son derece ağır koşullara karşı emekle sermayenin kooperatif ya da benzeri oluşumlarla ortak üretim süreçlerinde yeniden bütünleşebileceği böylelikle de toplumsal sorunların çözülebileceğini savunmuşlardır. Bütün kötülüklerin temelinde kar güdüsünün olduğunu ve kötülüklerin ortadan kaldırılması için öncelikle “kar” mevhumunun ortadan kaldırılması gerektiğini kaydeden Robert Owen, “kar”ın hem adaletsizlik hem de toplum için tehdit olduğunu savunmuştur. Liberal görüşün iddia ettiği gibi serbest rekabetin fiyatlar üzerinde tüketici yararına bir etkisi olacağına inanmayan Owen, malların fiyatını belirleyen unsurun o malları üreten işçilerin emeğinin fiyatına eşit olduğunu söylemiştir. Bu durumda, alışverişte değişim aracı olarak para yerine başka bir araç, örneğin emek bonoları kullanılabilir. Emek bonoları kar anlayışının da ortadan kalkmasını sağlayacaktır. Bir sanayici olan Robert Owen, kara ilişkin düşüncelerinin yanı sıra kooperatifçiliğe ilişkin düşünceleri ile de yeni toplum düzeninde ortaya çıkan sorunlara çözümler üretmeye çalışmış hatta önerilerini kendisi hayata geçirmiştir. Owen “öteki sosyalistler gibi mülkiyet hakkını kaldırıp üretim araçlarını devlete, topluma mal etmeyi” (Talas, 1980:156) önermemiş, bunun yerine devletin bazı müdahalelerle mevcut koşulları düzeltmesi gerektiğini söylemiştir. İnsanın kendi doğasının aslında ne iyi ne de kötü olduğunu, içinde yaşadığı çevreden etkilendiğini, bu nedenle eğitimin, içinde yaşadığı ortamın, yasal düzenlemelerin önemli olduğunu; eğitimle insanların daha iyiye yönelmesinin sağlanabileceğini, ekonomik ve toplumsal alandaki yasal düzenlemelerle de toplumun değiştirilmesinin mümkün olabileceğini kabul etmiştir. Kendisinin de hayata geçirmeye çalıştığı öneri, belli sayıda kişinin örneğin bin kişilik toplulukların ortak atölyeler, mutfak, yemek salonu gibi birimleri olan arazilerde birlikte üretip birlikte yaşadıkları bir toplum modelidir. Aynı zamanda işçilerin çalışma koşullarında da düzeltmeler yapılması için çaba harcayan Owen kendi işletmesinde işçilerin çalışma saatlerinin 17’den 10’a indirilmesi, kreş açılması, ücretlerin yükseltilmesi, kantinler, kitaplıklar, işçi evleri kurulmasını sağlamış, “İngiltere’de çocukların çalışma yaşını 9’a yükselten 1819 tarihli Fabrika Yasası’nın hayata geçmesini sağlamıştır”. (Güven, 1995:46)

79 2.4.1.5. Charles Fourier

Sefaletin ardında ticaret ve sanayileşmenin olumsuz etkilerinin yer aldığını savunan Fourier, yoksulluğun nedeninin kapitalist sistem olduğunu kabul etmektedir. Ona göre suçlu olan endüstriyel anarşidir. Varlıklı bir tacirin oğlu olmasına karşın ticaretten nefret eden Fourier’e göre, “ticaret bir ‘zenginler feodalitesi’ yaratır ve bankacıların egemenliğine yol açar, ekonomik liberalizm ise sonuçta İngiltere’de olduğu gibi anarşiye ve açlığa neden olur”.(Göze, 1986:264)

Bir Fransız sosyalisti olan Fourier de Owen gibi yeni bir toplum düzeni oluşturulmasını istemiştir. Devletin rol oynamadığı bir falanj sistemi kurulmalıdır. Geleceğin toplumu da falanj federasyonlarından oluşmalıdır. Fourier, “phalansteré” adı verilen küçük topluluklardan oluşan bir toplum düzenini dönemin toplumsal sorunlarına karşı çözüm olarak önermiştir. Tarımsal üretime yoğunlaşacak belli sayıda kadın ve erkeğin bulunacağı bu küçük topluluklar, içinde yer alan herkesin ortağı olduğu bir tür ticari işletme gibi faaliyet gösterecektir. Elde edilen karın 12’de 4’ü sermayeyi sağlayanlara, 12’de 5’i çalışanlara verilecek, 12’de 3’ü de yeteneklilerin ödüllendirilmesi için kullanılacaktır. Ona göre insanların çalışmaya zorlanması yerine, çalışmanın bir spor ya da eğlenceye dönüştürülebilmesi mümkündür. Bunun içinse herkese kendine uygun işi seçme fırsatı verilmelidir. İnsanlar kendi önerdiği falanj düzeni içinde üretim faaliyetinde bulunurken kapitalizmin kendilerini bencil çıkarlar peşinde koşmaya yönelten ortamından kurtulacaklar, bencillik ve çıkar yerine yardımlaşma ve işbirliğini benimseyeceklerdir.

Evlilik kurumunu benimsemeyen, aile kurumunun insanın doğal yeteneklerinin gelişmesini engellediğini ileri süren Fourier, önerdiği toplum düzeninde kadının da özgür ve eşit bir konuma geleceğini savunmuştur.

2.4.1.6. Louis Blanc

Louis Blanc da içinde yaşadığı çağın olumsuzluklarından serbest rekabet düzenini sorumlu tutan ve çözümü kooperatifçi yapılanmada gören bir sosyalisttir. “Toplumsal Atölyeler” adını verdiği işçi üretim kooperatiflerine dayanan bir model öneren Blanc, bunun için (Güven, 1995, 48) önce devletin tüm üretim birikimlerine sahip olarak bunları kooperatifler şeklinde örgütlemesini ve sonra da işçilere devretmesini önermiştir.

80

Toplumsal atölyelere dayanan bir yapı oluşturulduğunda artık serbest rekabetin yerini serbest dayanışma alacak, sömürünün, sefaletin kötü koşulların da önüne geçilecektir.

2.4.1.7. Philippe Buchez

Philippe Buchez, çalışma örgütü adını verdiği bir yapılanmayla toplumsal sorunun çözülebileceğini savunmuştur. “Ona göre, toplum ve ekonomi, herkesin üretimden hakça pay almasını güvence altına alacak bir “çalışma örgütü” yoluyla yeniden kurulmalıdır.” (Güven, 1995, 47) Çalışan sınıfın kooperatiflerde birleşmesiyle sermaye sınıfı etkinliğini yitirecek, sömürü düzenini oluşturan koşullar ortadan kalkacaktır. Çalışanların üretim araçlarına sahip olacağı bu düzende herkes emeğinin ve yeteneğinin karşılığını adaletli bir şekilde alabilecektir.