• Sonuç bulunamadı

Althusser ve Devletin İdeolojik Aygıtları

BÖLÜM 1. İKTİDAR, GÜÇ VE İLGİLİ KAVRAMLAR

1.2. İktidara İlişkin Kuramlar: İktidar Nedir, Nasıl İşler

1.2.3. Althusser ve Devletin İdeolojik Aygıtları

Eleştirel kuramın temsilcilerinden Althusser güç ve iktidarın bilinçleri etkileme yoluyla gerçekten etkili bir şekilde kurulup yeniden üretiminin sağlandığını savunmaktadır. Althusser, devletin ideolojik aygıtları (DİA) adını verdiği bir kuram geliştirmiştir. Buna göre egemen sınıf ideolojiler ile bireylerin imgeleminde kendilerini, ilişkilerini ve çevrelerini tasarladığı bir dünya kurgulamakta ve bireyler içinde yaşadıkları dünyanın tam da olması gerektiği gibi olduğunu düşünmektedirler. Böylelikle her bireyin peşine bir “aynasız” takmak yerine kendi bilinçleri onların mevcut düzene uymalarını sağlayan bir gözcü ya da denetçi gibi işlev görmekte, insanların bilinçleri kendilerini bu düzene uygun davranmaya yönelten bir muhafıza dönüşmektedir. Yine de egemen sınıfın çıkarlarına aykırı davranışlar gösteren bireyler çıkarsa bu kez devletin “hukuk” adı verilen ideolojik aygıtı devreye girmekte ve iktidar için tehdit oluşturmaya yönelik davranışlar sergileyenlere gerekli yaptırımlar uygulanmaktadır.

Devletin İdeolojik Aygıtları kuramı temelde Marksist devlet kuramına dayanmaktadır ve devlet iktidarı ile devlet aygıtı ayrımı vardır. “Devlet (ve de kendi aygıtı içindeki var oluşu) yalnızca devlet iktidarına bağlı olarak anlam taşır” (2003: 166) diyen Althusser, tüm siyasal sınıf mücadelelerinin devlet iktidarının herhangi bir sınıf, sınıflar ya da sınıf fraksiyonları ittifakı tarafından elde edilmesi, elde tutulması ve korunması çevresinde döndüğünü kaydetmektedir. Bu da devlet iktidarı ile devlet aygıtını birbirinden ayırmayı gerektirmektedir. Althusser, tarihteki birçok olayın, (örneğin Fransa’da burjuva devrimleri, hükümet darbeleri ya da devletlerin yıkılmalarının) devlet iktidarının elde tutulmasını etkileyen siyasal olaylardan sonra bile devlet aygıtının olduğu yerde kalabileceğini gösterdiğini belirtmektedir. Marks’ın da devlet iktidarı ve devlet aygıtı ayrımını yaptığını kaydeden Althusser, DİA’nın Marksist devlet kuramına ek bir kuram olduğunu söylemektedir. Bu da devletin (baskı) aygıtının yanında; ondan ayrı ancak iç içe bir gerçek; ideolojik aygıtlardır. Althusser, Marksist devlet kuramındaki devlet iktidarı-devlet aygıtı ayrımında (baskı ve zor kullanmayı içeren) devlet aygıtının yanında

51

içselleştirme-benimsemeyi sağlayan ideolojik aygıtların da varlığının kabul edilmesi gerektiğini kaydetmektedir. Marksist devlet kuramına göre;

“1. Devlet, devletin (baskı) aygıtıdır;

2. Devlet iktidarı ile devlet aygıtını birbirinden ayırmak gerekir;

3. Sınıf mücadelelerinin hedefi devlet iktidarıdır, dolayısıyla devlet iktidarını ellerinde tutan sınıflarca devlet aygıtının kendi sınıfsal hedefleri doğrultusunda kullanılmasıdır;

4. Proleterya var olan burjuva devlet aygıtını yıkmak ve bu ilk aşamada onun yerine bambaşka bir devlet aygıtı koymak, daha ileriki aşamalarda ise radikal bir süreci, devleti yıkma sürecini (devlet iktidarı ve her türlü devlet aygıtının sonu) başlatmak için devlet iktidarını ele geçirmelidir.

Bu açıdan bakılırsa “Marksist devlet kuramına eklemeyi önerdiğimiz şey zaten kendinde bütünüyle var demek ki.

Devlet kuramını geliştirmek için yalnızca devlet aygıtı ile devlet iktidarı ayrımını değil, açıkça devletin (baskı) aygıtının yanında bulunan, ancak onunla karıştırılmaması gereken bir gerçeği de göz önüne almak zorunludur. Bu gerçeğe kendi kavramının adını vereceğiz: Devletin ideolojik aygıtları.” (2003: 167-168)

Marksist kuramdaki hükümet, idare, ordu, polis, mahkemeler, hapishaneler gibi kurumların devletin baskı aygıtını oluşturduğunu belirten Althusser, devletin bir taraftan da dinsel, öğrenimsel, aile, siyasal, hukuki, sendikal, kültürel ve haberleşme gibi ideolojik aygıtlarının varlığının kabul edilmesi gerektiğini kaydetmektedir. Devletin baskı aygıtları tümüyle kamu alanında yer alırken, kiliseler, partiler, sendikalar, aileler, gazeteler, okullar ve kültürel kuruluşların işlev gördüğü ideolojik aygıtların çoğu özel alanda bulunmaktadır. DİA’ları devletin baskı aygıtından ayıran temel fark ise devletin baskı aygıtları zor kullanarak işlerken, DİA’ların ideoloji kullanarak işlemesidir. Gerçi salt ideolojik yani hiçbir şekilde zor kullanmayan bir aygıt da yoktur. Örneğin kiliseler ve okullar ceza, ihraç, seçme gibi uygun yöntemlerle, kültürel DİA sansürle “yalnız kendi çobanlarını değil, sürülerini de yola getirmektedirler” (2003:171)

Devletin baskı aygıtı ile ideolojik aygıtları arasındaki bir diğer fark da devletin bir tek baskı aracı olmasına karşın birçok ideolojik aygıtı olmasıdır. (2003:54) Devlet aygıtı organik bir bütündür; tek bir merkezden yönetilen, merkezileşmiş bir beden olarak görünmektedir. Bu baskı aygıtının kurumları da bedenin uzuvlarını oluşturmaktadır. Devlet başkanı devletin baskı aygıtının başı olarak kabul edilebilir, hükümet ona bağlıdır;

52

ordu, polis, idare, yargıçlar, mahkemeler, hapishaneler vb. de hükümetin altında yer almaktadır. Her bir uzuv baskı ve baskının uygulanması konusunda farklı yöntemler kullanmaktadır ve aralarında tam bir işbölümü vardır. Örneğin merkezi idarede çalışan bir memur polisle aynı yöntemleri kullanmamaktadır. Ne olursa olsun tüm bunlar, devlet iktidarını elinde bulunduranların buyruğu altında çalışmaktadırlar ve “tek ve aynı bedene” aittirler. “Baskı işlevinin yürütücüleri ise egemen sınıfın siyasal siyasetini uygulayan siyasal temsilcilerden başka bir şey değildirler.” (2003: 55) DİA’lar ise çoğu olarak vardır ve görece bağımsız bir maddi var oluşa sahiptirler. DİA’lar “nesnel açıdan birbirlerinden ayrı, görece özerktirler ve tek ve bilinçli bir yönetim altında merkezileşmiş örgütlü bir beden oluşturmazlar.” (2003: 56) O halde nasıl oluyor da tüm bunlara karşın yine de devletin ideolojik aygıtları olmaktadırlar? Althusser bunun her şeyden önce kendilerinde gerçekleşen ideoloji nedeniyle gerçekleştiğini kaydetmektedir (2003: 57): “Bu ideoloji, egemen ideoloji olduğu için, egemen sınıfın, yani devlet iktidarını elinde bulunduran ve devletin baskı aygıtına doğrudan doğruya, buyurganca komuta eden sınıfın ideolojisidir.” Althusser devlet ve egemen sınıfın ideolojisi konusunda Marks ve Lenin’in tezlerinin geçerli olduğunu söylemektedir. Buna göre (2003:57):

“Devlet, egemen sınıfın egemenliğinin “özeti” ve egemen “makinesidir”; bu da tamı tamına şu demektir ki, üst-yapı, sınıfsal üst-yapı olarak, devleti merkez edinmiş, devletin çevresinde yoğunlaşmıştır. … Dolayısıyla egemen ideoloji, egemen sınıfın ideolojisi de kendi içindeki tüm değişkenlere rağmen ve var olduğu aygıtların birbirinden ayrı olmasına rağmen, devlet iktidarını elinde bulunduranların, egemen sınıfın ideolojisi biçiminde, yani kendi içindeki çelişkilere rağmen, söz konusu sınıf devletinin ideolojisi denilebilecek ve denilmesi gereken ideolojik bir birlik biçiminde toplaşmış ve yoğunlaşmıştır. Birbirinden farklı DİA’ların birliği ise bu aygıtların her birinin kendi alanında ve kendine özgü kiplikte, kendi içinde farklar, hatta çelişkiler olmasına rağmen, devlet ideolojisi olan bir ideolojiyi gerçekleştirmeleri ile sağlanmaktadır.”

Althusser’e göre devlet, devletin baskı aygıtı ile DİA’larının devlet iktidarının bir araya gelmesidir. Devletin baskı aygıtı ile ideolojik aygıtlarının birliğini devlet iktidarını elinde bulunduranların sınıf siyaseti sağlamaktadır. Devlet ideolojisi ise;

“İdeolojinin farklı “bölgelerinden” (dinsel, hukuki, ahlaki, siyasal, vb.) alınma belirli sayıdaki ana izleği, devlet iktidarını elinde bulunduran sınıf egemenliğinin, sömürülenleri de baskı ve sömürü etmenlerini de, ideolojikleştirme etmenlerini de “işletmek” için, yani üretim ilişkilerinin yeniden üretimini sağlamak için gerek duyduğu özsel “değerleri” özetleyen bir sistem içinde toplar.” (Althusser, 2003: 58)

53

Bu özsel izlekler burjuva devlet ideolojisi içinde milliyetçilik, liberalizm, ekonomizm ve hümanizmdir. DİA’ların her biri bu özsel izlekleri tümüyle ya da parça parça kendine özgü biçimde uyarlamaktadır.

Althusser’e göre (2003:88) üretim ilişkilerinin yeniden üretiminin en kusursuz biçimi ancak güzel yalanlarla yani ideolojilerle sağlanmaktadır. İdeolojide insanların gerçek dünyaları değil, gerçek varoluş koşullarıyla ilişkileri tasarlanmakta ve her tür ideolojik tasarımın merkezinde de bu ilişki yer almaktadır. İdeolojileri oluşturur gibi görünen düşünceler (tasarımlar) ülküsel, düşünsel ya da tinsel değil, maddi varoluşa sahiptirler. Düşüncelerin ülküsel, düşünsel, tinsel varoluşu bile tümüyle bir ideoloji ve “düşünce” ideolojisinden kaynaklanmaktadır. Bir ideoloji, bir aygıtta ve bu aygıtın pratiklerinde varolmaktadır.

İdeolojik “kavramsal” düzenek sayesinde bireyler kendi özgür bilinçleriyle, kendi düşünceleriyle davrandıklarına inanmaktadırlar. İdeolojilerin özelliği hiç de zorla kabul ettirmiyormuş, insanlar kendi oluşturdukları düşüncelere sahipmiş gibi göstererek zorla kabul ettirmeleridir. İdeolojinin dışında olup biter gibi görünen şeyler gerçekte ideolojilerin içinde olup bitmektedir. İdeolojinin ideolojik kimliği ideoloji tarafından pratik düzlemde yadsınmaktadır. Bu da ideolojinin yol açtığı sonuçlardan biridir. (2003:104)

İdeolojinin çifte ayna nitelikli bir yapıya sahip olduğunu belirten Althusser bu yapıyla (2003:112-113) bireylere özne olarak seslenildiğini, öznenin kendi ve diğerlerini (tasarlandığı gibi) tanımasının sağlandığını ve her şeyin tam da böyle olduğuna dair mutlak bir güvence verildiğini söylemektedir. Sonuçta bu düzen içinde bireyler (özneler) “kıçlarında aynasızın teki olmadan” kendiliklerinden işlemektedirler. Eğer kendiliklerinden işlemezlerse yargıç ve polisin müdahalesiyle işlemektedirler. “Gerçekten de doğru olduğunu”, başka biçimde değil de “tam da böyle olduğunu” kabul etmektedirler. Aslında hiçbir şey böyle değildir ama her şey olması gerektiği gibidir. Bu da Althusser’e göre (2003:113) toplumsal teknik işbölümünün üretim, sömürü, baskı, ideolojikleştirme, bilimsel pratik alanlarında kendilerine tanınan konumlarda bulunan bireylerin maddi davranışlarında, yani “vicdanlarında”, üretim ilişkilerinin her an, aralıksız yeniden üretiminin sağlama alınması için böyle olması gerektiğinin kanıtıdır.

54

İdeoloji ile üretilen gerçeklik son kertede üretim ilişkilerinin ve bu ilişkilerden türeyen öteki ilişkilerin yeniden üretimidir. İdeoloji Althusser’e göre (2003:115-117), olağandışı ve basit bir mekanizmadır. Basitliği, ideolojik etkinin dayandığı ilkeyle ilgilidir: “Bu ilke ise tanıma/kabul etme, özneleştirme/tabi kılma ve güvencedir, bu üç terimin merkezi ise

özneleştirme/tabi kılmadır. İdeoloji zaten-hep özne olan bireyleri” işletmektedir. Benzinli

bir motorun benzinle çalışmasına benzer biçimde her toplumsal formasyon da ideoloji ile işlemektedir. Althusser’e göre (2003:41) bütün kapitalist formasyonların var oluşunun maddi temeli ise baskı değil ekonomik sömürüdür. Sömürü ile baskıyı birbirinden ayrı tutmak gerekmektedir. Yani kapitalist sömürüyü sağlayan ekonomik üretim ilişkilerinin hüküm sürdüğü ekonomik alt-yapı ile kapitalist devletin baskıcı iktidarının hüküm sürdüğü siyasal üst-yapı birbirinden ayrı tutulmalıdır. Son kertede belirleyici olan ise baskı değil (yani siyasal üst-yapı değil), sömürüdür (ekonomidir). Devlet, siyasal sınıf mücadelelerinin hem nesnesi hem de hedefidir. Bir yanda üretim araçlarını elinde bulunduran sömürenler sınıfı diğer yanda kendi emek güçlerini bir mal gibi satan, ellerinde hiçbir üretim aracı bulunmayan sömürülenler sınıfı vardır. Siyasal sınıf mücadeleleri bu sınıfların varlığına dayanmaktadır. İşçi sınıfının kapitalist sömürünün dayandığı sınıf ilişkilerini parçalaması için burjuva devlet iktidarını ele geçirmesi ve devlet aygıtını parçalaması gerekmektedir. Çünkü “devlet, kapitalist üretim ilişkilerinin yeniden-üretiminin anahtarıdır.” (2003:45) Siyasal sınıf mücadelesinin temeli de ekonomik sınıf mücadelesidir. Aksi halde siyasal sınıf mücadelesi anlamsızdır, boşunadır.