• Sonuç bulunamadı

Poulantzas: Siyasal İktidar ve Toplumsal Sınıflar

BÖLÜM 1. İKTİDAR, GÜÇ VE İLGİLİ KAVRAMLAR

1.2. İktidara İlişkin Kuramlar: İktidar Nedir, Nasıl İşler

1.2.4. Poulantzas: Siyasal İktidar ve Toplumsal Sınıflar

İktidarı, “bir toplumsal sınıfın özgül nesnel çıkarlarının sağlanmasını gerçekleştirebilme kapasitesi” olarak tanımlayan Poulantzas’a göre (1992:105-107) iktidar kavramı sınıf çatışması niteliğindeki ilişkilere yani sınıflardan birinin kendi “özgün çıkarlarını gerçekleştirme eylemi kapasitesinin diğerlerinin çıkarları ve kapasiteleri ile çeliştiği ortama dair bir kavramdır; iktidar ilişkisi olarak nitelenen özgül bir egemenlik ve boyuneğme ilişkisini belirleyen bir olgudur”. Poulantzas iktidar kavramının sınıflı toplumlarda sınıf mücadelesi sürecindeki konumlarından bağımsız olarak belirli koşullarda oluşan ilişkilerde kullanılamayacağını kabul etmektedir. Örneğin kişiler arası ilişkilerde ya da bir toplumsal grubun üyeleri arasında iktidar ilişkilerinden söz edilemez. Bu durumlarda özellikle politika alanındaki “güç” unsurunu belirtmek amacıyla

55

kullanılan kuvvet kavramı kullanılabilir. Böylelikle iktidar biçimleri ve egemenlik-boyun eğme biçimleri arasındaki ayrım belirgin bir şekilde ortaya konulabilir. O halde iktidar ile kuvvet arasındaki fark, iktidarın yapılara dayanılarak tekrar oluşturulabilen bir olgu, kuvvetin ise kalıcı olmayan bir olgu olması şeklinde izah edilebilir.

İktidar kavramı uygulanan, yasallaştırılmış yani üzerinde uygulananlara asgari ölçüde bir olumlamaya dayanan gücü ifade etmektedir. İktidar kavramı, bir sınıfın özgül nesnel çıkarlar gerçekleştirme kapasitesi ile ilgilidir; bir sınıfın özgün bir politik ve ideolojik örgütlenmesi olmasa da ekonomik düzeydeki varlığının politik ve ideolojik eylem düzeylerinde yeterli etkinliklerle özgülce yansıması bir toplumsal güç olarak nitelenmesini sağlayacak örgenleşme (örgütlenme) koşulunun varlığını göstermektedir. Geniş anlamda sınıf örgütlenmesi ile iktidara örgütlenme arasında önemli farklılıklar olduğunu kaydeden Poulantzas’a göre (1992:109) özgül örgütlenme bir sınıfın iktidarı için gereklidir fakat yeterli değildir. Çünkü iktidar olgusu yapı tarafından belirlenmiş ilişkileri ifade eder ve sınıf mücadelesindeki toplumsal güçlerin birbiriyle orantısına bağlıdır. Bir sınıfın çıkarlarını gerçekleştirme kapasitesi diğer sınıfların kendi çıkarlarını gerçekleştirme kapasitesine de bağlıdır. Bir sınıfın her düzeydeki göreceli olarak özerk çıkarlarını gerçekleştirebilme kapasitesine göre ekonomik, politik, ideolojik iktidardan söz edilebilir. İktidar ilişkileri basit bir bütünlük oluşturmazlar. Bir sınıf politik çıkarlar gerçekleştirme kapasitesinde olmadan ekonomik çıkarlar gerçekleştirme kapasitesinde olabilir ya da bir sınıf ekonomik olarak egemen olmadan politik olarak egemen olabilir.

“Egemenlik konumlarının, değişik sınıflarca işgal edilmiş olabilen, çeşitli düzeylere, merkezden uzaklaşan dağılımı sorununa değgin son bir vurgulama yapalım. Egemenlik konumlarının bu dağılımı demek değildir ki bir oluşumdaki egemen sınıf veya sınıfların hangileri olduğu veya başka deyişle, hangi egemenlik konumunun diğerleri üzerinde egemenliğinin olduğu güçlü bir biçimde tanımlanamaz. Bu ‘kompleks’ ilişkilerin tümü hesaba alındığında, benzer bir merkezden uzaklaşma durumunda, bir oluşumdaki egemen sınıf veya sınıfların, son tahlilde, bu oluşumun kompleks bütünü içinde egemen rolü elinde tutarak sınıf mücadelesi düzeyinde egemen konumlarda olan veya olanlar olduğu görülecektir. Dolayısıyla egemen olan iktidar bu sınıf veya sınıflarınkidir.”(Poulantzas, 1992: 109-110)

Poulantzas Büyük Britanya’da 1688’den önceki iktidar konumlarının dağılımının buna bir örnek oluşturduğunu, ekonomik olarak egemen olan ancak politik olarak egemen olmayan (doğrudan egemenliği olmayan) burjuvazi sınıfının Marks tarafından da egemen

56

sınıf olarak gösterildiğini kaydetmektedir. Diğer taraftan Prusya’da ise toprak sahibi soylular politik egemenliğe sahiptir ve orada politik düzey egemen roldedir.

Toplumsal kurumların özellikle devlet kurumunun iktidarından söz etmek Poulantzas’a göre doğru değildir. (1992:115-117) Bu kurumlar iktidar açısından değerlendirildiğinde, iktidarı elinde tutan sınıflar görülür. Dolayısıyla devletin politik iktidarın uygulama merkezi olduğu söylenebilir. Ancak bundan ekonomik, politik, askeri, kültürel nitelikli çeşitli kurumların yalnızca yalnızca iktidar terimi ile doğrudan bir incelemeye indirgenebileceği ya da yalnızca toplumsal sınıfların basit iktidar aygıtları olarak değerlendirilebileceği sonucu çıkarılması doğru değildir.

“… çeşitli toplumsal kurumlar iktidar açısından sınandığında, bir kurumda yoğunlaşmış olan iktidarın bir sınıfın iktidarı olması bakımından, bu kurumlar sınıf mücadelesi alanındaki çatışmalarına göre değerlendirilmelidirler. Başka deyişle, çeşitli kurumların –iktidar merkezlerinin- göreli özerklikleri, onların sınıf iktidarından ayrı özgün bir iktidarları olduğundan değil ancak yapısallıklarındandır. İşte bu bakımdan, çeşitli kurumlar; iktidar açısından, “iktidar organları” önceden var olan ve onları etkinliğini tamamlamak amacı ile oluşturan bir sınıf iktidarının uygulama aletleri olmayıp iktidar merkezidirler.” (1992:116)

İktidar merkezlerinin hiyerarşik örgütlenmesi (devlet-okul-kilise gibi) hem düzeysel eklemlenmeye hem de sınıf mücadelesindeki güçler orantısına bağlıdır ki bu da görüntüsel iktidarla gerçek iktidar ayrımı yapabilmeyi sağlamaktadır. (1992:116)

Kapitalist devleti bir sınıf devleti olarak niteleyen Poulantzas (1992:125-135), bu sınıf devletinin bir halk devleti gibi gösterildiğini, devletin sınıflar mücadelesi alanıyla ilişkisinin ekonomik ve politik sınıf mücadeleleriyle ilişkisi biçiminde iki bölüme ayrıldığını kaydetmektedir. Kapitalist üretim biçimindeki sosyo-ekonomik ilişkiler ve ekonomik sınıf mücadelesi incelendiğinde “yalıtıcı etki” olarak tanımlanabilecek özgün bir temel nitelik ortaya çıkmaktadır. Bu da göstermektedir ki yasal ve ideolojik yapılar ekonomik sınıf mücadelesi üzerinde ilişkilerin sınıf mücadelesi olduğunun üzerini örtmektedir. “Bu yalıtılma; 1. Yasal düzeyin, 2. Yasal-politik ideolojinin, 3.Genel ideolojinin sosyo-ekonomik ilişkiler üzerindeki etkilerinin sonucudur.” Bu yalıtılma hem ücretli işçilerin hem de özel mülkiyet sahibi kapitalistlerin kendi içlerindeki rekabettir.

Kapitalist devlet biçiminde hegemonyanın önemli bir yeri olduğunu kabul eden Poulantzas, bu devletin sınıf hegemonyasıyla yönetilen bir devlet olduğunu kaydetmektedir:

57

“… Dolayısıyla –devlete ilişkin olarak değil de- salt egemen sınıfların politik uygulamalarının ifadesinde kullanılacak olan hegemonya kavramının iki anlamı vardır:

1- Bu sınıfların Devlet ile olan ilişkilerinde; bu ekonomik düzeyde yalıtık politik bünyenin, “halk-ulus”un genel çıkarının temsilcileri olarak politik çıkarlarının sağlanmasının ifadesidir. …

2- Hegemonya kavramının, Gramsci tarafından belirtilmemiş olan bir diğer anlamı da vardır. Gerçekte kapitalist Devlet ile bir kapitalist oluşumdaki sınıflar mücadelesinin özgün niteliklerinin, politik olarak egemen birçok sınıf ya da fraksiyonlardan oluşan bir ‘iktidar bloku’nun işleyişini olası kıldıkları ilerde görülecektir. Bu egemen sınıf ve fraksiyonlar arasında birinin, hegemonya niteliğinde, özel bir egemen rolü vardır. Hegemonya kavramı ikinci anlamı olarak, bir kapitalist sosyal oluşumdaki, egemen sınıflarda ya da fraksiyonlardan birinin diğeri üzerindeki özel egemenliğini içerir. Hegemonya kavramı, kapitalist oluşumdaki politik sınıf egemenliği tipinin bu iki karakteristiği arasındaki ilişkinin açığa çıkarılmasını olası kılıyor: Hegemonyacı sınıf politik düzeyde, halk-millet’in genel çıkarını temsil etmek ve egemen sınıflar ve fraksiyonlar üzerinde, kapitalist Devlet ile olan özel ilişkisi vasıtasıyla özgül bir egemenliği sürdürmek çifte işlevini kendinde bulunduran sınıftır.” (1992:144-145)

58

BÖLÜM 2. ÇALIŞMA KAVRAMI VE ÇALIŞMA İLİŞKİLERİ