• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2. ÇALIŞMA KAVRAMI VE ÇALIŞMA İLİŞKİLERİ DÜZENİ

3.1. Bilinç İnşasının İnşası ve İşleyişi

3.1.1. Devletlerin İşlevi

Görünürde devletlerin bulunduğu bu sürecin işleyişini bir boyutuyla Galtung emperyalizmin yapısal kuramında açıklamaktadır. Galtung’a göre (Ergil, 1977:190)

106

kapitalizmin eşitsizlikten kaynaklanan temeli devletlerin kendi aralarındaki eşitsizlikleri korumaya yönelik çabalarıyla korunup güçlendirilmektedir. Kapitalizmin eşitsiz gelişme yasası, üretici güçlerini diğerlerinden önce geliştiren toplumların gelişmelerini diğer toplumların kaynaklarından sağlamaları şeklinde bir ilişkinin yapılaşmasına neden olmuştur ve diğerlerinden önce gelişmeye başlayan devletler, geride kalanlarla aradaki farkı kapatmamak için ellerinden geleni yapmaktadırlar. Böylelikle dünya düzeni gelişmiş merkez devletler ve merkezin vesayeti altındaki çevre devletlerden oluşmuştur. Emperyalizmi devletler arasındaki bir egemenlik ilişkisi olarak tanımlayan Galtung’a göre emperyalizm, “kollektiviteleri parçalayıp, bazı parçalarını bir çıkar uyumu içinde birleştiren, diğer parçalarını da çıkar uyumsuzluğu ya da çıkar çatışması içinde birleştiren bir sistemdir” (Ergil, 1977:190). Bu çerçevede, merkez ve çevre devletlerin merkezleri arasında bir çıkar uyumu vardır ve her iki tarafın da merkezleri birlikte gelişir ya da gerilerler. Her iki tarafın da merkezleri ile çevreleri arasında bir çıkar uyumsuzluğu vardır ancak bu uyumsuzluk çevre devletin merkezi ile çevresi arasında daha fazladır. Her iki tarafın merkezleri arasındaki çıkar uyumu en önemli unsur iken çevreler arasında ise çıkar uyumsuzluğu söz konusudur. Hem fiziki olarak (mekan) hem de modern devlet yapılanması içinde birbirlerinden ayrılan ‘çevre’lerin çıkar uyumsuzluğu ortadan kalkarsa ortaya çevrelerin ittifakı çıkar ki bu da merkezlerin istemediği bir durumdur.

Hem gelişmiş hem de gelişmemiş toplumların merkezleri, toplumun ekonomik, siyasal, kültürel, toplumsal seçkinlerinden oluşmaktadır. Modern devlet yapılanması ile emeğin (faaliyetlerinin- etki alanının) devlet sınırları içinde çevrelenmesi ve diğer ülkelerdeki emek sınıfı ile ittifakının engellenmesi ya da sınırlanması söz konusudur. Bu da sermayenin küresel ölçekte hareket serbestisi ve işbirliği, emeğin ise bölünüşü ve sınırlanışı demektir.

Emperyalizmin yapısal kuramında merkez ve çevre devletler ile onların merkezleri ve çevreleri arasındaki etkileşimler incelendiğinde ortaya şöyle bir durum çıkmaktadır (Ergil, 1977:200):

1. Merkez ile çevre arasındaki etkileşim dikeydir. 2. Çevre ile çevre arasında etkileşim yoktur.

107

4. Dış dünya ile etkileşim iki olguyu içeren bir biçimde merkezin tekeline alınmıştır: a) Çevrenin (çevre devletin) diğer merkez devletlerle ilişkisi yoktur.

b) Çevre devletler gibi merkez devletlerin de diğer merkezlere bağlı çevre devletlerle etkileşimi yoktur.

Galtung, devletler arasındaki ilişki ve işbölümünün dikey yapısının emperyalist anlamda ülke içinde de aynı şekilde bulunduğunu ve bunların birbirine sıkıca bağlı olduğunu kaydetmektedir. Emperyalist yapıda çevre devletteki merkez, merkez devletin merkezinin çıkar uyumu içinde olduğu ve çevreyi sömürmede köprübaşı olarak kullandığı sosyal kesittir (Ergil, 1977:202). Her iki tarafın merkezleri arasındaki bu ittifak aynı zamanda çevrenin çevresinde düzene başkaldırı amacı taşıyan tüm eğilimleri susturmak için bir denetim düzeni oluşturmaktadır. Yalnızca mükemmeliyetten uzak, amatörce emperyalizm için silahlara gerek olduğunu savunan Galtung, bu denetim düzeninin başlıca unsurlarını şöyle sıralamaktadır (Ergil, 1977:202):

“1. Çevre ülkede yüksek düzeydeki eşitsizlik ve çıkar uyumsuzluğundan dolayı çevrenin çevresi genel olarak yoksullaştırılır.

1. Çevre ülkede çevrenin etkileşimi, örgütlenmesi ve birlikte harekete geçmesi önlenir.

2. Merkez ülkelerin özellikle tahrip ve iletişim araçları üzerindeki tekelci denetimi yoluyla çevre ülkeler yoksullaştırılır.

3. Çevre ülkelerin aralarında etkileşmeleri, ortak bir eyleme yönelmeleri ve örgütlenmeleri önlenir. Bu durum iki şekilde gerçekleşir:

a) Aynı merkeze bağlı çevre ülkelerin kendi aralarında etkileşmeleri bağlı oldukları merkez tarafından zorlaştırılır.

b) Diğer merkezlere bağlı çevre ülkeler arasında etkileşim daha da zorlaştırılır. 4. Çevre ülkelerin çevrelerinin etkileşmeleri, ortak eyleme geçmeleri ve örgütlenmelerinin zorluğu veya olanaksızlığı

a) Ülke içinde 1 ve 2’inci maddelerde belirtilen nedenler,

b) Ülkeler arasında 3 ve 4’üncü maddede sözü edilen nedenler yüzündendir. c) Ayrıca, çevredeki merkezin uluslararası etkileşimde her doğrultuda tekelci bir denetimi vardır ve bu nedenle kendi çevresinin çıkarını önemli ölçüde gözeteceği düşünülmez.

5. Çıkar uyumsuzluğu nedeniyle çevre’nin çevresinin merkez’in çevresine ya da merkez’in merkezine ulaşma yolları tıkalıdır.”

108

Merkez ve çevre ülkeler arasındaki ilişkinin niteliğine göre ekonomik, kültürel, siyasal, askeri ve iletişimsel olmak üzere beş emperyalizm türünden bahsedilebileceğini belirten Galtung, siyasal emperyalizmin, bir ulusun karar alma merkezinin o ulustan koparılıp merkez ulusa nakledilmesi olduğunu kaydetmektedir. Böylelikle diğer emperyalizm türlerinin işlemesi için en önemli adım da gerçekleşmiş olmaktadır. Siyasal emperyalizm, merkez devletlerin kararları alması, çevre devletlerin de buna başeğmesi şeklinde gerçekleşmektedir.

Emperyalizmin yapısal kuramında Galtung, devletler arasındaki etkileşim ve ilişki ağlarından bahsederken dikkatler devletler arasındaki egemenlik ilişkisine yönelmektedir. Ancak bu düzende aslında hem merkez hem de çevre devletlerde “merkez”de yer alanların yönettiği etkileşim ve ilişkiler vardır. Hem merkezin hem de çevrenin merkezleri arasındaki çıkar uyumuna karşın uluslar arasında çıkar uyumsuzluğu olması, devletlerin bu işleyişte aracı-düzenleyici bir işlev görmeleri gözönünde bulundurulduğunda, sürecin oyuncularının ya da başka bir deyişle ilişkinin taraflarının her iki tarafın merkezinde yer alanlar olduğu görülmektedir.

Çevre ülkelerin bağımlı hale gelmesini sağlayan bu sürecin başlangıcı emperyalizmin, sermayenin egemen olduğu dönemden itibaren uygulanma şekli ile bağlantılıdır. Bu da doğrudan sömürgecilik yerine dolaylı sömürgeciliğin hayata geçirilmesinde (sömürge) devletin iktidarını elinde bulunduranların kontrol edilmesi ile gerçekleştirilmektedir.