• Sonuç bulunamadı

TABERÎ TEFSİRİNDE FIKHÎ GÖRÜŞLER

A. İBADET 1. Temizlik

5) Safâ ve Merve Arasında Sa’y

Safâ ve Merve tepeleri arasında sa’y yapmak, “ َّجَح ْنَمَف ِ للّا ِرِئآَعَش نِم َة َو ْرَمْلا َو اَفَّصلا َّنِإ َحاَنُج َلاَف َرَمَتْعا ِوَأ َتْيَبْلا

اَمِهِب َف َّوَّطَي نَأ ِهْيَلَع ” “Şüphesiz Safâ ile Merve, Allah’ın (dininin) nişanelerindendir. Onun için her kim hac ve umre niyetiyle Kâbe’yi ziyaret eder ve onları da tavaf ederse, bunda bir günah yoktur.” (Bakara 2/158) ayeti ile açıklanmıştır.

Safâ ve Merve tepeleri, Allah’ın nişanelerinden olup kulların bu tepelerin yanında dua, zikir ve kendilerine farz kılınan diğer amelleri yerine getirmek suretiyle Allah’a ibadet ettikleri yer olarak alamet ve nişan anlamını ifade etmektedir.

İbrahim (a.s), Yüce Allah’tan hac ibadetlerini kendisine göstermesini isteyince Allah da ona diğer hac menâsikiyle birlikte bu iki tepe arasında sa’y yapmasını da

703 Taberî, Câmiu’l-beyân, III, 549.

704 Taberî, Câmiu’l-beyân, III, 565-566.

132

emretmiştir. Taberî, her ne kadar bu ayette haberi bir cümle bulunsa da murad emirdir.

Zira Yüce Allah, Hz. Muhammed’e, Hz. İbrahim’in dinine tabi olmayı emretmiş705 ve Hz. İbrahim’i de kendisinden sonra gelenlere önder kılmıştır. İşte bundan dolayı Hz.

İbrahim’in yapmış olduğu tavaf ve sa’y, haccın menâsikinden ve Allah’ın şeâirindendir demektedir.706 Müellif, “Hac veya umre yapmak isteyene Safâ ile Merve arasında sa’y yapmasında günah yoktur.” cümlesini yorumlarken akla gelen “ ِرِئاَعَش ْنِم َة َو ْرَمْلا َو اَفَّصلا َّنِإ َِّللّا” ifadesi her ne kadar haberi cümle olsa da emir ifade eder dedin şimdi de bunları yapana günah yoktur diyorsun bu ikisi nasıl bağdaşır? şeklindeki muhtmel soruya şöyle cevap vermektedir; Cahiliye devrinde bu iki tepede birer put bulunuyor ve insanlar onların arasında tavaf ediyorlardı. İslamiyet gelince Müslümanlar, bu maziden dolayı bu iki tepenin arasını tavaf etmekten kaçındılar. Bunun üzerinde Yüce Allah da onlara bu ikisi arasında sa’y yapmanın günah olmadığını bildirdi. Zira şirk ehli, bu iki tepeyi küfür üzere tavaf ediyorlardı. Müslümanlar ise iman üzere Allah’ın emrine itaat ve Rasûlünü tasdik için tavaf etmeye başladılar. Taberî, bu görüşünü destekler mahiyette sahâbe ve tâbiûndan gelen rivayetleri de sıralamaktadır.707 Bu ayetin sebeb-i nüzûlü hakkında farklı rivayetlere yer veren Taberî, bu görüşlerden her birinin nüzûl sebebi olabileceğini ve ayetin ifadesinden “tavaf edip etmemek serbesttir” şeklinde bir mananın çıkarılmasınının doğru olmayacağnı dile getirir. Bu görüşünü destekleme mahiyetinde de “bu iki tepe arasını tavaf etmek önce yasaklanıp sonra da serbest bırakılmış değildir” şeklinde bir açıklamada bulunur.708

İlim ehli, Safâ ve Merve tepeleri arasında sa’y yapmanın hükmü hususunda farklı görüşler benimsemiş olup Taberî, bu görüşlere eserinde yer vermiştir. Hz. Âişe, Enes b. Malik ve İmâm Şâfiî’ye dayandırılan görüşe göre sa’y yapmak farz olup terk

705 Nahl 16/123.

706 Taberî, Câmiu’l-beyân, II, 710.

707 Taberî, Câmiu’l-beyân, II, 712-717.

708 Taberî, Câmiu’l-beyân, II, 714-720.

133

edilmesi halinde fidye geçerli değildir ve geri dönüp yapılması gerekir. İmâm Ebû Hanife, Ebû Yusuf ve İmâm Muhammed’e göre sa’y yapmamış olan bir kişinin, dönüp sa’y yapması daha güzel olmakla birlikte mutlaka dönmesi gerekmeyip ceza olarak kurban kesmekle tamam kabul edilir. İbn Mes’ûd, Atâ, Mücâhid ve bazılarına nisbet edilen görüşe göre ise sa’y yapmak, nafile olup terk edilmesi halinde herhangi bir şey gerekmez.709 Taberî bu görüşler arasından Hz. Âişe, Enes b. Malik ve İmâm Şâfiî tarafından benimsenmiş olan görüşü tercih ederek sa’y yapmanın farz olduğunu, bilerek veya unutarak terk edilmesi halinde kaza edilmesi gerektiğini ifade eder. Bu görüşüne dayanak olarak da Hz. Peygamber’in insanlarla beraber haccederken Safâ ile Merve tepeleri arasında sa’y yapmayı, haccın menâsiki olarak öğrettiğini ifade eden rivayetleri getirir. Rasûlüllah’ın (s.a.s) haccın menâsiki olarak öğretmiş olduğu Kâbe’yi tavaf, bütün ümmet tarafından nasıl farz olarak ve terki halinde fidyenin olmayıp illa kazasının yapılması gerektiği şeklinde kabul edilmişse sa’y yapmak da öyledir. Çünkü biri Beytullah’ı, diğeri de Safâ ile Merve’yi olmak üzere ikisi de tavaftır demektedir.710 Taberî görüşünü böyle açıkladıktan sonra aksini söyleyen kişiye “Kâbe tavafı ile bu iki tepenin tavafının hükmünü birbirinden ayıran delilin nedir diye sorulur.” diyerek ileri sürülen delilleri geçersiz kılmaktadır. Şayet delil olarak da İbn Mes’ûd’dan nakledilen

“اَمِهِب َف َّوَّطَي لا ْنَأ ِهْيَلَع َحاَنُج َلاَف” kıraati getirilirse bu kıraatin şâz olduğu ve Hz. Âişe tarafından ayetin bu şekilde inmediğinin belirtildiği söylenerek bu delil kabul edilmez.

Ayrıca bu kıraat kabul edilse bile “ َكُت ْرَمَأ ْذِإ َدُجْسَت َّلاَأ َكَعَنَم اَم َلاَق” “Sana emrettiğim zaman seni saygı ile eğilmekten ne alıkoydu?” (A’raf 7/12) ayetinde olduğu gibi “لا” harfi “نأ”

ile beraber kelamın sılası olup nefy manasında değildir demektedir.711

Taberî’nin de eserinde değindiği üzere İmâm Ebû Hanîfe’ye göre Safâ ve Merve tepeleri arasında say’ yapmak farz değil vâcip olup terk eden kişiye dem

709 Taberî, Câmiu’l-beyân, II, 722-724.

710 Taberî, Câmiu’l-beyân, II, 724-725.

711 Taberî, Câmiu’l-beyân, II, 726-727.

134

gerekmektedir.712 İmâm Şâfiî,713 İmâm Mâlik714 ve Ahmed b. Hanbel’den715 gelen bir görüşe göre ise sa’y yapmak haccın rüknüdür. Görüldüğü üzere Taberî, sa’y yapmanın hükmü hususunda İmâm Ebû Hanîfe dışındaki mezhep imâmları ile aynı görüşü benimsemektedir.

Müellif, tefsirinde sa’y yapmanın haccın rüknü olduğunu belirtmiş ama nasıl yapılacağı, kaç defa yapılacağı ve nereden başlanacağı hususlarında açıklamalarda bulunmamıştır. Fakat görüşünü destekler mahiyette vermiş olduğu rivayetlerde Hz.

Peygamber’in yedi defa gidip geldiği ve Safâ tepesinden başladığı bilgileri yer almaktadır.716 İbn Kudâme, Taberî’nin -ve bazı Şâfiîlerin- her gidiş gelişi tek saydığı yönünde aktarılan zayıf bir bilgiye de yer vermektedir.717

Taberî, ayetin devamında yer alan “ ٌميِلَع ٌرِكاَش َ َّللّا َّنِإَف ا ًرْيَخ َع َّوَطَت ْنَم َو” “Her kim de gönlünden koparak bir hayır işlerse, şüphesiz Allah onu bilir, karşılığını verir.” (Bakara 2/158) kısmını da fazladan sa’y yapmak olarak değil de farz olan hac ve umreden sonra kim nafile olarak hac ve umre yaparsa Allah onu bilir ve mükâfatını verir şeklinde açıklamaktadır. Zira ona göre nafile olan hac ve umrede sa’y yapmak da nafile olur.718 Yani kendi isteğiyle fazladan sa’y yapmanın, nafile hac veya umre yapmakla gerçekleşeceğini ifade etmiş olmaktadır.

712 Serahsî, el-Mebsut, IV, 50; Kâsânî, Bedâi’, III, 81; Başnefer, Fıkhı’l-haccı ve’l-umre, s. 214; İbnü’l-Arabî, Ahkâmu’l- Kur’an, I, 71.

713 Şirâzî, Ebû İsahk İbrahim b. Ali b. Yusuf, el-Mühezzeb fi fıkhı’l-İmâmi’ş-Şâfiî, Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, b.y. ts. I, 408; Başnefer, Fıkhı’l-haccı ve’l-umre, s. 212; Kâsânî, Bedâi’, III, 81; İbn Kudâme, el-Muğnî, V, 238; Cezîrî, Mezâhibi’l-erba’a, I, 594.

714 İbnü’l-Arabî, Ahkâmu’l-Kur’an, I, 71; Başnefer, Fıkhı’l-haccı ve’l-umre, s. 212; İbn Kudâme, el-Muğnî, V, 238; Cezîrî, Mezâhibi’l-erba’a, I, 594.

715 İbn Kudâme, el-Muğnî, V, 238; Cezîrî, Mezâhibi’l-erba’a, I, 594; Başnefer, Fıkhı’l-haccı ve’l-umre, s.

212; Keskin, Hac İlmihali, s. 86.

716 Taberî, Câmiu’l-beyân, II, 724.

717 İbn Kudâme, el-Muğnî, V, 237; Kal’acî, Mevsûat, s. 63; Doğru, İbn Cerir et-Taberî’nin Tefsirindeki Fıkhi Görüşleri, s. 102.

718 Taberî, Câmiu’l-beyân, II, 728.

135 g. Umrenin Hükmü

Sözlükte ziyaret etmek manasına gelen umre, dini terminolojide özel olarak Beytullâh’ı ziyaret etmek demektir.719 Müellif, “ ِ َّ ِللّ َة َرْمُعْلا َو َّجَحْلا اوُّمِتَأ َو” “Haccı da umreyi de Allah için tamamlayın.” (Bakara 2/196) ayetini açıklarken âlimlerin umrenin hükmü hususunda ihtilaf ettiklerini belirtir. Umrenin farz olduğunu söyleyenler olduğu gibi nafile olduğunu söyleyenler de olmuştur. Taberî ise bu ayette umrenin farz olduğuna dair kesin bir delaletin olmadığını ifade etmektedir. Çünkü ayette yer alan “اوُّمِتَأ َو”

ifadesi, umrenin farz olduğunu belirten bir emir olabileceği gibi başlanmış olan bir umrenin tamamlanmasını emreden bir emir olma ihtimaline de sahiptir. Oysa farzın ancak kesin ve apaçık delillerle sabit olacağını söyleyerek bu ayetten umrenin farz olduğunu anlamanın mümkün olmadığını ifade eder. Ayet bu şekilde ihtimalli olduğu için bu ihtimallerden birini tercih etme noktasında belirleyici olan Hz. Peygamber’in sözleri olacaktır. Bu doğrultuda Taberî, umrenin farz olduğunu söyleyenlerin delil olarak aldıkları hadislerin senedlerinin zayıf olduğunu, umrenin nafile olduğu yönünde sahih rivayetlerin720 bulunduğunu söyleyerek nafile görüşünü tercih etmiştir.721

Umre ibadeti, İmâm Ebû Hanîfe ve İmâm Mâlik’e göre sünnet-i müekkededir.722 İmâm Şâfiî723 ve Ahmed b. Hanbel’e724 göre ise farz-ı ayndır. Dolayısıyla Taberî’nin, umrenin hükmü ile ilgili olarak İmâm Ebû Hanîfe ve İmâm Mâlik ile aynı kanaati taşıdığı ortaya çıkmaktadır.

719 İbnü’l-Arabî, Ahkâmu’l-Kur’an, I, 169.

720 Ahmed b. Hanbel, Müsned, XXII, 290, Hadis No, 14397; Tirmizî, “Hacc”, 88; İbn Hüzeyme, Sahih,

“Menâsik”, 424, Hadis No, 3068.

721 Taberî, Câmiu’l-beyân, III, 338-340; Doğru, İbn Cerir et-Taberî’nin Tefsirindeki Fıkhi Görüşleri, s.

98.

722 İbnü’l-Arabî, Ahkâmu’l-Kur’an, I, 169; İbnü’l-Cevzî, Zâdü’l-mesîr, I, 159; Başnefer, Fıkhı’l-haccı ve’l-umre, s. 9.

723 Şirâzî, el-Mühezzeb, I, 358; İbnü’l-Arabî, Ahkâmu’l-Kur’an, I, 169; Cessâs, Ahkâmu’l-Kur’an, I, 333.

724 İbnü’l-Cevzî, Zâdü’l-mesîr, I, 159; İbn Kudâme, el-Muğnî, V, 238.

136 h. Muhsarın Durumu

Luğatta alıkoyma ve engelleme gibi anlamlara gelen “ihsar” kelimesi, ıstılahî olarak hac/umre için ihrama girmiş olan kişinin, herhangi bir sebebe binaen ihramın gereklerini -umre için tavaf, hac için Arafat vakfesi ve ziyaret/ifâza tavafı- ifa etmesinden alıkonulması demektir. Hac/umre ibadetini yerine getirmesine engel olunan kimseye de “muhsar” denilir.”725 Kur’an’da mezkûr durumla ilgili hüküm, “ ْمُت ْر ِصْحُأ ْنِإَف

َي ىَّتَح ْمُكَسوُؤ ُر ْاوُقِلْحَت َلا َو ِيْدَهْلا َنِم َرَسْيَتْسا اَمَف ْدِفَف ِهِسْأ َّر نِ م ىًذَأ ِهِب ْوَأ ًاضي ِرَّم مُكنِم َناَك نَمَف ُهَّل ِحَم ُيْدَهْلا َغُلْب

ٌةَي

كُسُن ْوَأ ةَقَدَص ْوَأ ماَي ِص نِ م”“Eğer (bunlardan) alıkonursanız kolayınıza gelen kurbanı gönderin. Kurban, yerine varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin. Sizden her kim hasta olursa yahut başından bir rahatsızlığı varsa, oruç veya sadaka veya kurban olmak üzere fidye gerekir.” (Bakara 2/196) ayetiyle bildirilmektedir. Taberî tefsirinde, ihsar konusu ile ilgili olarak yer alan görüş ve açıklamaları birtakım başlıklar halinde ele alacağız.