• Sonuç bulunamadı

TABERÎ TEFSİRİNDE FIKHÎ GÖRÜŞLER

A. İBADET 1. Temizlik

3) İhramlı Kişinin Hastalık Sebebiyle Tıraş Olması

İhramdan çıkma durumuna gelmemiş olan bir kimsenin, daha ihramlı iken hastalık veya başındaki bir sıkıntıdan dolayı saçının kesilmesi durumunda oruç, sadaka veya kurban cezalarından birinin yerine getirilmesini ifade eden “ ِهِب ْوَأ ًاضي ِرَّم مُكنِم َناَك نَمَف

كُسُن ْوَأ ةَقَدَص ْوَأ ماَي ِص نِ م ٌةَيْدِفَف ِهِسْأ َّر نِ م ىًذَأ” “Fakat içinizden biri hasta ise veya başından bir rahatsızlığı varsa (tıraşını olup) oruç veya sadaka yahut kurban olarak bir fidye ödesin.” (Bakara 2/196) ayetinin ihsâr ile ilgili olduğu ya da müstakil bir hüküm belirttiği noktasında farklı açıklamalar bulunmaktadır. Taberî, bu ayeti, ihsâr ile ilişkilendirerek hastalık veya haşeratın eziyeti gibi durumların hâsıl olması halinde

737 Taberî, Câmiu’l-beyân, III, 374-377.

738 İbnü’l-Cevzî, Zâdü’l-mesîr, I, 159; Doğru, İbn Cerir et-Taberî’nin Tefsirindeki Fıkhi Görüşleri, s. 104.

739 Cessâs, Ahkâmu’l-Kur’an, I, 339; Kurtubî, el-Câmi’ li ahkâmi’l-Kur’an, III, 283; İbnü’l-Cevzî, Zâdü’l-mesîr, I, 159, 160; Serahsî, Mebsut, IV, 106; Bâbertî, Ekmelüddîn Muhammed b. Mahmûd b. Ahmed, el-İnâye şerhu’l-Hidâye, Dâru’l-Fikr b.y. ty. III, 127.

740 Şâfiî, Ümm, II, 173; Ahkâmu’l-Kur’an, 144-145; Cessâs, Ahkâmu’l-Kur’an, I, 339; Kurtubî, el-Câmi’ li ahkâmi’l-Kur’an, III, 283.

741 Cessâs, Ahkâmu’l-Kur’an, I, 339; Kurtubî, el-Câmi’ li ahkâmi’l-Kur’an, III, 283

742 İbnü’l-Cevzî, Zâdü’l-mesîr, I, 160;

743 Taberî, Câmiu’l-beyân, III, 375.

141

kurban henüz yerine ulaşmamış olsa da zarurete binaen saçın kesilebileceği ve buna karşılık oruç, sadaka veya kurban fidyelerinden birini yerine getirmenin gerekli olduğunu söyler.744 Bu açıklamadan anladığımıza göre Taberî, bu durumda olan kişinin ilk önce saçını kesmesi daha sonra fidyesini ödemesi gerektiğini düşünmektedir.

Hasan-ı Basrî’ye göre ise bir kimse, kurban ya da sadaka fidyelerinden birini seçecek olursa öncelikle kefâreti yerine getirir akabinde tıraş olur. Eğer oruç kefâretini seçerse öncelikle tıraş olur sonrasında da oruç tutar.745 İbn Abbâs ve Atâ’dan gelen rivayetlere göre ise her üç fidye türünden hangisi tercih edilirse edilsin tıraştan önce bu fidye yerine getirilmelidir.746 Taberî, önce tıraş sonra fidye görüşüne delil olarak Ka’b b. Ucre adlı sahabînin başına gelen rahatsızlığı ve Hz. Peygamber’in kendisine dediklerini anlattığı rivayeti esas almaktadır. Onun delil olarak aldığı bu rivayette Rasûlüllah’ın (s.a.s) ona ilk önce tıraş olmasını söylediği daha sonra da fidye çeşitlerini saydığı bilgisi yer almaktadır. Fakat Atâ’nın da aynı kişi ve olaya dair olan rivayetinde önce fidye daha sonra da tıraş yer almaktadır. Müellif bu noktada herhangi bir açıklamaya girmeyerek önce tıraş sonra fidye görüşünün Ka’b b. Ucre’den gelen rivayete binaen doğru olduğunu söylemektedir.747 Ayrıca Taberî, bu görüşünü teyit etmek üzere temettu’ haccı yapan kişinin, önce haccını yapıp sonra kefâreti yerine getirmesini ve yemin eden kişinin de önce yeminini bozması daha sonra kefâretini ödemesi gerektiği hususunda ümmetin icmâsını delil olarak getirir.748

Bu konuda Hanbelî kaynaklarında Hz. Ali’nin rahatsızlık yaşayan birine böyle yaptığı söylenerek kefâretin tıraşa takdiminin caiz olduğu yönünde görüş

744 Taberî, Câmiu’l-beyân, III, 377-378.

745 Taberî, Câmiu’l-beyân, III, 378.

746 Taberî, Câmiu’l-beyân, III, 380-381.

747 Taberî, Câmiu’l-beyân, III, 383.

748 Taberî, Câmiu’l-beyân, III, 399.

142

bulunmaktadır.749 Şâfiî kaynaklarında da bir hastalık sebebiyle tıraş olunması durumunda takdimin caiz olduğu söylenmektedir.750

Hastalık ve başındaki bir eza sebebiyle tıraş olan ihramlı kişinin yerine getirmesi gerektiği oruç veya sadakanın miktarı hususunda farklı görüşler bulunmaktadır. Ebû Mâlik, Atâ, İbrahim en-Nehaî ve bazılarına göre oruç üç gün; sadaka ise her fakire yarım sa’ olmak üzere altı fakiri doyuracak ölçüde üç sa’ yiyecektir. Hasan-ı Basrî ve İkrime’ye göre ise oruç on gün; sadaka ise on fakiri doyuracak yiyecektir. Taberî bu görüş sahiplerinin temettu’ haccı yapan ve kurban kesemeyen kişiye Allah’ın on gün oruç tutmasını emrediyor olmasından hareketle on gün oruç, tutulamayan her bir Ramazan orucuna mukabil bir fakiri doyurmayı emrediyor olmasından hareketle de on fakiri doyurmanın gerekli olduğu görüşüne ulaştıklarını söylüyor.751 Fakat Taberî bu görüşü, Rasûlüllah’tan gelen sahih hadise muhalif olduğu gerekçesiyle doğru bulmamaktadır.752 Said b. Cübeyr ve Mücâhid’e göre ise bu kişinin kurban kesmesi gerekir. Şayet kurban bulamıyorsa onun bedeli miktarında sadaka verir. Eğer bunu da yapamıyorsa her yarım sa’ için bir gün oruç tutar.753 Yani bu görüş sahiplerine göre bu üçü arasında bir muhayyerlik yoktur. Ama İbn Abbâs, Mücâhid, Ata ve İkrime’den gelen rivayetlere göre mükellef, bu üç seçenekten birini yerine getirme hususunda muhayyerdir. Taberî de Allah’ın bu seçeneklerden birini bırakıp diğerine geçmenin caiz olmadığını belirten bir belirleme yapmadığını söyleyerek bu kişiler gibi düşündüğünü ifade eder.754 Mezhep imâmları da Taberî gibi fidye verme mecburiyetinde olan bir

749 İbn Kudâme, el-Muğnî, V, 387, 388; İbn Kudâme, eş-Şerhu’l-Kebir, III, 331.

750 Şirbînî, Muğni’l-muhtac, IV, 440.

751 Taberî, Câmiu’l-beyân, III, 391-395.

752 Taberî, Câmiu’l-beyân, III, 401.

753 Taberî, Câmiu’l-beyân, III, 395-396.

754 Taberî, Câmiu’l-beyân, III, 396-399.

143

kimsenin bu üç tür fidyeden birini seçme konusunda muhayyer olduğunu söylemektedirler.755

Müellif, bu üç kefâretin nerede yerine getirilmesi gerektiği hususunda vaki olan ihtilaflara da yer vermektedir. Hasan-ı Basrî, Tâvûs, Atâ ve Mücâhid’den gelen rivayetlere göre kurban ve fakirleri doyurma kefâreti sadece Mekke’de, oruç ise istenilen yerde yerine getirilir. İbrahim en-Nehaî ve Mücâhid’den rivayet edilen başka bir görüşe göre bu kefâretlerin hepsi istenilen yerde yerine getirilebilir. Atâ’dan nakledilen başka bir rivayet, kurban sadece Mekke’de kesilirken oruç ve sadaka istenilen yerde yerine getirilebilir demektedir.756 Müellif rivayetlere dayanan bu üç görüşü verdikten sonra bunların mesnedi üzerinde fikir yürüterek açıklamalarda bulunmaktadır.757 Bu açıklamalar bize Taberî tefsirinin, dirayet yönüne de sahip olduğunu göstermektedir. Taberî, ayetin mutlak olarak gelmiş olmasını dikkate alarak kurban, fakir doyurma ve oruç kefâretlerinin her birinin istenilen yerde yerine getirilebileceği görüşünü benimsemiştir. Taberî, ihramlı iken av yapan kişilerin cezası olan kurbanın, Mekke’de kesilmesi gerektiğini ifade eden ayetten hareketle bu kurbanın da Mekke’de kesilmesi gerektiğini savunanları düşünerek şöyle bir usûl kaidesi zikretmektedir: Kur’an’da mübhem olarak gelmiş olan bir hükmün, Kur’an’ın başka yerinde müfesser olarak gelmiş olan başka bir hükme kıyasla müfesserin hükmünü alması caiz değildir. Burada gerekli olan, ayetin zâhirinin gösterdiği şekliyle her birinin kendi hükmüyle amel etmektir. Şayet, Rasûlüllah’tan ayetin zâhiri ile değil de batıni ile hükmedilmesi gerektiği noktasında bir haber gelmiş ise Rasûlüllah’ın, Allah’ın muradını açıklayan kişi olması hasebiyle onun hükmüne teslim olmak gerekir.758

755 Cessâs, Ahkâmu’l-Kur’an, I, 341.

756 Taberî, Câmiu’l-beyân, III, 401-404.

757 Taberî, Câmiu’l-beyân, III, 404-405.

758 Taberî, Câmiu’l-beyân, III, 405-406.

144

Mezhep imâmları bu üç fidyeden orucun istenilen her yerde tutulabileceği noktasında görüş birliği içindedirler.759 Fakat fakir doyurma ve kurban kefâretinin nerede yerine getirileceği hususunda farklı görüşler ortaya koymuşlardır. İmâm Ebû Hanîfe, kurbanın Mekke’de kesilmesi gerektiğini diğer iki türün istenilen yerde yerine getirilebileceğini ifade etmiştir.760 İmâm Şâfiî hem fakir doyurmanın hem de kurban kesmenin harem bölgesinde yapılması gerektiği kanaatindedir.761 İmâm Mâlik ise Taberî gibi bu üç tür fidyenin istenilen yerde yerine getirilebileceğini söylemiştir.762

Başındaki rahatsızlık veya ezadan dolayı tıraş olan kişinin kurban kesmesi halinde bu kurban etinden kendisinin yemesi Atâ, Mücâhid ve Tâvûs’a göre caiz değilken İbn Ömer, Hammâd ve Hasan-ı Basrî’ye göre ise caizdir. Taberî de kefâreti yerine getiren kişinin, bu kurban etinden yemesinin caiz olmadığı görüşünü benimsemiştir. O, bu görüşünü şu şekilde delillendirir; fidye olarak kurban kesmeyi tercih eden bu kişiye ya sadece kurbanı kesmesi veya hem kesmesi hem de tasadduk etmesi gerekir. Eğer sadece kurbanı kesmesi gerekli ise bütün eti kendi yemiş ve fakirlere hiçbir şey vermemiş olsa bile sadece kurbanı kesmiş olmakla bu kefâreti yerine getirmiş olur. Fakat ben böyle söyleyen hiçbir âlim bilmiyorum. Şayet hem kurban kesmesi hem de etini tasadduk etmesi gereklidir dersek bu takdirde dağıtması gerekli olan etten yemesi caiz olmaz. Aynı zekât olarak verilen maldan yemenin caiz olmadığı gibi bu kurban etinden yemek de kefâreti yerine getiren kişi için caiz değildir. Allah’ın, zekât ve sadakaları başkaları için emrettiği hususunda âlimlerin ittifak etmiş olması, bizim görüşümüz olan kurban etinden, başkalarının yemesi gerekir görüşüne açık bir delildir.763

759 Cessâs, Ahkâmu’l-Kur’an, I, 342; Taberî, Câmiu’l-beyân, III, 406.

760 Serahsî, el-Mebsut, IV, 75; Cessâs, Ahkâmu’l-Kur’an, I, 342; Bâbertî, el-İnâye, III, 129.

761 Serahsî, el-Mebsut, IV, 75; Cessâs, Ahkâmu’l-Kur’an, I, 342.

762 Cessâs, Ahkâmu’l-Kur’an, I, 342.

763 Taberî, Câmiu’l-beyân, III, 406-409.

145

Bu açıklamalar bize, Taberî’nin bir görüşü benimserken sadece rivayet ile yetinmediğini, bu rivayeti destekler mahiyette akli izahlara da önem verdiğini göstermektedir. Zira onun benimsemiş olduğu bu görüş, rivayetlerle sıralamış olduğu görüşlerden biriyle aynı olmasına rağmen bu görüşlerin dayandığı rivayetler arasında sıhhat vb. bakımdan bir tercihe gitmek yerine akli izahlarla ayetten çıkarımlarda bulunduğu görülmektedir. Taberî’nin bu konudaki görüşüne muvafık olarak dört mezhep imâmına göre de bu kurbanın etinden kefâret sahibi yiyemez. Yenilmesi durumunda ise değerinin sadaka olarak verilmesi gerekir.764

i. Temettu’ Haccı

Haremin dışında oturan kişilerin, aynı yılın hac ayları içinde iki ayrı ihramla umre ve hac ibadetini yerine getirmelerine temettu’, bu ameli yapan kişilere de mutemetti’ denilmesi hususunda görüş birliği bulunmaktadır.765 Aynı hac mevsiminde hac ve umrenin yapılmasından bahseden “ ِيْدَهْلا َنِم َرَسْيَتْسا اَمَف ِ جَحْلا ىَلِإ ِة َرْمُعْلاِب َعَّتَمَت نَمَف ْمُتنِمَأ اَذِإَف

َأ ِةَثلاَث ُماَي ِصَف ْد ِجَي ْمَّل نَمَف َكِلَذ ٌةَلِماَك ٌة َرَشَع َكْلِت ْمُتْعَج َر اَذِإ ةَعْبَس َو ِ جَحْلا يِف ماَّي

ِد ِجْسَمْلا ي ِر ِضاَح ُهُلْهَأ ْنُكَي ْمَّل نَمِل

ِما َرَحْلا” “Güvende olduğunuz zaman hacca kadar umreyle faydalanmak isteyen kimse, kolayına gelen kurbanı keser. Kurban bulamayan kimse, üçü hacda, yedisi de döndüğünüz zaman (olmak üzere) tam on gün oruç tutar. Bu (durum), ailesi Mescid-i Haram civarında olmayanlar içindir.” (Bakara 2/196) ayetinde yer alan “ ْمُتْنِمَأ اَذِإَف”

ifadesi, hastalıktan kurtulma veya düşmandan kurtulma olmak üzere iki farklı şekilde anlaşılmıştır. Taberî ise “emin olmak”, hastalığın değil korkunun muhalifidir diyerek ve ayetin Hudeybiye’de düşmanın engellemesi durumunda indiğini söyleyerek ikinci manayı tercih ettiğini belirtmektedir.766

764 Serahsî, el-Mebsut, IV, 75, 76; İbn Kudâme, eş-Şerhu’l-kebir, III, 580.

765 İbn Rüşd, Bidâyetü’l-müctehid, II, 244; Kurtubî, el-Câmi’ li ahkâmi’l-Kur’an, III, 301.

766 Taberî, Câmiu’l-beyân, III, 411.

146

Ayette yer alan “hacca kadar umreyle faydalanmak” ifadesinden muradın ne olduğu hususunda farklı görüşler ileri sürülmüştür. Abdullah İbn Zübeyr’den yapılan rivayete göre bu ifade, hac için ihrama girmiş olup düşman korkusu, hastalık veya başka bir sebeple hac günleri geçinceye kadar ihsâr edilmiş ve ancak hac günlerinden sonra Mekke’ye gelebilmiş olan kişi ile ilgilidir. Buna göre bu kişi, umresini yaparak ihramdan çıkar ve gelecek yılki hacca kadar ihramsız olarak kalır. Daha sonra haccını yapar ve kurbanını keser. İşte bu kişi, ilk ihramından çıkıp gelecek yılki ihramına kadar bu şekilde faydalanmış olur.767 Bu görüşe göre ayet, sadece muhsar olan kişi ile ilgilidir.

Alkame (ö. 62/682), İbrahim en- Nehaî ve Hz. Ali’ye göre bu ayet, yine muhsar olan kişi ile ilgili olup kurban göndermesinden sonra ihramdan çıkan ve o sene umre yapamayıp ertesi yıl hac aylarında hem umre hem de haccın kazasını yapacak olan kişinin, umre ile hac arasında ihramsız bulunabileceğini ve buna mukabil kurban kesmesi gerektiğini beyan eder.768 İbn Abbâs’a dayandırılan rivayete göre bu ayet hem muhsar hem de muhsar olmayan kişiyi kapsar. Süddî’den gelen rivayete göre bu ayetten, “kim hac için ihrama girer de sonra bunu umreye çevirir, umre yaparak ihramdan çıkar ve hac yapıncaya kadar ihramsız olarak durursa bir kurban keser”

manası anlaşılmaktadır. İbn Ömer, Mücâhid, Said el-Müseyyeb (ö. 94/173) ve bazı âlimlere göre ise ayetin manası; “kim hac aylarında umre yapar, umresini yaptıktan sonra ihramdan çıkar ve Mekke’de ihramsız olarak kalır daha sonra da ihrama girip o senenin haccını yapacak olursa o kimsenin bir kurban kesmesi, buna gücü yetmemesi halinde ise oruç tutması gerekir” şeklindedir.769

Taberî, ayetin manası ile ilgili görüşleri bu şekilde sıraladıktan sonra bu ayetin, her ne kadar ihsâr olmaksızın hac aylarında umre yapıp ihramdan çıkan, sonra hac niyetiyle yeniden ihrama giren kişiden de bahsediyor olduğunu söylemesine rağmen

767 Taberî, Câmiu’l-beyân, III, 411-412.

768 Taberî, Câmiu’l-beyân, III, 413-414.

769 Taberî, Câmiu’l-beyân, III, 415-418.

147

bağlamı göz önüne alarak ayetin muhsar ile ilgili olduğunu düşünmektedir. Buna göre ayet, ihsâr sebebiyle hac yapamamış olan ve ertesi yıl önce umre yapıp sonra bir müddet ihramsız kalarak kaza edeceği haccın ihramına girecek olan kişi ile ilgilidir demektedir.

Umre ile hac arasında ihramsız olarak bulunulmasından dolayı da “ ِيْدَهْلا َنِم َرَسْيَتْسا اَمَف”

ifadesi gereğince bu kişinin kurban kesmesi gerekmektedir.770 Mezhep imâmları da temettu’ haccı yapan kişinin kurban kesmesinin vacip olduğu noktasında ittifak halindedirler.771

Konuyla ilgili ayetin devamında “ َكْلِت ْمُتْعَج َر اَذِإ ةَعْبَس َو ِ جَحْلا يِف ماَّيَأ ِةَثلاَث ُماَي ِصَف ْد ِجَي ْمَّل نَمَف ٌةَل ِماَك ٌة َرَشَع” “(Kurban) bulamayan ise hac sırasında üç gün, döndükten sonra da yedi gün yani tam on gün oruç tutmalıdır.” buyurularak kurban kesme imkânına sahip olmayan kişi için oruç mükellefiyeti getirilmiştir. Bu ayet doğrultusunda ilim ehli, kurbanı olmayan bir mütemetti’nin hac günlerinde üç gün oruç tutması gerektiği huusunda görüş birliği etmişlerdir.772 Fakat hac esnasında yerine getirilecek olan üç gün orucun, hac aylarının hangi zaman diliminde tutulacağına dair ihtilaf bulunmaktadır. Hz. Ali, İbn Abbâs, İbn Ömer, Urve b. Zübeyr (ö. 94/173) ve bazılarına göre bu üç günlük orucun, arefe günü bitmesi gerekir. Bu görüş altında yer alan rivayetlerin çoğunda bu üç günlük orucun terviye günü öncesi, terviye günü ve arefe günü tutulması gerektiği ifade edilmektedir. Bazı rivayetlerde ise hac aylarında tutulması halinde geçerli olduğu bildirilmektedir.773 Son günün arefe günü olduğunu ifade eden bu görüşün delilini, müellif şu şekilde izah etmektedir; bu görüş sahipleri dediler ki ayette on günlük orucun üç gününün hacda tutulması emredilmektedir. Arefe gününün bitmesiyle de hac bitmiş olur. Çünkü kurban günü ihramdan çıkma günüdür. Ayrıca kurban günü, oruç tutulamayacağı hususunda icmâ vardır. Şayet bu icmâ kurban gününün hac günlerinden

770 Taberî, Câmiu’l-beyân, III, 418, 419.

771 Kâsânî, Bedâi’, III, 179; Başnefer, Fıkhı’l-haccı ve’l-umre, s. 152.

772 Tahâvî, Ebû Ca‘fer Ahmed b. Muhammed b. Selâme el-Ezdî, Ahkâmu’l-Kur’an, Thk. Sadettin Ünal, İSAM Yayınları, İstanbul 1995, II, 237.

773 Taberî, Câmiu’l-beyân, III, 419-424.

148

olmadığı sebebiyle ise kurban gününden sonraki teşrik günleri hiç değildir. Eğer icmâ kurban gününün bayram olması sebebiyle ise diğer teşrik günleri de bayramdır ve Hz.

Peygamber (s.a.s), bayram günleri oruç tutmayı yasaklamıştır. Yani iki ihtimalde de kurban bayramı günleri oruç tutulması mümkün değildir. O halde bu üç günlük orucun, teşrik günlerinden önce tutulması gerekir. Şayet tutulmamış ise kurban kesmekten başka yol kalmamıştır.774 Ubeyd b. Umeyr’den ve Hişam b. Urve’nin (ö. 146/763) babasından naklettiğini görüşe göre bu oruç teşrik günlerinde tutulur. Taberî’nin yine bu görüş altında Hz. Ali, Hz. Âişe, İbn Ömer ve Urve b. Zübeyr’den gelen teşrik günlerinden önce oruç tutamamış olan kişiler teşrik günlerinde tutarlar rivayetlerine de yer vermektedir.775 Müellif, bu görüş sahiplerinin delilini de şu şekilde açıklar; kurban kesmesi gereken kişi, kurbanlık hayvana daha önce sahip olsa bile onu bayram gününde kesmek zorundadır. Bayram günü geldiği halde kurban bulamayan kişinin oruç tutması gerekir. O halde bu kişi bayramın ikinci gününden itibaren Mina günlerinde oruç tutar.

Ayrıca bu görüş sahipleri, Mina günlerinin hac günlerinden olmadığı yönündeki görüşe, bu günlerde de hac menâsikinin yerine getiriliyor olmasını delil getirerek katılmamaktadırlar. Bu görüş sahipleri, kurban yerine oruç tutanların, kurban günlerinde oruç tutma yasağı kapsamı dışında olduğunu bildiren Hz. Âişe ve İbn Ömer’in rivayetini kendi görüşlerine delil olarak getirmektedirler.776

Taberî’nin, ilk görüşte olduklarını ve kurban gününden önce oruç tutmadıkları halde kurban kesmekten başka yolun olmadığını düşündüklerini söylediği kişilerden (Hz. Ali, İbn Ömer ve Urve b. Zübeyr), diğer görüş altında eyyam-ı teşrikten önce oruç tutamamış olanlar eyyam-ı teşrikte tutarlar şeklinde rivayetlere yer veriyor olması dikkat çekmektedir. Böyle birbirine zıt iki görüş altında aynı kişilerden rivayetlere yer

774 Taberî, Câmiu’l-beyân, III, 425-426.

775 Taberî, Câmiu’l-beyân, III, 414-425.

776 Taberî, Câmiu’l-beyân, III, 426-427.

149

vermesine rağmen bu noktaya hiç temas etmemesi ise daha da dikkat çekmektedir. Bu da müellifin bu konudaki değerlendirmeyi okuyucuya bıraktığı şeklinde yorumlanabilir.

Taberî ise bu konuda hac günlerinde oruç tutacak olan kişinin, oruca umresini yaparak ihramdan çıkıp belli bir müddet ihramsız olarak bekleyip ve hac için tekrar ihrama girdikten sonra başlayabileceğini ve kurban günü hariç Mina günleri sona erinceye kadar tutabileceğini düşünmektedir. Taberî bu görüşünü de şöyle açıklar;

mutemetti’, umresini yapıp ihramdan çıkan ve tekrar hac için ihrama giren kişiye denir.

Umresini yapmış ve ihramdan çıkmış fakat daha hac için ihrama girmemiş olan kişiye ise mu’temir denir. İşte kurban mutemetti’ olan kişiye gerektiği gibi kurban kesemeyen kişinin tutması gereken oruç da mutemetti’ olarak isimlendirilen kişiye gerekir.777 İmâm Şâfiî,778 İmâm Mâlik779 ve Ahmed b. Hanbel’in,780 temettu’ haccı yapan ve kurban bulamayan kişinin bu üç günlük orucu, hac için ihrama girildiği andan arefe gününe kadar tutması gerektiği kanaatinde oldukları rivayet edilmiştir. İmâm Ebû Hanîfe ise kurban kesemeyen mütemetti’nin bu üç günlük orucunu umre için ihram girdiği günlerde tutabileceği gibi hac için ihrama girdiği günlerde de tutabilir demiştir.781 Görüldüğü üzere Taberî, bu üç günlük orucun zamanı konusunda mezhep sahibi imâmlardan farklı düşünmektedir. Zira ona göre bu oruç, hac için ihrama girildikten sonra eyyâm-ı teşrikin sonuna kadar olan zaman dilimi içinde tutulur.

Taberî, geriye kalan yedi günlük orucun ise memlekete dönünce tutulabileceği gibi Mekke’de veya yolda tutulabileceğini ifade eder. Ona göre Yüce Allah, yolcu olan

777 Taberî, Câmiu’l-beyân, III, 431.

778 İmâm Şâfiî, Ahkâmu’l-Kur’an, s. 129; Kurtubî, el-Câmi’ li ahkâmi’l-Kur’an, III, 301; Şa’rânî, Kitâbu’l-mîzân, II, 317.

779 İbnü’l-Arabî, Ahkâmu’l-Kur’an, I, 183; Kurtubî, el-Câmi’ li ahkâmi’l-Kur’an, III, 301; Tahâvî, Ahkâmu’l-Kur’an, II, 237, 238; Şa’rânî, Kitâbu’l-mîzân, II, 317.

780 Kurtubî, el-Câmi’ li ahkâmi’l-Kur’an, III, 301.

781 Kâsânî, Bedâi, III, 180; Kurtubî, el-Câmi’ li ahkâmi’l-Kur’an, III, 301, 312; İbnü’l-Arabî, Ahkâmu’l- Kur’an, I, 183; Tahâvî, Ahkâmu’l-Kur’an, II, 237, 238; Şa’rânî, Kitâbu’l-mîzân, II, 317.

150

kişinin, Ramazan ayında oruç tutmayıp daha sonra kaza etmesine nasıl ruhsat vermişse burada da yedi günlük orucun kolaylık olması için memlekete dönünce tutulmasına izin vermiştir. Yoksa bu ayet, yedi günlük orucun sadece memlekette tutulabileceği hükmünü ifade etmez. Müellif, Mücâhid, Atâ ve İbrahim en-Nehaî’den kendi görüşünü destekleyen rivayetlere de yer vermiştir.782 İmâm Ebû Hanîfe’ye göre bu yedi günlük oruç, hac ile ilgili görevler bittikten sonra tutulabilir.783 İmâm Şâfiî ve Ahmed b.

Hanbel’e göre kişi ailesinin yanınca dönünce bu orucu tutar. İmâm Mâlik’e göre ise kişi, Mekke’den ayrıldıktan sonra bu orucu tutuabilir.784 Ahmed b. Hanbel’in, yolda iken de tutulabileceği yönünde ruhsat bulunduğu görüşünde olduğu da rivayet edilmiştir.785 Taberî’nin bu konuda İmâm Ebû Hanîfe gibi düşündüğü anlaşılmaktadır.

Temettu’ haccının kimler için olduğunu beyan eden “ يِر ِضاَح ُهُلْهَأ ْنُكَي ْمَل ْنَمِل َكِلَذ ِما َرَحْلا ِد ِجْسَمْلا” “Bu, ailesi Mescid-i Harâm civarında oturmayanlar içindir.” (Bakara 2/196) ifadesi hakkında da farklı görüşler ortaya çıkmıştır. İbn Abbâs, Mücâhid ve Katâde’ye göre “ ِما َرَحْلا ِد ِجْسَمْلا ي ِر ِضاَح” ifadesi, sadece Harem bölgesinin sakinlerini, Mekhûl (ö. 112/730) ve Atâ’dan gelen rivayetlere göre Harem bölgesinin sakinlerini ve mîkâtların içinde kalan bölge halkını kapsar. Bazılarına göre ise Harem bölgesi ve

Temettu’ haccının kimler için olduğunu beyan eden “ يِر ِضاَح ُهُلْهَأ ْنُكَي ْمَل ْنَمِل َكِلَذ ِما َرَحْلا ِد ِجْسَمْلا” “Bu, ailesi Mescid-i Harâm civarında oturmayanlar içindir.” (Bakara 2/196) ifadesi hakkında da farklı görüşler ortaya çıkmıştır. İbn Abbâs, Mücâhid ve Katâde’ye göre “ ِما َرَحْلا ِد ِجْسَمْلا ي ِر ِضاَح” ifadesi, sadece Harem bölgesinin sakinlerini, Mekhûl (ö. 112/730) ve Atâ’dan gelen rivayetlere göre Harem bölgesinin sakinlerini ve mîkâtların içinde kalan bölge halkını kapsar. Bazılarına göre ise Harem bölgesi ve