• Sonuç bulunamadı

Taberî, Kur’an ayetlerini anlaşılma yönünden üç farklı kategoride değerlendirmektedir. Buna göre kıyametin kopma anı vb. konular olmak üzere Kur’an’ın bir kısmının manalarını sadece Allah’ın bildiğini, farziyet mendupluk, nehiy gibi birtakım konuların sadece Rasûlüllah’ın (s.a.s) açıklamalarıyla bilineceğini, Kur’an’ın bir kısım manalarının da Arapça bilen herkes tarafından anlaşılabileceğini düşünmektedir.221 Bu doğrultuda “Kur’an’ın tevilinde en doğruyu bulmak isteyen kimseye gereken şey, şayet varsa ayetlerin tefsiri için Hz. Peygamber’den sabit olan haberleri bilmek (binassin minhu), başka bir deyişle müstefiz nakle dayanmak, müstefiz nakil yoksa adil/adul olanların nakline dayanmaktır. Şayet bu tür bir nakil yoksa yapılan yorumun doğruluğu konusunda ikna edici bir delalet (ed-delaletul mukni) gereklidir.

215 Yakût el-Hamevî, Mu’cemu’l-udebâ, XVIII, 81.

216 Yakût el-Hamevî, Mu’cemu’l-udebâ, XVIII, 73.

217 Yakût el-Hamevî, Mu’cemu’l-udebâ, XVIII, 68.

218 Kal’acî, Mevsûat, s. 19; Yüksek, İslam Hukuk Tarihinde Taberî Mezhebi, s. 83.

219 Brockhelmann, Târîhu’l-edebi’l-Arabî, III, 51.

220 Kurt, Taberî’nin Hayatı ve Tarihçiliği, s. 27; Yüksek, İslam Hukuk Tarihinde Taberî Mezhebi, s. 85-86.

221 Taberî, Câmiu’l-beyân, I, 68-75.

38

Delalet ise ancak lisan yoluyla olabilir. Bunun yolu da meşhur şiirlerden şahitler, Arapların dil ve lehçelerinden deliller sunmakla olabilir” demektedir.222

Bu anlayış doğrultusunda Taberî’nin Kur’an-ı Kerim’i yine Kur’an ile açıklamaya ve anlamaya, senedlerini vermeye düşkünlüğüyle beraber hadislerle Kur’an’ı izah etmeye ve aralarında tercihte bulunmak yani birini diğerine üstün tutmakla birlikte sahâbe ve tabiûn sözüyle Kur’an’ı tefsir etmeye düşkünlüğü görülmektedir.223 Zira İslam’ın ilk dönemlerinde Kur’an’ı anlama faaliyetleri, daha çok rivayet yoluyla Hz. Peygamber, sahâbe ve tâbiûndan gelen bilgilere dayalı olarak yerine getiriliyordu.224 Rivayet bakımından oldukça zengin olan bu tefsir, 13.026 farklı isnaddan oluşan 35.400’den fazla225 rivayet ihtiva etmektedir. Bu 13.026 farklı isnaddan sadece 91 isnad 14 defadan fazla iktibas edilirken ve bunlardan da 21 isnad yüzden fazla yerde geçerken, 1.662 adedi iki defa ve ikiden fazla iktibas edilmiştir. Yüzden fazla geçmekte olan 21 isnad ile 15.700’den fazla hadis rivayet edilmiş olmaktadır.226 Geriye kalan isnadlar ise sadece bir defa geçmektedir. Görüldüğü üzere Taberî’nin eserine almış olduğu rivayetlerin neredeyse yarısı 21 farklı isnad ile gelmektedir.

Kur’an’ın anlaşılmasında rivayetlerin önemli olduğuna dikkat çeken Taberî, Kur’an’ın bireysel anlayışların, fikirlerin ve şahsi görüşlerin çarpıştırıldığı bir meydan olmasına karşıdır ve bu düşüncesi sebebiyle rey ile tefsiri kötü görmektedir. Rey ile Kur’an’ı tefsir etmenin zemmi noktasında da Hz. Peygamber’in “Kim Kur’an’ı kendi

222 Taberî, Câmiu’l-beyân, I, 88-89; Okumuş, “Taberî Tefsirinde Bağlamın Yeri ve Önemi”, s. 131.

223 Esad, Ömer, “Müfessir Taberî”, İmam et-Taberî Fakihen ve Müerrihen ve Alimen bi’l Kıraat, Dârü’t-Takrib Beyne’l-Mezahibi’l-İslâmiyye, Kahire 2001, II, 170; Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi, s. 537.

224 Arpa, Enver, “Kur’an’a İlişkin Bilimsel Açıklama Girişimlerinin Doğurduğu Sorunlar” Anadolu İlahiyat Akademisi Araştırma Dergisi, 2013, sy. 27, s. 25.

225 Taberî tefsirinde toplam isnad sayısının yaklaşık 37000 ve 38397 olduğu da söylenmiştir. Rakamların farklı olmasının sebebinin ise ta’lik türü rivayetlerin sayımında farklı tutum sergilenmesinin olabileceği söylenmektedir. Koç, İsnad Verileri Çerçevesinde Erken Dönem Tefsir Faaliyetleri, s. 82.

226 Horst, “Taberî’nin Kur’an Tefsirindeki Rivayetler”, s. 311-312.

39

görüşüyle tefsir ederse cehennemdeki yerine hazırlansın.” hadisine227 dayanmaktadır.228

“Taberî tefsiri, ayetlerin manalarını “bitmez-tükenmez” bir kaynak gibi tasavvur eden yaklaşımları desteklemez. Aksine o, vahiy ortamının şartları ve o ortama yakın tarihlerde yaşamış insanların anlayışlarını esas alarak mümkün olduğunca nesnel bir manayı hedefleyen çizginin önde gelen kaynağıdır. Bu geniş eserin müellifi olan Taberî, ilk üç asrın sahip olduğu tefsir birikimini derlemekle kalmamış kendisini de büyük oranda bu birikimle kayıtlamıştır. Büyük çoğunluğu tabiûn neslinden olmak üzere sahâbe’den ve Hz. Peygamber’den gelen rivayetleri değerlendirmiştir. Taberî, Hz.

Peygamber’e ulaşan sahih rivayetleri bağlayıcı görür. Ancak kendini, bir sahabî olan Abdullah b. Mesud’un (32/652) görüşünü, bir muhadram olan Ka’bul- Ahbâr’ın görüşüne (23-35/644-655) ya da bir tabiî olan er-Rabib Enes’in (140/757) görüşüne tercih etmek zorunda hissetmemiştir.”229

Hz. Peygamber’den gelen sahih rivayetleri bağlayıcı olarak gören Taberî, senedi zayıf olan hadislerin ise Rasûlüllah’a isnadını uygun görmemekte ve bu haberlerin dini bir delil olarak getirilmesini caiz bulmamaktadır.230 Bununla birlikte ümmetin ittifakı olan bir konuda zayıf hadisi almanın ittifaka aykırı olan başka bir rivayeti almaktan daha evla olduğunu da söylemektedir.231 Bu anlayışına uygun olarak ümmetin ittifakına muvafık olan bir rivayeti, senedinin tartışmalı olduğunu bizzat kendisi söylediği halde almakta herhangi bir mahzur görmemektedir.232 Yine senedinde problem olduğunu söylediği bir rivayeti “bizim zikrettiğimiz görüşün doğruluğunu ortaya koymaktadır”

227 Tirmîzî, “Tefsîru’l-Kur’an”, 1; Ebû Dâvûd, “İlim”, 5; Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 496, Hadis no:

2069; IV, 250, Hadis no: 2429; Bezzâr, Müsned, XI, 61, Hadis no: 4757

228 Taberî, Câmiu’l-beyân, I, 71-73; Zeydi, Yasir Hüseyin, “et-Taberî el-Müfessirün”, İmam et-Taberî Fakihen ve Müerrihen ve Alimen bi’l Kıraat, Dârü’t-Takrib Beyne’l-Mezahibi’l-İslâmiyye, Kahire 2001, II, 176.

229 Koç, Mehmet Akif, “Taberî Tefsirini Anlamak Üzere I”, s. 90-91.

230 Taberî, Câmiu’l-beyân, III, 217; 340; V, 617.

231 Taberî, Câmiu’l-beyân, III, 716.

232 Taberî, Câmiu’l-beyân, VI, 558.

40

diyerek verdiğini de görmekteyiz.233 Ayrıca Taberî’nin, tefsirin hemen başında rivayetlerinin delil olmayacağını ifade ettiği, başka bir yerde de rivayetini şüphe ile karşıladığı bir kimse olan el-Kelbî’den nakilde bulunması garipsenmiştir.234

Taberî’nin, çoğunluğun benimsediği görüşü bazen kendi beğendiği görüşe tercih ettiği ve çoğunluğa uyma düşüncesiyle kendi kanaatini de o yönde kullandığı görülmektedir. Mesela onun bu tavrı “Sonra insanların akın ettiği yerden siz de akın edin ve Allah’tan bağışlanma dileyin.” (Bakara 2/199) ayetinin izahında açıkça görülmektedir. Zira İbn Abbâs ve Hz. Âişe’nin de yer aldığı çoğunluğa göre ayetin muhatabı Kureyşlilerdir ve onlardan diğer insanlar gibi akın etmeleri istenmektedir.

Dahhâk’a göre ise muhatap, tüm Müslümanlar olup onlardan Hz. İbrahim gibi yapmaları istenmektedir. Taberî, burada çoğunluğun görüşünü ayetlerin siyak sibakına aykırı görmesine, Dahhâk’ın görüşünü de daha mantıklı ve uygun bulmasına rağmen kendini, çoğunluğun ittifak ettiği görüşü tercih etme zorunda hissetmiştir.235

İhtiva ettiği nakiller vesilesiyle rivayet tefsiri olarak meşhur olan bu eser, esasen naklî yönünün yanında aklî bir yöne de sahiptir. Bu doğrultuda rivayetle beslenen bir dirayeti ve dirayetle yoğrulan bir rivayeti kapsadığını söyleyebiliriz. Zira Taberî, zaman zaman tercih ettiği görüşün dayandığı rivayetlerle yetinmeyerek aklî izahlarda da bulunmaktadır.236 Bazen de zikrettiği rivayetlerin ve görüşlerin dışında ayetin mutlaklığından hareketle ayeti daha geniş bir anlamda değerlendirmektedir. Mesela

“Allah’ın, sizin için geçim kaynağı yaptığı mallarınızı aklı ermezlere vermeyin.” (Nisa 4/5) ayetinin izahında “aklı ermezler”den muradın kadınlar, çocuklar, her ikisi ve aklı kıt olan çocuklar olduğu yönünde farklı görüşler bulunmaktadır. Fakat Taberî, ayetin mutlak olmasını göz önünde bulundurarak ayetin, aklı zayıf olan herkesi kapsadığını

233 Taberî, Câmiu’l-beyân, VIII, 383.

234 Koç, Mehmet Akif, Tefsirde Bir Kaynak İncelemesi, Kitabiyât, Ankara 2005, s. 21.

235 Taberî, Câmiu’l-beyân, III, 528-531.

236 Taberî, Câmiu’l-beyân, III, 406-409; 425-426; VII, 335.

41

söylemektedir.237 Bu örnek bize, Taberî’ni tüm rivayetleri aynı anda kabul edebildiğini ya da rivayetlerin dışına da çıkabildiğini göstermektedir. Taberî’nin ayetlerin yorum ve izahında zaman zaman karşılıklı diyalog halinde bazı sorulara yanıt araması, aklî tartışma ortamı oluşturması238 konunun daha iyi anlaşılmasını hedeflemekte ve eserin dirayet yönünü göstermektedir. Bu özelliği sebebiyle Taberî tefsirinin, tamamen rivayet tefsiri olarak değerlendirilemeyip birçok yönüyle nev’i şahsına münhasır bir eser olduğu da söylenmiştir.239

Rivayet ağırlıklı olmakla birlikte dirayeti de göz ardı etmeyen bu tefsir anlayışı ve metodu doğrultusunda Taberî, kendi görüşünü açıkladığı çoğu yerde bu düşüncesini destekler mahiyette rivayetlere yer vermeyi ihmal etmez.240 Bazı yerlerde de rivayetlerle beraber aklî izahlarla da görüşünü kuvvetlendirme yolunu benimer. Mesela “Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız, Allah’ın dinini uygulama hususunda onlara acıyacağınız tutmasın.” (Nur 24/2) ifadesinin, vurmanın şiddetiyle alakalı olarak değil de Allah’ın, zina eden kişilere uygulanmasını emrettiği haddini yerine getirme hususunda acıma olmamasıyla ilgili olduğunu söyleyen görüşü tercih etmektedir. Bu hususta ayette yer alan “ َِّللّا ِنيِد يِف” ifadesi “Allah’ın emrettiği şeye itaat hususunda” manasındadır ki Allah, zina edenlere had uygulanmasını emretmiştir. Ayrıca şiddetli vuruşun bilinen bir ölçüsü yoktur. Bu sebeple kulun bilgisine sahip olamayacağı bir şeyi, Allah’ın emretmesi uygun değildir diyerek görüşünü rivayetlerle birlikte aklî bir yorumla da desteklemektedir.241

Taberî’nin, ilk sûrelerin tefsirinde âyetleri bütün olarak değil de kelime grupları şeklinde parçalara ayırarak, ortadaki sûrelerde âyetleri bütün olarak, bunları takip eden

237 Taberî, Câmiu’l-beyân, VI, 388-394.

238 Taberî, Câmiu’l-beyân, III, 123, 124, 469; VIII, 381, 383.

239 Koç, İsnad Verileri Çerçevesinde Erken Dönem Tefsir Faaliyetleri, s. 90.

240 Taberî, Câmiu’l-beyân, III, 293-295; XI, 515; XIV, 582-583.

241 Taberî, Câmiu’l-beyân, XVII, 144, diğer bir örnek için bkz. XI, 319.

42

sûrelerde gruplar halinde, sondaki kısa sûreleri ise her birini, standart olarak tefsir ettiği görülmektedir.242