• Sonuç bulunamadı

TÜRK MASALLARINDA TOPLUMSAL CINSIYET KALIP YARGI VE ROLLERI

2.3. Sabreden Kadınlar

Önceki bölümlerde, incelenen Türk masallarındaki kadın karakterlerin güzel olmalarından, el işlerinde hünerli, ev işlerinde ise becerikli olmalarından söz edilmiştir. Bu bölümde ise, Türk masallarındaki kadın karakterlerin sahip olduğu en büyük erdemlerden birisi olarak sunulan, “sabır”ın, masallardaki kadın kahramanların önemli özelliklerinden biri olduğuna, masallarda kadın kahramanlara sabırlı olmanın çokça tembihlendiğine ve sabırlı davranan kadın karakterlerin ödüllendirildiğine dikkat çekilecektir.

Genel olarak bakıldığında, incelenen masalların hemen hepsinde, başına türlü sıkıntılar gelen kadın karakterler sıkıntı ile savaşmak yerine, susar ve sabrederler.

31

Kadın karakterler iftiraya uğrarlar (Helvacı Güzeli, 2017, s. 46; Saka Güzeli, 2017, s. 259), haksızlığa maruz kalırlar ( s. 89), kaçırılıp alı konulurlar (Ali Cengiz Oyunu, 2017, s. 247; İğci Baba, 2017, s. 192), ancak yine de kendilerini aklamak, kendilerine atılan iftirayı temizlemek, uğradıkları haksızlıkla savaşmak ya da alı konuldukları yerden kaçmak için herhangi bir çabada bulunmazlar; yalnızca sabreder ve beklerler. Bu sabırları ise, masal sonunda mutlaka ödüllendirilir.

“Helvacı Güzeli” masalında, müezzin kandırmak isteyip kandıramadığı komşu kızından intikam almak için kızın uzak diyardaki babasına bir mektup yazar; “kızının kötü yola saptığını, şurada burada öteki beriki ile sürttüğünü” söyler ( Alangu, 2017, s. 38). Bunu duyan kız evden kaçar, bir ağacın tepesinde saklanırken ava çıkan padişahın oğlu ile tanışır ve evlenir. Şehzade ile mutlu bir evliliği var iken, babasını ve yurdunu özler; kocasından izin alıp ağabeyi ve babasını ziyaret etmeye gitmek ister. Padişah da karısına ve üç çocuğuna, yanlarında kendi lalası da olmak şartıyla izin verir. Ancak, yolda lala şehzadenin karısına “kendisine teslim olmasını” ya da çocuklarını öldüreceğini söyler. Kendisine teslim olmayan şehzadenin karısının üç çocuğunu da sırayla öldürür; en son kendisine sıra geldiğini anlayan kızcağız, namaz kılacağını söyleyerek lalanın elinden kaçar. Lala ise saraya döndüğünde, şehzadeye karısının yolda kaçtığını söyleyerek iftira atar (Alangu, 2017, s. 46).

Lalanın elinden kurtulan kız, memleketine gider, erkek kılığına girerek bir helva dükkanında çalışmaya başlar. Ne şehzadeye, ne de babasına ulaşıp doğruları anlatmak için bir çabada bulunmaz. Günlerden bir gün, karısının hasretine dayanamayıp yollara düşen şehzade Helvacı Güzeli’nin memleketine gelir, helva yemek için helvacı dükkanına geldiğinde, Helvacı Güzeli güzel hikayeler anlatıp onları eğlendireceğini söyleyerek bütün mahalle halkını bir araya toplar. Burada başına gelen her şeyi, kendisine atılan iftiraları bir bir anlatarak kendini aklar ve hem babasına, hem de kocasına kavuşur (Alangu, 2017, s. 53). Masalda, kadın karakter babasını ya da kocasını bulup başına gelenleri anlatmak yerine, sabrederek beklemeyi tercih etmiş ve bu sabrın sonunda kocası ve babasına doğruları anlatma fırsatına sahip olmuş, bir nevi sabrı ödüllendirilmiştir denilebilir.

“Muradına Eren Dilber” masalında ise, bir kuş tarafından kaçırılan ve beklemesi için sarayda bir odadaki ölünün başına getirilen kadın karakter, kaderine razı olur ve ölünün başında beklemeye başlar. Ölünün başında beklemek ona korkutucu gelse de şu sözlerle sabretmesi gerektiğini dile getirir: “Elbet bu kuşun dediklerinin de, ettiklerinin de bir hikmeti olsa gerek. Hak’tandır bu olanlar. Alnıma

32

yazılanlar elbette gelir başıma. Sabredip duayla meşgul olmalı” (Alangu, 2017, s. 88). Böyle söyler ve tam kırk gün odanın orasında yatmakta olan ölünün başında bekler. Beklerken bir cariye kızı kendine dost edinir. Kırk birinci gün, odada beklemekten sıkılıp şöyle bir sarayı gezmek için çıktığı sırada, ölü taklidi yapan şehzade uyanır ve kırk gündür başında bekleyenin cariye olduğunu sanarak onunla evlenir. Kırk gün boyunca şehzadenin başında bekleyen kız ise cariye yapılır ve şehzade ile karısının işlerine bakar. İçten içe çok üzülen kızcağız, kaderine sabretmeyi yeğler ve olan bitenden şehzadeye söz etmez. Günlerden bir gün, geziye çıkacak olan şehzade hem karısına hem de kızcağıza ne istediklerini sorar. Kızcağız bir sabır taşı ister. Sabır taşına derdini dökerken şehzade gerçekleri duyar, onu kandırarak evlenen cariyeyi boşar ve kırk gün başında sabırla bekleyen kızla evlenir (Alangu, 2017, s. 96). “Muradına Eren Dilber” masalı boyunca, pek çok kez sabretmenin erdeminden bahsedilmiştir. Kuş tarafından kaçırıldığında sabreden kız sabretmiş ve ölünün başında kırk gün beklemiştir; cariyesi tarafından haksızlığa uğratıldığında da aynı şekilde sessiz kalmış ve sabretmiştir ve bu sabrı ilahi bir kuvvet tarafından ödüllendirilerek, masalın sonunda şehzadesine kavuşmuştur.

“Saka Güzeli” isimli masalda, dikkate değer çok önemli bir nokta daha vardır. Vezir kızı, kendisini öldüreceğini anladığı saka güzelinden kaçar, kaderine boyun eğmez. Türk masallarında alışık olunmayan bir cesaret örneğidir, kadın karakterin kaderine boyun eğmeyip kaçması. Ancak, yine de başına gelen felaketleri engelleyemez, kötü niyetli balıkçıların eline düşer. Alışılagelmiş olan yine olur, vezir kızını kötü niyetli balıkçıların elinden şehzade kurtarır ve kızla evlenir. Bir süre evli kaldıktan sonra, karısının suçsuz olduğunu anlayan saka güzeli, şehzade ile vezir kızının yaşadığı saraya gelir. Kendisini kurtaran şehzade ile evli olan vezir kızı, hala gönlünün saka güzelinde olduğunu anlar ve saka güzeline geri döner.

Masalın bu kısmında olanlar, Türk toplumundaki kadın ve erkeğin toplumdaki varlığına, bu varlığın ne anlama geldiğine ışık tutmaktadır. Kadın, kendisini öldürmek isteyen kocasına gönül rızası ile geri döner; kocasını affeder ve kaderine razı olur. Kaderine razı olan kadının mutlaka ödüllendirileceği inancının tesiriyle kadının kaderine razı gelmesi ve eski kocasına dönmesi, kadın karaktere yüklenen bir sabır örneğidir.

Kadın karakterlerin gösterdiği sabrın ödüllendirilmesinin bir başka örneği de “Tasa Kuşu” masalındadır. Bu masalda, bir tasa kuşunun musallat olduğu şehzade karısı, taşa kuşunun üç çocuğunu da sırayla kaçırması sebebiyle kendi çocuklarını

33

öldürmekle suçlanır ve padişah tarafından hakkında ölüm fermanı çıkarılır. Bu suçlamaya sabreder ve açıklama yapmaz. Cezasının uygulanması için götürüldüğü yerde cellat merhamete gelir ve kızı serbest bırakır. Serbest bırakıldığı yerden onu yine kaçıran tasa kuşu, kızı bir saraya getirir. Sarayın havuzunda yıkanınca yakışıklı bir delikanlıya dönüşür ve kıza orada bulunan üç çocuğu göstererek şunları söyler:

Sultanım, sana bunca eziyetler ettim. Başına dertler açtım, yavrularını alıp kaçırdım. Seni cellatlara verdim, yine beni ele vermedin. Ağzından sır çıkarmadın, ser vermeyi göze aldın. Sabrettin, alınyazını çektin. Ben de sana bu sarayı yaptırdım. Çocuklarını besledim, büyüttüm. İşte karşında duran çocukların üçü de senindir. Ben de bundan sonra senin kölenim (Alangu, 2017,, s. 133).

Bu sözlerin üzerine Tasa Kuşu, şehzadenin karısı ve çocukları sarayda beraber yaşamaya başlar. Ancak, şehzade de hasretine dayanamadığı karısını aramaya çıkar ve sarayı bulur. Karısına ve çocuklarına kavuşur. Havuzun suyunda delikanlı görünümüne girmiş olan Tasa Kuşu, şehzadeyi görünce ona şöyle der:

Şehzadem, ben, seninle sultan hanımın kölesiyim. Anamın ilenci yüzünden Tasa Kuşu kılığına getirildim. Çarşılarda, pazarlarda satılırken hanım sultan için satın alındım. Onun sabrı, ağzının sıkılığı sayesinde üzerimdeki uğursuz büyü, şükür bozuldu, kalktı. Ben de kurtulup yeniden insan kılığına döndüm. Eğer lütfeder beni azat ederseniz, memleketime gidip anamı, babamı görürüm. Bu saray, içindekilerle birlikte size armağanım olsun (Alangu, 2017,, s. 139).

“Muradına Eren Dilber” ve “Helvacı Güzeli” masallarında olduğu gibi, “Tasa Kuşu” masalında da, başına türlü felaketler gelen kadın karakterin sabırla beklediği ve bu sabrının masalın sonunda ödüllendirilerek şehzade kocasına kavuştuğu görülmektedir.

İncelenen Türk masallarında, sabır kadın karakterlere yüklenen en önemli özelliklerden birisi olduğu ve sabreden kadının masal sonunda mutlaka ödüllendirildiği görülmektedir. Haksızlığa, kötülüğe uğrayan, başlarından türlü felaketler geçen kadınlar kendilerini içinde bulundukları kötü durumdan kurtarmak için çaba göstermez, kadere boyun eğip beklerler. Bu bekleyiş, genellikle ilahi bir gücün de yardımıyla, hep mutlu sonla biter ve sabır ödüllendirilir. Bu ödül, yukarıdaki masallarda da görüldüğü üzere, kimi zaman kadının, kocası olan şehzadeye kavuşmasıdır; kimi zaman ise bekar kızın bir şehzade ile evlenmesidir. Bu düşünce, İslam’da da yerini bulmakta olduğundan, toplumun inanç sisteminin ataerki ile birleşerek, kadının sabır göstermesinin yüceltildiği söylenebilir. İslam dininin kutsal kitabı olan Kur’an, yalnızca kadınlara değil kendisine inananların tamamına sabırlı

34

olmayı tavsiye etmektedir. Buna “Sabredenlere, felâketlere karşı dişlerini sıkıp göğüs gerenlere, mükâfatları hesapsız ödenecektir” Zümer (39:10) ve “Sizi korku, açlık, mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz eksiltmekle elbette deneriz. Sabredenleri müjdele!” (Bakara, 2:155) gibi ayetler örnek olarak verilebilir. İçinde bulunduğu toplum kültürü ve inanç sisteminin de etkisiyle, kadınlar sabır göstermelerinin mutlaka ödüllendirileceğini bilerek beklemektedir ve masallarda sabır gösteren kadınlar mutlaka ödüllendirilmektedir.