• Sonuç bulunamadı

TÜRK MASALLARINDA TOPLUMSAL CINSIYET KALIP YARGI VE ROLLERI

2.2. Marifetli Kadınlar

toplum tarafından kadınlara yüklenen kalıp yargıların başında “sıcak kanlı, nazik, sevimli ve sempatik olmalarının”, erkeklere yüklenen kalıp yargıların başında ise baskın, hükmeden, liderlik özelliğine sahip olmak gibi özelliklerin geldiğini vurgular (1974). Çalışmaya konu olan masallardaki kalıp yargılar da, Bem’in tanımlamaları ile tam bir uyum içerisindedir.

2.2. Marifetli Kadınlar

Bir önceki başlıkta da bahsedildiği üzere, incelenen Türk masallarında kadın karakterlerin marifetli oluşu sıkça vurgulanmaktadır. Ataerkil toplumlarda, çalışmada sıkça vurgulandığı üzere, kadınlar ev içi gibi kamuya kapalı alanlara yerleştirilmişlerdir. Kadınların sahip olabileceği tek statü, ev içlerindeki konumlarıdır. Kadınlar, çocukluktan itibaren iyi bir ev kadını olmak üzere yetiştirilir, bu doğrultuda becerilerle donatılırlar. Kadının marifetli olması, evi çekip çevirmesi onun ev içindeki konumunu sağlamlaştırır ve kadını güçlendirir. Dini ve mitolojik motiflerin de etkisiyle, ev içindeki işleri yüklenerek kadın, erkeğin yardımcısı olduğu, asıl olan değil, asıl olanın var olmasına yardım eden konumunda olduğunu içselleştirir. Bu içselleştirme, özellikle muhafazakâr ve ataerkil toplumlarda, bireylere ilahi bir güce teslim olmak duygusunu da yaşattığından değerli kılınır. Bu sebeple, kadın karakterlerin dikiş nakış gibi el becerileri, ev içi işleri yürütmesi ve söz dinleyen, babasının ya da evdeki erkek bireylerin sözünden çıkmayan kızlar olması övgüyle anlatılmıştır. “Muradına Ermeyen Dilber” isimli masalda, kadın karakterin ev işlerindeki hünerinden, analığının ağzından şu sözlerle bahsedilmiştir: “Bu kız, bu kadar erken kalkar, şu işleri yapardı, hiç de bu saatlere kadar yatmış biri değildi. Üzerine güneş doğdurmaz, iş canlısı bir kızdı” (Alangu, 2017, s. 114). Bu örnekten, iş canlısı olmasının, erkenden kalkıp ev işlerine girişmesinin bir kadın için olumlanan bir özellik olduğu görülmektedir.

İncelenen Türk masallarında, kadın karakterlerin ev içindeki işlerdeki ustalığından övgüyle bahsedildiği yukarıdaki örneklerden anlaşılmaktadır. Kadın karakterlerin evde yaptığı işler ve hünerli olduğu konular, Türk masallarında dikiş-nakış ve ev işi yapmaktan öteye gitmemektedir. Ayrıca yukarıdaki örnekte belirtildiği gibi, kadın karakterin erken kalkma özelliği de okuyucuya kızın ev işlerinde becerikli oluşunu ve işçimen oluşunu işaret etmektedir. Kadının erken kalkma sebebi, geleneksel toplumların yaşayış biçimi incelendiğinde, kocası uyanmadan evi kocasına hazır etmek, kahvaltı hazırlamak ve bir takım ev işlerini yapmaktır. Osmanlı

28

dönemi ve daha geriye gidildiğinde, ev kadınlarının eşlerinden erken kalkarak kuyulara ya da çeşmelere gidip eve su getirdiği, inek ve keçi gibi hayvanların sütlerini sağdığı bilinmektedir. Bu yüzden, yukarıdaki masalda, kızın o gün erken kalkmamış olması, günlük ev işlerini ihmal ettiği anlamına gelmektedir ve bu durum oldukça sıra dışıdır.

Kızlar kimi zaman masaldaki erkek kahramanın korumasında kalmak, kimi zaman geçimini sağlamak, kimi zamansa evlenebilmek için dikiş nakış ve ev işleri konusundaki marifetlerini ortaya koyarlar. Buna örnek olarak “Muradına Eren Dilber” masalındaki ihtiyar dul kadının “yanağının alı solmaz, güzellikte benzeri olmaz” (Alangu, 2017, s. 85) kızının, anasıyla beraber dikiş dikerek ve gergef işleyerek geçimlerini sağlaması verilebilir:

… anası dikiş diker, yama yamar, bu kız da gergef işler, nakışlar düzermiş. Bazısını gördüğünden, bazısını duyduğundan bulduğu, bazısını da düşünden uydurduğu, nice kuş, çiçek ve yaprak örneklerini, renk renk ibrişimlerle, gümüş sırma tellerle kumaş üzerine öylesine işlermiş ki, ne yazdı, ne dizdiyse, görenler canlı, insan elinden çıkmamış sanır. Kızı nakış işler, anası dikiş diker, götürür çarşıda satarlar; rızklarını bu işten çıkarır, geçinir giderlermiş” (s. 85).

“İğci Baba” masalında da, bir şehrin kenar mahallesinde yaşayan ve kimsesi olmayan üç kızın iğ satıcısı bir adam tarafından kaçırılması konu edilmektedir. Masalın başında, üç kız kardeşin geçimlerini sağlamak için dikiş-nakış işleri yaptıkları şu sözlerle belirtilmektedir : “Dokurlar, örerler, biçerler, dikerler; elişleri ve nakış yaparlarmış. Gezgin satıcılar gelir, onların yaptıklarını kapıdan satın alır, bu üç kardeş böylece el emekleriyle geçinir giderlermiş” (Alangu, 2017, s. 185).

Aynı şekilde, “Ali Cengiz Oyunu” isimli masalda da, ali cengiz oyununu öğrenmek için derviş babayla beraber dağ yollarına giden oğlan, girdiği bir mağarada dervişin kaçırdığı kızlardan birini görür ve hemen aşık olur. Oğlanın, gergef işleyen kadın kahramanı gördüğü an şu sözlerle anlatılır masalda: “Kapısını açar, bir de ne görsün? Ayın on dördü gibi bir kız oturmuş, bir yandan gergef işler, bir yandan da iki gözü iki çeşme ağlar” (Alangu, 2017, s. 241).

İncelenen Türk masallarında, masallardaki kadın karakterlerin güzelliği ve nakış ve dikiş gibi konulardaki el becerisinin yanı sıra ev işlerindeki becerileri ve ustalıkları da, önceki paragraflarda da söylendiği üzere, çokça vurgulanmaktadır. “İğci Baba” isimli masalda, iğ satan adamın kaçırdığı kız, iğci babanın gönlünü hoş tutup kendine zarar vermesini engellemek için onun yemeğini ve ev işlerini yapar.

29

Yaptığı güzel yemeklerle, insan eti yiyen İğci babaya insan etinin tadını unutturur. İğci babanın kaçırdığı kızın, yemek pişirmesi masalda şu sözlerle verilmiştir: “Gel zaman git zaman, bu küçük kız, İğci Baba’ya, o da kıza alışır. Ona çeşitli başka yemekler pişirerek insan etinin tadını unutturur; bir zaman sonra İğci baba eski yediklerini hatırladıkça tiksinir hale gelir” (Alangu, 2017, s. 194).

Türk masallarında, yalnızca kenar mahallelerde yaşayan, geçim sıkıntısı çeken kadın karakterler değil, padişah kızları, vezir kızları gibi varlıklı ve sosyal statüsü yüksek kadınlar da ev işleri yapmakta çok hünerlidirler. Özellikle, tıpkı “İğci Baba” masalında olduğu gibi, içlerinde bulundukları zor durumla başa çıkabilmek yahut bir erkeğin korumasını ve güvenini kazanmak ve sürdürebilmek için, ev işleri yaparlar. Bu çalışmaya konu olan Türk masallarında bunun en iyi örneği, “Saka Güzeli” isimli masalda okuyucunun karşısına çıkmaktadır. Daha önce bahsedildiği üzere, güzelliği sebebiyle kendisini kıskanan padişah kızının vezir kızı hakkında babasına çıkarttırdığı ölüm fermanını duyan vezir, kızını ölümden kurtarmak için kızının yerine küçük bir köpek yavrusu öldürür, krala götürür ve kızını öldürdüğünü söyler. Kızını ise, sürgülü bir ceviz sandığa koyarak çarşıya mezata gönderir. Mezata gönderilen vezir kızının saklandığı sandığa, padişah kızına vezir kızının daha güzel olduğunu söyleyen saka kuşu talip olur, sandığı alır ve evine getirir. Sabah Saka Güzeli’nin evden ayrılmasından sonra sandıktan çıkar ve evi temizler, saka güzeli için yemekler pişirir. Masalda vezir kızının yaptığı işler ayrıntılı olarak verilmiştir:

O (Saka Güzeli) kapıdan çıkar çıkmaz, vezir kızı biraz bekleyip sandığın sürgüsünü çeker; içinden çıkar, ev işerine girişir. Odayı siler, süpürür, çamaşırları yıkar, eşyalara düzen verir, iki kap yemek pişirir, ortalığı çiçek gibi temiz, düzenli hale getirir; nereye baksan kadın eli değdiği belli olur. Akşama kadar eteği belinde oradan oraya koşar (Alangu, 2017, s. 252).

Vezir kızının yaptığı işler, Saka Güzeli’nin eve geldiği anın tasviri içinde biraz daha ayrıntılı olarak şöyle verilir:

Akşam olunca Saka Güzeli… evine gelir, kapıyı açar ki, daha pabuçluktan başlayarak evin bir başka düzene girdiğini, bir iki parça eşyasının yerlerinin değiştiğini görür. Her taraf silinip süpürülmüş, basmaya kıyamazsın; döşek yapılmış, örtüler, perdeler, kirli çamaşırlar yıkanmış; ortalık öyle temiz ve çiçekler gibi düzenli ki, oradan arı duru bir kadının geçtiği her haliyle bellidir (Alangu, 2017, s. 252).

Vezir kızının yaptığı ev işleri, masalın ilerleyen bölümlerinde de parça parça verilmiştir. Vezir kızı, günler boyu tahta ovmaya, gömlek dürmeye, çorap örmeye, kilim silkelemeye, döşekleri düzenleyip evi tavandan tabana, duvardan kapı eşiğine

30

kadar temizlemeye ve Saka Güzeli’nin getirdikleri ile yemek pişirmeye devam eder (s. 252- 255). Günlerden bir gün, Saka güzeli habersiz ve sessizce eve gelip, kendisi için yemekler yapan, evini temizleyip düzenleyen vezir kızını yakalar:

Saka Güzeli ansızın, kapıyı tıkırdatmadan, tahtaları çıtırdatmadan, pabucunu dışarıda bırakır; kemiksiz ayakla içeri girer ki, ortalıkta dünya güzeli, hamarat bir kız dolanır. Yapmış yakıştırmış, hem pişirmiş, hem sofrayı donatmış; çamaşıra bile girişmiş ( s. 255).

Vezir kızının kendisi için pişirip kotarmasından, hünerinden çok hoşnut olan Saka Güzeli, vezir kızı ile evlenmek ister ve ona şu sözleri söyler:

Sen benim kısmetimsin. Eteği belinde, evine sahip, gözü tok, tutumlu bir hamarat kızsın. Kırk yıl yedi iklim, dört köşeyi dolansam; sorsam soruştursam; paralar döksem, adaklar adasam, huyda hünerde, ille güzellikte senden üstününü bulamam (Alangu, 2017, s. 255-256).

Bu sözleri duyan vezir kızı rızasını verir ve Saka Güzeli ile hemen nikahları kıyılır. Masalın alıntılanan kısımlarından da anlaşılıyor ki, vezir kızı, Saka Güzeli’nin evinde varlığını kabul ettirmek, bir nevi onunla evlenmek için ev işlerindeki ve yemek yapmaktaki hünerini sunmuştur. Saka Güzeli ile evlenmek, bir erkeğin korunması altında olmak vezir kızının tek rızasıdır, zira Saka Güzeli, vezir kızını evlenmeye ikna etmek için hiçbir çaba göstermemiştir. Masalda Saka Güzeli’nin yakışıklılığı yahut yakışıklılığı ile ilgili herhangi bir bilgi yoktur, ancak vezir kızının güzelliği ve hünerli oluşu masal boyunca vurgulanmaktadır. Vezir kızı ile evlenmek için de hiçbir çaba göstermemiştir. Ancak, vezir kızının bir erkeğin korunması altında olma isteği neticesinde, Saka Güzeli ile evlenmek için güzel oluşunun yanı sıra, ev işlerinde hünerli ve hamarat olduğunu da ispatlaması gerekmiştir.