• Sonuç bulunamadı

TÜRK MASALLARINDA TOPLUMSAL CINSIYET KALIP YARGI VE ROLLERI

2.6. Öldürülen Kadınlar

Önceki bölümlerde, herhangi bir sebepten evlerinden ayrılan kadınların başına gelen felaketlere yer verilmişti. İster evi olsun, isterse yaşadığı saray ya da oda, kendisinin konumlandırıldığı özel alandan toplumsal alana çıkan kadınlar mutlaka birçok kötülükle karşılaşırlar. Bunların başında kadın karakterin iftiraya uğrayarak, babası, ağabeyi ya da şehzade kocasının babası tarafından ölüm cezasına çarptırılır. Bir nevi namus cinayeti olan bu cezalandırma karşısında kadın kendini savunmaz ya da aklamaya çalışmaz. İncelenen Türk masallarında, kadının çarptırıldığı ölüm cezalarına sıkça rastlanır. Masallarda kadınlara verilen ölüm cezaları ve bunun sonucunda hiç kimsenin cezalandırılmaması, namus cinayetlerinin, babaları ya da herhangi bir erkek akrabaları tarafından ölümle cezalandırılan kadınların durumunun gerçek hayatta olağanlaşması sonucunu doğurabilir. Masallardaki öldürülen ya da ölüme çarptırılan kadınların durumlarının incelenmesi, büyük bir öneme sahiptir.

Bunlardan ilki, “Helvacı Güzeli” isimli masalda okuyucunun karşısına çıkmaktadır. Daha önce bahsedildiği üzere, müezzinin türlü oyunlarla elde etmeye çalıştığı, başarılı olamayınca Hicaz’daki babasına mektup göndererek, “kızının kötü yola saptığını, öteki beriki ile sürttüğünü” söyler. Mektubu alan kızın babası, hemen

41

oğluna kardeşini öldürmesini söyler ve şu sözleri sarf eder: “Hemen at binip geri dönesin. Eve varınca, hemen kızımın başını kes. Gömleğini de kana bulayıp, bana ulaştıracaksın” (Alangu, 2017, s. 38).

“Saka Güzeli” isimli masalda da, saka güzeli ile evli olan vezir kızı, anasını babasını özlediğini söyleyip, onları görmek üzere memleketine gittiğinde, onun güzelliğini kıskanan padişah kızının iftirasına uğramıştı. Padişah kızı, saka güzeline bir mektup yazarak karısının kötü yola düştüğünü söylemişti (Alangu, 2017, s. 259). Bunun üzerine, saka güzeli, gece vakti hemen çıkıp kızın ailesinin evine gelir. Niyetinin onu öldürmek olduğunu anlayan vezir kızı, evden kaçar. Masalda bu olanlar aşağıdaki şekilde verilmiştir:

Gece vaktidir. Bütün ev halkı derin uykulara dalmış uyurken, vezir kızının içini bir sıkıntı basıp uyanınca kapının çalındığını duyar. İki elinde iki gümüş şamdan, gider kapıyı açar bakar ki gelen Saka Güzeli’dir. Ama bir başka kılıktadır; yüzü kararmış, gözleri belermiştir. Onun kasılıp kasılıp gerildiğini görünce, kızın başına gelenler, birden içine doğar; adam daha kamasını kaldırıp vurmadan can havliyle kendini bahçeye, oradan da kabarmış akan derenin seline atar; göz açıp kapayıncaya kadar kaybolur gider (Alangu, 2017, s. 259).

Kadın karakterlerin ölüme yakınlığı, ölüme yakın yaşamaları, incelenen Türk masallarında sıkça vurgulanmaktadır. Yalnızca kocası tarafından yahut namus sebebiyle değil, kadın kahramanlar her türlü suçlarının cezasını ölüme çarptırılarak çekmektedirler. “Tasa Kuşu” masalında, padişah, torunlarının ölümünden sorumlu tuttuğu sultan kızını öldürtme kararı verir, cellada “ sultan kızının başının vurulmasını” emreder (Alangu, 2017, s. 132).

Kadınlar, yalnızca suçlarının cezasını çekmek için ölüme mahkum edilmezler; köyün kimi zaman ise yaşadıkları köyün susuzluktan kurtulması için yemek olarak ejderhaya sunulurlar. Bunun bir örneği, “Zümrüdüanka Kuşu” isimli masalda görülmektedir. Yoksul bir köyde köylülerin su temin edebildiği yalnızca tek bir çeşme vardır, bu çeşmenin başında bir ejderha oturmaktadır ve köylülere su vermemektedir. Köylüler su alabilmek için, her sene içlerinden bir kızı ejderhaya kurban ederler, ancak ejderha kızı yemek ile oyalanırken çeşmeden su doldurabilirler. Devi öldürmek için kuyuya indiğinde kardeşleri tarafından kuyuda bırakılan şehzadeye, köyden bir kocakarı bu olanları şöyle ifade eder:

Ah! Genç oğlum… Bir tek çeşmemiz vardır, onun da gözesinde bir ejderha yatar, suyu salıvermez. Yılda bir önüne bir kız götürür bırakırız, o kızı parçalayıp yerken çeşmeye su gelir. Bütün halk çeşme başına yığılır. Çekişip dövüşerek, vuruşup sövüşerek güç hal ile ancak bir testi su alırız… Ardından,

42

ejderha kızı yer bitirir; döner gider, yine suyun gözüne yatar; bir yıl dolmayınca kalkmaz… Şükür yıl tükendi, gün geldi çattı. Yarın su günümüzdür, büyük bayram olacak. Padişahın yetişkin kızını ejderhaya verecekler (Alangu, 2017, s. 155).

Şehzade, ejderhayı öldürüp kızı ölümden, köyü de susuzluktan kurtarmaya karar verir. Ertesi gün alacakaranlıkta köy meydanına iner ve padişah kızının ejderhaya sunulmak için bir gelin gibi süslendiğin, tüllere bezendiğini görür: “… O sıra padişahın sultan kızını giydirip kuşatmışlar; gelin alayı gibi yürür gelirler. Bu zavallı kızcağızın gözlerinden ip gibi yaşlar akar; bu yaşlar tül altından belli belirsiz parıldarmış” (Alangu, 2017, s. 155).

Masalda, kızın ejderhaya hediye edilmek üzere götürülmesinin “gelin alayına” benzetilmesi dikkat çekicidir. Kız ölüme giderken bile, bir gelin gibi olarak görülmektedir. Bir ölümün, bir düğünle özdeşleştirilmesi, ölümü ve evliliği kadın açısından aynı yere konumlandırmaktadır. Kadınların adak olarak sunulmasını, yine kadınların erkeklerin sahip olduğu bir mal olarak görmesi savı üzerinden değerlendirmek çok da yanlış olmayacaktır. Açıklamak gerekirse, kadınları adak olarak sunanların ya toplum ya da kadın kahramanın babası ya da ağabeyi gibi eril güçlerin olduğu masallarda görülmektedir. Buna ilişkili olarak, sahip olduğu bir malı feda etmesi, bir birey için oldukça olağandır.

Yalnızca iftira atıldığı ya da köyü için feda edilmek gibi sebeplerle değil, kadın karakterler masallarda gündelik yaşamlarında her zaman ölüme yakın durmuşlardır. Kimi zaman torunlarının ölümünden sorumlu tutulduğu için padişah tarafından (Tasa Kuşu; Alangu, 2017, s. 132), kimi zaman güzellikleri yüzünden padişah kızları tarafından (Saka Güzeli; Alangu, 2017, s. 251), kimi zamansa salt kıskançlıkları yüzünden şehzade kocasının ağzıyla yazılmış yalan bir mektupla cariyeler tarafından (Karayılan; Alangu; 2017, s. 278) ölümle buruna buruna getirilirler. Tüm masallardaki bütün kadın karakterler, çeşitli sebeplerle en az bir defa ölüme çarptırılmış ve kurtarılmışlardır.

Boratav’ın derlediği masallarda, öldürülen kadınların yanı sıra, şiddete uğrayan ve uğradığı şiddet neticesinde erkeğin üstünlüğünü kabul eden kadınların varlığı dikkat çekicidir. “Dünya Güzeli” isimli masalda, padişah dünya güzeli ile evlenmek istemektedir, bu yüzden oğullarından birini dünya güzelini bulmaya yollayacaktır. Vezir şehzadelerden birisinin gitmesini önerir ve ona dünya güzelini gördüğü zaman yeter diyene kadar dövmesini söyler. Bunun üzerine şehzade yola çıkar, dünya güzelinin sarayına gider ve gergef işleyen dünya güzelini arkadan

43

yakalayıp yeter diyene kadar döver. Yediği dayaktan çok canı yanan Dünya güzeli ise şehzadeye şöyle der: “Yeter delikanlı. Canım sana feda olsun. Ben de senin gibi bir yiğit bekliyordum” (1969, s. 88). Bu örnek kadının erkeğin gücüne teslim oluşunu ve boyun eğişini gösterdiği gibi, kadının “kurban” olarak konumunu da pekiştirmektedir. Bu örnek, erkeğin kaba kuvvetinin, kadın için etkileyici bir özellik olduğu algısının, kadına yönelik şiddet eğilimini çocukların bilincine yerleşmesine sebep olup, kadına karşı gösterilen şiddetin artmasına sebep olacaktır.