• Sonuç bulunamadı

TÜRKİYE TÜRKÇESİ AĞIZLARINDA SÖZ YAPIM

1. İSİMDEN İSİM YAPMA EKLERİ

1.53.2. Sıfat türetir.

cıdırgı: titiz, sinirli [DS: cıdırlı aa., DS: cıdır “öfke, sinir”] (DS 897). mıskı/ mısgı: cimri [DS: mısıkçı/ mıskıç aa.] (DS 3190)?

ödürgü: korkak; uykudan tez uyanan [DS: ödürlü “uykuda korkan, korkmayı huy edinmiş olan, kâbus gören; korkudan kalbi çok çarpan” 3312] (DS 4620).

çıtırgı: ince düşünen (DS 1194).

gezenki: çok gezen [DS: gezençi/ gezente/ gezenti aa.] (DS 2019).

1.53.3. Çeşitli somut ve soyut adlar türetir.

karağı: güneş battıktan sonra göz görmeme hastalığı, tavukkarası; karanlık [KBS: 464] (DS 2644).

özlengi: sivilce, ergenlik [krş. DS: özlen “su kaynağı, küçük dere” 3372] (DS 4631). cıtırgı: deniz kenarında yetişen bir bitki (HKTS 51).

karağı: fırça gibi kullanılan sert tüylü bir bitki (DS 2544).

çıtılgı/ çıtımgı: söğüt ve kavak ağaçlarının ince dalları [DS: çıtırıh aa., DS: çıtırgı “ardıç dallarının yapraklı uçları” 1194, D-KMİA: çıtırgı “kolay ateş alan kurumuş ince dallar” 329; TTL: *çıtıl- < çatıl- 512 62] (DS 1193).

çıtırgu: küçük dolu tanesi [DS: çıtırık aa.] (DS 1198).

61 yüzüngü ve yüzünge şekilleri de bu kelimenin közŋü/ közüŋgü/ közgü kelimesinden benzeşme ile ortaya

çıktığını gösteriyor.

62 Yazar ilk hecelerin “dalların kırılırken çıkardıkları seslerin taklidi” olabileceğini de ifade etmiştir (TTL:

çıtırgu: fırtına (DS 1198).

dorangı: dalları kesilmiş olan dikili ağaç (DS 1564).

ılımgı: telaş [DS: ilim ilim “çabuk çabuk” 2525] (KYAS 140). karavu: domates salçası; kızılcık marmeladı (DS 2654).

kırgı: dağ ve yaylaların yalçın, sarp, keskin yerleri; taşlık arazi; çevre, kıyı, kenar, uç (DS 2821).

kulunku: gebe hayvan (SİYA 659).

kupgü: küreğin, baltanın sap takılan yeri [DS: köp/ küp aa.] (DS 3040). özgü: kutsal (DS 3372).

püskü: duman, tütsü (KYAS 201). şidirgi: hızlı yağmur (DS 3775). tırıngı: oyun, oyun havası (AKD 397).

yadırgı: yabancı [DS: yadrek aa.; KBS: 1024] (DS 4114). yelki: uzun kanat (DS 4236).

1.54. +GIç / +GUç

(+guş, +uş, +vuç)

Genellikle yansıma kelimelere eklenerek alet ve oyun adları türetir. +gAç ekinin bir varyantı olduğu düşünülebilir. Bazı örneklerde +cIk ekinin göçüşmeye uğramış şekli olması da ihtimal dâhilindedir.

çayguş: çaydanlık (AA 151).

çurlunguç: bir tür oyun aracı (Y-TYA 171). dombalaguç: tepetakla (KrTS 139).

gıcırgıç: tahterevalliye benzer bir oyun (AİYA 727).

gıldırgıç: geçimsizlik, karışıklık; karıştırıcı, arabozucu [DTAS: gıldııgıç “baş ağrıtıcı iş” 123] (DS 2040).

gıvgıç: keman yayı [DS: gıygı “bir çeşit keman” 2066] (DS 2063). gildirgiç: yassı taşlarla oynanan bir çocuk oyunu (DS 2076).

gizgiç: ağaç kabuğu soymaya yarayan yassı ağaç parçası [krş. DS: gez “dokunmakta olan bez, kilim vb. şeyleri gergin tutmaya yarayan ve dokunan tarafa takılan iki ucu sivri ağaç; çorap şişi” 2018] (DS 2087).

hastauş/ hastavuç: hastalıklı, zayıf (DS 2300). ırlımagıç: yavaş hareket eden (DİAS 183). kabankuç: büyük, iri ağaç (DS 2581).

kırgıç: topaç [krş. DS: kirildek aa. 2827] (DS 2821). mıskıç: cimri [DS: mısgı/ mıskı aa.] (DS 3190).

sektekkiç: çocukların karşılıklı geçip bir ayak üstünde sıçrayarak oynadıkları oyun [KBS: 750] (DS 3573).

vızgıç: tahtadan yapılma yoyo da denilen bir oyuncak [KBS: 1017] (DS 4102). yaygıç: keman yayı (ADÜM-I 212).

1.55. +GIn / +GUn

Yazı dilinde görülmeyen bu eki Kaçalin küçültme eki +gAn ile karşılaştırmıştır (2006:173). TTA’da çoğunlukla nitelik bildiren sıfatlar türettiği görülmektedir.

çavgın: hayvanların erkeklik organı [DS: çav/ çavın/ çavun aa., < çav “yüksek ses” + gın (Kaçalin, 2006: 173)] (DS 1093).

dipkin: meşe, karaağaç vb. nin düzgün ve 4-5 cm kalınlıktaki fidanı (DS 1510). gürgün: pek gür, işlek (NF 128).

hösgün: hanas balığına benzer, içi pembemsi bir çeşit tatlı su balığı [TTL-II: ? 331] (DS 2436)?

işkin: işi çok seven [krş. DS: işgir “becerikli” 2563] (DS 2564).

nezgin: halsiz, bitkin; genellikle sıvılar ve özellikle de akarsu için az anlamında [krş. DS: nezel- “güçsüzleşmek, zayıflamak” 3249] (Y-SYA 502).

ölgün: nemini, tavını almış toprak için kullanılır [DS: öl “ıslaklık (toprak için)” 4623, ölgün tav “toprağın sürülmeye elverişli olan tavı” 3332; ET öl “yaşlık, ıslaklık” (EUTS: 100)] (Y-DBİA 394).

tırgın/ tırık: zayıf, kansız, cansız, sıska (DS 3919).

toygun: genç [krş. ET taygun “tay gibi oğullar” (OTG: 253), OT tayuk /taylaŋ “ince kibar genç” (DLTD: 590); KBS: toy “*genç, acemi” + gun 922] (DS 3975).

1.56. +gIr

(+kır)

Tarihî ve çağdaş lehçelerin bir kısmında nadir görülen bu ek ‘sahip olma, gibilik, benzerlik’ ifade eden sıfatlar türetmiştir: Öz. tengqur ‘yaşıt, akran’, Alt. bozıtkır ‘sert adımlı at’, oygor ‘bilge, akıllı’, üngür ‘sedalı, tonlu’, Tuv. dılgır ‘konuşkan, dilbaz’, sütkür ‘sütü bol’, işkir ‘içli, içi geniş’, okkur ‘ok gibi hızlı’ (Atalay, 1941: 183, Kaçalin, 2006: 149-151, Arıkoğlu, 2007: 1164, Dilek, 2007: 1022, Koraş, 1998: 103, Coşkun, 2000: 36) (krş. -gIr).

daşgır: arpa eleği [Az. daşgır/ daşgir “gözer” (ATBS: 176) 63] (AKD 390). dazkır: saçsız, kel (MİA 396).

dişgir: dişli, hasmına yenilmeyen (MKS 61). işgir/ işingir: becerikli (DS 2563).

keşgir: sevinç, neşe [krş. DS: keşlen- “alay etmek, eğlenmek” 2772] (DS 2771). mızgır: zayıf, büyümemiş (insan ya da hayvan); uyuşuk (DS 3194).

mızgır: çalışkan; inatçı (DS 3194).

taşgır: taş ev [< Far. kargir’in etkisiyle? ] (DS 3840).

1.57. +gIl / +gUl

(+kIl, +kırt, +gıt < +gılt, +gut < +gult)

İşlek olmayan ve ilgi ifade eden bu ek geometrik şekiller gösteren kelimeler ile renk tonlarını gösteren benzerlik sıfatları türetir (Ergin, 1990: 168, Banguoğlu, 1988: 24, Atalay, 1941: 135, Räsänen, 1957: 98, 103 64, Clauson, 2007: 190, Erdal, 1991: 98).

Räsänen eki kol kelimesinden getirmiştir (Räsänen: 1957: 103).65 Ek, Kuzey grubu lehçelerde nispeten daha işlektir. Bu lehçelerde ekin genişlemiş şekilleri de görülür: kızgılt, kızgıldım, kögüldügüm, yeşkilt, yeşkildim (Banguoğlu, 1988: 25, Kasapoğlu

63 Az. Türkçesi ağızlarında kelimenin ‘daşgir’ şekli daha yaygındır (ADDL: 118). Bu kelime ve buradaki

bazı kelimeler Farsça ‘+gir’ eki ile kurulmuş olabilir.

64 Räsänen, renk tonlarını gösteren ek ile geometrik şekiller türeten eki farklı başlıklar altında incelemiştir. 65 Erdal, hayvan vücutlarının belli bir kısmını gösteren kelimeler türeten +Il ekini +gIl eki ile ilgili görüyor.

Yazara göre ek iki heceli kelimelere eklendiğinde kökün ikinci ünlüsü düşer ve ek /g/ sesini kaybeder:

Çengel, 2005: 114, Alkaya, 2008a: 215). Bu lehçelerde yer alan +gılt şekli TTA’da da birkaç kelimede görülmektedir.

dırgıl: alacalı, çeşitli renkli [krş. DS: tarsı “duman rengi” 3835; OT targıl “alaca” (DLTD: 57); KBS: *tar + gıl 267, < *tar/ *taz “multicolored, varicolored” +gıl, Kzk., Kırg. tarlan “gray (of horses)” < tarıl + an, Kzk. tarman “white with yellow cirsles” (Tekin, 2003c: 16), < tar- “serpiştirmek” + -gıl (Bilgen, 1989: 52)] (DS 1469).

dırgıl: zayıf, kuru, mecalsiz kimse [DS: dırık dırıç/ dırıt/ dırız/ dırtlak aa.] (DS 1469). doşgil: kısa boylu, şişman, göbekli kimse [AUKA: doş “döş” 213] (DS 1567).

dörtgül: dört köşe, dört kenarlı [TDES: 121] (DS 1588).

güvengil: böğelek sineği [KS: “yeşil başlı bir sinek” 41, DS: göven/ göveğen aa. 2167] (DS 2240).

içkilli: duygusal, içli (MAS 237).

kırgıl: kır saçlı insan ya da kır tüylü hayvan [DS: kırgıl “aklı karalı, kır renkte olan” 2829; OT kırgıl “kırçıl” (DLTD: 318)] (DS 2818).

kırkıl: cılız kalmış tay (DS 2829).

kızgıl: kırmızımtırak renk [EdA: ġızgıllı “kıraç, çabuk kuruyan kumlu toprak” 262] (DS 2862).

kızkırt: kızılımtırak, beyazla karışık kızıl renk [DS: gızılgıt “kızıla yakın renk” 2070] (DS 2868).

kurgul: ince, narin [OT kur “kuru” (DLTD: 379)] (DS 3007).

sarılgıt: çok renkli [krş. DS: sargut “açık saman rengi, sarımsı” 3544; KBS: < sarı + ılgıt 736] (DS 3546).

üçgül: üç köşeli yer [Krgz. üçkül “üçgen” (KrgzS: 793)] (DS 4056).

üçgül: yabanıl yonca; kokulu, sarı bir ot; çayırotu [TDES: 427, KBS: < üç + Far. 985] (DS 4056).

1.58. +gil

Şahıs ve akrabalık adlarına eklenerek mensubiyet bildiren kelimeler türeten bu ek sadece Türkiye Türkçesi ve Azerbaycan Türkçesinde tespit edilmiştir (Ergin, 1990: 168, Zülfikar, 1991: 90, Korkmaz, 2003: 47, Biray, 1999: 77).

Ersoy, ekin Çuvaşçada halen yaşamakta olan kil ‘ev, aile, topluluk’ kelimesinden ekleştiği görüşündedir (Ersoy, 2007: 22-27)66. Adamoviç ise +gil ekininin bir kelimeden ekleştiği yolundaki görüşe katılmamıştır. Yazara göre +gil yazı dilindeki +kiler’in halk ağzındaki söyleniş biçimidir, +kiler eki, bir isme eklendiğinde uzun bir yapı ortaya çıktığı için bu yapı konuşma dilinde kısaltılmıştır (2014: 73). Elöve, ekin +ki ilgi eki ile +l ekinin birleşmesinden oluştuğunu iddia etmiştir (Deny, 1941: 332).

Ek, TTA’da sülale adları yapmak için yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Artvin yöresi ağızlarında ekin yer adları da yaptığı görülmektedir (Turan, 2006: 75, Polat, 2000: 64)

firavungil: firavun ve yanındakiler (D-AİA 912). deveçigil: Diyarbakır’da bir sülale adı (DA 183). asnıgil: yer adı (Y-ŞvYA 136).

goşnugil: yer adı (Y-ŞvYA 136).

paşagil: yaşantısı iyi olanlar (EYA 424).

1.59. +gine

(+gena,+gene, +gėne, +genne, +ginelik, +gelen, +gelene, +genem, +genine, +ğine, +kine, +kına)

Eski Türkçede +kIñA şeklinde görülen bu ek pekiştirme ve küçültme bildirir (Gabain, 1988: 105, Erdal, 1991: 47, Tekin, 2003a: 82, Alkaya, 2008b: 44-46, Taş, 2009: 42).67 Türkiye Türkçesi yazı dilinde ve diğer Oğuz grubu Türk lehçelerinde unutulmuş

olan ekin Türkiye Türkçesi ağızlarında bulunması ilgi çekicidir. Ek Kuzeydoğu Anadolu ağızlarında (Ordu, Giresun, Trabzon, Artvin) ve Malatya ağzında yaygındır. Ekin görüldüğü yerler göz önüne alındığında bu durum Kıpçak Türkçesinin etkisi ile açıklanabilir (Alkaya, 2008b: 63-64).

Ekin ağızlarda daha çok eşitlik eki anlamı taşıdığı, durum zarfları yaptığı görülmektedir. Bazı örneklerde ise küçültme anlamı vardır (Alkaya, 2008b: 56-57).

66 Ekin kaynağı olduğu iddia edilen kelime (*gül) için bk. EDAL: 571.

67 Ek hakkında detaylı bilgi için bk. ALKAYA, Ercan (2008b), “Eski Türkçe -qıña Ekinin Türk

Lehçelerinde ve Türkiye Türkçesi Ağızlarındaki Kullanımı Üzerine”, Turkish Studies, Volume 3/4, p. 43- 72.

Ekin doğramak, kıymak anlamındaki ‘kıy-/ kıyın-’ fiilinden ortaya çıkmış olabileceği iddia edilmiştir (Hamilton, 2011: 256).

Bazı kelimelerde benzerlik, yakınlık işleviyle görülen ‘gelen/ gelene’ unsurunun da bu ekle ilgili olduğu anlaşılmaktadır.68