• Sonuç bulunamadı

TÜRKİYE TÜRKÇESİ AĞIZLARINDA SÖZ YAPIM

1. İSİMDEN İSİM YAPMA EKLERİ

1.4.3. Nadiren nitelik bildiren sıfatlar türetir.

dingedek: maskara, soytarı (DS 1503). gofadak: kendini beğenmiş (DS 2093).

 Birkaç kelimede aynı işlevde kullanılan +AdA eki de görülmektedir. Muhtemelen +AdAk ekinin son sesinin düşmesi ile ortaya çıkmış bir yapıdır (krş. +AdAnA).16 carpada: birdenbire, çabucak (AOA 460).

tarpada: birdenbire, çabucak (AOA 166). usulada: usulca, usulcacık (AybA 156). langada/ lengede: çabucak (DS 3063).

1.5. +AdAn

(+den, +IdAn)

Yansıma kökler üzerine gelen ek zarf görevinde kelimeler türetir ve herhangi bir hareketin, olayın ansızın yapıldığını anlatır. +dA- fiil yapma eki ile -n isim yapma ekinden oluşmuş birleşik bir ektir (Zülfikar, 1995: 144, Tietze, 2002: 484, Çotuksöken, 2011: 43).

cayıradan: birdenbire, şiddetli, çarçabuk (DS 869). cıvadan: çok çabuk (DS 942).

cızıradan: ince ve tiz sesle konuşma (DS 950).

cirpeden/ cirpiden: hemen, birdenbire [SMYA: cırbadan aa. 133] (DS 986). darpadan: birdenbire, hemen (DS 1372).

faradan: herhangi bir hayvan sürüsünün birden ve toplu olarak kalktığı zaman çıkardığı ses (DS 1834).

fırıdan: birdenbire, aniden yapılan bir hareketi anlatır (DS 1855). fassadan: birdenbire kabarmayı anlatır (DS 1839).

gürpeden: birdenbire, ansızın (DS 2237).

ġıcırtdadan: gıcırtıyla ve birdenbire (AOA 471). hışadan: birden ve sert bir hışırtı ile (DS 2376). kirpeden: birdenbire (DS 2881).

küteden: birdenbire ve ‘küt’diye ses çıkararak (vurmak, düşmek için) (DS 3053). lambadan: ansızın, birdenbire (DS 3085).

partadan: birdenbire, ansızın (DS 3401).

şaradan: şar sesi çıkararak (akmak için) (DS 3748). şarkadan: şark diye ses çıkararak (DS 3749). şipirden: çarçabuk (DS 3771)

tıpadan: tıpatıp (uyma için) (DS 3917). zırpadan: birdenbire (AOA 497).

1.6. +AdAnAk

(+ıdanak, +AdAnA, +üdene)

Yazı dilinde sadece ‘şapadanak’ kelimesinde (Doğan, 2014: 116) yer alan ek ağızlarda birkaç kelime daha türetmiştir. +AdAk ve +AdAn ekleri ile aynı işlevi taşıyan ek, +AdAn ve +Ak eklerinin birleşmesinden oluşmuştur.

harttadanak: kaba bir ses çıkararak ısırmayı anlatır (DS 2296). kıfıdanak: yavaşça (DS 2788).

lüpedenek: yumuşak, küçük bir şeyi birdenbire yutmak için (DS 3096). pattadanak: birdenbire, ansızın (DS 3413).

tarpadanak: birdenbire (DS 3833). zangadanak: birdenbire (DS 4347).

 Birkaç kelimede son sesin düştüğü görülmektedir (krş. +AdA). hapadana: ansızın, birdenbire (DS 2276).

hırpadana: tıpatıp (DS 2372). gürpüdene: birdenbire (MİA 404).

1.7. +AğI

(+a, +aa, +ā, +af, +agı, +ağ, +ağa, +ağe, +ağu, +ah, +aı, +āı, +av, +avı, +avi, +avu, +ayı, +āyı, +āyi, +e, +ee, +ē, +ef, +egi, +eğ, +eğe, +eği, +eğü, +ev, +evi, +evü, +ey, +eyi, +iy, +o, +ō, +oğ, +ov, +ovu, +övü, +ugı)

İsimden fiil türeten +A- eki ile fiilden isim türeten -gI ekinin kaynaşmasından oluşan bu birleşik ek genellikle alet adları ve nitelik bildiren sıfatlar üretir (Banguoğlu, 2004: 172, Hatipoğlu, 1974: 24, Korkmaz, 2003: 34, Erdal, 1991: 162). Erdal, bu ek ile +Ak eki arasında ilgi kurmuştur (1991: 163).

TTA’da ek hastalık adları ve çeşitli somut adlar da türetmiştir. Ekin nadiren zarf türettiği de görülmektedir.

başağı: baştan çıkmış, söz dinlemeyen çocuk (DS 550). başağı: hayvanın başına takılan ip, yular (DS 550).

demreği/ demravi/ demre/ demreğe/ demreğü/ demuravi: temriye, egzama [TDES: 402, KBS: 879] (DS 1419).

dileği/ dilo: konuşamayan, konuşma bozukluğu olan, kekeme (TYA 76).

duma/ dumağı/ dumağu/ dumah/ dumo/ düma/ dımağ/ domağa: nezle, grip, bronşit [KBS: 307] (DS 1600).

dumayı: büsbütün, tamamen [AA: dümāyi aa. 234] (DS 1602).

düzegi: yüksek dağların tepelerindeki düzlükler [DS: düzeŋ/ düzeŋi aa.] (DS 1644). göğef: taze cevizin dışındaki yeşil kabuk [DS: gövek “cevizin yeşil kabuğu” 2167] (DS

2127).

göteği: at ve eşekte görülen bir çeşit hastalık (DS 2165).

güneği/ günevi: çok güneş alan yer [DS: güneyi “her zaman güneş alan yer” 2228] (DS 2227).

kekevi: kekeme, peltek (DS 2722)

içeği: hastaların iyileşmesi için sarılan yaş, taze hayvan derisi [EDPT: 25] (DS 2504). kėnāyı: inadına, zıddına, rağmen [DS: ken “kin” 2741, AA: kėn “kin; öfkeyle inadına,

zıddına yapılan iş”, kėn et- “öfkelenip inadına, zıddına iş yapmak” 447] (AA 447). kılağı/ kılav: keskinlik [EİA: ġılev “bileme”, ġılevi “bileyitaşı” 136] (DS 2792).

kılağı: ustura yarası [Tekin, 2003c: 117] (DS 2792).

kılovu: çocukların küçük sabun parçalarını sığırların kılları içine koyarak yaptıkları yuvarlak el sabunu (DS 2801).

kırağı: çevre, kıyı, kenar, uç (DS 2815). kıroğ/ kırov: saçı kırlaşmış adam (DS 2835). kumav: kumlu alan (DS 2999).

manav: tutuk konuştuğu için sözleri anlaşılmayan; akılsız, ahmak [DS: banavi “ahmak, budala” 516; < mang “sersem” + ağı (Atay, 2008: 91)] (DS 3117).

pasaf: pislik, süprüntü; yemek artığı, kazan ve tencere dibine yapışmış yemek [krş. pasak] (DS 3403).

pasağı: kene (DS 3403)? pepeği: kekeme (DS 3426).

püsövü: sisli havalarda dallarda donan kar, kırağı, kırç [DS: besevü/ beseği “su buharının havanın soğumasıyla dallar üzerinde meydana getirdiği kar tanecikleri” 639] (DS 3502).

sahrav: çekirdeği ile yenecek kısmı birbirinden ayrılamayan şeftali vb. meyve türü (bu yüzden, kolayca ayrılıp yenemez ve bulaşır, ezilir) [bk. OT sakır “elbiseye bulaşan meyve suyu veya hurma pekmezi gibi nesneler” (DLTD: 484)] (AUKA 271).

sağrağı: en çok atlarda görülen ve insanlara da bulaşan, öldürücü bir hayvan hastalığı, sakağı [DS: sanrağa/ saŋrağı “toz nedeniyle koyun ve keçilerde görülen nezle” 3538, sanra/ sangra/ sanrağ “nezle, soğuk algınlığı” 3538; ET seŋregü “burnundan sürekli irin akan at; sakağı hastalığına yakalanmış at” (EDPT: 841, OTWF: 163)] (DS 3514).

sanavu: sağır (DS 3535).

selevi: bahçe ve bağ arasından geçen suyolu, su yatağı (DS 3576). tatavu: kekeme [DS: tat aa.] (DS 3841).

öneği: duvarın yıkılmaması için koyulan destek direği [DS: önaa/ önek aa.; TTT önegi “destek, payanda” (YTS:168), OT oŋ “destek” (ME: 162)] (DS 3337).

patavı: beceriksiz [DS: patağı “ağır” 3407] (DS 3409 ). yılagı: yıllanmış şarap [KBS: 1138] (DS 4264).

1.8. +Ak

(+ag, +aġ, +ağ, +aḫ, +eyh)

Genellikle tek heceli kelimelere gelerek benzetme, küçültme, pekiştirme; bir yerde, bir noktada yoğunlaşma, toplanma bildirir, organ adları yapar (Ergin 1993: 167, Banguoğlu, 2004: 173, Hatipoğlu, 1974: 82, Zülfikar, 1991: 54, Korkmaz, 2003: 35).17 Bu kelimelerin bir kısmında ek, eski Türkçe +gAk ekinden gelmektedir (Banguoğlu, 2004: 173, Korkmaz, 2003: 35) (bk. +(I)k).18

1.8.1. Yer adları türetir.

anlak/ arnak: karşı, ön, göz önü, her taraftan görülebilen yer (DS 266). belek: üzerinden yol geçen tepe [TTL: 309] (DS 611).

borak: taşlık, işlenmemiş, sert toprak, ekilmemiş tarla [DS: bor aa.] (DS 736).

çarak: yüznumara [krş. DS: çara “yeni doğan yavrunun ilk pisliği; bağırsaktan gelen sıyrıntı”] (DS 1080).

çığrak: taşlı yol, patika [DS: çığır 19 aa., MAS: çığırak “yaya yolu” 87] (DS 1160). çimek: çimenli tepe (DS 1223).

çukrak: dağ başındaki çukurluk (DS 1302). dömek: küçük tepe (DS 1580).

ġaraġ: karlı yer (OİYA 345).

17 TTA’da +Ak ve +(I)k ile kurulu kelimeler ve bu eklerin işlevleri hakkında bk. ÖZEK, Fatih (2015), “+Ak

ve +(I)k eklerinin Türkiye Türkçesi Ağızlarında Kullanımı Üzerine Bir Değerlendirme”, U.Ü. Fen-

Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, S. 28, s.57-67.

18 +Ak eki ile +(I)k eki arasında belirgin bir işlev farkı yoktur. Sadece +(I)k eki yansıma kelimeler üzerine

daha çok gelmektedir. İki ek arasında işlev farkı olmadığı için bu ekleri aynı başlık altında ele almak da mümkündür. Gabain (1988: 45) ve Clauson (2007: 189) Eski Türkçede bu ekleri +(V)k şeklinde aynı başlık altında ele almışlar, Erdal ise Eski Türkçede eklerde ünlü değişimi bulunmadığını ifade ederek bu yaklaşımı doğru bulmadığını ifade etmiştir (1991: 40).

19 ‘çığır’ ve türevleri için bk. GÜNGÖRDÜ, Erol (2012), “Köken Bilimlik Çözümlemeler- I: çiğne- (1),

gölek: küçük su birikintisi, gölcük [ET kölek “küçük göl, gölet” (OTG: 248)] (DS 2144). gözek: suyun çıktığı yer, kaynak (DS 2174).

günek: çok güneş alan yer (DS 2227). kırak: çevre, kıyı, kenar, uç (DS 2815).

kırtak: ekin bitmeyen kıraç yer [DS: kırtlan/ kırtlaz/ kırtıl aa.] (DS 2828). kozak: güneş görmeyen, gölgede kalan yer (DS 2945).

kuyak: engebeli, çukur yer [KBS: 548] (DS 3019). milek: milli toprak; çürüyüp kokan sazlıklar (DS 3199). odak: kışı geçirmek için yapılan çoban kulübesi (DS 3264).

oyak: toprak üstündeki küçüklü büyüklü çukurlar [OT oy “oyuk, çukur” (DLTD: 446)] (DS 3303).

özek: tepeler arasındaki çukur, düzlük yer, koyak [DS: öz/ özmek/ özen aa.; DS: öz “dere, çay, ırmak; küçük göl; pınar, derelerin çıktığı yer”, öz/ özü/ özen/ özek “sulak, verimli yer, otlak”; ET öz “vadi” (OTG: 251, YY: 209), özek “küçük dere” (EUTS: 103)] (DS 3368).

pötüraḫ: yeşillik [DS: pötürlük “çalılık” 3481] (AİAD 273).

sazak: bataklık, sazlık; pınarların, derelerin ayağındaki otluk yerler [OT saz “bataklık, çamur” (KTS: 230); KBS: 746] (DS 3562).

topaġ: ev, alaçık, çadır (ADÜM-I 207). töbek: tepe [KBS: 925] (DS 3977).

yivek: koyak, dağ aralarındaki çukur [DS: yiv “iz, aralık, yarık, girinti”; KBS: 1149] (DS 4283).

yolak: suyolu, ark, oluk; keçiyolu, küçük geçit (DS 4289). tümbek: baca (DS 4010).

tozak: tozlu yer (DS 3976).

1.8.2. Nitelik bildiren sıfatlar türetir.

alak: karışık tüylü (DS 189).

boynak: boynu eğri [DS: boynik aa.; KBS: < boynu eğik 164] (DS 746). dilag: dilbaz, tatlı dilli (GDIA 249).

dinek: boynuzları dik ve sivri olan hayvan (DS 1501). dobak: kısa boylu, tıknaz kimse (DS 1533).

geŋzek: genizden konuşan, konuşurken burnunun tutukluğu belli olan [TTL-II: geniz + ? 131, KBS: keniz +ek 365] (DS 1993).

gödek: kısa (boy için); şiş karınlı (DS 2123).

hırak: cılız, çelimsiz, sıska; kimsesiz çocuk, küçük çocuk [DS: hıra aa.; TTL-II: 306, Dankoff, 1995: E83] (DS 2367).

kekrek: ekşi, diş kamaştırıcı (KYAS 154). kofak: içi boş, kof (DS 2898).

koğuzak: az açık, kıynaşık (AİAS 175). kolak: çolak [TDES: 97] (DS 2907).

kürek: kesme özelliği, sivriliği kaybolmuş kesici araç (DS 3053). kütek: kötürüm, sakat [DS: küt aa.] (MİAS 218).

ödek: korkak [DS: hödek aa.; TDES: 180] (DS 3310). ögek: üvey (D-VGHA 107).

panak: üzgün, sıkılgan, sessiz [DS: pan “dikkatsiz; aptal; davranışları ağır, tembel”] (DS 3389).

posak: sıcak, sisli ve bunaltıcı hava (DS 3472). sazaḫ: güneşsiz, bulutlu hava (M-ŞDK-II 30). sıvak: derin olmayan su, sığ (DS 3620).

solak: inatçı, ters (kişi ya da hayvan; beceriksiz; dengesiz) [DS: solak “kullanışlı olmayan, ters gelen” 4701] (DS 3660)

soyak: soy; iyi cins [KS: “soyu sopu temiz adam” 79] (DS 3669). ünek: ünlü, yiğit [KBS: ün+ e- “ünlenmek” + -k 991] (DS 4066). yavaşak: tembel (DS 4204).

yekek: yeğlenen, seçilmeye değer olan (DS 4228). yüzek: arsız, utanmaz (DS 4336).

1.8.3. Alet, eşya adları türetir.

bakırak/ bakrak: bakraç (DS 493).

citek: kuşları canlı avlamak için yapılmış tahta parmaklıklı tuzak (DS 986). dagak: bilye; gülle (DS 4482).

demrek: kalın ağaç, çatıda kullanılan en kuvvetli ve kalın ana ağaç [DS: demren aa.] (DS 1419).

koynak: zıpzıp, bilye; koyundan çıkarılan aşık kemiği (DS 2942).

yelek: yelden korunmak için, tepeliğin (tavana döşenen keçe) bağına ayrıca bağlanan bağ (DS 4232).

zopuk: sopa, deynek (M-AKGA 44). günek: takvim (MKS 89, DS 2227).

duvak: topraktan yapılmış tencere, güveç, küp kapağı [TDES: tuğ “örtü, kapak” + ak 124, KBS: 308] (DS 1614).

kobak: topaç [DS: gobak aa. 2088, AUKA: kop “şiş, yuvarlak ur, şişkinlik” 244] (DS 2889).

tombak: bilye, zıpzıp (DS 3955). tömek: iplik yumağı (DS 3981).