• Sonuç bulunamadı

2. HAVZA PLANLAMASI VE YÖNETĠMĠ YAKLAġIMLARI

2.3. Sürdürülebilir su kaynakları yönetimindeki politika ve araçlar

En büyük yaĢam kaynağımız olan su, giderek azalmaktadır. Tüm dünyada su konusunda yaĢanan olumsuz geliĢmeler su kaynaklarının sürdürülebilirliğini sağlamada etkin bir yönetimi gerekli kılmaktadır.

Uygun bir biçimde yönetilen su kaynakları ile ekonomik kalkınma ve sosyal refah birebir iliĢkilidir. Dünya tarihi boyunca bu kuralın hiçbir zaman eskimediği görülmektedir. Su kaynaklarını koruyup, iyi yöneten iktidarlar üretimlerini ve dolayısıyla güçlerini arttırmıĢlar, tersi durumlarda da su kaynaklarını kötü yönetenler üretimlerini düĢürmekle kalmamıĢlar, su ve toprak kaynaklarını da yitirmiĢlerdir. Bugün tarihçiler Mezopotamya uygarlığının ortadan kalkmasını da su kaynaklarının kötü kullanımına bağlamaktadırlar (Demircan, 2000). Bu nedenle su kaynaklarının etkin bir Ģekilde planlanması ve yönetimi kalkınmanın gerçekleĢebilmesinde gerekli bir ölçüttür.

Küresel bir sistemin parçası olmasına rağmen su için asıl önemli olan, yerel ve bölgesel olarak nasıl kullanıldığı ve yönetildiğidir. Su havzalarının sürdürülebilirliğini sağlamada etkin yönetim için etkin planlama gereklidir. Su kaynakları yönetimi, doğal çevrim içerisinde suyun insanlar tarafından gerek nicelik gerekse nitelik olarak en verimli Ģekilde ekonomik, sosyal ve çevresel faydalar içinde verimli Ģekilde kullanımı anlamına gelmektedir. Bu yönetim, suyun ekonomik değer ve çevresel değer arasında dengeli bir biçimde kullanımının yanı sıra sürekli olmasını da sağlamalıdır.

GeçmiĢte, sanayileĢmiĢ ülkelerin ekonomileri sulak alan kaybının bedelini ödeyecek güçte olduğu için bu faydaların yok edilmesi dikkati çekmemiĢtir. Bir zamanlar sulak alanlar tarafından düzenlenen sel kontrolü, su arıtması gibi fonksiyonlar bugün arttırılan vergilerle, finanse edilen barajlar ve diğer sistemlerle sağlanırken, yok olmaya yüz tutan balık ve diğer sulak alan ürünleri için daha yüksek fiyatlar ödenmiĢtir. Fakat en sonunda sulak alan kaybının bedeli sanayi toplumu için öyle boyutlara varmıĢtır ki kalan sulak alanları ekolojik ve ekonomik birimler olarak korumanın önemi kavranmıĢtır (Dugan, 1990).

Postel ve Richter (2003) su teminine 20. yüzyıl yaklaĢımını tarım, kentler ve endüstrilerin büyümelerinin devam etmesi için insan kullanımlarına (Ġ) izin veren su tahsis yaklaĢımı Ģeklinde özetlemektedir (Brandes ve ark., 2005). Su tahsisinde ekosistemler için kalan pay (E) zamanla ekosistem fonksiyonlarını yeterince destekleyemeyecek boyuta gelir ve türlerin yok olması, değerli ekosistem hizmetlerinin yok olmasına neden olabilir (ġekil 2.5.a).

Brandes ve ark. (2005), su temininde ―kentsel su ekonomisi‖ ile sınırlı ―doğal su ekonomisi‖ni gruplayan bir yaklaĢım sunmuĢlardır. Su temininde öneri 21. yüzyıl yaklaĢımında bilim adamı ve politikacılar tatlı su ekosistemlerinin sağlığını desteklemede ihtiyaç duyulan akıĢ miktarı ve zamanlamasını tanımlamakta ve daha sonra bu akıĢları insan kullanımları ve değiĢimlerden koruyacak ―sürdürülebilirlik sınırı‖ kurmaktadırlar. Havza ve aküferlerin hidrolojik sınırları kabul edilmekte ve sağlıklı suya bağlı ekosistemler için su temini açıkça hedeflenmektedir. Ġnsanların su kullanımlarının-antropojenik etkilerin (Ġ) zamanla artabileceği, fakat bu artıĢın sürdürülebilirlik sınırına kadar olacağı kabul edilir. O noktada yeni su talepleri koruma, su üretkenliğinde iyileĢtirmeler ve kullanıcılar arasında yeniden tahsis aracılığı ile karĢılanmalıdır. Doğal su akıĢlarındaki insan etkilerini kısıtlama ve ekosistem desteği (E) için yeterli su tahsis ederek toplum su sistemlerinden sürdürülebilir biçimde en iyi düzeyde fayda sağlar (ġekil 2.5.b).

ġekil 2.5.a Su teminine 20. yüzyıl yaklaĢımı ġekil 2.5.b. Su teminine 21. yüzyıl yaklaĢımı

Brandes ve ark. (2005) Brandes ve ark. (2005)

1970‘li yıllara kadar su kaynaklarının planlanmasında ve sorunların çözümünde, havza bazında ekonomik, sosyal, biyofiziksel ve hidrolojik süreçler düĢünülmeden, yöresel ve küçük ölçekli planlamalar yapılmıĢtır. Oysa son dönemde su kaynakları ile ilgili sorunların çözümünde en iyi çalıĢma biriminin havza olduğu konusunda dünya çapında bir fikir birliği oluĢmuĢtur. Brandes ve ark. (2005) su yönetim süreçlerini arz temelli yaklaĢımlar, talep temelli yönetim ve su için yumuĢak politika Ģeklinde özetlemektedir (Çizelge 2.2).

Çizelge 2.2. Su yönetim süreçleri (Brandes ve ark., 2005)

Arz Temelli

YaklaĢımlar Talep Temelli Yönetim Su için yumuĢak politika

Felsefe: Su kaynakları sınırsız

olarak görülmekte, öncelikli kısıt yeni kaynaklara eriĢme kapasitesi veya daha çok miktarda su depolamadır.

Su kaynakları sınırlı görülmektedir ve etkin kullanımı gerekmektedir. Koruma çözümdür ve artan arz ve talep yönetimi arasındaki geliĢme

tercihlerine ekonomik fayda- maliyet analizi rehberlik etmektedir.

Su kaynaklarının ekolojik süreçler tarafından sürdürüldüğü ve sınırlı olduğu düĢünülmektedir. Hedef suyun sağladığı temel hizmetlerin yeniden değerlendirilmesidir.

Temel YaklaĢım:

Tepkisel:

Günümüzdeki yaklaĢım dıĢ kaynaklı insan ihtiyaç ve istekleri

doğrultusunda kaynak geliĢtirme Ģeklindedir.

Kısa dönemli ve geçici:

Ġkincil bir yaklaĢım olarak kullanılmaktadır. Arz yanlısı seçeneklere gelecekteki teminler korunana kadar riayet eder. Kapsamlı, uzun dönemli ve bütünleĢik olarak kullanıldığında talep temelli yönetim ―YumuĢak Politika‖ yaklaĢımına giderek yaklaĢmaktadır.

Önleyici/Tedbirsel:

Uzun dönemli, davranıĢ değiĢiklikleri (sürecin dıĢında görülmeyen / dıĢsal olmayan) ve kaynak kullanım biçimlerinin geliĢtirilmesine dayanır.

BaĢlıca Soru:

Su kullanımı ve nüfus geliĢimindeki güncel eğilimlere göre tahmin edilen gelecekteki ihtiyaçları nasıl karĢılarız?

Doğal kaynak koruma, paradan tasarruf etme ve çevresel etkileri azaltmak için suya olan ihtiyacı nasıl azaltırız?

Günümüzde suyla sağlanan hizmetleri, uzun vadede sosyal sürdürülebilirliği sağlayacak sistemsel değiĢiklikleri de kabul eden yeni yollarla nasıl dağıtırız?

Öncelikli

Amaç: Altyapı inĢası Verimlilik Koruma

Araçlar ve Öncelikli Disiplinler:

GeniĢ Ölçekli, merkezi, pahalı mühendislik çözümleri Örneğin; Baraj, rezervuar, su çekme istasyonları, dağıtım sistemleri vb. Su kullanımının zamanlamasını ve/veya etkinliğini artıran herhangi bir ölçüte odaklanan yenilikçi mühendislik ve satıĢ temelli çözümler. Örneğin; su kullanımını azaltmak için düĢük akıĢlı teknolojiler, koruma temelli fiyatlandırma, eğitim, politika ve teĢvikler.

Uç kullanım taleplerini karĢılayacak çok etkili yönetim stratejileri ile birleĢen merkezden uzaklaĢmıĢ dağılıma dayanmaktadır. Tüm çevresel ve sosyal maliyetleri hesaba katarak ve su kullanımı ile ilgili hizmetleri sağlayacak yeni seçenekleri tanımlayarak kaynak tarafından sağlanan servisleri dağıtmayı amaçlar. Örneğin; kurak Ģartlara dayanıklı yerel peyzaj, atık suların (gri) yeniden kullanımı, çok düĢük akıĢ teknolojileri, kurutma ve sağlıklaĢtırma vb. Ayrıca bu yaklaĢım yeni kentsel geliĢme formlarını (akıllıca büyüme) ve doğal olarak daha sürdürülebilir olan endüstriyel yenileĢmeyi (yeni ürünler, tarımsal uygulamadaki değiĢimler ve gıda tercihler vb.) teĢvik eder.

Planlama Süreci: Plancılar güncel tüketimlerden gelecekteki geliĢmeyi tahmin ederek modellemekte, gelecekteki beklenen ihtiyaçları karĢılayacak kapasite artıĢını planlamakta, gelecekteki su ihtiyacını karĢılayacak su kaynağının yerini belirleyerek geliĢtirirler. Plancılar geliĢmeyi modellemekte ve var olan altyapıyı maksimum düzeyde kullanmak için kapsamlı bir verimlilik ve koruma programını

açıklamaktadırlar. Kapasite artırımı görünüĢte minimum maliyet yaklaĢımının bir parçası olarak son tercihtir.

Plancılar gelecekteki geliĢmeyi modellemekte, gelecekte istenen sürdürülebilir durumunu (senaryo) tanımlamakta; o senaryoya istenen ve uygulanabilir bir yolu

tasarlamaktadırlar. Yol boyu yapılan ekonomik, politik ve sosyokültürel tercihlerin sürdürülebilir olmaları esastır.

Artan çevre bilinci ile birlikte pek çok ülkede sulak alanların korunması için bir dizi koruma önlemleri alınmıĢ, ekolojik, sosyal ve ekonomik analizlere dayanan sulak alan programları geliĢtirilmiĢtir. Ülkelerdeki bu geliĢmelere paralel olarak, uluslararası düzeyde de çalıĢmalar baĢlatılmıĢ, pek çok hukuksal düzenleme yapılmıĢtır (Ün, 1995). Ramsar Sulak Alan AntlaĢması, Biyolojik ÇeĢitlilik, BirleĢmiĢ Milletler Sürdürülebilir GeliĢme Komisyonu, OECD, Dünya Koruma Birliği (IUCN), Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF), Uluslararası Su KuĢlarını AraĢtırma Bürosu (IWRB) gibi uluslararası mekanizma ve kurumlar sulak alanları kapsayan doğal sistemlerin ekonomik önemleri konusundaki bilgileri yayınlamak için araĢtırma ve analizler yapmaktadır (URL, 4).

Sulak alanları korumaya yönelik yapılan hukuksal düzenlemelerin baĢlıcaları Ģunlardır:

 KuĢların Himayesine Dair Milletlerarası SözleĢme (Ramsar),

 Avrupa‘nın Yaban Hayatı ve YaĢama Ortamlarını Koruma SözleĢmesi (Bern),  Akdeniz‘in Kirlenmeye KarĢı Korunmasına Dair SözleĢme (Barselona),  Göçmen Türlerin Korunmasına Dair SözleĢme (Bonn),

 Akdeniz‘in Kara Kökenli Kaynaklardan Kirlenmeye KarĢı Korunması Protokolü ve

 Akdeniz‘in Özel Koruma Alanlarına ĠliĢkin Protokol.

Belirtilen sözleĢme ve protokollerin tümü direkt ya da dolaylı olarak sulak alanların korunmasını öngörmektedir. Ancak Bern ve Ramsar sözleĢmeleri sulak alanların korunması yönünden öncelik arz etmekte; özellikle Ramsar SözleĢmesi1

1 1971 yılında Ġran‘ın Ramsar Ģehrinde imzalanan sözleĢme; sulak alanların bulunduğu bölgelerin su rejimini düzenlemesi; karakteristik bitki ve hayvan topluluklarının, özellikle su kuĢlarının barınmasına olanak sağlaması, ekonomik, bilimsel, kültürel ve rekreasyonel olarak büyük bir kaynak teĢkil etmesi; kaybedilmeleri halinde bir daha geri kazanılmalarının mümkün olmaması nedeniyle sulak alanların kaybına neden olacak hareketleri önlemek; ayrıca su kuĢlarının mevsimsel göçleri sırasında sınırlar aĢması nedeniyle uluslararası bir kaynak olduğunu tanıyarak, sulak alanların ve onlara bağlı bitki ve hayvan topluluklarının korunmasını ulusal politikalarla koordineli uluslararası faaliyetlerle sağlamak amacıyla hazırlanmıĢtır. SözleĢme ile anlaĢma imzalayan taraflar; ulusal sulak alan envanterini

hazırlamayı ve uluslararası öneme sahip sulak alanlar listesine girecek sulak alanları belirlemeyi, bunların korumasını ve akılcı kullanımını geliĢtirecek metotları planlayıp uygulamayı; listeye dahil olan herhangi bir sulak alanın ekolojik karakterinin teknolojik geliĢme, kirlenme veya insan müdahalesi ile değiĢtiğini zamanında haber alacak bir düzenleme yapmayı; bu değiĢiklikler hakkındaki bilgileri gecikmeksizin ―Uluslararası Doğa ve Doğal Kaynakları Koruma Birliği‖ne rapor etmeyi, sulak alanlar dahilinde doğal rezervler yaratmayı ve bunların korunması için yeterli önlemler almayı, iyi yönetimle uygun sulak alanlarda su kuĢları nüfusunu arttırmayı, araĢtırma ve bilgi alıĢveriĢini teĢvik etmeyi, sulak alan

araĢtırmaları, yönetimi ve korunması konusunda bilgili personel yetiĢtirmeyi, bir sulak alanın birden fazla anlaĢma imzalayan tarafın topraklarına yayılması ve bir su sisteminin anlaĢma imzalayan taraflarca paylaĢılır olması durumunda sözleĢmenin getirdiği yükümlülüklerin uygulanmasında birbirlerine danıĢmayı taahhüt etmiĢlerdir (URL, 5).

sadece sulak alanların korunmasına yönelik bir sözleĢme olması yönüyle son derece önem taĢımaktadır.

Ramsar SözleĢmesi‘ne Türkiye 1993‘te taraf olmuĢ; farklı zamanlarda Manyas KuĢ Gölü (Balıkesir-1994), Burdur Gölü (Burdur, Isparta-1994), Seyfe Gölü (KırĢehir- 1994), Sultan Sazlığı (Kayseri-1994), Göksu Deltası (Mersin-1994), Kızılırmak Deltası (Samsun-1998), Uluabat Gölü (Bursa-1998), Gediz Deltası (Ġzmir-1998), Akyatan Lagünü (Adana-1998), Yumurtalık Lagünleri (Adana, 2005), Meke Gölü (Konya, 2005), Kızören Obruğu (Konya, 2006) ve Kuyucuk Gölü (Kars, 2009) olmak üzere 13 sulak alan ekosistemini Ramsar listesine dâhil ettirmiĢtir. Türkiye, bu sözleĢme ile, baĢta listeye dâhil ettirdiği sulak alanlar olmak üzere, sınırları dâhilindeki tüm sulak alanları korumayı, geliĢtirmeyi ve akılcı kullanmayı taahhüt etmiĢtir.

Günümüzde birçok ülke sulak alanlara karĢı önceden tüketici olan tutumlarını gözden geçirmektedir. ABD sulak alanların baĢka amaçla kullanılmalarını kısıtlayan ―hiç kayıpsız‖ politikasını uygulamaya baĢlamıĢ, Ġngiltere, su kalitesinin artmasında sulak alanların oynadığı rolü açıkça kabul etmiĢ, Ġsveç ve Hollanda ise sulak alan oluĢturması ve koruması konularında öncülük etmiĢlerdir (DHKD, 1992).

Ekonomik geliĢmiĢliğin ölçütlerinden biri de sahip olunan ve denetlenebilen suyun nitelik ve nicelik yönünden yüksekliğidir. Uygun bir biçimde yönetilen su kaynakları ile ekonomik kalkınma ve sosyal refah birebir iliĢkilidir. Su kaynakları yönetimi, doğal çevrim içerisinde suyun insanlar tarafından gerek nicelik gerekse nitelik olarak en verimli Ģekilde ekonomik, sosyal ve çevresel faydalar içinde sistematik olarak kullanımı anlamına gelmektedir. Bu yönetim, suyun çok amaçlı kullanımının yanı sıra sürekli olmasını da sağlamalıdır.