• Sonuç bulunamadı

Rusya’nın dış politikası, Bosna-Hersek’e ve Kosova’ya NATO müdahalesi yapıldığı dönemde büyük bir dönüşüm yaşamıştır. Rusya’nın, Soğuk Savaşın sona ermesinden sonra Balkanlara yönelik izlediği dış politikanın, esasında bölgeye yönelik bir strateji olmadığını, arkasında küresel düzeyde ele alınması gereken ve iç politikayı etkilemesi hesaplanan beklentilerin rol oynadığını söylemek mümkündür. Diğer bir ifadeyle, Balkanlar ve Kosova Savaşı esnasında Sırbistan Rusya için bir amaç değil, daha çok bir araç olarak işlev görmüştür. Bu durum, yüzyıllardır Balkanlardaki Slav kardeşlerini korumaya kararlı olan Rusya’nın imajının, ulusal çıkarlarla tezatlığını bir kez daha göstermesi bakımından büyük öneme sahip bir unsurdur.507

Rusya Federasyonu’nun Yugoslavya sorununa yönelik tutumu öz olarak SSCB’nin tutumundan farklı değildir. Başlangıçta Rusya da Yugoslavya’da yaşanan olayları bu ülkenin iç meselesi olarak yorumlamış ve kendisi için önem arz eden hususun Yugoslavya’nın birliği olduğunun altını çizmiştir. Sovyet liderleri de Yugoslavya’nın kısmen dahi olsa parçalanmasının zincirleme bir etkiye neden olacağını ve bundan etkilenecek devletlerden birinin de SSCB olacağını düşünüyordu. Rusya, Şubat 1992’de Yugoslavya’nın parçalanmasını da bu çerçevede karşılamış, Hırvatistan ve Bosna-Hersek’in bağımsızlıklarının uluslararası toplum tarafından tanınmasını eleştirmekle birlikte, durumun çaresizliği karşısında kendisi de kısa bir süre sonra bu sürece katılmak zorunda kalmıştır. 1994 yılına kadar olan süre içinde Rusya, Batılı devletlerin Balkanlar konusundaki inisiyatiflerinin neredeyse tamamını desteklemiş ve tarihi müttefiki olan Sırplara uygulamada destek vermekten kaçınmıştır. Rusya, Temmuz

506 KENAR, s. 491.

507 OĞUZ, C. Cem, Rusya'nın Balkan Politikası ve Balkanlardaki Gelişmelerin Rus Siyasetine Etkileri:

1991–2000, Balkan Diplomasisi, Derleyen: Ömer E. Lütem ve Birgül Demirtaş Coşkun, Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi Yayınları, Ankara, 2001, s. 266–267.

1992 tarihinde BM Güvenlik Konseyi’nin Sırbistan’a ambargo uygulanması yönündeki kararını bile veto etmemiştir.508

Bu dönemde Rusya'nın Balkan politikası, ülkenin ABD'ne bağımlılığı sebebiyle inisiyatiften yoksun Batı güdümlü bir politika olarak nitelendirilerek ülke içindeki siyasi çevreler tarafından eleştirilmiş, muhalifler tarafından Amerikan hayranlığına esir edilmekle suçlanmıştır. Rusya'nın bahsedilen dönemde Batı yanlısı bir politika izlediği gerçektir, nitekim Irak'a uygulanan BM ambargosuna ve Libya'ya uygulanan ambargoya destek vermiştir. Bu dönemde Rusya Dışişleri Bakanı Andrei Kozirev'in Batı dünyası ile bütünleşme ve Avrupa güvenlik şemsiyesi içinde yer alma konusundaki iyimserliği, Rusya'nın bu politikasındaki mantığı ve Yugoslavya sorunundaki Batı yanlısı tutumu açıklığa kavuşturan önemli bir unsurdur. Diğer yandan bir başka yoruma göre de, Ağustos 1991'de SSCB'ndeki radikaller Gorbachev'e karşı bir darbe girişiminde bulunurken, Slobodan Milosevic darbecileri desteklemiş ve Boris Yeltsin bu durumu asla affetmemiştir.509

Rusya'nın Yugoslavya Sorunu’na yönelik izlediği Batı yanlısı tutumunu değiştirmesinin ilk belirtileri 1994 yılında görülmeye başlanmıştır. BM'in Saray Bosna’daki Sırp mevzilerine hava saldırısı düzenleme tehdidi Rusya'nın büyük tepkisini çekmiştir. Bu dönüşümdeki nedenleri iç politikadaki gelişmelerde aramak gerekir.

Gorbachev gibi Yeltsin'in de şanssızlığı, reformlara karşı ülke içinde oluşan muhalif koalisyonun, dış politikayı, iktidarı yıpratmak için bir araç olarak kullanması olmuştur.

Ülke içindeki muhalefeti dengelemek, hatta gücünü kırmak isteyen Yeltsin de, dış politikada sert bir tutum takınmıştır. Nitekim 1991 yılından itibaren Rusya'daki Yeltsin karşıtı muhalefet, iktidarı, Yugoslavya meselesindeki pasif tutumu ve Rusya'nın tarihi müttefiki Sırpları yalnız bıraktığı gerekçesiyle sert bir biçimde eleştirmeye başlamıştır.

1993 yılındaki parlamento seçimlerinde milliyetçi ve komünist adayların büyük oy farkıyla Duma'ya girmeleri, Yeltsin tarafından halkın bir uyarısı olarak algılanmıştır.

Muhaliflerin seçim kampanyalarında kullandığı dış politika sloganının halk tarafından destek görmesi, Yeltsin'i zoraki bir politika değişikliğine itmiştir. Rusya Federasyonu içerisindeki etnik ve dini çatışmalar, Rus halkının Yugoslavya Sorununa hassasiyetini arttırmış, eski Yugoslavya'da parçalanmayı arttıracak her teşebbüs, Rus vatandaşlarının

508 OĞUZ, s. 268–269.

509 OĞUZ, s. 270.

hayalinde kendi toprakları ve devletinin geleceği ile ilgili benzerlik kurmasına neden olmuştur.510

Rusya, gerek tarihsel perspektifte, gerekse de Yugoslavya savaşlarında Ortodoks ve Slav kardeşlerini destekleyen bir tutum takınmakla birlikte, Rusya’nın çıkarları söz konusu olduğunda Slav ve Ortodoks dayanışması gözardı edilebilecek bir faktör olarak değerlendirilmektedir. Kosova Savaşı Rus kamuoyunda Rusya’nın tarihi rolünü tartışmaya açan bir unsur olmuştur. NATO’nun Kosova’ya müdahale edeceğinin belirginleşmeye başladığı dönemde Sırbistan’a destek vermek ve Amerikan kontrollü hareketin önüne bir engel çekmek için bir dış politika parametresi olarak kullanılmıştır.511

Bosna-Hersek savaşı sırasındaki iç sorunların neden olduğu pasifliğin ve dağınıklığın aksine, Kosova müdahalesine Rusya’nın gösterdiği tepki çok daha sistematik olmuştur. Bu süreçte NATO’nun genişlemesinin engellenememesi büyük rol oynamıştır. Bu radikal çıkışta, Gorbachev’e verilen, iki Almanya’nın birleşmesine onay vermesi halinde NATO’nun asla doğuya doğru genişlemeyeceği sözünün bir süre sonra unutulmasına duyulan tepki büyük rol oynamıştır. Ruslar, Clinton yönetiminin, NATO’nun demokrasi ve serbest piyasa ekonomisini teşvik edecek bir Teşkilata dönüştürüleceği, NATO’nun askeri yönünün ve savunma amaçlı karakterini koruduğu ve Rusya’nın Avrupa güvenlik meselelerinde tam üye olarak yer alacağı güvencelerini vermesine rağmen, NATO’nun Balkanlarda artan askeri varlığından gittikçe daha fazla rahatsız olmaya başlamışlardır. Sonuç olarak NATO’nun genişlemesi Rus politikasının bütün düzeylerinde dış politikadaki en tartışmalı konuyu oluşturmaya başlamıştır.512

Rusya Dışişleri Bakanlığı’na Kozirev'in yerine Yevgeny Primakov'un atanması Rusya'nın NATO karşıtlığını hızlandırmıştır. Primakov, Rus dış politikasının öncelikli amacının Rusya'nın toprak bütünlüğünü kuvvetlendirecek dış şartların oluşumunun hızlandırılması, bu bağlamda Bağımsız Devletler Topluluğu ile Yugoslavya'daki çatışmaların sona erdirilerek istikrarın sağlanması olduğunu ifade etmiştir. Nisan 1998'de Primakov, Kosova'nın Yugoslavya'dan koparılmasına ve bölgeye yabancı güçlerin konuşlandırılmasına Rusya'nın kesinlikle karşı çıktığının, sorunun çözümü için

510 OĞUZ, s. 271.

511 OĞUZ, S. 274.

512 OĞUZ, s. 275.

BM çatısı altında arayışlara gidilmesi gerektiğinin altını çizerek, Rusya'nın NATO'nun yerine AGİT'in Avrupa meselelerinde daha etkin bir rol oynamasına öncelik verilmesi söylemini daha fazla kullanmaya başlamıştır. Rusya'nın NATO ile ilişkileri özellikle Kosova'ya müdahaleden sonra o derece bozulmuştur ki, Rusya Kozirev'in NATO ile Mart 1994'te imzaladığı PfP Antlaşmasını dondurduğunu dahi ilan etmiştir.513

Rusya'nın Balkan halkları ve devletleriyle geleneksel bağlantıları çok eskiye dayanır. Öncelikle Slav kültürü Balkanlardan gelmektedir, Ortodoks dini Rusya ve pek çok Balkan halkı tarafından paylaşılmaktadır ve Balkan Slavları Rusya'nın baş düşmanı olarak görülen Türkiye ve Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'na karşı savaşmışlardır.

Balkanlarda Rusya, sıcak denizlere tek çıkış olarak kalan Akdenize çıkış sağlamak için Karadeniz boğazını kontrol altına almak için savaşmıştır.514

SSCB'nin kurulmasıyla ve yeni devletin çevresinde güvenli bir alan oluşturulmasıyla, Balkan devletleri de izolasyon kapsamı içine alınmışlardır. İlişkiler fevkalade az gelişmişti ve Yugoslavya ve SSCB arasındaki diplomatik ilişkiler 1940'dan sonra kurulabilmiştir.

Rusya'daki bütün siyasi odaklar, NATO'nun Sırbistan'a saldırısını, Amerikan-Rus ilişkilerine doğrudan bir darbe ve Amerikan-Rus politikasına bir tehdit olarak gömüşlerdir.

Liberal Rus politikacılar olarak adlandırılanlar, Amerika karşıtı söylemlerle ve mevcut Rus liderlerden memnuniyetsizlik şeklinde dile getirilen büyük kitlelerin huzursuzluğu karşısında böyle bir davranışı desteklemek zorunda kaldılar. Bir bakıma Rus ordusu Slav kardeşi Sırbistan'a sempati duyarak, Yeltsin üzerindeki baskısını bertaraf etmeye; ciddi ekonomik durumunu geliştirmek için, en azından bir bakıma Soğuk Savaş sonrası şartlarına rağmen Yeltsin'in ordunun hala zorunlu olduğunu ve belirgin bir konum işgal etmesini sağlamasını gerçekleştirmesine izin vermeyi düşünmüşlerdir. Rus iddialarına göre Sırbistan'da bir operasyona girişmek, Vietnam gibi sonuçlanabilir, yeni bir soğuk savaşa veya Üçüncü Dünya Savaşına yol açabilirdi.515

Rusya'nın, Soğuk Savaşın sona ermesinden sonra Balkanlara yönelik izlediği dış politikanın, iç politikayı etkilemesi hesaplanan beklentilerin belirlediğini söylemek mümkündür. Rusya tarihsel bağlantılar nedeniyle öteden beri olduğu gibi Yugoslavya

513 OĞUZ, s. 276.

514 KENAR, s. 496.

515 KENAR, s. 499.

Krizinde de Sırbisan'ı açıkça desteklemiş olmakla beraber, bu kriz sırasında Sırbistan Rusya için bir amaç değil, daha çok bir araç olarak işlev görmüştür. Başlangıçta Rusya Yugoslavya'da yaşanan olayları bu ülkenin iç meselesi olarak yorumlamış ve kendisi için öncelikli konunun Yugoslavya'nın birliği olduğunu belirtmiş, Yugoslavya'nın kısmen dahi olsa parçalanmasının zincirleme bir etkiye neden olacağını ve bundan etkilenecek devletlerden birinin de Rusya olacağını düşünmüştür. Rusya, Hırvatistan ve Bosna-Hersek'in bağımsızlıklarının uluslararası toplum tarafından tanınmasını eleştirmekle birlikte, durumun çaresizliği karşısında kendisi de kısa bir süre sonra bu sürece katılmıştır. 1994 yılma kadar olan süre içinde Rusya, Batılı devletlerin Balkanlar konusundaki inisiyatiflerinin neredeyse tamamını desteklemiş ve tarihi müttefiki olan Sırplara uygulamada destek vermekten kalınmış ve Temmuz 1992 tarihinde BM Güvenlik Konseyi tarafından alman Sırbistan'a ambargo uygulanması kararını bile veto etmemiştir.516

Bununla beraber Rusya, iç politikada meydana gelen gelişmeler nedeniyle;

yönetimin Yugoslavya krizindeki pasif tutumu ve tarihi müttefiki Sırpları yalnız bıraktığı gerekçesiyle eleştirilmesinin ardından Rusya, başta BM olmak üzere, uluslararası kurumların karar alma mekanizmalarını Sırp yanlısı bir tutumla etkilemeye çalışmış, söz konusu kurumların Sırplar aleyhine ağır yaptırım kararları almalarını engellemenin yollarını aramıştır.517