• Sonuç bulunamadı

2.2. P UTİN’İN BAŞKANLIĞI DÖNEMİNDE RUSYA EKONOMİSİNDEKİ

2.2.5. PUTİN DÖNEMİ RUSYA’NIN ULUSLARARASI EKONOMİK VE SİYASİ

2.2.5.3. Rusya ve ABD

Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte iki kutuplu dünya sistemi sona ermiş ve ABD’nin liderliği ele almasıyla tek kutuplu sisteme geçiş yapılmıştır. Sosyalist Blokun çöküşüyle birlikte Rusya, Batının değerleri olarak serbest piyasa ekonomisine ve liberal politikalara adım atmaya başlamıştır. Bu sebeple Yeltsin’in ilk dönemlerinde ABD ve Batı yanlısı bir politika izlenmiştir. Bu dönemde Atlantikçi olarak tarif edilen bir dış politika anlayışıyla hareket eden Rusya, özellikle ekonomik anlamda yaşadığı sıkıntılar ile umduğunu bulamayınca dış politikada Avrasyacı bir çizgiye dönüş yapmıştır (Kasım, 2009: 165).

Rusya’nın dış politika önceliğinde, bu dönemde ABD’nin yeri gittikçe zayıflamıştır. Özellikle Rusya ile ABD arasındaki ilişkilere darbe vuran gelişmeler arasında ABD’nin NATO aracılığıyla Yugoslavya’yı bombalaması etkili rol oynamıştır.

Putin’in iktidara geldiği döneme bakarsak, bu süreçte iki ülke ilişkilerinde ABD’nin NATO’nun genişlemesine yönelik planları, nükleer koruma şemsiyesi konusu altında yaşanan sorunlar ve Rusya’nın Çeçenistan’a yönelik politikası başlıca sorunlar arasında yer almıştır. Özellikle ABD’nin uluslararası arenada başka devletlerin fikirlerine ve BM’nin itirazlarına bakmaksızın kendi doğrultusunda hareket etmesi, Putin döneminde yaşanan sorunlar olarak ön plana çıkmıştır (Hekimoğlu, 2007: 229-230).

Putin dönemiyle birlikte çok yönlü bir dış politika izleyen Rusya, ABD ve Batıyla da ilişkileri geliştirmeye çalışmıştır. ABD-Rusya ilişkilerindeki dönüm noktası ise 11 Eylül 2001’de yaşanan terör saldırıları olmuştur. Saldırılar sonrası ABD’nin uluslararası teröre karşı başlattığı mücadelede Rusya, ABD’ye destek olmuş ve Afganistan’a düzenlenen operasyonu desteklemiştir (Primakov, 2002: 12). Bu süreçte ABD, Orta Asya’da askeri üsler elde etmeye başlamıştır. Buna karşılık Rusya, ABD’yi desteklemesinin karşılığında Çeçenistan’a düzenlenen operasyonlarda daha rahat bir ortam elde etmiştir. Ayrıca Afganistan’a düzenlenen operasyon ile kendi ülkesinde ve Orta Asya’daki müslüman devletlerde ortaya çıkabilecek bir radikal islami hareketi de önlemiştir. Ancak ABD’nin Kafkasya ve Orta Asya’daki askeri varlığının kalıcı olacağının anlaşılması, enerji kaynaklarının uluslararası pazarlara taşınmasındaki rekabet, eski Sovyet coğrafyasında ortaya çıkan devrimler, Irak Savaşı ve ABD’nin füze kalkanı girişimi bölgesel dengeleri etkilediği gibi ikili ilişkileri de yoğun bir şekilde etkilemiştir (Kasım, 2009: 165). Yaşanan bu gelişmeler, ABD-Rusya arasındaki ilişkileri giderek gerginleşen bir ortama sürüklemiştir.

Rusya ve ABD’nin karşı karşıya geldiği diğer bir konu ise enerji alanında yaşanmaktadır. 2011 yılında hayata geçen Baltık Denizi altından Almanya’ya doğalgazı ulaştıran Kuzey Akım Boru hattı gibi projeler, ABD’nin doğu-batı enerji koridoru stratejisini engelleyici gelişmeler olarak adlandırılabilir. Rusya’nın Batı ile rekabet politikası ve Orta Asya’daki etkinliğini arttırma çabaları, özellikle bölge ülkelerinde Batı yanlısı hükümetlerin devrim niteliğindeki girişimlerle yönetime gelmesiyle hızlanmıştır. Rusya’daki algı, ABD’nin kendi etki alanını genişletmek amacıyla istemediği yönetimleri devirdiği ve bunun için de demokrasiyi bir araç olarak kullandığı olmuştur. Ukrayna’da yaşanan devrimden sonra ülkeye verilen doğalgazın fiyatının dört kat arttırılması ise Rusya’nın yörüngesi dışına çıkan ülkelere karşı enerji kozunu kullanması olarak açıklanabilir. Rusya’nın elindeki bu koz sadece eski Sovyet ülkeleri

için değil aynı zamanda AB ülkeleri içinde kullanılmaktadır (Kasım, 2009: 170). Ukrayna’ya verilen gazın fiyatının arttırılması aynı zamanda AB’nin enerji konusunda sıkıntı yaşamasına neden olmuş, kısacası Rusya, hem Ukrayna’yı hem de Ukrayna’daki devrimi destekleyen Batılı ülkelere yönelik enerji kozunu ortaya sürmüştür.

Rusya ve ABD arasındaki siyasi krizlerden bir diğeri ise, 2008 yılında Rusya’nın Gürcistan’a müdahalesi ile gerçekleşmiştir. ABD ve Batı yanlısı yönetim değişikliği sonucunda Gürcistan’a uygulanan baskının artması ile ABD’nin Gürcistan’a desteği giderek artmıştır. ABD için Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattı güzergâhındaki bu ülkenin istikrarı önemlidir. Özellikle Kazakistan ve Türkmenistan’ın Rusya ile yaptığı anlaşmalardan sonra Azerbaycan ve Gürcistan’ın önemi ABD’nin gözünde artmıştır (Kasım, 2009: 170). Her ne kadar Ukrayna ve Gürcistan’da ABD destekli devrimler dönemi içinde değerlendirildiğinde başarılı olmuş olsa da aynı tablo Orta Asya ülkelerinde gerçekleşmemiştir. ABD’nin demokrasi politikalarının başarısızlığında Orta Asya’daki sorunların insan hakları ihlali ve özgürlük kısıtlamalarından çok, yolsuzluktan kaynaklandığını idrak edememesi yer almaktadır (Nogayeva, 2010: 59- 91).

Yakın dönemde Rusya ile ABD’nin karşı karşıya geldiği bir diğer konu da Suriye’de yaşananlar olmuştur. Rusya’nın Suriye’deki Baas rejimini ve dolayısıyla Esad’ı destekleyen tutumlarına karşılık ABD, Esad rejiminin anti demokratik tutumlarıyla birlikte rejimin sona ermesine yönelik politikalar yürütmektedir. Bu kapsamda Rusya için Baas rejiminin ve Esad yönetiminin önemi büyüktür. Tarihten gelen sıkı bağlara sahip iki ülke arasında önemli bağlar olmakla birlikte Rusya için Suriye, bu bölgedeki stratejik ortaklarından biridir. ABD’nin bölgeye daha fazla yayılmasına karşı olan Rusya, Suriye’deki olayların görüşüldüğü BM toplantısında Suriye’ye karşı bir karar alınmasını engellemiş, BM Güvenlik Konseyi Daimi Üyeleri arasında yer almasından dolayı Suriye’ye yönelik askeri bir karar çıkmasını durdurmuştur. Önümüzdeki süreç Esad ve yönetiminin ne kadar direnebileceği ve Rusya’nın desteğinin ne kadar süreceğini bizlere gösterecektir.

Sonuç itibariyle Rusya Federasyonu, Putin ile birlikte Eski Sovyet coğrafyasında etkinliğini arttırmaya çalışmış ve ABD’nin 11 Eylül saldırıları ile bölgeye sızma girişimlerine karşılık, bölge ülkelerine yoğun siyasi ve ekonomik baskılarda bulunmuş,

bu ülkelerin bir çoğunun ekonomik olarak Rusya’ya bağlı olmasının da etkisiyle Rusya bölgede amacına uygun koşulları yaratmayı başarmıştır. Rusya-ABD ilişkilerinde karşılıklı çıkar çatışmaları Putin döneminde de devam etmiş ve özellikle enerji alanında mücadele ön plana çıkmıştır. Önümüzdeki süreçte enerjiye olan talebin giderek artacağı düşünüldüğünde, zengin enerji kaynaklarına sahip Avrasya ülkelerinin önemi ABD için artacaktır. ABD’nin ileriki dönemlerde bölgeye yönelik yeni politikalarının varlığı tahmin edilebilir gelişmeler arasında yer alacaktır. Böyle bir durumda ise Rusya ile ABD’nin önümüzdeki süreçte de çıkar çatışmaları altında karşı karşıya gelmesi olasıdır. 11 Eylül saldırıları sonrası her ne kadar Orta Asya ve Orta Doğu’da ABD bölgeye yönelik hamleler içerisinde olmuş olsa da, 11 Eylül saldırıları göstermiştir ki artık ABD tek hegemon güç durumundan uzaklaşmıştır. Rusya, Çin, Hindistan ve AB gibi küresel güçler uluslararası arenada ABD’nin global rakipleri arasına girmiştir. Bu bağlamda Avrasya coğrafyasında Rusya-ABD arasındaki jeopolitik güç mücadelesi daha anlamlı bir hal almıştır. Zira küresel imparatorluk kurmak isteyen güç, Avrasya coğrafyasında hakimiyet kurmak zorundadır (Emeklier, 2010).

Önümüzdeki dönemde ABD-Rusya rekabetinin merkezinde Hazar bölgesi başta olmak üzere Avrasya enerji havzaları ve kaynakların bölgeden boru hatlarıyla pazarlanması sorunu, NATO’nun genişleme süreci ve bunun ABD ve Rusya arasında doğuracağı gerginlik, askeri alanda ABD ile Rusya arasındaki nükleer ve konvansiyonel güç dengesini bozacak şekilde ABD tarafından girişilen Doğu Avrupa Füze Kalkanı Sistemi ve bu sistemin Rusya’daki yankıları yer alacaktır (Öztürk, 2009: 1-29).