• Sonuç bulunamadı

IX. Tahâvî’nin Yaşadığı Asırda Usûl-i Fıkıh

1.5. Hükümle İlgili Diğer Kavramlar

1.5.3. Ruhsat

135

geçen her namaz için abdest almanın vücûb ifade etmediğini, fazilet umularak böyle yapıldığını aktarmaktadır.947

Cessâs, lafızlar bibiriyle çelişse ya da aksini gösterse bile mümkün olduğunca birbirini ihmal etmeden, tüm lafızlarla amel etme eğiliminde olduklarını söylemektedir.948 Ona göre hazer ve ibâha bildiren haberler birada geldiğinde hazere hamletmenin evlâ olması,949 Hanefiler tarafından ihtiyatın önemsendiğini gösterir.

Cessâs, Tahâvî’nin namazın nasıl kılındığını anlatırken elleri kulak hizasına kadar kaldırma fiilinin Hanefilerce tâate uygun olduğu için böyle yaptıklarını söyler.

Ona göre bu konuda gelen rivayetler farklı olsa da en fazla şeyi içeren habere uymak daha evlâdır.950 Bu da Hanefîlerin özellikle ibadetler konusunda ihtiyât prensibine göre hareket ettiklerini göstermektedir.

1.5.3. Ruhsat

Tahâvî’nin ruhsat kelimesini farklı anlamlarda kullandığı görülmektedir. “Bir fiilin terkini câiz görmemek”951 ile “izin”952 anlamı bunlardan bazılarıdır. Tahâvî, abdestli değilken selam vermek, su bulunmadığında namazı kaçırmamak için, teyemmümle cenaze ve bayram namazlarını kılmak gibi durumlarda ruhsat verdiklerini ifade etmektedir.953

Tahâvî, peygamberin nehyettiği bir ibadeti daha sonra nafile olarak yapılmasına ruhsat verdiğini ifade etmek için, ruhsat kelimesini kullanmaktadır.954 Tahâvî, işitme engeli olduğu için ezanı ve kâmeti duyamayan birine namazın vaktinin girdiğini anlamak konusunda ruhsat tanınmasında,955 “hastalık sebebiyle izin verme” anlamı

947 Tahâvî, Şerhu Meâni’l-Asâr, I/ 42.

948 Cessâs, Şerhu’l-Muhtasar, I/ 468-469.

949 Cessâs, Şerhu’l-Muhtasar, I/ 541.

950 Cessâs, Şerhu’l-Muhtasar, I/ 576.

951 Tahâvî, Şerhu Meâni’l-Asâr, I/ 70.

952 Tahâvî, Ahkâmu’l-Kur’an, II/ 107.

953 Tahâvî, Şerhu Meâni’l-Asâr, I/ 86.

954 Tahâvî, Şerhu Meâni’l-Asâr, I/ 316.

955 Tahâvî, Ahkâmu’l-Kur’an, I/ 148.

136

taşımaktadır. Tahâvî, tefsirinde de Ramazan ayında oruç tutamayan kimsenin fidye verebileceğini ifade ederken ruhsat kelimesini kullanmaktadır.956

Tahâvî, cünüb bir kimsenin su bulamadığında namaz kılabilmek için teyemmüm etmesine cevâz verdildiğini ifade ederken “ﺎﻨﺼﺧر” terimini kullanmaktadır.957

Cessâs, Tahâvî’nin verdiği, mukim kimse için bir gün ve bir gece, yolcular için üç gün ve üç gece olan mesh süresinin açıklamasında, bu mesh süresinin belirlenmesinde ruhsat yönüne göre değerlendirme yapıldığını belirtmektedir. 958 Hanefilerce, Hasan-ı Basrî’den gelen bir rivayete göre mesh müddetinin başlangıcı olarak giyme zamanının esas alındığını aktaran Cessâs959, burada ruhsatın temizliğin olduğu zaman esas alınarak belirlendiğini aktarmaktadır.960 Cessâs’a göre asl olan abdestte ayakları yıkamaktır, ruhsat ise meshetmek olup, süresi Hz. peygamberin hadiste anlattığına göre başlangıcı belirlenmiştir. Ne zaman ruhsat ortadan kalkarsa, asl olan yıkama fiiline dönülür.961

Cessâs, Hanefîler’in müstehazanın her namaz vakti için abdest almasını ruhsat olarak gördüklerini bildirmektedir. Ona göre bu ruhsat, hadesi ortadan kaldırmamakta, her namaz vakti için verilen bir ruhsat olmaktadır. Mestin çıkması, ya da mesh süresinin dolması gibi diğer durumlardaki gibi, istihâze ortadan kalktığında ruhsat da ortadan kalkar.962 Cessâs’ın burada mezhep imamalarının istihâze ruhsatı için namaz fiiline değil, vakte itibar ettiklerine dikkat çekmektedir. Mestler üzerine mesh gibi diğer konulardan da örnek vererek usulde ruhsatın fiile değil vakte bağlı verildiğine dikkat çekmektedir.963

Cessâs, Tahâvî’nin bulutlu günlerde kişinin sabah ve öğle namazını ertelemesi, ikindi namazını kılmakta acele etmesi, akşam namazını ertelemesi ve yatsı namazını

956 Tahâvî, Ahkâmu’l-Kur’an, I/ 419.

957 Tahâvî, Ahkâmu’l-Kur’an, I/ 99.

958 Cessâs, Şerhu’l-Muhtasar, I/ 452.

959 Ebû Zekeriyya Muhyiddin Yahya Nevevî (v. 676), el-Mecmu’ Şerhi’l-Mühezzeb, Dâru’l-Fikr, Beyrût t.y., I-IX, I/ 487.

960 Cessâs, Şerhu’l-Muhtasar, I/ 453.

961 Cessâs, Şerhu’l-Muhtasar, I/ 454.

962 Cessâs, Şerhu’l-Muhtasar, I/ 476.

963 Cessâs, Şerhu’l-Muhtasar, I/ 478.

137

kılmakta acele etmesi hükmünü 964 açıklarken, burada vaktin net bilinememesi konusunda hastalık ve yolculuk durumundaki gibi bir özür bulunduğunu ve Hanefiler’e göre öğle ve ikindi ile akşam ve yatsı namazlarının cem’ edilebileceği hükmünün verildiğini söylemektedir.965

Cessâs, Tahâvî’nin şiddetli korku bulunması durumunda gittiği yöne yönelerek namaz kılabileceği hükmüne bir özür durumu sebebiyle ulaştığını söylemektedir.

Normalde ayetteki966 hükme göre kişinin kıbleye yönelerek namaz kılması gerekirken, şiddetli korku durumu gibi bir özür sebebiyle mükellef kişiye bu özre binâen gittiği yöne doğru namaz kılmasına ruhsat verilmiştir.967

Cessâs, Tahâvî’nin yolculuk ve mukimken kılınan namazlarda kıraatin aynı olduğunu belirttiği hükme,968 bir ilave yaparak yolculuk halinin hükümleri hafifletmeye vesile olduğunu, peygamberin uygulamarının da yolculukta kıraati uzun tutmak üzerine bir nakil gelmediğini söyleyerek bu durumdaki kişinin istediğini okumakta serbest olduğunu, isterse kıraati kısa tutabileceğini belirtmektedir.969

Tahâvî, zorluğun nefyinin, ya tahyîr ya icâb manalarından birine delâlet edeceğini, fakat bu manalardan birine de ancak kitap, sünnet veya icmâdan bir delil ile delâlet edeceğini söylemektedir. Bu bağlamda ayetteki, Allah’ın sizden zorluğu kaldırmak ister ayeti ile Nisa 101. ayetinin ifadelerine ve peygamberin seferde namazları kısalttığı mütevatir haberlerinden hareketle, ruhsat hükmüne ulaşılmasını örnek vermekte, benzer bir durumun, Bakara suresi 158. ayetinde geçen hac ve umreye niyet eden birinin her ikisini sa’y etmesinde bir sakınca bulunmadığı hükmüne de aynı yolla ulaşıldığını söylemektedir.970 Tahâvî, hastanın namazda iken rükûa gitmeden, oturarak namazını kılabileceğini, kendisinden kıyâm farziyetinin düşeceği konusundaki ruhsat hükümlerini de hadislere dayandırarak söylemektedir.971

964 Tahâvî, Muhtasar, s. 24.

965 Şeybânî, el-Asl; I/ 147; Cessâs, Şerhu’l-Muhtasar, I/ 547; Serahsî, Mebsût, I/ 149.

966 Bakara, 2/ 144.

967 Cessâs, Şerhu’l-Muhtasar, I/ 565.

968 Tahâvî, Muhtasar, s. 28.

969 Cessâs, Şerhu’l-Muhtasar, I/ 683.

970 Tahâvî, Şerhu Meâni’l-Asâr, I/ 416.

971 Tahâvî, Şerhu Meâni’l-Asâr, I/ 407.

138

Tahâvî, Ramazan ayı içerisinde hastalık veya yolculuk sebebiyle farz olan orucu tutamayanlara Bakara suresi 184. ayete dayanarak ruhsat tanındığını, Ramazan’da hasta ve yolcu olan kimselerden bu orucu gücü yetebilenler için başka zamanda tutmak, gücü yetemeyenler için ise fidye vermek veya fakir (miskin) doyurmak gibi seçenekler ile bu farziyetin kendilerinden düşeceğini bildirmektedir.972 Ayette geçen “fe iddetu min eyyâmi uhar” ifadesi, Tahâvî’ye göre, bu ayda tutulması gereken orucu terketme konusunda bir ruhsat olmuş olmakta, Ramazan ayı dışında bu orucun kazası yapılmaktadır.973

Genel Değerlendirme

Buraya kadar Tahâvî’nin lafızlar konusunda değindiği konu ve kavramları ele aldık. Görülmektedir ki, Tahâvî, sadece kendi döneminde bahis konusu edilen konulara değinmektedir. Hâs-âmm kavramlarına ve tahsis konusuna değinmektedir. Fakat bu konulara sistemli şekilde temas etmez. Emir-nehiy konularında da sadece kendi belirlediği emir türlerine yer verir, sonraki dönemde oluşacak olan ayrıntılı anlatım ve detaylı sınıflandırma bulunmamaktadır. Zahir ve batın kavramlarına, âmm ve hâs ile bağlantılı olarak yer verir, ancak lafızların açıklık kapalılık derecesi için aradaki başka derecelendirmelere yer vermez. Sadece temel lafız kalıplarına değinir. Hakikat, mecaz gibi kavramlara da oldukça az temas eder.

Tahâvî, nâsih ve mensûh kavramına büyük önem vermektedir. Hadislerin anlaşılmasında temel ölçü aldığı nesih konusuna eserlerinde sıkça yer verir. Neshi, Hanefî usûlünde olduğu üzere beyânın bir türü olarak ele alır. Çeşitlerine direkt olarak yer vermese de verdiği füru örneklerden çıkarımda bulunduklarımıza değindik. Nesh konusunda Tahâvî’nin zikredilmesi gereken en önemli farkı, sünnetin Kur’an’ı neshetmesi konusunda herhangi bir kayıt koymamasıdır. Diğer Hanefî usûlcüler gibi mütevâtir sünnetin Kur’an’ı neshedebileceği kaydı koymaz. Bu konuda âhâd haber ile mütevâtir haber arasında bir ayırım yapmaz. Ona göre sahih gördüğü her tür haber Kur’an’ı neshedebilir.

972 Tahâvî, Ahkâmu’l-Kur’an, I/ 419-421; 436.

973 Tahâvî, Ahkâmu’l-Kur’an, I/ 436.

139

Şer’î hükümler konusunda teklifi ve vad’î hüküm ayırımı bulunmamaktadır. Farz ve vâcip kavramlarına değinir ancak aralarında bir fark gözetmediği anlaşılmaktadır.

Mekruh ve nedb kavramına bildiğimiz şekliyle temas eder. İbâha kavramına daha geniş bir anlam çerçevesi içinde değinir. Ruhsat kavramına yer vermekle beraber, azimet kavramına değinmez.

Tahâvî’nin lafızlar anlayışında kavramlaşma öncesinin özellikleri görülmektedir.

Usûl-i fıkhın teşekkül dönemi olması, tüm kavram ve terimlerin bulunmaması ya da bildiğimiz anlamda kullanılmamasının sebebidir. Bu dönemde yer verilen kavramlarda tam bir terimleşme söz konusu değildir. Kavramlar yarı teknik anlamda kullanılmış, bugün bildiğimiz şekliyle ıstılâhî anlamlarına henüz ulaşmamışlardır.

140

İKİNCİ BÖLÜM

TAHÂVÎ’NİN USÛL ANLAYIŞINDA DELİLLER

Usûlcülerin hükümlerin kaynağı olan delillere yaklaşımı, özellikle kat’î deliller konusunda, büyük ölçüde benzerlik göstermektedir. Biz Tahâvî’nin bu delillerin hangilerine eserlerinde yer verdiğini ve deliller hakkındaki görüşlerini ortaya koymaya çalışacağız.

Tahâvî, hüküm istinbât ve istihrâcında Hanefî mezhebinin çizgisini takip etmektedir. Saymerî, Ebû Hanife’nin izlediği yöntem olarak onun ağzından şu ifadeleri nakletmektedir: “Allah’ın kitabında bulduğumu alırım. Eğer onda bulamazsam, peygamberin sünnetinde ve güvenilir râvilerden rivâyet edilen sahih hadisleri alırım.

Ondan sonra sahâbe görüşlerinden istediğimi alır istediğimi bırakırım. İbrahim, Hasan b. Sirin, Şa’bî, Saîd b. Müseyyib gibi ictihad eden kimselere gelince, ben de onlar gibi ictihadda bulunurum.”974 Tahâvî de Ebû Hanife’nin yöntemini takip etmiştir.

Tahâvî, bir konu hakkında hüküm verebilmek için, Kuran’dan, Sünnet’ten veya icmâdan bir delil getirmek gerektiğini bildirmektedir.975 Cessâs, Tahâvî’nin ele aldığı konuları şerhedip, delillerle temellendirirken Kur’an, sahih sünnet (âsâr)ten delil getirmektedir.976 Kendi söyledikleri ile Cessâs’ın ifadelerinden, Tahâvî’nin Kuran, sünnet, icma vd. şeklinde devam eden Hanefî usûlündeki delil hiyerarşisine riayet ettiği anlaşılmaktadır. Nitekim Cessâs, konuları işlerken Kur’andan, sünnetten, icmâdan delil getirmekte, kimi zaman “min ciheti’n-nazar” diyerek aklî istidlâllere girmekte ve delil sıralamasına uygun davranmaktadır. Onun bazı yerlerde muhaliflerine, bu delillere aykırı hüküm verdikleri eleştirisi bulunmaktadır. Mesela, İmam Şafiî’nin tek sözle talakı üç talakın gerçekleştiği ve bunun sünnetten delili olduğunu görüşüne, Kuran’a, Sünnete ve icmâa aykırı olduğu gerekçesiyle karşı çıkar.977

Tahâvî, hüküm istinbâtında kullandığı ana delilleri muhaliflerin de kulllanmalarını beklemektedir. Ona göre kendi görüşüne karşı çıkan muârızları da

974 Saymerî, s. 24.

975 Tahâvî, Şerhu Meâni’l-Asâr, IV/ 99.

976 Cessâs, Şerhu’l-Muhtasar, I/ 256.

977 Cessâs, Şerhu’l-Muhtasar, V/ 35.

141

Kuran, sünnet ve icmâdan delil getirmelidir.978 Şer’î delilleri kullanma sıralamasına baktığımızda, Kur’an, sünnet, icmâ, kıyas, istihsân, nazar (re’y/ aklî çıkarım/ istihrâc/

istinbât/ ictihâd) olduğu görülmektedir. Biz de bu sıralamaya göre Tahâvî’nin delillere ne şekilde değindiğini ortaya koyduk.

Belgede TAHÂVÎ’NİN USÛL ANLAYIŞI (sayfa 150-156)