• Sonuç bulunamadı

Bazı Lafız Türleri

Belgede TAHÂVÎ’NİN USÛL ANLAYIŞI (sayfa 103-109)

IX. Tahâvî’nin Yaşadığı Asırda Usûl-i Fıkıh

1.1. Lafızlar

1.1.5. Bazı Lafız Türleri

boşamanın gerçekleşmeyeceğini bunun ihtimal ifade ettiğini, gerçek niyetin anlaşılması gerektiğini söylemektedir.564

1.1.5. Bazı Lafız Türleri 1.1.5.1. Cins İsim

Tahâvî, cins ismi bazı yerlerde konu edinmektedir. Mesela, Şerhu Meâni’l-Âsâr’da namazda iken önünden kara köpek geçen kişinin namazının bozulup bozulmayacağı meselesinde konu edinmektedir. Hadisi değerlendirdikten sonra aklî açıdan da temellendiren Tahâvî, diğer köpeklerin etinin yenmesinin haram olması ile kara köpek arasında tür açısından fark olmadığını söyler. Hükümde aynı olduklarından hareketle, kara veya başka cins olsun, herhangi bir köpeğin geçmesiyle namazın bozulmayacağı sonucuna varmaktadır. Ehlî eşek etinin yenmemesi de aynı şekildedir.

Bu cinse giren her türlü eşeğin eti nasıl haramsa, köpek örneğinde de hüküm verme açısından benzerlik bulunmaktadır. Aynı benzerlik yırtıcı kuş ve hayvanların etinin haramlığı hükmünde de bulunmaktadır.565 Asr sûresindeki “insan” lafzının da cins isim olduğunu ifade etmiştir.566

Hanefîler, “Şahitsiz ve velisiz nikah olmaz” hadisinden hareketle hadisteki şahit isminin, hem kadın hem erkeği kapsadığını, iki erkek şahidin veya bir erkek iki kadın şahidin varlığıyla bu şartın sağlanacağını ifade etmektedir.567 Nitekim Allah, başka bir ayette “Borçlandığınız zaman iki erkek şahit, eğer iki erkek bulamazsanız bir erkek iki kadın şahit tutun”568 buyurarak, şahit isminin hem erkeği hem kadını kapsadığını açıklamaktadır.569 Bu da şahit isminin cins isim ifade eden bir terim olduğunu göstemektedir. Cessâs, Tahâvî’nin boşamanın gerçekleşeceği lafızlardan bahsederken, mastar şeklinde kullanılan ifade ile de boşamanın gerçekleşeceği hükmünü şerhederken, talakın cins isim olduğunu ve cins isimlerin o cinsin kapsamına giren herşeyi

564 Cessâs, Şerhu’l-Muhtasar, V/ 53.

565 Tahâvî, Şerhu Meâni’l-Asâr, I/ 463.

566 Tahâvî, Şerhu Müşkili’l-Âsâr, V/ 258. .ﺪﺣاﻮﻟا نﺎﺴﻧﻹا ﻻ ﺲﻨﺠﻟا ﮫﺑ ﺪﯾرأ ﮫﻧأ ﻚﻟﺬﺑ ﻢﻠﻌﻓ

567 Cessâs, Şerhu’l-Muhtasar, IV/246.

568 Bakara, 2/ 282.

569 Cessâs, Şerhu’l-Muhtasar, IV/ 245.

89

kapsadığını ve herhangi bir aded ile sınırlanmadığını ifade etmektedir.570 Cins lafza örnek olarak “ve’s-sariku ve’s-sarikatu”571 ifadesini örnek vermektedir.

1.1.5.2. Mutlak İsim

Mutlak isim herhangi bir vasıfla kayıtlanmamış isimdir. Tahâvî, abdest alınabilecek sulardan bahsederken kullandığı “su” ifadesinin Cessâs, mutlak olarak anlaşılması gerektiğini, “bir farzı düşüren” ya da “ibadet maksadıyla kullanılan” suyun kastedildiğini aktarmaktadır.572 Tahâvî’nin ise bu konuda herhangi bir açıklaması bulunmamaktadır.

1.1.5.3. Edatlar

Tahâvî, Arap diline olan vukûfiyetini hem tefsirinde hem diğer eserlerde göstermektedir. Arap dili ile ilgili yaptığı gramer açıklamalarında bunu görmemiz mümkündür. Tahâvî, Âl-i İmrân suresi 97. ayetin tefsirini yaparken, ayette geçen “güven içinde olma” ifadesinin insanlar dışındaki canlılara izafesine dil ve kıyas açısından karşı çıkmaktadır. Ona göre ayette geçen “ ﺎﻨﻣآ نﺎﻛ ﮫﻠﺧد ﻦﻣ و” ifadesinde kullanılan “ﻦﻣ” edatı, bunun insanlar için kullanıldığını göstermektedir. Eğer iddia edildiği gibi insan dışındaki varlıklar için kullanılsaydı, “ﺎﻣ” edatı kullanılırdı.573

Cessâs, lafızların bir fayda gözetilerek konulduğunu ve herhangi bir delil olmadan onları kaldırmanın uygun olmadığını dile getirmektedir. Örneğin ayette geçen

“Başınızı meshedin”574 ifadesinde geçen “ب ” harfi ba’ziyyet bağlacı (teb’îz) için olup, kelamın gereğine göre başının bir kısmını meshetmek ile farz olan mesih yerine getirilmiş olacaktır.575 Abdest alınırken yüzün sınırının ne olduğu, nerede başlayıp nerede bittiği ile ilgili Kerhî’den gelen rivâyete göre, “el-uzunu mine’r-re’sî”576

570 Cessâs, Şerhu’l-Muhtasar, V/ 76-77.

571 Mâide, 5/ 38.

572 Cessâs, Şerhu’l-Muhtasar, I/ 234.

573 Tahâvî, Ahkâmu’l-Kur’an, II/ 314.

574 Mâide, 5/ 6.

575 Cessâs, Şerhu’l-Muhtasar, I/ 317.

576 Zeylaî, I/ 19.

90

hadisinde geçen “ﻦﻣ ” bağlacı ba’ziyyet içindir. Başın bir kısmını yıkamayla farz olan yıkamanın gerçekleşeceği itirazına karşı, bu konuda gelen mütevatir haberler ile yüzün sınırları belirlendiği gerekçesiyle cevap verir.577 Tahâvî de, abdestte başın ne kadarının meshedileceği konusunda, ilgili hadislere yer verdikten sonra, hadislerdeki başın tamamı ya da alın miktarında meshetme gibi farklı ifadeleri uzlaştırma babında, vacip olan kısmın, başın alın miktarınca meshedileceği, bundan fazlasının fazilet kazanmak için yapıldığını söylemektedir.578

Tahâvî, abdest alırken ara vermenin, ya da fiiller arasında takdim tehir yapmanın abdeste zarar vermeyeceği görüşündedir.579 Cessâs, bu hükmü şerhederken ayetteki lafza mutabık olduğunu söylemekte ve o da uzuvları peşpeşe yıkamanın gerekmeyeceği hükmüne ulaşmaktadır.580 Cessâs, burada abdest ayetinde geçen, “ ةﻮﻠﺼﻟا ﻲﻟا ﻢﺘﻤﻗ اذإ ﻢﻜﯾﺪﯾا و ﻢﻜﺣﻮﺟو اﻮﻠﺴﻏﺎﻓ ” ayette geçen “و ” harfinin dil kullanımı açısından tertibi gerektirmeyeceği sonucuna ulaşmaktadır. Bu konuda aynı zamanda muhaddis ve fakih olan ünlü dil bilgini Sa’leb b. Yahya’nın görüşüne yer vermektedir.581 Aynı şekilde ayetteki “ف ” harfinin de ta’kib için olduğunda dil bilginleri ittifak halindedir. Nasıl yüzün yıkanmasında tertibe riayet etmiyorsak, diğer uzuvların yıkanmasında da tertibe riayet etmeye gerek yoktur.582 Cessâs, tertibe delaletle yetinmeyip, tertîbin iskâtını gerektirdiği hükmüne varmaktadır.583Cessâs, yine abdest ayetinde “Namaza kalktığınız zaman..” geçen اذإ edatının tekrara delâlet etmediğini söylemektedir.584

Cessâs, hayızın bitme zamanına işaret etmek için ayetteki “نﺮﮭﻄﯾ ﻲﺘﺣ” ifadesinin kullanıldığını, bu edattan sonraki mananın ise hayız bittiğinde verilen yaklaşmama hükmünün aksi olacağını, yani nehiy hükmünün ibâha olarak değişeceğini söylemektedir.585

577 Cessâs, Şerhu’l-Muhtasar, I/ 321-322.

578 Tahâvî, Şerhu Meâni’l-Asâr, I/ 31.

579 Tahâvî, Muhtasar, s. 18;

580 Cessâs, Şerhu’l-Muhtasar, I/ 327.

581 Cessâs, Şerhu’l-Muhtasar, I/ 328; Muhakkik, Cessâs’ın el-Fusûl’da yaptığı açıklamaya göre bu görüşü başka bir Sa’leb’ten, Cessâs’ın hocası olan dil bilgini Sa’leb’in rivayetini aktardığına işaret etmektedir.

582 Cessâs, Şerhu’l-Muhtasar, I/ 330.

583 Cessâs, Şerhu’l-Muhtasar, I/ 331.

584 Cessâs, Şerhu’l-Muhtasar, I/ 426.

585 Cessâs, Şerhu’l-Muhtasar, I/ 468.

91

Cessâs, Tahâvî’nin karısına “eve girersen boşsun ve boşsun ve boşsun” diyen kişinin karısının eve girmesiyle üç talakın gerçekleşeceğini söylemesini586, و harfinin cem’ ifade ettiği bu yüzden şart gerçekleştiğinde üç talakın gerçekleştiği hükmüne varıldığını söylemektedir. 587 Burada Ebû Hanife, yalnızca bir boşamanın gerçekleşeceğini söylemekte iken, Tahâvî, üç talakın gerçekleşeceğini söyleyen Ebû Yusuf ve Muhammed’e katılmaktadır.

Cessâs, Tahâvî’nin bir kimsnein karısına “seni boşamadığımda boşsun” ya da

“seni boşamazsam boşsun” demesinde Ebû Hanife’ye göre boşama o kişi ölünceye kadar gerçekleşmez. Ebû Yusuf ve Muhammed ise “seni boşamazsam boşsun” demesinde

“seni boşamadığım sürece” olarak değerlendirmişler ki Tahâvî de bu görüştedir.588 Burada ihtilaf konusu اذإ edatına yüklenen anlamdan ortaya çıkmaktadır. Ebû Hanife, اذإ edatının hem şart hem de vakit olarak kullanılabileceğinden hareketle şüphe barındırdığı için boşanmanın gerçekleşmeyeceğine hükmederken, Ebû Yusuf ve Muhammed ise izâ edatına vakit anlamını (ﻲﺘﻣ) yüklemişlerdir.589

1.1.5.4. Gâye

Lafızlarda, sınır bildiren gâye edatları da hüküm verirken dikkate alınmaktadır.

Tahâvî, bir kimsenin karısına “birden üçe kadar boşsun” ﻲﻟإ ... ﻦﻣ” ya da “Bir ile üç arasında boşsun” dese, Ebû Hanife’ye göre iki boşama gerçekleşir, Ebû Yusuf ve Muhammed’e göre üç boşama meydana gelir. Tahavî burada imamların görüşlerini nakletmekle yetinmiş, kendi görüşünü beyan etmemiştir.590 Cessâs’a göre ise gâye sözün bir tarafından girer, diğer tarafından çıkmayabilir. Yani lafızda giriş ve çıkış konusunda delâleti kesin olmadığı, şüphe barındırdığı için onunla delil getirmede Ebû Hanife ihtiyatlı davranmış, karı-kocalık daha kesinlik içerdiği için ona göre hüküm vermiştir.

Ebû Yusuf ve Muhammed ise lafzın gerçekleşmesine göre hüküm vermişlerdir.591

586 Tahâvî, Muhtasar, s. 197.

587 Cessâs, Şerhu’l-Muhtasar, V/ 81.

588 Tahâvî, Muhtasar, s. 202.

589 Cessâs, Şerhu’l-Muhtasar, V/ 104-106.

590 Tahâvî, Muhtasar, s. 202.

591 Cessâs, Şerhu’l-Muhtasar, V/ 103.

92

Cessâs, abdest ayetinde yıkanacak uzuvların sınırının gayeye kadar olup, onun dışında kalan yerlerin yıkanmasının gerekli olmadığını, dirsek ve topukların ise bu gayeden olduğu için o kısmın da yıkanması gerekli olduğunu söylemektedir.592 Aynı şekilde “Geceye kadar orucu tamamlayın”593 ayetinde “ilâ” edatı gâyenin sınırını göstermekte olup, “hatta” konumundadır.594 Bu şekilde bazı lafızlarda gâyenin sınırı mücmel gibi açıklamaya ihtiyaç göstermektedir.595

Cessâs, ayette üç talakla boşanan kadının “Başka bir kocayla evlenene kadar eski kocasına helal olmayacağını” bildiren hatta edatının gâye ile muvakkat olduğunu, gâyenin varlığı ile bu yasağın ortadan kalkacağını, yani başka bir koca ile evlendikten sonra eski kocasına dönme yasağının ortadan kalkacağını söylemektedir.596Cessâs’a göre buradaki tahrîmin gayeye bağlanması, onun ortadan kalktığında nehiy hükmünün de kalkacağına delâlet etmektedir.597

Cessâs’a göre erkeğin namazda avret yerinin söylendiği hadiste geçen “ﻲﻟإ” edatı dizkapağına kadar ifadesini kapsadığı için dizkapağının da avret yeri olması muhtemeldir. Çünkü ona göre hazer yönüne dikkat etme açısından evlâ olan budur.598

1.1.5.5. Fâsid İstidlâller

Hanefî fakihler bazı istidlâl yöntemlerini kabul etmemişler ve bunlarla amel etmemişlerdir.599 Bu tür istidlâller şunlardır:

1.1.5.5.1. el-Mahsûs bi’z-Zikr’in (Delilü’l-Hitâb / Mefhûmu’l-Muhâlefe) Hükmü

Hanefîler’in fâsid olarak nitelediği bu delâlet çeşidi, tahsisin bir türü olarak da görüldüğü için, bu başlık altında zikretmeyi uygun bulduk. Tahâvî, bu tür delâlete mahsûs bi’z-zikr (söylenen ile tahsîs) şeklinde yer vermektedir. O, mahsûs bi’z-zikrin

592 Cessâs, Şerhu’l-Muhtasar, I/ 323.

593 Bakara, 2/ 187.

594 Cessâs, Şerhu’l-Muhtasar, I/ 324.

595 Cessâs, Şerhu’l-Muhtasar, I/ 324-325.

596 Cessâs, Şerhu’l-Muhtasar, I/ 470.

597 Cessâs, Şerhu’l-Muhtasar, I/ 470.

598 Cessâs, Şerhu’l-Muhtasar, I/ 697.

599 Hanefî usûlünde kabul edilen istidlâl türleri için bkz. Edib Salih, Tefsîru’n-Nusûs, I/ 381.

93

kendisinin dışındaki şeylerde hükmü nefyettiğini söyleyerek bu delâletin, bir tür tahsîs olduğuna işaret etmektedir.600

Mefhûmu’l-muhâlefenin Hanefîler tarafından delil alınmadığı bilinmektedir.

Cessâs da buna örnek verir. Hadiste geçtiği üzere amellerin niyetle sâbit olması, niyet bulunmadığında amellerin nefyine delâlet etmez.601 Bir başka örnekte Cessâs, teyemmüm hükmünü açıklarken, ayette geçen suyun temizlikle kayıt altına alınmasının sebebini izah eder. Bunun dışındaki şeylerle temizliğin olmayacağını iddia edenlere karşı, el-mahsûs bi’z-zikr’in hükmünü şu şekilde açıklamaktadır: Ona göre burada söz konusu olan hüküm, temizliğin isbât edilme yoluyla anlaşılmasıdır. Nefy yoluyla, yani karşıt anlam yoluyla anlaşılması değildir. Dolayısıyla burada temizliğin hükmü konusunda nefy ile istidlâlde bulunmak, delâletin hükmünü anlamada yanlış bir yol izlemektir. Buradan Cessâs’ın Hanefiler’in geneli gibi mefhûmu’l-muhâlefenin delil olarak kabul edilmemesi fikrinde olduğu anlaşılmaktadır.602

1.1.5.5.2. Mefhûmu’l-Muvâfaka

Tahâvî, mefhûmu’l-muvâfakaya dair bir yorumda bulunmaz. Cessas’a göre hurma nebîzi ile abdest almanın mübah olduğu ile ilgili vârid olan hadis, ayetin fahvâsının delâleti ile de desteklenebilir, bu şekilde her ikisi de delil alınmış olur.603 Ayette geçen, “Su bulamadığınızda teyemmüm yapın” ifadesine göre ayetin fahvâ yönünden delâleti, abdestin nebîz ile câiz olmasını gerektirmektedir.604 Fahvânın delâleti, cumhur tarafından mefhûmu’l-muvâfaka olarak isimlendirilmekte olup, hükmün dil ile anlaşılabilen tarafını ifade eder.605

600 Cessâs, Kitâbu Muhtasaru İhtilâfi’l-Ulemâ, II/ 90, 218; Tahâvî, Şerhu Müşkili’l-Âsâr, X/ 273; XIV/

369.

601 Cessâs, Şerhu’l-Muhtasar, I/ 308.

602 Cessâs, Şerhu’l-Muhtasar, I/ 198-199; el-Fusûl fi’l-Usûl, I/ 291.

603 Cessâs, Şerhu’l-Muhtasar, I/ 200.

604 Cessâs, Şerhu’l-Muhtasar, I/ 207.

605 Buhârî, Keşfu’l-Esrâr, I/ 183.

94

1.1.5.5.3. Mefhûmu’l-Aded

Tahâvî bu tür delâleti, el-mahsûs bi’z-zikr kapsamında değerlendirmektedir.

Mefhûmu’l-adede bu isimle yer vermemiş, adedle tayin etmenin manayı onun dışındakilerden nefyedeceğini ifade ederek onu bir tür tahsîs olarak gördüğünü bildirmiştir.606 Mesela, hamile karısını sünnete uygun boşamak isteyen adamın üç talakı tek mi sayılmalıdır? İmam Ebû Hanife ve İmam Ebû Yusuf, bu kadının durumunu, yaş küçüklüğü ya da büyüklüğü sebebiyle adet görmeyen kadına benzetir. Önce bir talak gerçekleşir, daha sonra birer ay arayla iki talak daha gerçekleşir ve doğumla beraber iddet biter. İmam Muhammed ve İmam Züfer’in hamileliğin bitimiyle iddetin biteceği görüşünü esas alır. Tahâvî de bu görüştedir. 607 İmamların burada iddetin bitişi için esas aldıkları şeye (ay/ doğum) göre farklı görüşleri olduğunu görmekteyiz.608 Cessâs, bu konuda İmam Ebû Hanife’nin de İmam Muhammed’le benzer hüküm verdiğini söyleyerek aslında farklı bir delillendirme yapmadıklarını söyler.609

Belgede TAHÂVÎ’NİN USÛL ANLAYIŞI (sayfa 103-109)