• Sonuç bulunamadı

KEMAL TAHİR, ORHAN KEMAL VE YAŞAR KEMAL’İN EDEBİYAT SOSYOLOJİSİNDEKİ YERİ VE ÖNEMİ

2.1. KEMAL TAHİR 1.Yaşamı

2.1.2. Romanlarının Konu Açısından Genel Çerçevesi

Kemal Tahir’in romanlarının konuları arasında, Osmanlı Devleti’nin tarihsel varlığı, gücü, birikimi, toplumsal yapı ve Türk kimliği önemli bir yer tutar. Bu yönüyle Tahir, tarihsel roman türünün yetkin örneklerini Türk ve dünya edebiyatına kazandırmıştır. Edebiyat sosyolojisinde kalıcılığını koruyabilmesi bağlamında, Kemal Tahir’in romanı, okurlarına içerdiği bilgi dağarcığı itibariyle bir tarih yazıcılığı ve Türk sosyolojisi sunmaktadır. Toplumsal yapıya ilişkin araştırmaları, sosyal yapıtı tarihsel zemine oturtma çabaları ve çok yazması nedeniyle, romanları tema bakımından oldukça çeşitlilik gösterir. Bazı romanlarında Cumhuriyet sonrasını ana hedefi yapar. Tek parti döneminin ihmalleri, görmezden gelinen toplumsal gerçeklikler, iktidarın halka dayatmaları, sivil toplum, halk üzerinde tahakkümünü kuran burjuvazi gibi olgular Kemal Tahir’in ele aldığı başlıca siyasal-sosyal konular olur. Tahir, sosyolojik ve tarihsel boyutu ağır basan romanlarında, sistem içerisindeki anti demokratik ve halktan kopuk yapıları adeta deşifre eder (Somuncu, 2015: 238, 239). Ortalama özellikleriyle oluşturduğu roman kahramanları üzerinden, toplumsal kesimlere temsililik kazandırır. Bir köylü tipi bize, onu var eden toplumsal gerçeği görmemizi sağladığı gibi aynı etkiyi bir bürokratta da hissederiz, diğer toplumsal tiplerde de… Burada Kemal Tahir’in romanlarının genel yapısı açısından, bir gerçekliğin altını çizmekte yarar var. Şunu söylemek gerekirse, bazı eleştirmenlerce ileri sürüldüğü biçimde, Tahir’in romanlarını köy ve şehir dizisi diye ayırmak, pratik

88 kolaylık içerse bile nesnel gerçekliğe ters düşmektedir. Çünkü Kemal Tahir köy insanlarını olsun, şehirdeki insanları olsun anlatırken, bir köyün hayatının belirli bir zamanındaki durumunu ya da şehirdeki insanların salt günlük yaşamlarını anlatmaz.

Romanda temel hareket noktası olarak toplumsal gelişimi odağına alır (Kırbaş, 1987:

65).

Eğribel (2010b: 17)’e göre:

“Kemal Tahir romanlarında drama düşmüş Türk insanının kıstırılmışlığını toplum düzeyinde getirdiği çözümlerle aşma özelliğini öne çıkartmıştır. Türk insanının dramının dayattığı zorunluluk nedeniyle olaylara dayalı tarihsel romanlar yazmıştır. Bu çabasında edebiyatın kendine özgü anlatım aracı yanında toplumsal bilimlerin düşünce biçimi ve anlatım araçlarını da çalışması sırasında kullanmıştır.”

Bununla ilintili tarihsel bir boyut katarak, Kemal Tahir’in romanlarının sosyolojik içeriğini şöyle verebiliriz:

“Devlet Ana” ile başlayalım. Bu roman önemli tartışmaları beraberinde getirmiştir. Her şeyden önce, Tahir’in roman kuramının temelleri üzerine inşa ettiği bir romandır. Yazarın “Devlet Ana” romanı, en çok konuşulan, en çok tartışılan kitabıdır. Romanında Osmanlı’nın kuruluşu olayı aracılığıyla, Anadolu Türk toplumunun dünya tarihine katkısını, 700 yıl boyunca Osmanlı’nın yaşamasını sağlayan toplumsal gücün dinamizmini ve kaynağını, Doğu-Batı çatışmasında Batı’ya karşı Doğu savunuculuğu ve koruyuculuğu temelinde ortaya koymaya çalışmıştır. Osmanlı’nın ekonomik temeli ve siyasal görünümünü işleyen eser, yayınlandıktan sonra edebi değerlendirmeden ziyade, sosyal ve siyasal yönü ağır basan eleştirilere maruz kalmıştır (Eğribel, 2010b: 20, Coşkun, 2012: 351).

Romanda, Osmanlı’nın bir devlet kimliğinde ortaya çıkmasına olanak hazırlayan dış sebeplerin yanı sıra, Osmanlı’lardaki devlet kurma yatkınlığı ve gücü önemli bir özellik şeklinde ön plana çıkartılmıştır. Bu yönüyle “Devlet Ana”, Osmanlı’nın -belki noksan- ama gerçek ilk portresi yönüyle değerlendirilebilir. Bu portrede bugünün Anadolu insanı yer almakla birlikte, günümüzün sorunlarına eğilirken bu portreyi tanıyarak işe koyulmanın önemi görülmelidir (Coşkun, 2012:

358, Bozdağ, 2003: 106). Başka bir açıdan bakacak olursak, 13. yüzyılın Anadolu toplumunun sosyal, ekonomik ve politik yapısı, toprağın ve iklimin durumuna ilişkin ögeleri yerli yerine yerleştirilmiş bir roman içeriğiyle “Devlet Ana”, Türk edebiyatında tarihi roman yazarlığında bir dönüm noktası kabul edilmekle birlikte, her ne kadar Osmanlı Devleti’nin kuruluşunu, o kuruluşu gerçekleştiren toplumsal

89 dinamiklerin ‘mahiyetini’, ve o mahiyeti oluşturan ‘mayayı’ kavramayı ve kavratmayı hedeflemeyi konu etse de, 1920’ler ve hatta 1960’lar dahil çok geniş bir tarihsel kesiti sorgulamaktadır. Bu romanın diğer ayırt edici yönü, sınıfsız ilkel toplumların çözülmesinden sonra ortaya çıkan, Asya tipi üretim tarzı toplumsal oluşumlarının bir örneğiyle Osmanlı Devleti’nin kuruluş sürecinin işlenmesidir.

Dolayısıyla “Devlet Ana” romanında, hem modern tarihi bir roman yaratmış, hem de aşiretten millete, kabileden devlete dönüşen bir kavmin, bir halkın yiğitliklerini, bir destan romanın kategorileri içinde gelecek nesillere aktarmıştır (Kayalı, 2010: 49, Lekesiz, 2010: 165, Yetiş, 2010: 369, Hilav, 2003: 120, Kantarcıoğlu, 2008: 85, Somuncu, 2015: 264).

Kuşkusuz romanı eleştirenler de oldu, Kemal Tahir, Türk toplumunda devletin sınıflar üstü özelliğini ilk defa bu kitapta ortaya koymuştur. Beklendiği gibi büyük tepkiler geldi. Özellikle Batıcı sol, Kemal Tahir’e karşı ağır eleştirilerde bulundu;

Atatürk düşmanlığıyla, sınıf meselesini bir kenara atmakla suçlayanlar oldu (Refiğ, 2015: 39, 40). “Devlet Ana” romanından yola çıkarak düşüncelerini belirten Uturgauri (1980a: 174)’e göre ise:

“Gerçekliğin toplumsal yanlarını betimlemeye yanaşmayan Kemal Tahir, kahramanlarını toplumsal-sınıfsal bireycilikten yoksun bırakmaktadır.

Kahramanlarının dış görünüşlerinin farklı olmasına karşın, iyilik simgesi olan bu kahramanlar, iç yapılarıyla birbirlerine benzerler. Bunun nedeni, kişiliklerinin ayırıcı özelliği olarak toplumsal değil, ulusal kökenin kullanılmasıdır.”

Bu sosyal analiz içinde eleştirel bir yan barındırsa bile, aslında Kemal Tahir’in romanda kendi tarihine ve sosyal bağlamına dayanan bir Türk tipi oluşturmak çabasıyla örtüşen bir yorumdur. Sınıf temelli bakan ve Batıcı aydınların çelişkisi burada iki farklı toplum yapısını aynı şema üzerinden okumaya çalışmış olmalarından gelir. Devlet ve toplum yapılanmasının, devlete düşen işlevin Türkiye açısından farklılığı bir türlü kabullenilemiyordu. Kemal Tahir bu yüzleştirmeyi yapmıştı. Onun eleştirdiği doğmatik bir Marxsist şemanın Türkiye toplumsal gerçekleriyle uyuşmamasıydı. Öte yandan Kemal Tahir’in yakın dönemle ilgili tarihi romanları adalete dayanan geleneksel Osmanlı düzeninin yozlaşmasının aşamalarını konu edinirler (Timur, 2002: 223).

Tarihsel açıdan “Sağırdere” ve “Körduman” romanlarıysa, yeni Türkiye Devleti’nin Osmanlı’dan, imparatorluk siyasetinden vazgeçerek kendisini Anadolu’ya sınırlamasının, köye, köylüye dayama çabasının ürünü olan köyü ve

90 köylüyü yüceltme ve değiştirme tavrının kofluk ve dayanıksızlığını şehirle ilişkili olarak 1930’lu yılların sonu itibarıyla hikâye ederek ortaya koymaktadır (Eğribel, 2010b: 18). Bunun yanında yoksulluk, köy yerinde vergi vermemek için tahsildardan hayvan kaçırmak, başlık parası, çok eşlilik, kadına yönelik şiddet, eğitimsizlik, iş için göç ettikleri şehirlerde sağlıksız koşullarda yaşamayı göze alan tipler roman içeriğinde aktarılır. Bu romanlarında köyde sorun yaşanmaması için, özellikle gençlerde bir tür sosyal kontrol aracı olan “küçük başağa”lığın anlamını yitirişini, sosyal çözülmeyi, tarımdaki verimsizliğin neden olduğu iç göçün sonuçlarını, toplumsal değişmenin geleneksel köy yaşamı üzerindeki türlü yansımalarını görmekteyiz. Kemal Tahir’in diğer köy romancılarından farkı toplumsal ögeleri ön plana almakla birlikte köyü ezen-ezilen ilişkisinin mekânı değil de Türklüğün kimlik kodlarını bulmaya, anlamaya çalıştığı bir mekân olarak düşünmesidir. Bu anlamda onun romanlarındaki köy ve köylü, bu kimliğin uzantısıdır (Coşkun, 2010b: 434).

Romanları köy sosyal karakterinin analizi noktasında, önemli bir işleve sahiptir.

“Kelleci Memet” ve “Bozkırdaki Çekirdek” dahil olmak üzere Kastamonu ve Çankırı çevresi, roman olaylarının geçtiği fiziki mekanları oluşturur. Kemal Tahir’e göre devlet milleti kullanmaz, oysa Köy Enstitüleri, devletin milleti kullanmasına örnektir. Bu minvalde devletin köyden devşirdiği kadrolarla kendi denetiminde, kapalı bir köy düzeni yaratma olayının başarısızlığını “Bozkırdaki Çekirdek”

romanında anlatmaktadır (Eğribel, 2010b:18, Bozdağ, 2003: 126). Özetle Kemal Tahir, Türk köyünün yapısını, ana özelliğini, insan gerçeğini öğrenmeye ve onları tüm süreçleriyle ortaya çıkarmaya çalışmıştır (Kızılçelik, 2012: 240).

Yaşar Kemal’in bir sosyal eşkıya özelliğinde kaleme aldığı “İnce Memed”

romanındaki eşkıya tiplemesinin, tam tersi konumda eşkıya tiplemesini işlediği

“Rahmet Yolları Kesti” romanı, Cumhuriyetin ilk yıllarında Orta Anadolu’da geçer.

Şimdiye kadar Türk edebiyatında çoğunlukla birer kahraman, olumlu işler yapan insanların sevgisinde ele alınan eşkıyalık, ilk defa bu romanda karşı tezi getirmiş, onların nasıl ırz düşmanı, sefil, perişan, kıyıcı oldukları ortaya konmuştur (Berksoy, 2010: 29). Özellikle kırsal toplumsal yapılardaki adaletsizliklerle mücadelede toplumsal rol yüklenen adaleti savunan eşkıyalara Kemal Tahir’de rastlamamaktayız.

Aksine köylünün ürününü talan eden, baskı kuran ve devlet otoritesinin zayıflığından yararlanarak, acımasız bir otorite olma yolunu seçen eşkıyaların varlığıyla karşılaşırız.

91

“Yedi Çınar Yaylası”, “Köyün Kamburu” ve “Büyük Mal” romanları, sosyal ve tarihsel açıdan Osmanlı Batıcılaşmasından Cumhuriyet’e, 1930’ların sonuna kadar uzanan tarihsel dönemde, geleneksel Osmanlı düzeninde kırsal yapıda ortaya çıkan bozulmayı, ağa-eşraf sömürüsünü, eşkıyalığı, üretimde temeli olmamasına karşın belli kesimlerin pay kapma çekişmesini ele alır (Eğribel, 2010b:18). Bu romanları daha çok Çorum yöresinde geçen olaylardan oluşmaktadır. Başka bir açıdan yazar, 1800’lerin başından 1930’ların sonuna kadarki tarihsel dönemi konu alan romanlarda, bu zaman diliminde yaşanan olayların Anadolu’dan ne şekilde görüldüğünü ve hangi gelişmelere sebep olduğunu ortaya koyma amacındadır (Coşkun, 2012: 218).

“Esir Şehrin İnsanları” ve “Esir Şehrin Mahpusu” romanlarında mütareke ve işgal İstanbul’unun Osmanlı kadroları üzerindeki değiştirici etkisini, “Yorgun Savaşçı”da görevsiz ve amaçsız kalan savaşçı subayların ordusuz kalma dramını ve yeni devletin kuruluşu sonrasındaki olay ve mücadeleler konu edilmiştir. “Kurt Kanunu”nda Mustafa Kemal’i ortadan kaldırmayı amaçlayan İzmir Suikastını, “Yol Ayrımı”nda Serbest Fırka olayını alarak eski ve yeni kadrolar arasındaki çekişmeyi, eski kadroların tasfiyesini anlatırken, “Hür Şehrin İnsanları”nda Cumhuriyet Dönemi’nin ilk yıllarına, Serbest Fırka ve sosyalist tiplemelere eğilmektedir (Eğribel, 2010b: 19). Adeta tarihsel boylamda yaşananların birey ve toplumda ortaya çıkardığı dramatik yönler anlatılmıştır. “Bir Mülkiyet Kalesi” romanı ise otobiyografik özellikleriyle öne çıkar. Babasını Mahir Efendi karakteriyle ele alırken kendisini Murat karakteriyle anlatır. İşgal yıllarındaki İstanbul işlenir (Coşkun, 2012: 260).

Kemal Tahir, “Topal Kasırga”, “Batı Çıkmazı” ve “Yıldız Alacası” gibi romanlarını tamamlayamazken, ölümünden sonra; Malatya Cezaevindeki gözlemlerinden oluşan çeşitli insanları odağına alan “Namuscular” ve “Karılar Koğuşu”, Çorum Cezaevinde kaleme almaya başladığı “Dam Ağası”, “Bir Mülkiyet Kalesi” ve “Hür Şehrin İnsanları” basılmıştır. Bunlar içinde “Damağası”, II. Dünya Savaşı yıllarında hapishane ortamındaki insan ilişkilerini aktarır. Altını çizmek gerekirse, Kemal Tahir’in “Namuscular” ve “Karılar Koğuşu” adlı eserleri, Malatya cezaevinde kaldığı yıllarda hapishanede karşılaştığı ve dinlediği sorunlar içinde sosyal konular açısından daha çok kadınları anlatmaktadır. Ayrıca Anadolu insanının gerçekliğini, sorunlarını işlediği hikâyelerinin, büyük çoğunluğunun karakterlerini, kaldığı cezaevlerinde karşılaştığı insanlar oluşturmuştur.

92

“Göl İnsanları”, “Dutlar Yetişmedi”, “Zehra’nın Defteri” ve “Üstadın Ölümü” hikâye kitapları üzerine, çalışmamızda romanları konu edileceğinden bir değerlendirme yapılmayacaktır.

Toparlayacak olursak: Kemal Tahir’in romanlarının, sosyolojik dokusunu oluşturması bakımından, konu edindiği ana temalar ve tezler: Doğu toplumlarının Batı toplumlarından farklılığı, Anadolu Türk toplumunun farklılığı, Batılaşmanın yanlışlığı, Batı’nın gerçek yüzü, Osmanlı Devleti’nin gücü ve birikimi, Cumhuriyet devrimleri ve idarelerinin halk gerçeklerine uzak uygulamalarının başarısızlığı, 1960 sonrasında şekillenen sosyalist düşüncenin, toplum gerçeklerinden uzak oluşu ve şiddetin yanlışlığı, Türk aydınının kendi toplumunun gerçeklerinden uzak oluşu, Türk insanının kurtuluşunun yerli/bilimsel bir sosyalizmle mümkün olacağı şeklinde yapılandırılmıştır. Kuşkusuz bazı katı eleştirilere rağmen, Türk romanını daha yüksek bir organizasyon seviyesine çıkarma çabası, insanı daha geniş bir sosyal ve siyasal sürecin parçası görmesi, sosyal çevreyle bireysel psikoloji arasında bir ilişki kurması, çıkar ve sınıf çatışmasını sosyal edebiyatın tek temeline indirgeyen dar görüşlü anlayıştan kaçınması onun Türk edebiyatına yaptığı önemli katkılar olarak kabul edilmektedir (Coşkun, 2012: 168, Karpat, 2011: 199).

Çalışmamızın üçüncü bölümünde Kemal Tahir’in romanlarında kadın karakterleri ele alacağımız için, bu kısımda romanlarında tipler üzerinde bir değerlendirmede bulunmamakla birlikte, romanlarının sosyolojik içeriği hakkında genel bir bilgi verilmiştir.