• Sonuç bulunamadı

Richard Bernstein, a.g.e., s 97.

Kötülüğün güçleri ve gelecek korkusu

19 Richard Bernstein, a.g.e., s 97.

Robert Bork’un değerlendirmesiyle “dünya şuuru çökme, kendi kendini yok etme, yani sonsuzluğa gömülme, mahvolma tehlikesi geçiriyor. Ve bu dünyanın sonu her türlü dilsiz canlıyı korkutuyor. Canlılar bundan sezgisel olarak korkuyorlar.” (s. 52). Çünkü “[d]ünya şuurunun taşıyıcıları olan insanların menhus ihtiraslarının durmadan artmasına tahammül etmek onlar için çok zordur.” (s. 52). Gittikçe kozmik adalet bozulmakta, hayatın ahengi tahrip olmakta, işte o zaman balinalar dayanamamakta, sahile yüzüp topluca ölüme atılmaktadır.

Görüldüğü gibi yukarıda yer alan cümlelerde romantiklerin bakışına yaklaşan, fakat onlardan farklı bir düzlemde evrene bilinç ve adalet yüklenmektedir. Bu bilinç ve

adalet, inanç sistemlerinin getirdiği mutlak bilgi ve bilinçten farklıdır. Adalet düşünce-

sini hatırlatmakla birlikte, kaynağını Tanrı merkezlilikten çıkarıp evrene bağlamasıyla ondan ayrılır. Böyle bir kurgu, bilincin ve adalet fikrinin evrende merkezileştirilmesi, insan evren ilişkisini düzenlemede yazgıcı/teslimiyetçi anlayış karşısında insana rol yüklemesiyle belirginlik kazanır. Bilinç insanı edilgen bir varlık, nesne olmaktan çıkarıp özne yapmaya yönelik anlam taşır. Sonuçta dünyada yaşanan tahribatı insan kendi elleriyle yapmaktadır. Bunu önleyebilecek güç de yine kendisindedir.

Romanın kurmaca dünyasında anlatıcı, insanın karşısına balinaları, baykuşu ve diğer canlıları koymakla insan davranışlarının daha belirginleşmesine zemin hazırlar. Hayvanların yaklaşan tehlikeyi sezme özelliğinin yanında metinden çıkan mesaj, in- sanlığın dünya hayatını olumsuzluğa sürüklemekte olduğu, bunun bilincine hayvanların varmasına rağmen insanların henüz varamadığıdır.

Romanda dikkatten kaçmaması gereken olgulardan biri, ontolojik bağlamda “ru- hun biyopsikolojik doğuşu”na yer verilmiş olmasıdır. Başkan adayı Oliver Ordok ile telefon konuşması yapan gelecek bilimci Robert Bork, Kassandra embriyoları üzerinde görüş alış verişinde bulunurken,

“eğer bu gerçekten de böyleyse ve ruhun biyopsikolojik doğuşu ile, embriyonun sezgileri ile ve benim ‘Filofey kompleksi’ [olarak] adlandırdığım korku kompleksiyle ilgili görül- medik bir buluş gerçekleşmişse, o zaman bu olay insan hayatında irade ve korku, ölüm ve doğum kadar önemli bir yer işgal edecek.” (s. 63-64).

sözleri biyoloji yanında, hatta ondan da çok teolojiyi ve ontolojiyi ilgilendirecek, insanın psikolojik doğumunu ele alacak bir problem olarak anlam kazanır. Bu bakışla anne rahmindeki embriyonun ilk birkaç haftasıyla birlikte biyolojik insanın yanında psikolojik insanın da doğum süreci başlamaktadır. Fakat burada söz konusu edilen konu, biyolojik ve aynı zamanda psikolojik olarak yeryüzüne gelecek insanın yaşama alanının daralması, olumsuz bir dünyaya doğması problemidir.

İçinde fantastik yapılar barındıran roman, kimi zaman hayaletlere yer verir. Krem- lin sarayının bahçesinde gece uçuşuna çıkan baykuşun zaman zaman iki görünmez

varlığın konuşma ve tartışmalarına şahit olması bu çerçevede anlam kazanır. Konuşan “hayalet”lerin birbirleri arasındaki çekişmeleri, onların Lenin ile Stalin’in hayaleti ol- dukları izlenimini uyandırır (s. 76-77). İnsanın ölümlü olduğuna inanan hayaletlerden biri, kendisi için mozole yapılmış olmasına karşıdır. Hatta doğmuş olmasından dolayı hoşnut bile değildir. Kendini “mozolenin tutsağı” olarak niteleyen hayalete (Lenin) karşılık, elinde piposu ebediyen sönmüş olan diğer hayalet (Stalin), bunun partinin isteği olduğunu, ideolojik yarar sağlamak için böyle bir yola gittiklerini ifade eder. Metnin dünyasında yeryüzüne gelmek istemeyen hayalet (Lenin)’in konuşmalarından bir Kassandra embriyosu olduğu sonucuna varmak mümkündür.

Filofey’in mektubundan sonra insanlar bundan etkilenir, kimi karışıklıklar çıkmaya başlar. “Söylentiye göre hukuk bölümünden bir kız öğrenci derste aynaya bakmış ve bağırarak anfiden dışarı fırlamış. Onun da alnında aynı leke-Kassandra işareti varmış.” (s. 80). Diğer yandan “trafik kazası yapan kadın aynaya baktığını itiraf etmiş”tir (s. 80). Bork, düşünceli ve tedirgindir. Müzisyen eşi Cessi provaya gitmek istemez (s. 79-80). Görüldüğü gibi roman kişileri Kassandra embriyosunun yarattığı endişeyle bilinçdışına sürüklenirler. Gustave Le Bon’un ifade ettiği gibi, telkin altına alınabilen kitleler20 bilinçdışıyla hareket eder.21 Kitle psikolojisiyle bilinçsizce sürüklenen ka- labalıklar, içlerindeki radikal kötülüğe bağlı olarak yıkıcı olabilir. Çünkü çoğunlukla “terör, keyfin dayanılmaz baskısıdır.”22 Nitekim başkan adayı Oliver Ordok’un kapalı spor salonunda seçmenlere yaptığı konuşmada iş çığırından çıkar. Salonda bulunan seçmenler, Filofey’in görüşleri hakkında sert bir dille eleştiride bulunur. Salondaki kalabalığın içerisinden kimisi bunu, özel hayata müdahale olarak değerlendirirken kimileri de Filofey’in açıklamalarını kışkırtıcı bulur. Robert Bork’a göreyse “Filofey kışkırtıcı değil, o, bir uzay peygamberidir...” (s. 119). Ordok’un genç danışmanı Entoni Yunger dışında herkes Filofey’e karşı tavır alır. Topluluğun içinde bulunduğu ruh hâlini kavramakta gecikmeyen Ordok, şeytan anlamına gelen adına uygun tarzda, onların yanında yer almayı seçer ve sınıf arkadaşı Bork’u, Filofey’in buluşuna yakın görüşte olması sebebiyle, hedef göstererek kızgın kalabalığın öfkesini ona doğru yönlendirir. Televizyonda canlı yayınlanan toplantı, insanlar arasında tepki yaratmakta gecikmez. Alman filozofu Hegel’in “kötü bir insan, gerçek olmayan bir insandır (...) yani kendi kavramına ya da belirlenimine uygun biçimde davranmayan insandır”23 tanımlamasına uygun şekilde pragmatik felsefeye bağlı olan başkan adayı Oliver Ordok’un konuya yaklaşımı, politik yarar noktasında toplanır. Sonuçta o, ilkel toplumlarda öfkelenen tanrıları yatıştırmak için kurban sunmaya benzer tarzda, politik geleceği için kızgın

20 Gustave Le Bon, Kitleler Psikolojisi, İstanbul: Hayat Yayınları, 2001, s. 27. 21 a.g.e., s. 21.

22 Slavoj Žižek, İdeolojinin Yüce Nesnesi, İstanbul: Metis Yayınları, 4. bs., 2011, s. 56. 23 Orhan Hançerlioğlu, Felsefe Sözlüğü, İstanbul: Remzi Kitabevi, 8. bs., 1993, s. 225.

kalabalıklara arkadaşı Robert Bork’u kurban vermekten çekinmez. Nitekim fahişeler- den dinî gruplara kadar bütün toplum katmanlarının tepkisi Filofey’le Bork’un üzerine yönelir. Uzayda olması dolayısıyla Filofey’in üzerinde uygulama alanı bulamayan şiddet, öfkesini Robert Bork’un üzerinde dener. Bu durum “[k]işi[nin], kendi kanını ya da bir başkasının kanını akıtarak, yaşam gücüyle ilişkide bulun”ması anlamına gelir.24 Freud’un ifade ettiği üzere “[k]oşullar elverişli olduğunda, kendisini normalde ketleyen karşıt ruhsal güçler ortadan kalktığında, saldırganlık kendiliğinden ortaya çıkıverir; insanı, kendi türüne karşı merhamet nedir bilmeyen vahşi bir canavar olarak ortaya çıkarır.”25 Kassandra Damgası’nda da linç girişimi bundan farklı değildir. Kendi varlık alanlarının tehdit altında olduğu duyusuyla hareket eden kalabalıklar öfkesini Robert Bork’a yöneltir. Oysa “[i]yi dememiz gereken şey, her akıl sahibi insanın yargısında arzulama yetisinin bir nesnesi, kötü de herkesin gözünde nefretin bir nesnesi olma- lıdır; dolayısıyla bu konuda yargıda bulunma, duyudan başka akıl gerektirir.”26 Kitle psikolojisiyle hareket eden kalabalıklar, aklı askıya almış görünmektedir. Tehlikeyi haber vereni ortadan kaldırmakla tehlikeyi ortadan kaldırdığı yanılsamasını yaşarlar.

Kassandra Damgası romanının kurmaca dünyası önemli bir tarafıyla iyi-kötü

karşıtlığı üzerine kurulmuştur. Anlatıcı, yeryüzünün çeşitli bölgelerinde yaşanan iyi hayat sahnelerinden daha çok kötülüğün çeşitli görünümlerini dikkatlere sunar. Onun bu tutumu kötülüğün ve hiçliğin öncelenmesi ilkesi üzerine değil, ötelenmesi üzerine oturur. Bunlar arasında Sicilya’da mafya tarafından savcının ardından yargıca suikast düzenlenmesi (s. 35), Türkiye’nin bir şehrinde otelde insanların yakılması (s. 144), Moskova’da Kızıl Meydan’da gösteri yapan biri silahlanma taraftarlarından, diğeri silahsızlanma taraftarlarından oluşan iki karşıt gruptan birinin diğer gruptan iki genci dövmesi ve bir kızı yakması (s. 127-128) gibi olaylar sayılabilir.

Robert Bork’un “tüm belâların biz insanlardan kaynaklandığını kimse anlamak istemiyor.” (s. 117) ve “yeryüzünde biz insanlar dışında kötülük kaynağı yoktur.” (s. 117) yargısı, insanlığın dünya üzerindeki kötücül öge olduğunu göstermeye yönelik anlam taşır. Romanın dikkat çekmek istediği olgu, bu yargıda gizlidir. Kötülük olgu- suna bağlı olarak romanda ele alınan temel düşünce “insanların kendi sonlarını yine kendi elleriyle hazırlıyor olmalarıdır.”27

Romanın ilgi çeken yanlarından biri, kötülüğün kaynağı olarak insandaki genetik