• Sonuç bulunamadı

Asker Resulo

2 İnci Enginün, a.g.e.

Mehmet Kaplan’ın öğrencisi olduğunu, izinden yürüdüğünü gazeteci yazar ve edebiyat araştırmacısı Mehmet Nuri Yardım’ın kendisiyle yaptığı ve bilgilerinden bu makalede geniş şekilde istifade ettiğim röportajdaki yanıtlarından biliyordum.3 İnci Hanım, Ali Nihat Tarlan, Ahmet Caferoğlu, Reşid Rahmeti Arat, Muharrem Ergin, Ahmet Hamdi Tanpınar gibi saygıdeğer edebiyatçı ve dilci hocalardan ders almış; Birol Emil, Zeynep Kerman, Abdullah Uçman ve Necat Birinci gibi kıymetli akademisiyenlerle birlikte senelerce müşterek çalışmalar yapmıştır.

Türk Dil Kurumu Bilim Kurulu aslî üyesi İnci Hanım’ın yapıtlarını yıllardır biliyordum. İnceleme-araştırma kitaplarından birkaçı, müşterek çalışma ürünü olan antolojileri ufak kütüphanemin baş köşesindeydi. Doktora, doçentlik ve profesörlük tezlerimi hazırlarken, yaklaşık otuz beş yıldan beri öğretim üyesi olduğum Bakü Devlet Üniversitesi’nde talebelerime verdiğim Türkoloji, Türk Edebiyatı ve Tercüme Sanatı derslerinde, çalışmalarını yönettiğim kişilerin lisans, yüksek lisans ve doktora tezlerinin yazılmasında, makale, ilmî tebliğ ve konferanslarımda değerli akademisye- nin Yeni Türk Edebiyatı Araştırmaları, Yeni Türk Edebiyatı Antolojisi, Halide Edib

Adıvar, Abdülhak Hâmid Tarhan, Cenap Şahabeddin, Tanzimat Devrinde Shakespe- are Tercümeleri ve Tesiri, Mukayeseli Edebiyat, Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı

kitaplarından faydalanmış, öğrencilerime ve meslektaşlarıma okumalarını, araştırma ve çalışmalarında istifade etmelerini önermiştim.

Yeni Türk Edebiyatı Tanzimat’tan Cumhuriyet’e (1839-1923) kitabı, tarih bilgi

ve belgeleriyle doldurulmuş bir edebiyat tarihi değildir. Zaten yazarın kendisi de bu hususu açıkça belirtir:

“... tarih ve sosyal konular üzerinde geniş olarak durmadığım için, edebiyat tarihi demek- ten çekindim. Kitabı bu hâle getirmek için en azından 500 sayfalık bir kısmı çıkardım. Eğer onları da geliştirmeye çalışsaydım, belki tarihî manzara tamamlanırdı. Fakat edebî eserin tarih bilgileri içinde kaybolmasından korktum.”4

Kitapta tarihsel ve edebȋ dönemlerin geniş alıntılarla gösterilmesi yoluna gidil- memiş, derin ve tarihȋ manzaraların işlendiği, tarih ve sosyal konulara fazlaca değinen edebiyat tarihi tarzında yazılmamıştır. Sadece edebiyatta devirlerin bölünmesi kaçınıl- maz olduğundan, incelenen eser ve kişilerin anlaşılmasını sağlayacak kadar bir tarihe dayalı sınıflama şeklinde oluşturulmuş, her dönemin özelliği, tarihȋ muhit, konferans notları biçiminde özetlenmiş, yazarlara dair kısa bilgiler, istifadeyi kolaylaştırmak amacıyla bol dipnot ve kaynaklarla zenginleştirilmiştir. İnci Enginün’ün kendisi “Her ne kadar edebiyat dönemlerini tarihî adlarla adlandırmak edebiyatın mahiyetine aykırı

3 Mehmet Nuri Yardım, http://www.turkcesevdalilari.com/index.php/dil-ve-edebiyat/ edebi-eserler/

edebi-kose/roportajlar/item/1529-inci-engin%C3%BCn-le-r%C3%B6portaj.html, 8 Ağustos 2012.

görülse de mevcut tarihin hem yerleşmiş olması hem de zihinde bir tarih sıralamasını karşılaması bakımından bu tasnifin kullanılmasına karşı” olmadığını vurgulamaktadır.5

Böylesine bir edebiyat kitabı yazmak, uzun yılların hocalık tecrübe ve birikimini, arıştırmacılara özgü zengin kaynak donanımı, gergin ve yoğun emek ister. İşin zorlu- ğunu herkes bilir, ben yine de şu iki örnekle saptama yapayım: Türkiye’de birinci ve ikinci edebiyat tarihlerinin yazılışı arasındaki zaman mesafesi yaklaşık yirmi yıldan fazladır. Azerbaycan’da bu mesafe daha uzundur: ilk kez XX. yüzyılın 20’li yıllarında İsmayıl Hikmet’in (Ertaylan) Bakü’de basılmış Türk Edebiyatı Tarihi’ne benzer kitabın ikincisi, yetmiş beş yıl sonra, 90’lı yılların sonunda değerli Türkolog Aydın Abi Aydın tarafından yayımlanmıştır.

Söz konusu kitap, bir edebiyat tarihi olmasa da bir edebiyat tarihinde olması gereken bilgi ve belgelerin büyük çoğunluğu, burada kronolojik çerçeve içinde yer almaktadır. Kitabın yazılışı kadar oluşturulma biçimi, titizlikle seçilmiş başlık ve alt- başlıklarının isimleri de bölümlerin sürekliliğini sağlayan bilimsel dizgeye sahiptir. Sosyal-tarihȋ inceleme yönteminin uygulandığı eserlerde araştırılan bölümün tarihsel süreç içindeki yeri ve akışının tespiti büyük önem taşıdığı için kitapta öne sürülen sav- ların pekiştirilmesi, belirli bir temele oturtulması amacıyla söz konusu edebȋ ortamın öncesi, sırası ve sonrası kısaca irdelenir. Eski’den Yeni’ye geçiş dönemi, Tanzimat, Servet-i Fünun, II. Meşrutiyet dönemi, Mütareke ve Millȋ Kurtuluş yılları yazar ve şairleri üzerinde türlere göre sınıflandırma ve kümelendirme yapılarak dikkatle duru- lur. Yeri geldikçe, kendisinden önceki araştırmacılara şükran duyguları dile getirilir. Onlarla mutabık kalınmayan hususlara açıkça değinilir. Eleştirilerde özgüven, tavizsiz kişilik ve yansızlık ön plandadır. Düşüncelerinde birilerini kırmaya mahal vermeyen ifade ve fikirlerin sergilenişi ağırlıktadır. Yazar, şair, eleştirmen, gazeteciler kısa edebî metinleri, şiirleri, yazıları ve yapıtlarından seçmelerle ele alınır ve çözümlenirler. Tahlillerde yalancı milliyetseverlikten, hayalci Türkçülükten, slogancılıktan uzak durulur. Savunulan tezlerde olguya, belgeye, somut kişi ve tarihlere, nesnel verilere, bu alandaki bilirkişi raporu nitelikli kaynaklara yaslanan ve dipnotlarla açıklanan bilimsel yaklaşım tarzı hȃkimdir. Örneğin, kitabın sadece ‘Nesir’ bölümünde verilen dipnot ve kaynak sayısı 407’dir.6 Yazar, ucuz ideolojilere karşı olmakla beraber milli ve manevi değerlere bağlıdır. Örneğin, Ermeni harfleriyle basılan ilk Türkçe roman “Akabi Hikȃyesi”nden bahsederken “konusu İstanbul’da geçen eserde, Ermenilerden başka hiç kimsenin bulunmaması”nı dikkati çeken noktalardan biri olarak kaydeder, eseri “zaten bir sanat değeri taşımayan kitap” olarak niteler.7

Bilindiği gibi, tarihȋ Tanzimat’la (1839-1876) edebȋ Tanzimat (1859-1895) farklı

5 İnci Enginün, a.g.e., s. 21. 6 a.g.e., s. 27-60.

kavramlardır. Zaten edebiyat tarihlerinde dönem kavramları İnci Hanım’ın da belirttiği gibi, göreceli anlayışlardır. (Mesela, XIX. yüzyılın Servet-i Fünuncusu Tevfik Fikret, bana göre, XX. yüzyılın en büyük millȋ şairlerinden biridir.) Kitabın kapsadığı tarihsel dönem (1839-1923), Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ifadesiyle söyleyecek olursak tam bir “medeniyet değişikliğinin” yaşandığı devredir. Tanzimat’la birlikte diğer bütün alanlarda olduğu gibi edebiyatta da yapılan bütün yenilikler hep bu medeniyet deği- şikliğinin paralelinde gelişme göstermiştir. İnci Hanım, bu değişiklik içerisinde her şeyden önce dil ve nesir konusuna dikkat çekmektedir: “Nesirde yazarların karşılaştık- ları boşluk şiirde yoktur. Nesirde, gazete, makale yenidir ve eski ile kıyaslanacak bir hâli bulunmamaktadır.”8 Burada yeni açılan okullarda dilin Türkçeye doğru kayması meselesini, özellikle fikir gazeteciliğinin doğuşu ve Batılılaşmanın da etkisiyle sosyal hayatın bütün şartlarının değiştiğini belirtmekte yarar var. Gazeteciliğin Türkiye’de oynadığı rol, sanıldığından fazladır. Kitap sanayiinin geç kuruluşu (1726-1729), kül- türünü güncel yayın organlarından sağlayan büyük bir kalabalığın ihtiyaçlarına cevap verme işini günlük basın organlarına bırakmıştır. Bu yüzden Tanzimat’tan başlayarak hemen bütün edebiyatçıların gazete sayfalarından geçtiklerini görmekteyiz. Dönemin çalkantı ve değişiklikleri neticesinde oluşan milli şuur, yepyeni bir ortam hazırlamıştır. Tanzimat Edebiyatı adı verilen edebî yenilik, toplumun bünyesindeki bu değişmelere, yeni fikir akımlarına paralel biçimde ortaya çıkmış ve gelişmiştir. Eskiden dile geti- rilemeyen siyasi, kültürel ve sosyal bazı günlük olaylar, bu dönemle birlikte gazete sayfalarında ve edebiyatta tartışılmaya başlanmıştır. İnci Hanım’ın bahsettiği bağlamda yeni nesir ve türleri, işte bu zaman diliminin sosyal talebiyle ortaya çıkmıştır. Dönemin yazarları edebȋ nesir türlerinde yazı kaleme alırken konularını ve tiplerini yaşanılan hayattan almış, müşahedeleri realist terbiyeden kaynaklanmıştır. Batı dünyasından alınmış olan fıkra, musahabe, makale, kronik vb. gibi nesir formları zaman geçtikçe geleneksel edebȋ türlerden yaralanılarak yeniden şekillendirilmiştir.

Türkiye’de edebiyat tarihi sahasında da ilk adımlar, Tanzimat döneminde atılmıştı. Bu çalışmalar, ilk önce tezkireler daha sonrasında ise antoloji ve biyografiler şeklinde ortaya çıkmıştı. Eski Türk edebiyatında var olan ve o günkü şartlarda edebiyat tarihi ihtiyacını karşılayan tezkirecilik anlayışı, Tanzimat döneminde de bir süre devam etmiştir. Türk edebiyatı tarihi çerçevesinde ele alınabilecek olan tezkireler içerisinde en dikkat çekeni, Fatin Tezkiresi - Hâtimetü’l-Eş’ar’dır. Özellikle Fatin Efendi’nin, çağdaşları hakkında malumat vermesi eseri daha da değerli kılmıştır. Hatta İbrahim Şinasi’nin eser üzerinde değişiklik yaparak onu edebiyat tarihi olarak yeniden basmak istemesi malumdur.

Tanzimat edebiyatının önemli isimleri Nâmık Kemal ve Ziya Paşa’nın da fikir ve düşünceleri edebiyat tarihçiliği açısından yol gösterici olmuştur. Namık Kemal’in

Lisân-ı Osmânî’nin Edebiyatı Hakkında Bâzı Mülâhazâtı Şâmildir isimli makalesinde

eski edebiyata dair yaptığı değerlendirmeler, Türk edebiyat tarihçiliği adına üzerinde durulması gereken bir çalışmadır. Türk edebiyatının, Fars ve Arap edebiyatının etki- sinden kurtulması gerektiğine inanan Namık Kemal, Osmanlı edebiyatının yeniden ele alınarak ıslah edilmesi için de mutlaka bir antolojinin hazırlanması gerektiği konusunda öneride bulunur. Ebuzziya Tevfik’in Nümune-i Edebiyat-ı Osmaniyye (1879)’sini bunun üzerine hazırladığı söylenmektedir.

Türk edebiyatı tarihinin bir ihtiyaç olduğunu ilk fark edenlerden Ziya Paşa’nın edebiyat tarihinin ilgi alanına girebilecek değerlendirmelerine Şiir ve İnşâ makalesin- de rastlamak mümkündür. Dönemin şartlarında edebiyat tarihi ihtiyacını karşılayan önemli antolojileri hatırlatmakla yetinelim: Ziya Paşa’nın Harabat (1874), Recaizade Mahmut Ekrem’in Talim-i Edebiyat (1879) ve Kudemâdan Birkaç Şair (1885), Muallim Naci’nin Osmanlı Şairleri (1887) ve Esami (1890) vb.

İnci Hanım, bütün bu çalışmaların yanında Türk edebiyat tarihiyle ilgili henüz hiçbir kitabın yazılmadığı dönemde Batı edebiyatından tercümelerin olduğunu, Garb edebiyatı hakkında bilgi veren eserlerin neşredildiğini belirtiyor. Bütün bu çalışmalar neticesinde artık edebiyat tarihi fikri gerçekliğe dönüşmek üzereydi. Bu fırsatı ilk değerlendiren Abdülhalim Memduh Efendi olmuş, Türk kültürü içinde “edebiyat tarihi” ünvanını taşıyan ilk kitap Tarih-i Edebiyat-ı Osmaniyye (1888/89), onun kale- minden çıkmıştır. Hatırlatalım ki, bu eserden sonra da antolojiler, yazılmaya devam eder. Tanzimat dönemi sonlarına doğru neşredilen Hacıbeyzâde Ahmet Muhtar’ın

Şair Hanımlarımız (1893), Mehmet Celâl’in Osmanlı Edebiyatı Nümuneleri (1894)

vs. antolojiler, yaşanan devrin edebiyat tarihi ihtiyacına kısmen cevap vermekteydi. Edebiyat tarihçiliği, Servet-i Fünûn döneminde duraksamış, II. Meşrutiyet’le birlikte tekrar canlanmıştır. Bu canlanma nedenlerinin başında edebiyat tarihi ders- lerinin Türkçe müfredatı içerisinde orta dereceli okulların ders programlarına girme- siydi. Ayrıca o yıllarda edebiyat tarihinin tamamen ayrı bir ders olarak Darülfünûn’da okutulduğu da malumdur. Bu dönemde söz konusu alanla ilgili çalışması bulunan en önemli edebiyatçılar, Şahabettin Süleyman ile Faik Reşat’tır. Abdulhalim Memduh Efendi’nin “edebiyat tarihi”nden sonra aynı adla eser ortaya koyan ikinci şahsiyet, Şahabettin Süleyman’dır. 1910 yılında yayımlanan Tarih-i Edebiyat-ı Osmaniye’si, idadilerin 6. ve 7. sınıfları için kaleme alınmıştır. Edebiyat tarihi adıyla eser veren üçüncü Türk yazarı, Eslaf adlı eseriyle o dönemde tezkirecilik geleneğini sürdüren Faik Reşat’tır. Darülfünun’da edebiyat tarihi hocalığı yaptığı yıllarda verdiği ders notlarını bir araya getirerek 1911 yılında Tarih-i Edebiyat-ı Osmaniye’sini kaleme alır. Fecr-i Âti topluluğunun dağılmasından hemen sonra Türk edebiyat tarihinde Tarih-i Edebiyat-ı

Osmaniye adıyla bilinen son eser, o yıllarda Konya İdadisi’nde edebiyat hocalığı yapan

eserleri Türk edebiyat tarihçiliğinde atılmış ilk adımlar olarak gören değerli edebiyat bilimci Nazım Hikmet Polat, bu ilk eserlerin ortak özelliklerini şöyle sıralıyor: “1. Alan olarak sadece Osmanlı sahasını ele almışlardır. 2. Edebiyat tarihi fikrine en çok yaklaştıkları nokta “edebî devir” kavramını benimsemiş olmalarıdır. Fakat malzemeyi çoğu zaman subjektif bir tasnifle göstermişlerdir. 3. Malzeme şiir ağırlıklı olduğu için yazdıkları da daha çok Osmanlı şiir tarihidir.”9

Edebiyat tarihi konusunda asıl verimli çalışmalara Milli Edebiyat döneminde başlanmış, Türk edebiyatı tarihçiliği, sosyal ve kültürel faktörlerin etkisiyle bilimsel anlamda daha sistemli ve metotlu bir hale getirilmiştir. Bu etmenlerden en önemlisi, bu dönemde sosyal hayatın her yönüyle millileşmeye doğru hareketlenmesidir. Türk- çülük fikrinin benimsenmesi, yazı hayatının halk diline doğru kayması, iktidarın da bu konuda gerekli ortamın oluşması için destekte bulunması ve özellikle geçmişten gelen büyük tecrübe ve birikim sonucunda artık zemin tam olarak müsait hale gelmiştir. M. Fuad Köprülü ile Şahabettin Süleyman’ın 1916 yılında birlikte yayımladıkları Yeni

Osmanlı Tarih-i Edebiyatı, bu dönemin ürünüdür.

İnci Hanım, Fuad Köprülü’yü “Türk edebiyatı tarihinin kurucusu” saymakta yüzde yüz haklıdır.10 Fuad Köprülü’nün tek başına hazırladığı ilk çalışması Türk

Tarih-i Edebiyat Dersleri edebiyat tarihçiliği için göz ardı edilemeyecek kadar değerli

olmakla beraber, onun bu alanda asıl kayda değer çalışması Türk Edebiyatı Tarihi adlı şaheseridir. İlk olarak 1920 ve 1921 yılında yayımlanan bu eser, 1926’da daha olgunlaştırılmış haliyle tekrar basılmıştır. Eserde Türk edebiyatı tarihinin;

1. İslâmiyet’ten evvel Türk Edebiyatı

2. İslâm Medeniyeti tesiri altında Türk Edebiyatı 3. Avrupa Medeniyeti tesiri altında Türk Edebiyatı

üç ana dönem şeklindeki tasnifinin sonraki tüm edebiyat tarihlerinde yer alması, bu sınıflandırmanın isabetli olduğunun kabulü anlamına gelmektedir.

Fuad Köprülü’nün tesiri altında ve onu müteakip edebiyat tarihi kaleme alan,

Tarih-i Edebiyat Dersleri’nin yazarı İbrahim Necmi Dilmen’dir. 2 ciltlik olan eserinin

ilk cildini 1922 yılında, 2. cildini ise Cumhuriyet’in ilanından sonra 1925’te yayımlar. Bu değerli çalışma, yöntem itibariyle tamamen M. Fuad Köprülü’nün izlerini taşısa da kapsadığı dönem itibarıyla daha geniştir. Fuad Köprülü’nün Türk edebiyatını ancak 14. yüzyıla kadar getirmesine karşın İbrahim Necmi Dilmen, Servet-i Fünun’a kadar getirmiştir.

Cumhuriyet dönemine geçiş sürecinde Ali Ekrem Bolayır’ın 1923-1924 yılları