• Sonuç bulunamadı

Bilim fetişizminden uzay rahipliğine

Romanın kurmaca dünyasında Andrey Andreyeviç, bilime inanan, yaptığı işten başka bir şey düşünmeyen, katı ve soğuk, aynı zamanda başarılı bir bilim adamı olarak karakterize edilir. O, çalışma hayatını merkeze alan, buluşlarının insanlar üzerinde ne gibi etkilere yol açabileceğini düşünmeyen bir bilim mistiği, bilim fetişistidir. Bu özellikleri ve hayat tarzıyla çalışma arkadaşlarının kendisinden çekindiği bir kişiye dönüşürken diğer yandan karısının kendisinden uzaklaşmasına ve ayrılmasına yol açar. X Fertlerin üretilmesi sürecinde taşıyıcı anne olarak kullanılmak istenen mahkûm ka- dınlardan birinin sözleri ve davranışları bilime inanmış, X Fertler dünyaya getirmekten ötesini düşünmeyen, aslında kendisi de yetiştirme yurdunun kapısına bırakılmış bir X Fert olmaktan öteye geçmeyen Andrey Andreyeviç’in iç dünyasında dönüşüm yaşa- maya başlamasına yol açar. Onda bu dönüşümün ortaya çıkması Runa Lopatina’yla karşılaşması üzerine başlar. Runa Lopatina, Andrey Andreyeviç’te baskılanmış ve ötelenmiş insani özün, bilinçdışında yatan duygu ve düşüncelerin ortaya çıkmasında hareket ettirici rolü oynar.

Runa Lopatina ile karşılaşmadan önce “Andrey Krılstov, işgalci bir Alman as- kerince, bir Rus kadının rahmine bırakılmış günah tohumudur. Daha sonra da annesi, ömür boyu taşıyamayacağı bu günah simgesini yetiştirme yurdunun önüne bırakmıştır. İşte X Fert projesini böylesine ‘bırakılmış’, terkedilmiş (metruk) bir kişilik yönlen- dirmektedir. Bu durum bir bakıma dünya zehrinin zorla bulaştırıldığı yaralı/hasta bir bilincin, hiç görmediği ama hep özlemini duyduğu –kendini terk etmiş– anne ve babasından, onun kimsesizliğini, bırakılmışlığını aşağılayan toplumdan ve daha üst bir düzeyde tüm bu felaketleri küresel boyuta yayan hastalıklı dünya bilincinin öznesi kon[u]mundaki insanlıktan öç alması olarak değerlendirilebilir.”33

Konuya Otto Rank’ın gündeme getirdiği Doğum Travması çerçevesinde yaklaş- mak mümkündür. Rank’ın bakışıyla doğum, travmatik bir tecrübedir. “Doğum, bebeği

32 Slavoj Žižek, İdeolojinin Yüce Nesnesi, s. 21.

33 Ramazan Korkmaz, Aytmatov Anlatılarında Ötekileşme Sorunu ve Dönüş İzlekleri, Ankara: Türksoy

annenin rahat, güvenli rahminden alıp ansızın, düşmanca, rahatsız edici bir dünyaya fırlatır. Ona göre bütün kaygı nevrozları bu evrensel deneyimden kaynaklanır.”34 Çocuk, anne rahminden ayrılarak yabancı bir âleme atılmıştır. “Bu atılışla birlikte güvensiz bir çevre ve tehlikelerle kuşatılmış olduğu izlenimine kapılır. Artık, annenin sıcak ve merhametli, ihtiyaçlarını karşılamak için çaba gerektirmeyen rahat dünyasından kopuş gerçekleşmiştir.”35 Rank’ın ifadesiyle insan doğum travmasını “normale yakın bir şekilde atlatabilmek için uzun yıllara (yani çocukluk boyunca geçen süreye) ihtiyaç duymaktadır. Normal olarak her çocuğun kaygıları vardır ve bir bakıma ortalama sağlıklı bir yetişkinin konumundan bakarak çocukluğu bireyin normal nevrozu saymak yanlış olmaz. Sadece –çocuksu kalmış olan ya da öyle kaldıkları söylenen– nevrotik kişilerde bu durum ileri yaşlarda da devam eder.”36 Andrey Andreyeviç’in içinde bulunduğu durum, Rank’ın görüşleriyle uygunluk gösterir. O, dünyaya gelmiş olmanın boşluğunu içinde hisseden, annesinin yetiştirme yurdunun önüne kendisini bıraktığı sırada karda yürürken ayaklarının çıkardığı sesi kulaklarında duyan, bunun acısını yaşayan biridir. Çalışmalarını öncelemesi, insanlardan uzak durması, sert ve disiplinli görünümü do- ğum travmasıyla birlikte yurtta yalnız yetişmesiyle ilgilidir. Çünkü “[i]nsan yavrusunun biyolojik doğumu ile bireyin psikolojik doğumu eşzamanlı değildir. Biyolojik doğum dramatik, gözlemlenebilir ve sınırları kesin olarak belirlenmiş bir olay, psikolojik do- ğumsa yavaş bir biçimde gelişen ruh içi bir süreçtir. (...) Bireyin psikolojik doğumuna, yani özellikle bebeğin kendi bedeninin deneyimleri ve deneyimlediği dünyanın başlıca temsilcisi olan birincil sevgi nesnesi açısından bir gerçeklik dünyasından ayrı ve onunla ilişkili olma duygusunun kurulması sürecine ayrılma-bireyleşme süreci adı”37 verilir. Bütün “ruh içi süreçler gibi bu süreç de yaşam boyu yankılanır; hiç sona ermez, hep etkin kalır. Yaşamın yeni evrelerinde en eski süreçlerin yeni türevlerinin hâlâ faaliyette olduğu görülür.”38 Konuya insan yavrusunun psikolojik doğumu çerçevesinden bakıl- dığında Andrey Andreyeviç’in birincil sevgi nesnesinden yoksun olduğu, sağlıklı bir

ayrılma-bireyleşme süreci yaşayamadığı görülür. Margaret S. Mahler’in ifade ettiği üzere, bütün ruh süreçleri gibi bu süreç onun iç dünyasında yankılanır. Zaman zaman

annesini düşünmesi, onu yetimhanenin önüne bırakırken ayaklarının karda çıkardığı sesi duyuyormuş gibi olması bununla ilgilidir.

Dünyaya geldikten kısa süre sonra bir yuvanın önüne bırakılmış olan Andrey

34 Selçuk Budak, Psikoloji Sözlüğü, Ankara: Bilim ve Sanat Yayınları, 2005, s. 222.

35 Cafer Gariper, “Sanatkârın Bir Genç Adam Olarak Portresi: Cahit Sıtkı Tarancı”, Doğumunun 100.

Yılında Uluslararası Cahit Sıtkı Tarancı Sempozyumu, Ankara: Atatürk Kültür Merkezi Yayını, 2013,

s. 143-144.

36 Otto Rank, Doğum Travması ve Psikanalizdeki Anlamı, (Çev. Sabir Yücesoy), İstanbul: Metis Yayınları,

2001, s. 32.

37 Margaret S. Mahler, İnsan Yavrusunun Psikolojik Doğumu, (çev. Ali Nahit Babaoğlu ), İstanbul: Metis

Yayınları, 2003, s. 25.

Krılstov, siyasi otoritenin öngördüğü şekilde X Fert yetiştirme programının başında olmasını iç dünyasında sorgulamak durumunda kalır. “Ben kaderin cilvesiyle bir iksfert örneği idim” (s. 219) diyen Andrey Krılstov, bir süre sonra projenin “uzun nesiller zincirinde eziyetle kazanılmış ebedî insanlık düzenine karşı bir komplo” (s. 219) olduğu şüphesine kapılır. Projedeki rolünü “babalık ve anneliğin celladı” (s. 220) şeklinde niteler. Buna rağmen verilen görevi yerine getirmeye devam eder. Fakat kısa zaman sonra Runa Lopatina ile karşılaşması onun hayatında kırılma noktasını oluşturur. Çünkü onunla karşılaşmasıyla birlikte durum değişmeye başlar. Sıra dışı bir kadın olan Runa Lopatina’nın aldırışsız davranışları, projeyi küçümseyici tavırları, Andrey Krılstov’a yönelttiği “[i]nsanların tabiat ve Tanrı tarafından belirlenen yöntemle mi veya şeytanın gösterdiği yöntemle mi çoğalmaları sizce problem değil mi?” (s. 228) sorusu, içine sürüklendiği tereddüdün derinleşmesine yol açar. Runa Lopatina’nın Andrey Andreyeviç’in isteği üzerine hapishaneden getirilirken kaçmaya kalkışması, kendini Moskova nehrine attığı sırada güvenlik görevlisi tarafından vurularak öldü- rülmesi, bir tür intihara kalkışması, onun öncülüğünü yaptığı projeden kopmasına ve Gorbaçov yönetimi sırasında laboratuvar çalışmasına katılmak üzere uzaya gitme fırsatını yakalamasına zemin hazırlar. Andrey Krılstov, uzay laboratuvarındaki üç yıllık çalışmanın sonunda bilim adamı kimliğiyle insani duyarlılığı birleştirmiş, ol- gunlaşmış bir kişilikle Uzay Rahibi Filofey olarak ortaya çıkar. Bu, kendi iradesinin dışında dünyaya gelen, annesiz ve babasız yetişen insanın ikinci doğumudur. Bu defaki doğuş, onun iradesine bağlıdır.

Andrey Krılstov’dan Uzay Rahibi Filofey’e geçmekle dönüşüm yaşayan, gerçek anlamda psikolojik doğumunu gerçekleştiren, bir bakıma ikinci kez evrene doğan Filofey, genetik çalışmalarını uzayda sürdürür. Fakat bu defa çalışmalarını, ideolojik devlet aygıtının direktifleri doğrultusunda insanlığın zararına değil de hür iradesine bağlı olarak insanlığın yararına olmak üzere yapmaya koyulur. Runa Lopatina ile karşılaşmasının getirdiği değişim doğrultusunda, bilimin insanlığın yararına olması gerektiği düşüncesine ulaşan Filofey, bilimin siyasi otorite elinde yıkıcı olması yerine bilim adamının elinde yapıcı olması gerektiği fikrine ulaşır. Bu aşamadan itibaren o, genetik çalışmalarını insanlığın yararına kullanmak için çaba harcar. Araştırmaları- nın sonunda, belki de insanlığın başlangıcından itibaren var olan bir tehlikeye dikkat çekmek için harekete geçer. Bu aşamadan sonra Filofey’in çalışmaları, kötülüğe karşı iyiliğin mücadelesi şeklinde anlam kazanmaya başlar. Daha iyi bir dünyaya ulaşmanın yolu kötülüğün kaynağını ortadan kaldırmakla mümkündür.

Uzay Rahibi Filofey’in kötülüğün üstesinden gelmek, iyi bir gelecek kurmak için genetik üzerinde çalışma yapılması gerektiği görüşü, romanın ana izleklerinden birine dönüşür. O, laboratuvar çalışmaları sonucunda Kassandra embriyosunu keşfederek ferdî planda kötülüğü önceden tespit etmenin yolunu bulmuş olur. Bu aşamadan sonra yapılacak iş, kötülüğün kaynağını insanlarla göstermek ve buna çözüm üretmektir. Eğer

çözüm üretilebilirse daha iyi bir dünyada yaşamak mümkün olacaktır. Uzay Rahibi Filofey’in ütopik özellikler taşıyan düşünceleri bu çerçevede şekillenir. Buluşunu Papa’ya yazdığı ve aynı zamanda Tribün gazetesine gönderdiği mektupla açıklayan Filofey’e Papa cevap vermez. Tribün gazetesinde yayımlanan mektup da insanlar arasında kaosa yol açar. “İsrail’de Yahudilerin genetik formunu yok etme girişimi, Rusya’da yeni bir Perestroyka hareketi, Çin’de ise demografik üstünlüklerini yok etme yöntemi olarak değerlendirilip fahişelerden mafya mensuplarına, uyuşturucu tacirlerin- den terörist örgütlere kadar her grup insan tarafından protesto edilir.”39 İnsanlık henüz onun buluşlarını anlamaktan, teklifini akılcı bir yaklaşımla değerlendirmekten uzaktır. Filofey’in teklifi şu şekilde ifade edilebilir: Yeryüzüne gelmek istemeyen embri- yoların sinyalleri değerlendirilmeli ve tedbir alınmalıdır. Yeryüzüne gelerek olumsuz bir yazgıyı yaşamalarından, insanlığa zararlı olmalarındansa hiç gelmemeleri daha doğru olur. Hamileliğin ilk haftalarında yapılacak müdahale ile Kassandra embriyo- larının dünyaya gelmesinin önüne geçilmelidir. Böylece yeryüzünde daha iyi bir hayat kurmak mümkün olacaktır.