• Sonuç bulunamadı

ORTADOĞU POLİTİKAS

3. Güney Savunma Çizgisi: Somali'de başlayan bu çizgi, Suudi Arabistan, Hint Okyanusu filosu, Hindistan, Avustralya, Yeni Zelanda ve Japonya'dan geçip

1.1.5. Reagen’lı Yıllar

Reagan yönetimi daha göreve geldiği ilk zamanlarda Sovyetler Birliği’ni “şer imparatorluğu” ilan ederek kendi dönemi ile ilgili ipuçlarını vermiş ve aynı şekilde Nixon ve Carter’ın Sovyet liderleri ile kurmaya çalıştığı “havuç sopa” ilişkisinde, daha çok “sopa” yı tercih etmiştir. Reagan yönetiminin perspektifinden, böyle bir politika değişikliğinin ardında yatan neden Amerika’nın askeri gücünün yeniden inşa etmek yatıyordu ve bu yenilemenin 5 yıllık maliyetini 1.6 trilyon dolarak açıklıyordu. Amerika’nın stratejik güçlerinde (nükleer silahlar, nükleer denizaltılar, kıtalararası balistik füzeler) yenilenme ABD-SSCB arasında “bir incinebilirlik penceresi” (a window of vulnerability) açması bakımından son derece önemliydi. Reagan’a göre bu yeni silahlar olmadan Sovyet nükleer güçleri Amerika ve müttefikleri için tehdit ve yıldırma unsuruydu. Reagan yönetimi aynı zamanda Amerikan silah kontrol politikalarını da değiştirmiştir.Yukarıda bahsedilen Sovyetlere karşı “sopa” stratejisinin görülen en önemli sembolü ise Strategic Defense Initiative (SDI) yani “Yıldız Savaşları” (Star Wars) dır. 1983’te ABD için Sovyet stratejik füzelerini daha ABD ve müttefiklerinin topraklarına ulaşmadan durdurabilecek bir sistem geliştirilmesinden bahsediliyordu. SDI programı taraftarlarına göre, son derece rahatsız edici bu nükleer çağ için bir çözüm yoluydu. Karşı olanlara göre ise tehlikeli ve ABD-Sovyetler arasında yeni bir silahlanma yarışını başlatabilirdi (Hastedt, 2000:60).

Reagan yönetimi Avrupa tarafından da memnuniyetle karşılanmıyordu. Bunun ilk belirtileri, Reagan yönetiminin Sovyetlere doğal gaz boru hattı teknolojisi

satmakla ilgili ambargo uygulamak isteyince ortaya çıkmıştır. Avrupa’daki müttefikleri ile ABD’nin arasındaki diğer bir problem de Intermadiate Nucleer Force (INF) Treaty görüşmeleri etrafında ortaya çıkmıştır. Ne var ki, bu sorunun kökleri Carter yönetimine kadar dayanmaktaydı. Sovyetlerin SS-20 geliştirmesine bir cevap verilmesi gerektiğini savunuyordu. Çünkü bu Avrupa’daki güç dengesini tehdit edebilirdi. Burada iki seçenek vardı, birincisi konuşarak Sovyetleri bundan vazgeçirmek, ikincisi ise buna alternatif başka bir sistem geliştirerek karşı koymak. Amerika’nın Sovyetlere karşı saldırgan/savaşçı tutumu Avrupa’yı korkutuyor ve iki süper güç arasında nükleer bir meydan okumaya varacağından korkuluyordu. 1981’de Reagan yönetimi bu endişeler doğrultusunda INFT görüşmelerinde “zero option” (sıfır seçenek) önerdi. Sovyetlerin hali hazırda ürettikleri SS-20’leri yok etmesi şartıyla ABD de Pershing II ve cruise füzelerinden vazgeçecekti. Sovyetler bunu reddetti ve bir anlaşmaya varılamadı. 1985’e kadar da INFT çerçevesinde yeni bir görüşme olmadı. Ancak Reagan yönetiminin bir sürprizi olarak 1987’de Gorbaçov ile INFT Anlaşması Washington D.C. Zirve Konferansında imzalandı. Reagan ve Gorbaçov zirve konferanslarının düzenli partnerleri haline gelmişlerdi. Reagan yönetiminin son 4 yılında 5 kez görüşmüşlerdi (Hastedt, 2000:61).

Reagan yönetimi üçüncü dünya ülkeleri ile ilgili olarak da Amerika’nın dış politikasını yeniden yönlendirdi. Carter bu problemlerle bölgesel bağlamda ilgilenirken, Reagan bununla yayılmacı Sovyet politikaları bağlamında ilgilenmeyi tercih etti. Yoğunlaştığı nokta ise Orta Amerika’da sivil savaşın olduğu El Salvador’du ki bu kitaplara “komünist saldırı” olarak geçecekti. Reagan yönetimi problemin sol isyancı güçlere destek veren Rus ve Küba askeri desteği kaynaklı olduğunu savunuyordu. CIA Sandinistlere karşı Kontra olarak bilinen gruba destek vererek sorunu çözme yoluna gitti. Silahlarını modernize etti vs. Kontralara destek, Reagan yönetiminin dış politikasının tartışmalı bir unsuru haline geldi ve 1984’te tüm fonlar kesildi. Burada önemli bir sorun da onların insan hakları çerçevesinde nasıl yargılanacağı idi. Sonuçta bir çok insanı öldürmüşlerdi. Ancak Reagan 1983’te bir konuşmasında onlarla ilgili “özgürlük savaşçısı” (freedom fighters) benzetmesini yapıyordu. Reagan yönetimi amacının Sandinist yönetimini devirmek olmadığını,

Orta Amerika’daki isyancı güçlere desteğin kesilerek uluslararası hukuk çerçevesinde hareket etmelerini sağlamak olduğunu savunuyordu. Reagan yönetimi tüm eleştirilere rağmen Kontralara desteğini kesmek istemiyordu hatta onların İran- Kontra skandalındaki askeri başarısızlıklarına rağmen. Reagan yönetimi anti- Amerikan terörist faaliyetlerin ardında İran’ın (Ayetullah Humeyni) olduğunu düşünüyor ve bu hükümetin sonunun terörün de sonu olur diye düşünüyordu. Reagan yönetimini Kontralara desteği Reagan Doktrini1 olarak bilinen stratejisinin bir parçasıydı ve Amerika’yı containment politikasının ötesine geçirmek ve komünist hükümetleri devirmek isteyen gruplara destek vermek amacıyla dizayn edilmişti. Orta Amerika’ya ek olarak, Reagan Doktrini Amerika’nın Afganistan politikası için de iyi bir kanıttı (Hastedt, 2000:62-63).

Reagan’ın dış politikasını değerlendiren Micheal Mandelbaum onu “şanslı başkan” olarak nitelendiriyordu. Reagan’ın ABD dış politikasındaki başarısında kendi payının çok az olduğunu düşünüyordu. Başarısının en önemli nedeni dış güçler, Reagan’a karşı olanlar ve iyi zamanlamadır. Sovyetlerin bir liderlik krizi yaşaması, ekonomisinin kötüye gitmesi, silah kontrol anlaşmaları ile sınırlandırılması, Ortadoğu da Carter’ın Camp David anlaşmalarına bağlı olarak sakindi ve petrol pazarı Batının lehineydi. Tüm bunlar yanlış adımları minimize etmiş ve Reagan’ın statükocu politikasını mümkün kılmıştır. Robert Tucker’a göre Reagan şanslı olabilirdi ancak dış politika önceliklerini çok akıllıca belirlemişti. Düşüşte olan Amerikan gücünü tersine çevirerek ve dünya politikasındaki gücünün güvenilirliğini yeniden sağlamayı başarmış ve Sovyet yayılmacılığını durdurmuştur (Hastedt, 2000:65). Reagan’ın işbaşına geldiğinde uyguladığı ekonomik politikalar, Realist tek yanlılık (unileteralism) kavramına tamamen uymaktadır. ABD, öteki ülkeleri Amerikan ekonomik nüfuzuna açacak politikalar uygulamaktan

1

Reagan Doktrini (1985): Başkan Ronald Reagan’ın 1985’teki yıllık konuşmasında açıkladığı

doktrine göre ABD anti-komünist devrim ve ayaklanmalara destek verecekti. Reagan’a göre bu desteğin üç nedeni vardı:1)Devrimciler tiranlığa son vermek için savaşmaktaydılar;2)Eğer yardım edilmezse bu ülkeler SSCB’nin denetimi altına girebilirdi;3) Özgürlüğü savunmak bir Amerikan geleneğiydi. Reagan Doktrini Afganistan, Angola, Kamboçya ve Nikaragua’da uygulandı.

çekinmemiştir. “Reaganomics”2 ile kapitalin karşılıklı nüfuzunu hızlandırarak, piyasaları liberalize ederek ve ABD ile diğer ülkelere arsında makro ekonomik politika üretme koşullarını karşılıklı bağımlılığa dayandırmak yoluyla uluslararasılaştırma yönündeki güçleri harekete geçirmiş, Amerikan ekonomisinin global politik ekonomiyle entegrasyonunu da denetimine almıştır (Bostanoğlu, 1999:287).

70’lerde yaşanan gerilemenin ardından Reagan, Amerika’ya, dünyada en büyük önder olduğu inancını tekrar kazandırması ve politikaları sayesinde aktörlüğü sırasında bile elde edemediği bir popülarite kanmasına yol açmıştır. Reagan ABD’nin ekonomik gücünün çöktüğüne hiçbir zaman inanmamıştır. Realistler bir yandan gücü sadece maddi kaynaklara indirgeyerek diğer yandan bu gücü devlet birimi çerçevesinde yorumlaşmışlardır. Reagan ise daha çok gücün kaynaklarının dağılımından çok nasıl harekete geçirilebileceği ve yapısal özellikleri üzerinde durmuştur (Bostanoğlu, 1999: 291) .

Sonuç olarak Reagan yönetimi Amerikan dış politikasının özünde ve uygulanış biçimde politikaların sürekliliği ilkesinden sapmamak koşuluyla bazı temel değişiklikler yaratmıştır. Vietnam sonrası içe dönük psikolojisinin ardından, dışa dönük ve cesur bir Amerika ortaya çıkması, Vietnam ve Watergate’in içteki izlerini silmek Ford ve Carter’ın başarısı olurken, dışta ABD’nin eski global gücüne kavuşması da Reagan’ın politik zaferi olmuştur. Reagan’ın dünya politikasının temeli dünyanın neresinde uygulanırsa uygulansın, SSCB ve komünizm karşıtı olmuştur. Silahsızlanmadan, Orta Amerika politikasına kadar, her alanda stratejisini Sovyetlerin gücünü ve yayılmasını bastırmak üzerine kurmuştur. Reagan döneminden miras kalan antikomünizme destek ve Amerika’nın uzay gücünün olduğundan daha etkin gösterilmek ve SSCB’yi askeri harcamalarını arttırmaya zorlayarak ekonomik açıdan zorlamayı öngören ve Yıldız Savaşları olarak bilinen SDI’dir.

2

Ronald Reagan’dan sonraki başkan George Bush mizaç ve tecrübe itibarıyla ile tamamen zıt kutuptaydı. Reagan’ın dünya olayları ile ilgili küçük tecrübesine karşın George Bush CIA Direktörü olarak, Çin Büyükelçisi ve BM Büyükelçisi olarak görev yapmış pragmatik bir kişilikti.

İlk olarak Reagan’ın Orta Amerika politikası ile meşgul olmaya başladı ve Nikaragua’da ekonomik ve diplomatik yollarla barışçı bir değişim getirmeye çalıştı. Sandinistler uluslararası gözetimde bir seçimi kabul ederek uluslararası meşruiyet kazanmayı ve Amerika’nın yönetimlerine karşı pozisyonunu kırabileceklerini umuyorlardı (Hastedt, 2000:66). Bush Kontralara destek vererek bunu komünist hükümetin karşısında bir denge unsuru olarak hep korumuştur. Ortega’nın ABD ile iyi ilişkiler kuma çabaları sonuçsuz kalmıştı. Seçimleri muhalif aday Violetta Barios de Chamoro Amerika’nın beklentilerini alt üst ederek kazanmış, Ortega da ABD’yi şaşırtarak iktidarı Chamoro’ya devretmiştir (Bostanoğlu, 1999:300).

Reagan ayrıca stratejik silahların kontrolü konusunda bitmemiş bir iş bırakmıştı. Carter karşıtı kampanyası boyunca, Reagan SALT’ı ölümcül bir hata olarak değerlendirmişti. 1981’de Reagan yönetimi Sovyetlerle silah kontrol görüşmelerini tekrar açtığında, START’ı (Strategic Arms Reduction Talks) tekrar vaftiz etmişlerdi. 1991 Temmuz’unda Bush ve Gorbaçov arasında START I, 1992’de Yeltsin ve Bush arasında START II imzalandı (Hastedt, 2000:67).