• Sonuç bulunamadı

1.PKK SORUNSAL

1.1. PKK’nın Kurulması

PKK asimetrik bir tehdit olarak, Türkiye’nin 1923 yılında kurulmasından bu yana toprak bütünlüğüne yönelik en büyük meydan okumayı teşkil etmiştir. 1970’li yıllardan itibaren dünyada ki sol görüşlü gençlik hareketlerinin yükselişi Türkiye’yi de etkilemiş birçok yasadışı örgütün kurulmasına neden olmuştur. PKK’nın da temelleri bu dönemde atılmıştır. 1974’te Abdullah Öcalan ve 5 arkadaşı tarafında Ankara’nın Tuzluçayır semtinde teşkilatlanmaya başlayan örgüt pilot merkez olarak ise Diyarbakır, Gaziantep ve Şanlıurfa’yı seçmiştir. Ancak asıl kuruluş tarihi 27 Kasım 1978’de Lice Kongresi’dir. Nedeni ise Kürdistan

7

Devrimcileri grubunun Lice Kongresinde toplanarak isim değiştirmesidir(Cabbarlı:2004:393–394). Böylece ismi “Partie Karkaren Kürdistan” olmuştur. Kısa adı PKK olan Kürdistan İşçi Partisi (Partie Karkaren Kürdistan), kendini gizleyen çok dar bir kadro hareketi olarak örgütlenmiştir. PKK ilk başta Marksist-Leninist gibi görünen, etnik kimliği ön plana çıkarmayan örgütlenme çabası içine girmiştir. Daha sonra Abdullah Öcalan’ın kişiliğinin ön planda olduğu, Kürt milliyetçiliğine ve etnik kimliğin ağırlık kazandığı bir bölücü Kürtçülük akımına dönüşüvermiştir( Pirim ve Örtülü, 2000: 15). PKK ideolojik ve örgütsel yapısı ve vahşeti bakımından Mao’nun Uzun Süreli Halk Savaşı kavramını savunmuş olan Peru’da ki Shining Path (Aydınlık Yol) ve bir dereceye kadar Kamboçya’da ki Kızıl Kmerler’le mukayese edilebilir. PKK’nın Mao’cu askeri stratejisine Stanilist bir politika stratejisi eşlik etmektedir. Bu iki evrimli devrimci stratejiye göre ilk amaç; Türkiye, İran ve Irak’ın Kürt nüfusunun yoğunlaşmış olduğu bölgeleri bir araya getiren, birleşik ve bağımsız bir Kürdistan’ı tek bir liderlik etrafında toplamaktı. İkinci amaç ise Sosyalist Kürdistan’ı oluşturabilmek için savaşmaktı(Özdağ,2007: 11-12).

PKK’nın kurucu kadrosu önceleri Türk kökenli iken daha sonra Kürt kökenli şekle dönüşmüştür. Kurucu kadro önceleri kendilerine “Kürdistan Devrimcileri” adını vermiştir. İlk toplantı Ankara Dikmen’de yapılmış ve toplantıdan sonra örgüt güçleri Türkiye’nin doğusuna Marksist-Leninist düşünceyi yaymak için gönderilmiştir (Pirim ve Örtülü, 2000: 28-29). Ancak 1978-1980 döneminde PKK’nın silahlı grupları kırsal bölgelerde savaşmak için örgütlenmiş olmadığından, öncelikli olarak Türkiye’nin güneydoğusundaki çeşitli şehir merkezlerinde faal durumdaydı. Örgüt silahları gruplarını, Gaziantep, Kahramanmaraş, Şanlıurfa, Diyarbakır, Mardin, Elazığ, Tunceli ve Bingöl gibi şehir merkezlerine yerleştirmiştir(Özdağ,2005:24–25). PKK, DDKO dahil değişik örgütlerden insanları kendi bünyesinde toplamayı başarmış ve Kürt sorununu terör zeminine kaydırmıştır.

1970’lerin ikinci yarısında örgüte katılmış PKK mensuplarının büyük kısmı en alt sosyal sınıflardandı ve gerçek anlamda bir sınıf atlama şansına sahip değillerdi.

Diğer komünist Kürt gruplar Türkiye Cumhuriyeti’ni hedef alırken, Apocu hareket ilk olarak Türk güvenlik güçleri yerine siyasi rakiplerine, yani diğer Marksist kökenli radikal Kürt gruplara saldırmayı ve yıkmayı tercih etti. Bu siyasi stratejinin amacı, Öcalan’ın bağımsız bir Kürt Devletinin önündeki başlıca engelin Türk Devleti değil, güya Kürtlerin akıllarını karıştırmakta olan diğer Kürt örgütleri olduğuna dair inançtan kaynaklanıyordu. Ancak bu dönemde yine de PKK’nın en önemli örgüt olmadığını görüyoruz. PKK’ya alternatif olmak için kurulmuş örgütlerde bulunuyordu. Bunlardan biri olan ve PKK’dan kaçan Mehmet Şener’in kurduğu Vejin örgütü buna bir örnektir ( Pirim ve Örtülü, 2000: 30 ).

Kürt örgütler yanında diğer bir hedefte aşiret reisleri oldu. Bu bağlamda Batman, Siverek, Kızıltepe ve Derik’te ki aşiretler arasında aşiret kavgaları kışkırtılmış ve bunda zaman zaman başarılı olunmuştur. Aşiretler ve PKK arasında çatışmalar başlamıştır. Ümit Özdağ’a göre güvenlik güçleri bu dönemde PKK’ya karşı savaşan aşiretlere destek sağlamamıştır. Güvenlik güçlerinin göz ardı ettiği bu durum ileride başını ağrıtacaktır( Özdağ, 2005: 23-24).

1978- 1980 döneminde PKK’nın silahlı grupları kırsal bölgelerde savaşmak için örgütlenmiş olmadığından, öncelikli olarak Türkiye’nin güneydoğusundaki çeşitli şehir merkezlerinde faal durumdaydı. Örgüt silahları gruplarını, Gaziantep, Kahramanmaraş, Şanlıurfa, Diyarbakır, Mardin, Elazığ, Tunceli ve Bingöl gibi şehir merkezlerine yerleştirmiştir.

Örgütün ileri gelenlerinden bazıları yakalanınca Öcalan yurtdışına, Suriye’ye kaçmak zorunda kalmıştır. Suriye’de Suriye Gizli Servisi “Muhaberat” ile irtibata geçip Türkiye’ye silah kaçakçılığına başlamıştır. Öcalan’ın Suriye’ye geçişini ve yaşamını garanti altına alması aslında Türk-Kürt, çoluk-çocuk, asker-sivil 30 bine yakın insanın yaşamını yitirmesine neden olan kanlı bir dönemin ilk ayağı olmuştur (Pirim ve Örtülü, 2000: 47–50).

Öcalan’ın Eylül 1979’da Suriye kaçışında diğer bir örgütün kaderini etkileyecek gelişmede, Öcalan’ın KGB görevlisi Yevgeny Primakov’un yardımı ile 250 kadar örgüt mensubunu gerilla savaşı konusunda eğitilmesi için Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) kamplarına götürmesi olmuştur. O dönemde PKK militanları George Habbaş grubundan ayrılmış bir fraksiyon olan Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’nin genel kumandanı Ahmet Cibril tarafından eğitilirken örgüt uzun süreli halk savaşı stratejisini benimsemeye başlamıştır. Ancak 1980 darbesi sonucu çoğu PKK militanı cezaevlerine gönderilmiştir. Askeri darbe sonrasında terörist eylemlere karışmış 1790 kadar PKK mensubu bölücü, terörist faaliyetlerde bulunmaktan hüküm giymiştir. Ancak PKK mensuplarının Diyarbakır cezaevindeki Kürtçü örgütleri etkilemesiyle PKK itibar kazanmıştır(Özdağ,2005: 26).

PKK, parti, cephe ve ordu şeklinde bir yapılanmayı benimsemiştir. PKK parti olarak kurulmuştur, ideolojiktir, politik öncüdür. PKK siyasallaşma sürecinde hücre, köy komitesi, yerel komite, bölge komitesi ve siyasi büro şeklinde örgütlenmiştir. PKK, küçük grupların siyasal etki yaratabilmeleri ve varlıklarını duyurabilmeleri açısından son derece güçlü bir strateji olan terörizmi 1984’ten bu yana Türkiye’ye karşı kullanmış ve halende kullanmaya devam etmektedir(Arıboğan, 2007: 28)