• Sonuç bulunamadı

Türkiye’nin 11 Eylül 2001’de ABD’ye karşı gerçekleştirilen terörist saldırılara göstereceği tepki önem taşımıştır. Çünkü saldırıya uğrayan dış politikasını büyük oranda dayandırdığı en yakın müttefikiydi ve Türkiye’nin göstereceği tepkinin Yeni Dünya Düzeni’nde sahip olacağı yer konusunda büyük etkisi olacaktı. Saldırılar karşısında Türkiye’nin gösterdiği ilk tepki saldırıları şiddetli bir şekilde protesto etmek olmuştur. Zaten kendiside terörden muzdarip olan Türkiye elbette bu saldırıları gerçekleştirenleri en ağır ifadelerle kınamış ve bu tür tehditlerin ortadan ortadan kaldırılması için uluslararası alanda çok daha ileri düzeyde işbirliği yapılması çağrısında bulunacaktı (Uslu,2006: 353).

Türkiye’de ki karar vericiler 11 Eylül saldırılarından, Batının gözünde Türkiye’nin stratejik önemini artırma şeklinde kazançlar elde etmeyi istemişlerdir. Özellikle Kafkasya’nın ve Orta Asya’nın enerji koridorlarında, Türk dış politikası için daha geniş çaplı stratejik roller çabası içinde olmuşlardır. 11 Eylül olayları, Türk liderlerinin ümit ettiği gibi ABD’yle (Süleymaniye Krizine kadar) daha yakın ilişkilerin kurulmasını sağlamıştır. 2001 yılının sonuna gelindiğinde Türkiye, petrol ve doğalgaz boru hatları, Hazar Denizi’nin doğal kaynakları, Azerbaycan’ın problemleri ve Kürt sorunu gibi konularda daha güçlü konuma gelmiştir.

Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’in Ocak 2002 tarihinde Washington’a gerçekleştirdiği ziyaret ikili ilişkilerin geliştirilmesi açısından önemli bir adım olarak görülmüştür. Ecevit, tekstil ve çelik ticareti konularında belki tavizler elde edememiştir ancak ziyaret sırasında Ekonomik Ortaklık Komisyonu’nun oluşturulması, ticaret alanının geliştirmesinde önemli kazanımlar elde etmiştir(Zaman,2002: 8).

1.3. Yeni Dünyayı Şekillenmeye Başlıyor

11 Eylül’den sonra ABD insanları ve halkları korkutacak bir gücün ortaya çıkarılmasıyla, silahlanma harcamalarına kılıf bulmuştur. Gerger’e göre aranan düşman ve militarizm için Ortadoğu’dan daha elverişli bir yer bulmak imkânsızdır. Çünkü burası dünya hegemonyasına yeni hamle için gerekli kaynakların ele geçirilmesinin de anahtarıdır (Gerger,2006: 448-449).

Washington kurduğu ve devamında çıkarını gördüğü uluslararası düzene en ciddî tehditlerin Orta Doğu bölgesinden geldiğini düşünmektedir. Bu tehditler,

 Bölgedeki Amerikan askerî varlığını, dost ve müttefik ülkeleri ve gelecekte Amerikan ana-kıtasını tehdit eden/ede- bilecek balistik füze ve nükleer silâh teknolojisinin yayılması

 Muhafazakâr rejimlere yönelik sosyal patlama tehlikesi

 Radikal ve aşırı dinci akımlar

 Herhangi bir Arap ülkesinin çok güçlenmesi

 Diğer büyük güçlerin bölgeyi nüfuz etmesi ve Amerikan nüfuzunu kırmaları

 İsrail’in güvenliğine yönelik tehditler

 Bölge kaynaklı uluslararası terörizm

 Ulus-ötesi Pan-Arap ve Pan-İslam hareketler olarak sayılabilir(Koç,2002:5).

Robert Fisk İslam ülkelerini “ezilmiş ve aşağılanmış insanların şeytani ve korkunç zalimliği” olarak nitelendirmekte ve küresel terörün nedeni olarak görmektedir.(Chomsky,2002:198). Köktendinci İslam’ın böylesine yaygınlaşmasında ve bu denli ürkütücü eylem gücüne ulaşmasında, ABD’nin 1970’li yıllarda Başkan Carter döneminde yürürlüğe koyduğu “Yeşil Kuşak Projesi”nin katkısı büyük olmuştur. Truman tarafından yürürlüğe konan “Komünizmi Çevreleme Stratejisi”nin bir parçası / uzantısı olan bu proje, Sovyetlerin Afganistan’ı işgaliyle birlikte yeniden yürürlüğe konulmuştur. Bunlardan dolayı ABD, Ulusal Güvenlik Stratejisini Ortadoğu’yu dönüştürmek için hazırlamış ve kullanmıştır.

1.3.1. Yeni Amerikan İdeali: Ortadoğu’yu Dönüştürmek ve

Ulusal Güvenlik Stratejisinin Hazırlanması

1999 yılı sonunda “Yeni bir yüzyılda ulusal güvenlik stratejisi” isimli belgeyi açıklayan ABD, dünyayı nasıl okuduğunu, kendisi için önceliği bulunan konuları, tehlike ve tehditlerin neler olduğunu bu belgede ifade etmektedir20. Zaten son 10 yılda Amerika Birleşik Devletleri’nin izlediği dış politikaya bakıldığında “Yeni bir yüzyılda ulusal güvenlik stratejisinin” nasıl bir yol haritası önerdiği de açıkça görülmektedir. ABD’nin ulusal güvenlik stratejisi öncelikle Amerika’nın güvenliğini güvence altına almayı ve ekonomik refahını sağlamayı amaçlamaktadır. Ulusal güvenlik stratejisi ayrıca, ABD’nin çıkarlarının olabileceği yerlerde Amerikan

20

“Uluslararası lideri iğimizin temel taşları, demokratik ideallerimiz ve değerlerimizden gelen

güçtür. Stratejimizi oluştururken, demokrasinin, insan haklarının ve hukukun üstünlüğüne saygının [dünyada] yayılmasının sadece Amerikan değerlerini yansıtmadığının, aynı zamanda, güvenliğimizi ve refahımızı da artırdığının bilincindeyiz. Demokratik yönetimler, ortak tehditlere karşı hareket etme, serbest ticareti cesaretlendirme, sürdürülebilir ekonomik kalkınmayı teşvik etme, hukuk düzenini el üstünde tutma ve kendi insanlarının haklarını koruma konularında birbirleriyle işbirliğine daha yakındırlar. Dolayısıyla, tüm dünyada demokrasiye ve serbest pazarlara yönelik eğilim, Amerikan çıkarlarını ilerletir. ABD, dünya gelişmeleriyle aktif olarak ilgilenerek, ekonomik kurumları sağlamlaştırarak ve birbirleriyle aynı şeyleri düşünen devletlerin topluluğunu inşa ederek, bu eğilimi destekleyecektir. Bu strateji bizi gelecek yüzyıla taşıyacaktır”(White House, 1999:4).

değerlerinin yaygınlaştırılması ve benimsetilmesini de hedeflemektedir. Ulusal güvenlik stratejisi bu anlamda “yumuşak güç” kullanımını öngörmekte, Amerikan kültürünün başka ülke ve toplumlarda yaygınlaştırılmasının uzun vadede Amerikan çıkarlarına hizmet edeceğinin altını çizmektedir. Ulusal Güvenlik Stratejisi 1990’dan sonra ilan edilen “Yeni Dünya Düzeni”nin bir parçası ve yol haritası olarak karşımıza çıkmaktadır.

1.3.1.1. Bush dönemi ve 1991 Tarihli Ulusal Güvenlik

Stratejisi

Bush döneminde ilan edilen 1991 tarihli Ulusal Güvenlik Stratejisinde Soğuk Savaş sonrası belirsizlikler tanımlanmakta askeri alanda gerçekleştirilecek bir değişim konusunda temkinli adımlar atılmasının gerekliliği de vurgulanmıştır. Stratejide, bir yandan, “yükselmeye başlayan yeni güç merkezlerinin varlığına rağmen, ABD dünyayı siyasal, ekonomik ve askeri boyutta etkileyebilecek gerçek anlamda tek küresel güçtür” değerlendirmesiyle ABD'nin tek “süper güç” olduğu vurgulanmıştır. Bu çerçevede, ABD'nin özgür ve bağımsız bir ülke olarak kalmasının temel güvenlik hedefi olduğunun vurgulandığı stratejide, ABD'nin aşağıdaki konulara öncelik verdiği belirtilmiştir:

a) Askeri açıdan: ABD'nin ve müttefiklerinin güvenliğini tehdit edecek her türlü saldırıyı caydırmak; hakkaniyete uygun ve denetlenebilir silahların kontrolü anlaşmalarıyla istikran artırmak, sınırlı balistik füze saldırılanı önleyecek sistemler geliştirmek ve gerekli konvansiyonel kapasiteyi zenginleştirmek; dünyada silahlanma harcamalarının kısıtlanmasına çalışmak; gelişmiş askeri teknolojiler ile nükleer, kimyasal ve biyolojik silahların düşman ülke ve gruplara transferinin önüne geçmek; ABD ve müttefikleri arasında, küresel liderliğin ve sorumlulukların daha fazla paylaşıldığı daha dengeli bir ortaklık kurmak; bölgesel hâkimiyet kurmak isteyen ülkeleri caydıracak, bölgesel askeri dengeleri sağlamak.

b) Ekonomik açıdan: Ulusal güvenlik ve ekonomik gücün ayrılmaz parçalar olduğundan hareketle, güçlü, müreffeh ve rekabete dayanabilir bir ulusal ekonomi oluşturmak; uluslararası pazarlara, enerji ve maden kaynaklarıyla, okyanuslara ve uzaya açılmayı güvence altına almak; Pazar ilkelerine dayalı, ticaret ve yatırımı engellemeyen, istikrarlı para kurlarına sahip, açık ve genişleyen bir uluslararası ekonomiyi teşvik etmek; ekonomik gelişme ile sosyal ve siyasal ilerlemeyi sağlamak için yardım, ticaret ve yatırım politikalarını desteklemek.

c) Siyasal açıdan: Sovyetler Birliği'ndeki demokratik değişimi desteklemek; demokratik değerlere ve bireysel haklara bağlı özgür uluslar camiasını genişletmek; BM gibi uluslararası örgütleri, barışı sağlama ve dünya siyasal, ekonomik ve sosyal istikrarını sağlama konusunda daha etkin hale getirmek; Avrupa'nın siyasal ve ekonomik bütünleşmesini desteklemek, NATO kapsamında Avrupa güvenlik kimliğinin oluşumuna imkan sağlamak; tüm Avrupa'ya istikrar, demokrasi ve güvenlik getirme amacına matuf olarak NATO müttefikleriyle Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı (AGİK)arasında yardımlaşmanın geliştirilmesini sağlamak; bölgesel ihtilafları giderilmesinde diplomatik çözüm yollarına ağırlık vermek; insan haklarının, ekonomik ve sosyal ilerlemenin teminine yönelik özgür ve demokratik kurumların gelişimine katkı sağlamak.

d) Diğer alanlar: Uluslararası terörizm başta olmak üzere, ABD'nin ve Amerikan vatandaşlarının güvenliğine yönelik yeni tehdit alanlarını ortadan kaldırmak; dış üretimi azaltma, kaçakçılıkla mücadele ve iç talebi azaltma yoluyla yasadışı uyuşturucu ticaretini engellemek; demokratik kurumlara yönelmiş, terörizm ve yasadışı uyuşturucu ticareti kaynaklı tehditleri ortadan kaldırmak şeklinde belirlenmiştir(Erhan, 2001: 82-84).

1.3.1.2. Clinton Dönemi Ulusal Güvelik Stratejileri: 1996-

1997-1998 ve 1999 Tarihli Ulusal Güvenlik Stratejileri

Bill Clinton zamanında 1996’dan başlayan ve 1999’a kadar uzanan Ulusal Güvenlik stratejileri aynı Bush döneminde olduğu gibi “Yeni Bir Yüzyıl için Ulusal Güvenli Stratejisi” olarak adlandırıldı. 1996 tarihli Ulusal Güvenlik stratejisi Clinton’un ilk döneminde ilan edilirken 1997-1999 arasındaki Ulusal Güvenlik Stratejileri ikinci döneminde ilan edilmiştir. Clinton ilk dönemde “demokrasilerin genişletilmesi” söylemi ile ABD dış politikasına hakim olmuştur (Korkmaz, 2006:106).