• Sonuç bulunamadı

1 11 EYLÜL TERÖR SALDIRILARI VE DEĞİŞMEYE BAŞLAYAN DÜNYA

1.1.11 Eylül 2001 Amerika

ABD 11 Eylül 2001 günü kendi topraklarında, daha önce hiç kullanılmayan bir yöntemle, beklenmeyen bir saldırıya uğramıştır. 4 uçakla gerçekleştirilen terörist saldırı tüm dünyanın bir anda ilgi odağı olmuştur. Dünya Ticaret Merkezine çarpan ilk uçak American Airlines Flight 11’dir. American Airlines Flight 11, 11 Eylül 2001 saldırılarında kaçırılan ilk uçaktı. Uçak Dünya Ticaret Merkezinin Kuzey Kulesine çarptı. Uçak, Boston'daki Logan Uluslararası Havaalanı'ndan Los Angeles Uluslararası Havaalanı'na gitmektedir. Kalkıştan elli dakika sonra El Kaide üyesi ve saldırıların lideri Muhammet Atta ve diğer korsan Abdulaziz Al-Omari kokpite girmişlerdir. Teröristlerden biri pilotluk eğitimi almaktadır. Teröristler uçağın kontrolünü ele geçirerek onu kuzey kulesine yönlendirdi. Çarpışma18 doğu saatiyle 8:46'da meydana gelmiştir. İkinci uçak ise United 175 sefer sayılı Boston uçağıdır.

18

Bu uçakta Güney Kulesi’ni çarpmıştır19. İlk uçağın çarpışından sonra Dünya televizyonlarında beklide ilk defa canlı canlı bir terörist eylem izlenmeye başlamıştır. 11 Eylül’ün en önemli özelliği tabii ki bu değildir. 11 Eylül saldırılarının ABD için en büyük özeliği Süper güç olan ABD’nin Pearl Harbor’dan sonra belki de ilk defa toprakları üzerinde can kaybının yaşanmasıdır. Chomsky’nin vurguladığı gibi, 11 Eylül saldırılarının tarihte bir dönüm noktası olmasının nedeni saldırılarda ölen insanların sayısı değil, seçilen hedeflerin niteliğidir (Aktütün, 2004: 253). Graham Alison’a göre El-Kaide’nin 11 Eylül saldırısı, Amerika’nın felaket getirici bir terörist saldırıya açık olduğu konusunda Amerikalıların gözlerini açmıştır(Alison,2006:148).

Tablo VII: Dünya Ticaret Örgüte Çarpan Uçakların Çarptığı Katlar

Kaynak: www.wikipedia.org

19

Üçüncü uçak olan American Airlines 77sefer sayılı uçak Washington’daki Pentagon binasının batı kanadına çarpmış, ABD başkentine doğru yol alan ve nihai istikametinin Kongre veya Beyaz Saray binası olduğu duyurulan United Airlines 93 sefer sayılı dördüncü uçak ise, Pittsburgh’un kuzeydoğusundaki Pennsylvania- Somerset mevkiine Shanksville’ye düşmüştür(düşürülmüştür).

Dünya ticaret Merkezinin yıkılmasıyla birlikte 7WTC şeklinde görülen bina 17:25’te yıkılmıştır.

Tablo VIII: Yıkılan Dünya Ticaret Merkezinin 7. Kulesi

Olaylarla ilgili FBI ve CIA’in ilk iddiaları şu şekilde olmuştur: Uçaklar daha önce havacılık eğitimi almış, Arap asıllı ekipler tarafından kaçırılmış, bunlar uçuş sırasında yönetimi ele geçirerek istikameti önceden belirlenmiş hedeflere intihar saldırısı düzenlemişlerdir. Bu iddia olayın başından itibaren devletin resmi tezi olmuştur. Saldırıdan iki saat kadar sona, Dünya Ticaret Merkezi’nin güney binası çökmüş bunun üzerine ABD’nin her yerinde hükümet binalarının boşaltılması emri verilmiş, New York’ta bulunan BM binası da dahil her yer boşaltılmış, ekonominin kalbi New York Borsası kapatılmıştır. ABD’nin güç ve zenginliğinin simgesi Manhattan’ın kuzey bölümündeki tüm binaların da boşaltılmasının ardından Dünya Ticaret Merkezi’nin kuzey kulesi de çökmüştür.

Başkan Bush’un olayları öğrenmesinden sonra basına verdiği demeçte;

“11 Eylül’de özgürlük düşmanları ülkemize karsı savaş nedeni sayılacak bir olay gerçekleştirdiler. Amerikalılar savası bilirler fakat 136 yıldan beri yabancı topraklarda savaşmışlardır. Buna tek istisna 1941’deki Pazar günüdür. Amerikalılar savaşların neden olduğu kayıpları bilirler ama büyük bir şehrin ortasında, huzurlu bir sabahta değil. Amerikalılar sürpriz saldırıları bilirler ama binlerce sivile yapılanı değil. Bütün bunlar bir günde oldu ve gece olduğunda dünya farklıydı ki bu dünyada özgürlüğün kendisi saldırıya uğramıştı… Bu yalnız Amerika’nın savası değildir. Tehlikede olan sadece Amerika’nın özgürlüğü değildir. Bu dünyanın savasıdır. Bu medeniyetin savasıdır. Bu savaş ilerleme ve plüralizme, hoşgörü ve özgürlüğe inananların savasıdır. Bütün milletleri bize katılmaya davet ediyoruz. Talep edeceğiz ve polis güçlerinin, istihbarat teşkilatlarının ve bankacılık sistemlerinden gelecek bilgiye ihtiyacımız var. Birleşik Devletler şimdiden tepkilerini göstermiş olan birçok devlete ve uluslar arası kuruluşa müteşekkirdir: Latin Amerika’dan Asya’ya, Afrika’ya Avrupa’ya ve İslam Dünyasına kadar birçok ülke. Belki de NATO’nun açıklaması dünyanın olaya bakış açısını tam olarak anlatmaktadır: Birimize yapılan saldırı hepimize yapılmış demektir. Çağdaş dünya Amerika’nın etrafında

toplanmıştır. Sunu anladılar ki eğer terör cezalandırılmazsa, kendi şehirleri, kendi vatandaşları sıradaki hedef olabilir. Cezalandırılmamış terör sadece binaları yıkmaz, meşru hükümetlerin de istikrarını tehdit eder. Biz buna izin vermeyeceğiz. Yöntem daha belli değildir ama sonuç kesindir. Özgürlük ve korku, adalet ve şiddet her zaman savaşmıştır ve sunu biliyoruz ki Tanrı bunların arasında tarafsız değildir”.şeklindedir(www.teror.gen.tr).

Bush konuşmasında, bu saldırıları Batı medeniyetine karşı, özgürlük ve demokrasi düşmanlarının yapmış olduğunu, asıl amaçlarının özgür ve demokratik Batı’yı yıldırmak olduğunu fakat buna izin vermeyeceklerini söylemiştir. Bu ileride Bush Doktrinin temellerini atan konuşma olacaktır.

Aslında Teröristler Dünya Ticaret merkezini vurarak ABD’nin “Ekonomik gücüne”, Pentagon’u vurarak “Askeri gücüne”, Beyaz Sarayı vurmak isteyerek de “Siyasi gücüne” karşı bir etki yaratmak istemişlerdir. Verilen mesaj açıkça askeri,ekonomik ve siyasi güce yöneliktir. Çünkü kaçırılan uçaklardan herhangi biri Dünya Ticaret Merkezi’ne değil de Indiana Point’teki nükleer reaktöre çarpmış olsaydı bu terör saldırısının sonuçları daha değişik olabilirdi(Rogers,2006:58).

Soğuk savaşın bitmesiyle birlikte, iki kutuplu dünya sisteminin çöküşü ve Yeni Dünya Düzeni’nin kuruluşundan 10 yıl sonra 11 Eylül 2001’de Dünya Ticaret Merkezi ve Pentagona yapılan saldırılar ekonomik, siyasi ve askeri bakımdan en kapsamlı değişikliklerin başlangıcı olmuştur. ABD’nin dış politika öncelikleri terörizmle savaş kavramı etrafında değişmiş, tehdit tanımları somutlaştırılmış, hedef ülkeler belirlenip listelenmiştir. Artık 21. yüzyılda dünya Amerika’nın küresel terörle dansına sahne olacaktı.

“11 Eylül’ün ardından bu türden anlayışların sonucu olarak Amerikan yönetimi Büyük Orta Doğu coğrafyasında çok ciddi sonuçlar doğuran girişimlerde bulunmuştur. Bunlardan ilki ABD'nin Afganistan'a yönelik askeri

harekâtı olmuştur. Afganistan'daki Taliban rejimi 11 Eylül saldırılarının en büyük sorumlusu olarak kabul edilen El-Kaideye kucak açan bir rejim olarak kabul edildiği için bu müdahale gerçekleştirilmiş ve bu rejime son verilmiştir. Irak, Afganistan sonra, ABD'nin ikinci hedefi olmuştur. Amaç.... terörizme zemin hazırlayan yapılanmaların ve sistemlerin çökertilmesidir” (Koloğlu,2005:1).

11 Eylül tarihinin Amerika için 2 önemli özelliği bulunmaktadır. 11 Eylül 1990’da Saddam Hüseyin’in Kuveyt’i işgalinden altı hafta sonra ABD’nin 41. Başkanı George Herbert Walker Bush (baba Bush) kongrenin birleşik oturumunda Yeni Dünya Düzeni söylemi üzerine bir konuşma yapar ve Dünyanın Yeni Dünya Düzeni’nin doğumuna şahit olduğunu ve bu süreçte kimsenin Amerika’nın liderliğinin yerini alamayacağını kesin bir dille ilan eder. Bu açıdan bakıldığında ilk 11 Eylül (1990) Dünya siyaseti açısından önemli fakat ikinci 11 Eylül (2001) kadar belirleyici değildir(Gökçe,Demiray,Sözen, 2006: Sunuş)

ABD’ye yönelik 11 Eylül 2001 terör saldırıları sadece ABD için değil tüm ülkeler ve uluslararası ilişkiler disiplini içinde bir dönüm noktası olarak kabul edilmektedir. Bu noktadan itibaren ABD’nin vurulabilir olduğu gerçeği küreselleşmenin bir yan ürünü olarak ortaya çıkmıştır (Bağcı, 2004: 911). Dünya artık barışçıl bir eksende değil savaş ekseninde yeniden kurulmaya başlanmıştır. Büyük Ortadoğu İnisiyatifi, Şer ekseni, İslamifobia, gibi kavramlar, uluslararası ilişkiler literatürünü girmeye başlamıştır. 11 Eylül terör saldırılarından sonra ve 2002 yılından itibaren yoğun olarak tartışılmaya başlanan BOİ, 11 Eylül saldırısı sonrasında küresel bağlamda yaşanan değişikliklerin başlangıcı olma özelliğini taşımıştır. Başkan Bush’a göre Amerika, 11 Eylül saldırılarını düzenleyenlerle savaştaydı. Tüm deliller Usame Bin Ladin ve Taliban’ı işaret ediyordu ki bunlar Afganistan’ın önemli bir bölümünü kontrol eden/yöneten Müslümanlardı.

Amerikan dış politikasında büyük ve radikal adımların atılabilmesi için Amerikan kamuoyunun desteğinin alınması hep şart olmuştur. 11 Eylül saldırılarıda hem Amerikan kamuoyunun hemde onun ötesinde dünya kamuoyunun, özellikle 11

Eylül’ü izleyen ilk aylarda Bush yönetiminin politikalarına destek vermesine yol açmıştır. 11 Eylül’de Usame Bin Ladin ve El Kaide’nin gerçekleştirdiği operasyonun arkasındaki istihbarat/ lojistik desteğinin niteliği belki hiçbir zman ortaya çıkmayacaktır ama böyle bir destek olsada olmasa da El-Kaide saldırıları, Bush yönetimine ABD’nin Amerikan tek kutupluluğunu Amerikan ekonomisine değilde Amerikan silahlı kuvvetlerine dayandırarak sürdürmek için büyük bir fırsat vermiştir(Özdağ,2003:4).Soğuk savaş yıllarında “düşman-öteki” olarak kodlanan komünizmin yerini artık Radikal İslam’ın teröristleri almıştır. Tüm dünyaya korku saçıp dünyayı yeni bir korku çağının eşiğine getiren coğrafyaları değiştirmeye aday bu trajik ve korkunç saldırı, 11 Eylül sonrasında yeniden kurulan savaş ekseninde ABD tarafından “medeniyetler çatışması” tezine dayandırılan dost düşman ayrımını yeniden canlandırmıştır. Artık tüm dünyayı arkasına alan ABD gücünü göstermek ve hegemonyasını kuvvetlendirebilmek için gün saymaya başlamıştır. 11 Eylül; hem ABD’de Bush yönetimi ile başlayan dış politikadaki köklü değişim ve dönüşümün pekişmesine zemin hazırlamış, hem de Bush yönetimine ideolojik ve stratejik düzeylerde çok ciddi bir harekat alanı kazandırmıştır. 11 Eylül terör saldırılarını bir “terör” eyleminden ziyade ABD’ye yönelik bir “savaş” eylemi olarak tanımlayan ve böylece yeni bir savaşın başlangıcı statüsüne kavuşturan ABD’nin çok önceden kurguladığı yayılmacı politikasını sürdürme amacıyla kullandığı ve daha da kullanacağının ilk sinyalleri yavaş yavaş verilmeye başlanmıştı(Gökçe,2006:1-2).

11 Eylül’ün anlamının ve sonuçlarının değerlendirilmesinde farklı bakış açıları ve değerlendirmeler söz konusudur. Kimilerine göre 11 Eylül daha demokratik, barışçı yani bir çağın başlangıcını simgelemekte; kimilerine göre ise, Dünyanın kaos ve belirsizlik ortamına sürüklenmesinin tetikleyicisi ya da göstergesi gibi algılanmaktadır. Yeni dünya düzeninin başlangıcı 1989 tarihi olarak ilan edilse de, 11 Eylül yeni dünya düzeninin hem tetikleme tarihi, hem de siyasi anlamda başlama tarihidir denilebilir.