• Sonuç bulunamadı

A. AYDINLANMA DÖNEMİNİN DÖNÜŞÜME ETKİSİ

3. Rasyonelliğin İkili Karakteri

Aydınlanmanın nesnesi ve aynı zamanda öznesi olan akıl, bireyin modernleşme sürecinde yer almasını sağlayan önemli bir araçtır. Çünkü birey, modernleşme sürecinin bir parçası olmaktan öte bu projenin baş mimarı olarak görülmekten geri durmamıştır.22 Modernitenin akıl dolayımında rasyonaliteyle olan ilişkisi önem taşır. Rasyonaliteyle modernitenin karşılıklılık esasında olduğu genel olarak kabul edilmekle birlikte, bunlardan hangisinin diğerinin sonucu olduğu hususundaysa tartışmalar mevcuttur.23

Modernlik denildiğinde akla ilk gelen olumlu bir imge olsa da akılda uyanan imgeyle modernliğin sonuçlarının ters orantılı şekilde ilerlediğinin kabulü mümkündür; 24 en azından buna ilişkin birçok pratik mevcuttur. Günümüzde

22 ERCAN, s. 31.

23 ÇİĞDEM, Bir İmkân Olarak Modernite, s. 13.

24 Charles TAYLOR, Modernliğin Sıkıntıları (Çev. Uğur CANBİLEN), Ayrıntı Yay., İstanbul 2017, s. 9.

13 aydınlanmanın ve modernliğin anlamları, yapıları ve sonuçları tartışılırken bu çalışmada söz konusu pratiklerin bir kısmı irdelenmeye çalışılacaktır.

Modernliğin iki yönlü bir olgu oluşu, modern teori kuramlarında sık sık ele alınan bir konu olmuş; hatta modernliğin kendi araçları olan bireycilik, araçsal akıl ve özgürlük, sonrasında kendisinin kaygı kaynakları olarak gösterilmiştir.25 20. yüzyıl tarihine bakıldığında akla ilk gelen büyük tarihsel olaylar Birinci Dünya Savaşı, İkinci Dünya Savaşı, Yahudi Soykırımı, Ruanda Katliamı, nükleer savaşlar gibi şiddet unsurlarıdır. Görüldüğü üzere 20. yüzyıl, insanlık için özellikle insanların güvenliği ve kendini geliştirme olanağı için yaratacağı fırsatlar yerine bir savaş yüzyılı olmuştur.

Aydınlanma öncesi mutlakiyetçi yapının devrilmesi yerine evrilmesine olanak sağlanmıştır.26 Aydınlanma düşüncesinde aklın araçsal işlevi ön plana çıkarılsa da aydınlanmanın toplumdaki bu pratiklerine bakıldığında, sonuçlarını inceleyen kimi düşünürler aklın araçsallığına getirdikleri eleştirilerde “aklın mit olarak kalıp gelenekselleşeceğini” ifade etmişlerdir. 27 Bu evrilme, sadece şiddet unsurlarını bünyesinde barındırmakla kalmamış, ilerlemenin anlamını yitirmesiyle geçmişin mirası geride bırakılamamış ve sonuçta bu arzular, sadece bir hayalden ibaret kalmıştır.

Modern devletin yükselişindeki vaatler, yerini eleştirilere ve akıllarda kalan soru işaretlerine bırakmıştır. Bunun bu şekilde sonuçlanması bazı yazarlara göre modernitenin oluşumu ve modern devletin kuruluşunun yapay bir oluşum olmasından

25 TAYLOR, s. 9-18.

26 GIDDENS, s. 16.

27 ÇİĞDEM, Bir İmkân Olarak Modernite, s. 61.

14 kaynaklanmaktadır. 28 Aklın ve rasyonalitenin yükselişiyle bilim ve teknolojinin, devletlerin araçları olarak yer alması da bunun yapay bir gösterge olduğunu destekleyici niteliktedir.29 En nihayetinde yaşanan olaylar da bilim ve teknolojinin tek çözüm yolu olmadığını açıklar.30 Modernliğin ve rasyonalitenin bu sonuçları karşısında tamamen bu tartışmaları yersiz bulan ve bu tartışmaların bilimin ve teknolojinin faydacılığının önüne geçemeyeceğini savunan önemli bir kesim de mevcuttur.31

28 “Öncelikle çağdaş devlet, kendiliğinden büyüyerek gelişmiş bir yapı olmaktan çok, yapay olarak oluşturulmuş bir yapıdır. Bilinçli olarak inşa edilmiş bir çerçevedir (…) Bir başka deyişle, çağdaş devlet Tanrı’nın ulusun kendi Geist’ının ya da bilinmeyen tarihsel güçlerin bir armağanı olarak verilmemiştir,; ‘yapma’ bir gerçekliktir.”

Gianfranco POGGİ, Çağdaş Devletin Gelişimi Sosyolojik Bir Yaklaşım, Hürriyet Vakfı Yay., İstanbul 2011, s. 98.

29 "Birinci Dünya Savaşı moderniteye yönelik bir tehditti demiştik; Nazi Almanyası ve İkinci Dünya Savaşı sırasındaki Yahudi kıyımı ise bu tehdidin ne denli yıkıcı ve dehşet verici olduğunu ortaya koyuyordu. Max Weber, rasyonalite peşinde koşmanın, ‘baskının demir kafesi’nde son bulacağını öne sürmüştü. Nazizm, işte bu ‘demir kafes’in en çarpıcı örneğiydi. Yahudi kıyımı, ırksal saflık adına soğukkanlı bir rasyonellikle yapılmıştı. Hitler'in çılgın ve soğuk mantığına uymayanların, en modern teknolojiyle ve rasyonel biçimde yok edilmesi!" BERKTAY, Politikanın Çağrısı, s. 149.

30 “Ve son olarak, ‘bilim ve teknoloji uzun vadede bütün sorunlarımızı çözebilir’ demek, büyücülüğe inanmaktan da beterdir; çünkü bu görüş günümüz bilim ve teknolojisinin yıkıcılığını, toplumsal yıkıcılığını bilerek görmezden gelir. Bu açıdan da, mesele bilim ve teknolojiyi sorunlarımızı çözmek için kullanıp kullanmadığımız değildir -zaten kullanmak zorundayız- asıl sorun, bilim ve teknolojinin günümüzde kâr maksimizasyonunun kendi kendisini sonsuzlaştıran gereksinimleri tarafından sınırlanmış ve bu dar çerçeve içinde belirlenmiş olan yönünü köklü bir biçimde değiştirmeyi başarıp başaramayacağımızdır.” Istvan MESZAROS, Toplumsal Denetimin Zorunluluğu (Çev. Mustafa KÜPÜŞOĞLU), Ayraç Yay., Ankara 1996, s.

19.

31 TAYLOR, s. 18.

15 Modern devletin ortaya çıkışındaki tarihsel dinamiklerde Avrupa’nın öncülüğünün, diğer birçok alanda da uygarlık kıstaslarının belirlenmesinde rol oynamasında etkili olduğu söylenebilir. Aydınlanma sonrası yaşanan gelişmeler ve bu gelişmelerde başat gösterilebilecek Sanayi Devrimi, bilim ve teknolojinin uygarlığın biricik anahtarı olmasında sürecin başını tutan gelişmelerdendir. Böylece uygar ülkelerin yapılanması ve sınıflandırılmasına bakıldığında yönetim şekilleri, jeopolitik konumu vb. öğeler bir yana bilim ve teknoloji, bir ülkenin uygar ülkeler arasında yer alıp almamasının tek ölçütü hâline gelmiştir.32 İlerleme sloganı çatısı altındaki devlet politikalarıyla modern devletlerin öncüsü olarak görülen devletlerin, sömürgeleri üzerinde etkin bir politika uygulandığı görülebilir. İlerleme düşüncesi ve uygarlık hedefi, sadece ülkenin iç yapılanmasında etkili olan ve temel alındığı söylenen bir husus olmayıp devletlerin sömürge devletlerine uygarlık götürdüğü düşüncesinin de temelini ve söylemini oluşturmuştur.33

Önemle belirtmek gerekir ki eleştirilen rasyonalitenin krizini, rasyonelliğin sonu/yok oluşu olarak düşünmemek gerekir. Burada vurgulanmak istenen husus aydınlanma sürecinde beklenenle olanın ayrımının farkına varmak ve bunun

32 Michael ADAS, İnsanın Ölçüsü Olarak Makine: Batılı Hakimiyet İdeolojileri (Çev. Ahmet DEMİRHAN), İnsan Yay., İstanbul 2001, s. 158, 159.

33 ADAS, s. 220; “Modern ‘güçlü, mantıklı devlet’, bir ‘gerçek varlık devleti’,

‘toplumun üstünde durup, hiziplerin çıkarlarından bağımsız olan’ devlet hayali, toplumsal düzenin belirleyici etkeni ya da ayakta kalması için gerekli önkoşul olmakta hak iddia edebilen bir devletti. Önceleri Tanrı’nın işgal ettiği ancak sonra terk ettiği bu konum üzerinde hak iddia eden devlet, hizip çekişmeleri, devrimler, karar vermekten aciz güçler ve yönetilmeyi pek de istemeyen toplumların gerçekliği içerisinde çözülüyor ve buharlaşıyor gibiydi.” BAUMAN, Modernite, Kapitalizm, Sosyalizm, s. 148.

16 sonucunu tartışma bağlamında ortaya koyabilmektir; çünkü ütopik bir biçimde bunun istenmesi, ilerleme bir yana toplumdaki yıkımı da göz ardı etmek anlamına gelir.