• Sonuç bulunamadı

1.6 Analitik Yaklaşımın Değerlendirilmesi

2.1.2 Rasyonalist Yorumun Savunusu

Yukarıda Bonjour’un a priori gerekçeliliğin bir rasyonalist yorumunu verdiği, yani bilen özne ile gerçeklik arasında deneyimsel olmayan epistemik bir bağın kurulabileceğini, rasyonel veya a priori görü/sezgi olarak adlandırılabilecek bu bağ yoluyla kişinin gerçekliğe dair bir iddianın doğru olduğunu nedenleriyle birlikte görebileceğini iddia ettiği görülmektedir. Hatta Bonjour bu görülerin bir takım niteliklerini dahi sıralamaktadır. Ancak bu türden a priori görülerin varlığı iddiası elbette hiçbir deneyimcinin kabul edebileceği bir iddia değil. Çünkü bir deneyimci, bir kişi ile gerçeklik arasında deneyim dışında hiçbir şekilde epistemik bir bağın kurulamayacağını savunur. Bu nedenle bir rasyonalist olarak Bonjour’un ileri sürdüğü türden deneyimden bağımsız görülerin varlığına gerekçeler de sunması gereklidir. Bonjour ise bu rasyonalist pozisyonu savunmaya yönelik iki farklı savunma türü geliştirmiştir: Bunlardan birincisi (1) örnekler yoluyla savunma yoluyken, diğeri (2) diyalektik savunma biçimidir. Birinci türdeki savunma bazı özel örnekler üzerinden insan zihninin a priori görüler yoluyla “gerçekliğin doğası ve yapısı” hakkında a priori gerekçeli inançlara sahip olabileceğini göstermeye çalışırken ikinci türdeki savunma rasyonalist yorumu kabul etmemenin nihai olarak şüphecilikle sonuçlanacağını göstermeye çalışmaktadır. Şimdi, bu iki tür savunma iki farklı başlık altında incelenecektir.

2.1.2.1 Örnekler Üzerinden Savunma

Bonjour’un bu savunması daha önceden belirtildiği gibi bazı özel örnekler üzerinden insan zihninin “gerçekliğin doğası ve yapısı” hakkında a priori gerekçeli inançlara sahip olabileceğini göstermeye yönelik bir savunma biçimi. Bu çalışma temel olarak matematik ve mantık yargılarının epistemik temelini konu ettiği ve Bonjour’un kendisi, ileri sürdüğü örneklerin pek çoğunu bu alanlardan seçtiği için onun bu savunmasını özel olarak incelemekte yarar bulunuyor. Öncelikle aşağıdaki örnekleri inceleyelim:

1. 2 + 3 = 5

3. P ve Q şeklindeki her önerme için, eğer P veya Q doğruysa ve P yanlışsa Q doğrudur. Bu tür örneklere dair Bonjour’un açıklamaya gerek olmayacak şekilde açıkça ifade ettiği iddiası şudur ki:

(…) bu önermeleri anlayan ve her birinin üzerine dikkatlice düşünen herkes onların her mümkün dünyada ve durumda doğru olduğunu doğrudan (…) görür veya kavrar. Savunduğum ana rasyonalist sav şudur ki bu türden bir görme veya kavrama, diğer her şey eşitken, sorun edilen iddianın doğru olduğuna ilişkin iyi ve aslında karşı koyulamaz şekilde ilgi çekici nedenleri oluşturur (2005a: 100).

Peki, neden onları zorunlu olarak a priori gerekçeli kabul etmeliyiz? Onların gerekçeliliklerine ilişkin empirik deliller de ortaya koyulamaz mıydı? Bonjour’a göre bu elbette mümkündür. Ancak onun savunduğu noktayı anlamak için şuna işaret etmek gerekmektedir: Onun iddia ettiği şey bu tür yargılara empirik delil sağlanıp sağlanamayacağı değil, herhangi bir kişinin bu tür örneklerle karşılaştığında elinde hiçbir empirik delile sahip olmasa dahi bu önermelerin doğru olduğunu a priori olarak görebilmesidir. Bu temelde Bonjour, elimizde hiçbir empirik delil olmadığı halde bu tür yargı örnekleriyle karşılaştığımızda onların bize neden doğru, hatta mümkün bütün dünyalarda ve durumlarda doğru göründüğünün hesabını tamamen empirik temelde verebilecek bir bilgi kuramının ortaya koyulabileceğinden duyduğu şüpheyi belirtir (2005a: 101).

Bu noktada yeni bir soru ortaya çıkıyor. Bonjour bu örneklere ilişkin elimizde hiçbir empirik delil olmasa dahi onların bize doğru görünmesini empirik temelde açıklayabilecek bir kuramın ortaya koyulabileceğinden şüphe ediyor; ancak insan bilişinin bu önermelerin doğru olduğunu nasıl gördüğünü, burada söz konusu görünün nasıl ortaya çıkıp kişiyi inancında a priori temelde haklı kıldığını ayrıntılarıyla sunabilecek bir açıklama ortaya koyulabilir mi? Belirtmek gerekiyor ki bu nokta Bonjour’un iddialı olduğu bir nokta değil: Bonjour’a göre rasyonel veya a priori görülere ilişkin böyle ayrıntılı bir açıklamaya şuan için hiçbir şekilde yakın değiliz. Diğer taraftan Bonjour’a göre bu görü mekanizmasını ayrıntılı şekilde açıklayan bir “a priori görü” kuramına/açıklamasına yakın olmamamız a priori görülerin varlığını reddetmeyi de gerektirmez. Kendisinin ifadesiyle: “(…) her ne kadar benim veya tanıdığım hiçbir rasyonalist görüş böyle bir eleştirinin talep ettiği türde bir açıklamayı sağlamaya yaklaşmamış dahi olsa da buradan rasyonel görü fikrinin reddedilmesi gerektiği sonucunun açık bir şekilde çıktığını düşünmüyorum” (2001: 673)64.

64Bu eleştiri Bonjour’a karşı Paul Boghossian tarafından “Çıkarım ve İçgörü” başlıklı çalışmasında yöneltilmişti (Boghossian, 2001: 635). Bonjour’un alıntılanan metni Boghossian’a yanıt olarak kaleme alınmıştır. Diğer taraftan Boghossian yanıtı ikna edici bulmayıp aynı eleştiriyi yakın bir zamanda “Kör Uslamlama” adlı çalışmasında tekrarmıştı (Boghossian, 2008: 271-272).

2.1.2.2 Diyalektik Savunma

Bonjour’un rasyonel sezgi yoluyla kişi ile gerçeklik arasında deneyimsel olmayan, a priori bir bağın mümkün olduğunu savunmak için izlediği ikinci savunma stratejisi, kendisinin de diyalektik savunma olarak değerlendirdiği bir savunma biçimidir. Daha önce belirtildiği gibi bu savunma biçimi a priori gerekçeliliğe ilişkin rasyonalist yorumu kabul etmemenin nihai olarak şüpheciliğe düşmekle sonuçlanacağını göstermeye çalışan bir stratejidir.

Bonjour bu iddiasını açıklamak için şöyle bir sağduyuya uygun temelden yola çıkıyor: Bazı inançlarımız doğrudan deneyimsel olarak gerekçelidir. Diğer bir deyişle deneyim bazı inançlarımıza herhangi bir çıkarım yoluyla olmadan doğrudan gerekçe sağlar. Hatta bazı inançlarımız bizzat deneyimimizin içeriğini bildirir. Diğer taraftan bazı inançlarımız gerekçesini deneyim temelinde bulmaktan daha uzaktır ve bu türden inançların gerekçeli sayılabilmesi için, bunlar ile doğrudan deneyimle gerekçelenen inançlar arasında mantıksal bir bağ olmalıdır. Bu tür örnekleri Bonjour şöyle listeler: (1) Gözlemlenmeyen geçmişe ilişkin inançlar, (2) şu an gözlemlenemeyen durumlara ilişkin inançlar, (3) geleceğe ilişkin inançlar, (4) doğa yasalarına ve benzeri genellemelere olan inançlar, (5) kuramsal bilimin betimlediği türden gözlemlenemeyen varlık ve süreçlere ilişkin inançlar (Bonjour, 2005a: 101-102). Şimdi bu türden inançlarımızın bilgi statüsü kazanabilmesi için bunların sonuç olduğu ve doğrudan deneyimsel delillerin öncül olduğu iyi bir çıkarıma ihtiyaç vardır. Örneğin p’nin doğrudan deneyim yoluyla gerekçeli olmayan ve dolayısıyla Bonjour’un yukarda beş madde halinde sıraladığı türdeki inanç sınıflarından herhangi birini örnekleyen bir inanç olduğunu varsayalım. K kümesinin ise deneyim yoluyla doğrudan gerekçeli inançlardan oluşan bir inanç kümesi olduğunu varsayalım. Şimdi analitik olarak ifade edilirse p’nin şu durumda gerekçeli olduğu ileri sürülebilir:

- Ö öznesinin p inancı gerekçelidir =tnm (1) K kümesindeki inançlar doğruysa, (2) Ö öznesi

p’yi K kümesi temelinde gerekçelendiriyorsa ve (3) K kümesini oluşturan inançlar doğru iken p inancı da doğruysa.

Şimdi Bonjour bu noktada şunu ifade ediyor:

Eğer deneyim bu [yukarıda sıralanan beş] tür inançlara doğrudan değilse nasıl gerekçe sağlar? Bu soruya verilecek tek mümkün yanıt, öne sürebileceğim şekliyle, şudur ki deneyim bu kategorideki bir inancın doğru olmasına iyi bir nedeni ancak doğrudan deneyimsel gerekçelerin oluşturduğu bir inanç topluluğunun öncül ve odaklandığımız inancın da sonuç olduğu belirli bir şartlı önermeye inanmak için mantıksal olarak öncelikli iyi nedenlerimiz varsa sağlar; çünkü yalnızca böyle bir şey, deneyim ile deneyimin daha da doğrudan gerekçelendirmediği bir şeyin bağlantısını kurar (2005a: 102).

Okuyucu Bonjour’un bu görüşünü dikkatlice incelendiğinde görecektir ki aslında bu görüş yukarıda analitik tarzda ifade edilen tanıma, dördüncü bir şart olarak eklenebilecek ve şu şekilde ifade edilebilecek bir içselci şartın eklenmesini savunmaktan başka bir şey değildir:

(4) Ö öznesinin kendisi de K doğruysa p’nin doğru olduğuna gerekçeli şekilde inanıyorsa.

Peki, Ö’nün “K doğruysa p doğrudur” inancı hangi temelde gerekçeli olabilir? Bonjour’a göre bilen öznenin bu şartlı önermenin doğruluğuna ilişkin görüsü ne doğrudan ne de dolaylı olarak empirik temelde olabilir. Böyle bir görü “bütünüyle veya (başka bir şartlı önerme yoluyla) kısmen a priori karakterdedir” ve dahası burada böyle bir inancın epistemik kaynağının a priori karakterli olmadığını ileri sürmek, bu kaynak deneyimsel de olamayacağı için, “derin” bir şüpheciliğe götürür (Bonjour, 2005a: 102). Böylece Bonjour deneyimcileri şu ikilemde bırakmaya çalışmaktadır: Ya bu şartlı önermelere yalnızca a priori görülerin gerekçe sağlayabileceği kabul edilmelidir ya da şüpheciliğe düşülür.

Dahası Bonjour yalnızca doğrudan gözlemlenemeyen durumlara ilişkin inançlarımıza ilişkin yaptığımız çıkarımları konu eden bu argümanla kalmaz ve bunu genişleterek ikinci bir argüman daha ortaya koyar. Bu argümana göre yalnızca gözlemleyemediğimiz durumlara ilişkin inançlarımızı konu eden çıkarımlar değil, konusu ne olursa olsun insanoğlunun tümevarımlı veya tümdengelimli olması fark etmeden yaptığı her çıkarım, sonucu eğer bilgi statüsünde kabul edilecekse aslında (4) numaralı şartı gerektirir. Dolayısıyla çıkarımlarımızın iyi bir çıkarım olduğuna ilişkin inançlarımıza a priori görülerin a priori gerekçe sağladığını reddetmek, bir “entelektüel intihardır” (Bonjour, 2005a: 103).

Şimdi, kısaca görülebileceği gibi, Bonjour’un incelemekte olduğumuz rasyonalist epistemolojisi, çoğunlukla onun epistemik içselciliği tarafından motive edilen bir epistemolojidir. Ancak burada şöyle bir sorun ortaya çıkmaktadır: Neden bu türden içselci taleplerin gerekli olduğunu kabul etmek zorundayız? Örneğin neden bilen öznenin herhangi bir çıkarımlı inancının bilgi statüsü kazanabilmesi için, bu öznenin bilgi sahip olmanın diğer şartlarına ek olarak (4) numaralı şartı da sağlaması gerektiğini düşünelim? Örneğin bir epistemik dışsalcı, kişinin çıkarımla ulaştığı bir inancının bilgi statüsü kazanabilmesi için K’nın fiilen p’yi doğru kılmasının yeterli olabileceğini ve kişinin kendisinin bu mantıksal gerektirme bağlantısının iyi bir bağlantı olduğuna ilişkin bir (a priori veya belki de empirik bir) görü sahip olmasına gerek olmadığını ileri süremez mi? Dahası doğal olarak böyle bir durumda dışsalcı haklı olsaydı Bonjour’un a priori görülere verdiği epistemolojik role gerek kalmayıp böylece onların rolünü reddetmenin de entelektüel

anlamda bir intihar olmadığı sonucuna ulaşılamaz mı? Bu soruna yönelik olarak Bonjour öncelikle bu dışsalcı anlayışın bilim sürecinde gerçekçi olmadığını savunmuştur:

(…) kullandığımız özel kuralların doğruluğuna ilişkin, her ne kadar bu kuralları yeterince ayrıntılı olarak formülleştiremesek de, hiçbir görüye sahip olmadığımız o kadar da açık mıdır? Yani bir bilim adamı tümevarımsal veya dışaçekimsel [İng. abductive] uslamlama yaptığında, uslamlamasının iyiliğine ilişkin hiçbir görüye sahip olmayıp, basitçe kör bir şekilde uçup, yaptıklarının kendisini doğruluğa yönlendirdiğine dair hiçbir fikri olmadan kendisine (herhangi bir sebepten) doğal gelen şey neyse onu mu yapıyor? Ben şahsen bu resmi makul bulmuyorum (2005c: 116).

Dahası Bonjour’a göre böyle bir dışsalcı yaklaşımda ısrar etmek yalnızca gerçekçilikten uzak değildir, aynı zamanda şüphecilikle de sonuçlanır. Kendisinin ifadesiyle:

“(…)[çıkarımlarımızın iyi birer çıkarım olduğuna dair] bu türde inançların doğru olduğunu düşünmek için herhangi şekilde bir nedenimizin olmadığını kabul etmek ve bunu yaparken bu nedenleri içermeyecek anlamda bir bilgi sahip olduğumuzda ısrar etmek şüpheciliğin çok derin ve makul olmayan bir biçimini (…) oluşturur” (2005b: 102; italik vurgu bana aittir).

Sonuç olarak Bonjour’un bu “diyalektik” savunma biçimini oluşturan argümanlara göre a priori görülerin bazı inançlarımızın gerekçeliliklerine nasıl kaynak sağladığı, burada bilişsel mekanizmanın inancımızı doğruluğa doğru nasıl yönlendirdiği hakkında bir rasyonalist kurama hiçbir şekilde yakın olmasak da, bu görülerin epistemolojik rolünü reddetmek, hem bilimsel metodoloji düşünüldüğünde gerçekçi değildir hem de entelektüel anlamda bir intihar olup şüpheciliğe götürür.